Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/2417 E. 2023/860 K. 04.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2019/2417
KARAR NO : 2023/860
KARAR TARİHİ : 04/05/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 07/05/2019
NUMARASI : 2014/1868 Esas 2019/589 Karar
DAVANIN KONUSU : Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
BAM KARAR TARİHİ : 04/05/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 04/05/2023

Davalı vekili tarafından yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca yapılan ön inceleme sonucu eksiklik bulunmadığı anlaşılmakla; inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Mahkemece yapılan açık yargılama sonucunda “İDDİA: Davacı vekili mahkememize sunduğu dava dilekçesi ile, Müvekkilinin otomotiv parça üretim işi ile iştigal ettiğini, işinde kullanılmak üzere ve üretilen ürünlerin üzerine markalarını yazmak için 29.03.2011 tarihinde MV5 M75/ZE 301 XL cinsi 1 adet markalama makinası satın aldığını, söz konusu cihaz satın alındığı tarihten bu yana yazıcının verilen komuta uymaması sebebiyle sık sık arıza yaptığını ve bir kısım tamir-bakım işlemlerin yapıldığını, müvekkil şirkete arıza konusunda sağlıklı bilgi verilmediğini, arızalı olduğu iddia edilen parçaların değiştirildiğini, tamir edildiği ve benzeri sebeplerle müvekkilden yüklü miktarda para tahsil edildiğini, faturalarda detaylı bilgi olmadığını ve değiştirildiği iddia edilen parçalar müvekkile teslim edilmediğini, bu nedenle makina üzerindeki durumun tespiti amacıyla Konya 4.Sulh Hukuk Mahkemesinin 2014/67 D.İş sayılı dosyasıyla yapılan tespitte ürünün ayıplı olduğunu ve bu ayıbında gizli olduğunun tespit edildiğini, bu nedenlerle makina bedeli olan 15.482,54 TL nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faiz ile birlikte,servis bedeli/malzeme grubu adı altında alınan toplam 3.163,04 TL ve ölçü aleti tamir ve bakım adı altında alınan 1.493,34 TL nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faiz ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA :Davalı vekili mahkememize sunduğu cevap dilekçesi ile, açılan davanın zaman aşımı yönünden reddi gerektiğini ,ticari satışlarda gizli ayıp söz konusu olduğunda zaman aşımı süresi 6 ay olduğunu, ancak davacının malı teslim aldıktan sonra iki buçuk yıl sonra şikayetçi olduğunu ,müvekkile yapılan başvurularda servis hizmeti verildiğini ve yapılan işlemler sonucunda kesilen faturalara hiç bir itiraz etmemesi davacının altığı hizmetten memnun olduğunu, ancak makinadaki gizli ayıbın varlığı söz konusu olması halinde basiretli tacir gibi davranmadığını, müvekkilinin 18.08.2014 tarihinde verilen servis hizmeti sonucunda düzenlenen demo ve eğitim formunda cihazın 50-60 kez markalama yapılarak denendiğini, uzun süre sorumsuz kullanılan makinada gizli ayıp olmasının akla ve mantığa aykırı olduğunu, kötü ve hor kullanım sonucunda oluşan yıpranma ve bozulma payı hesaba katılması gerektiğini, davacının kullanmış olduğu makinada gizli ayıp içermesi mümkün olamayacağı sebebiyle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava, ticari satımdan kaynaklı alacak davasıdır.
Harçlandırılan dava değeri 20.771,98.-TL’dir.
Taraflar arasında satım ilişkisinin kurulduğu konusunda uyuşmazlık bulunmadığı, uyuşmazlığın bu kapsamda davalı tarafından davacıya satılarak teslim edilen markalama makinasında olduğu iddia edilen ayıbın açık veya gizli ayıp olup olmadığı, ihbar sürelerine uyulup uyulmadığı ve davacının kuruşlandırdığı her bir kalem alacağının davalıdan talep edip edemeyeceği konusunda olduğu tespit edilmiştir.
Cihaz başında keşfen inceleme yapılması ve davacı tanıklarının dinlenmesi için talimat mahkemesi olan Konya Asliye Ticaret Mahkemesine talimat yazılmış, rapor alınmıştır, tanıkların dinlendiği görülmüştür. Alınan 16/08/2016 tarihli raporda; Makinenin keşif tarihi itibarı ile arızalı olduğunu, arızanın 2,5 yıl sonra oluşmuş olduğunu, yetkili servis tarafından giderilemediğinin anlaşıldığını, taraflar arasında iki ayrı hukuki ilişkinin bulunduğunu, bunlardan ilkinin 29.03.2011 tarihinde ” MV5 Ö75 / ZE 301 XL ” cinsi 1 adet markalama makinesinin satımına ilişkin, satış sözleşmesi, ikincisi ise, 25.09.2013’ten- itibaren müteaddit defa gerçekleştirilen bahse konu makinanın tamirine ilişkin eser sözleşmesi olduğunu, huzurdaki davada satım sözleşmesinden kaynaklanan ayıp bakımından 6762 sayılı Ticaret Kanunu’nun zamanaşımı hükümlerinin uygulanmasının gerektiğini, taraflar arasında uygulanacak 6762 sayılı TK m. 25/IV’e göre, ticari satışlarda satıcının ayıp sebebiyle tekeffülü altı aylık zamanaşımına tabi olduğunu, altı aylık zamanaşımı süresinin, ayıbın ortaya çıktığı anda değil, malın alıcıya teslim edildiği andan itibaren başlayacağını, (818 s. Borçlar Kanunun m. 207/1). 29.03.2011 tarihinde satın alınan makine için 25.09.2013’te tamirat işleminin yapılmasından anlaşıldığı üzere, altı aylık sürenin geçtiğini, davacının satım sözleşmesinden kaynaklanan ayıba karşı tekeffül sebebiyle sahip olunan haklarını kullanmak istemekte haksız olduğunu, rapora konu dosyada cihazın tamiri söz konusu olduğundan taraflar arasındaki ilişkinin eser sözleşmesi olduğunun kabulünün elzem olduğunu, taraflar arasındaki eser sözleşmesine ilişkin işlem ve uyuşmazlıklar 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun yürürlüğü zamanında meydana geldiğinden, bu husustaki olaylara bu kanunların uygulanacağını, bu minvalde davacının 1. sözleşmeden dönme, 2. ayıp oranında bedelden indirim isteme, 3. Aşırı bir masrafı gerektirmediği takdirde, bütün masrafları yükleniciye ait olmak üzere, eserin ücretsiz onarılmasını isteme seçimlik haklarının bulunduğunu, ayrıca davacının genel hükümlere göre tazminat isteme hakkının saklı tutulduğunu, davacının servis bedellerini geri istemesi sebebiyle 1. seçimlik hakkını kullandığının kabul edilebileceğini, fakat, bu hakkını kullanmak istediği somut olmadığından, davacı tarafa hangi seçimlik hakkını kullanmak istediğinin açıklattırılması ve kararın bu irade beyanına göre tezahürünün elzem olduğu görüş ve kanaatlerinde olduklarının bildirildiği görülmüştür.
Davacı tarafın rapora itirazına garanti süresi içinde de cihazın tamir gördüğüne ilişkin beyanda bulunduğu da bildirildiği görülmekle, söz konusu buna ilişkin evrakların davalı da olduğu bildirilmekle bu belgelerin davalıdan istenmesine karar verildiği, evraklar sunulduğunda ek rapor için bilirkişiye tevdiine karar verildiği, ek rapor alınması için talimat yazıldığı görülmüştür. Talimat mahkemesinden alınan ek raporda; Davacı vekili tarafından sunulan 26/10/2016 havale tarihli dilekçede arızanın 2.5 yıl sonra çıktığı şeklinde yapılan tespitin yanlış olduğunu beyan ettiği görülerek; rapor tarihine kadar dosyaya sunulan delillerde garanti sürecinde davaya konu makinenin arıza ve bakımları ile ilgili her hangi bir belge sunulmamış olduğundan tarafımızdan bu şekilde tespitin yapıldığını, davacı vekilinin 28.02.2017 2016 havale tarihli dilekçe ekinde sunmuş olduğu belgeler incelendiğinde; cihazın alım – satım işleminden 40 gün sonra ( 29.03.2011 – 10.05.2011 ) arızalandığını, bu tarihten sonra aynı yıl içerisinde ilk arıza dahil 5 kez arıza sebebiyle onarıma gittiğini, 27.10.2011 tarihinde 5. arızasından sonra cihazın 669 gün ( davalının tamir süresi hariç ) davacı tarafından sorunsuz kullanıldığını, bir ay sonra yeniden arızalandığının anlaşıldığını, davaya konu cihazın garanti kapsamında arızaları dışında yaklaşık 27 ay süre ile kullanıldığını, özelikle 2011 yılı içerisinde 10.05.2011 – 27.10.2011 tarihleri arasında cihazın ayıplarının belirgin derecede ortaya çıkmış olduğunu, sonrasında 669 gün yaklaşık 22,5 ay kullanıldığını, bu tarihten sonra yeniden arızalandığını, ve garanti dışı işlem gördüğünü, cihazın mevcut haliyle ayıplı olduğunu, ayıbın garanti süresi içerisinde çıkmış olabileceğine dair belgelerin dava sürecinden ( 24.12.2014 – 22.02.2017 ) 798 gün sonra mahkemeye sunulduğunu, 2011 yılı ilk beş arıza durumunda makinenin ayıbının davacı tarafından görülmüş olmasına rağmen bu süreçten sonra yaklaşık 22.5 ay sorunsuz kullanıldığını, kök raporda belirtildiği gibi makinenin onarımının yapılamadığını, davalının onarım konusunda yetersiz kaldığını bildirdikleri görülmüştür.
Söz konusu taraflar arasında hem servis hizmeti hem satın alma sözleşmesinin olduğu da göz önüne alınarak söz konusu ürünün ayıplı olup olmadığı, ayıbın niteliği, ihbar sürelerine uyulup uyulmadığı, söz konusu servis hizmetinin ayıplı olup olmadığı, süresi içerisinde ayıp ihbarında bulunup bulunmadığı, seçimlik hakları da göz önüne alınarak değerlendirme yapılması için dosyanın bilirkişiye tevdiine karar verilmiş, rapor alınmıştır. Alınan 03.06.2018 havale tarihli raporda; Davaya konu olan MV5 M75/ZE 301 XL tipindeki markalama makinası davalıdan 29.03.2011 tarihinde satın alındığı ve 29.03.2013 tarihinde garanti sürecinin sona ereceğini, dosya içeriğindeki, sevk irsaliye ve faturalar incelenmesi neticesinde,davacının makinasındaki muhtelif arıza ve şikayetler nedeniyle garanti süresinde toplam 7 kez davalı şirketin servisine başvurduğunu, 10.05.2011 tarihinde, 09.06.2011 tarihinde, 17.08.2011 tarihinde,28.09.2011 tarihinde, 27.10.2011 tarihinde olmak üzere 5 defa …’dan …’e davalı şirkete arıza sebebiyle gönderildiğini, garanti süresinin dolduğu 29.03.2013 tarihinden sonrada 26.08.2013 ve 26.09.2013 tarihlerinde de 2 defa olmak üzere toplam olarak 7 defa garantiden onarım işlemleriyapıldığını, arızaların satın almadan 40 gün sonra başladığını, arızaların kullanım kaynaklı olmadığını, arızalar nedeniyle makinanın üretiminden kaynaklı olduğunu, makinada üretim hatası olduğu kanaat ve görüşüne varıldığını, ilk arızadan sonra onarım hakkı kullanılan makinada daha sonrasında 6 (altı) kez daha şikayet olduğunu ve işlem yapıldığını, arızaların ve maldan yararlanmamanın arıza sayısı nedeniyle süreklilik arz ettiğini, arızaların ne kadar sürede ne nasıl ortaya çıkacağının bilinemeyeceğini, sonradan ortaya çıkan üretim hatası ve şikayetlerin satın alınma sırasında anlaşılamayacağını bu nedenle arızaların GİZLİ AYIP niteliğinde olduğunu, ilgili şikayetlerin ve onarımların 7 kez garanti kapsamında ve 4 kez de garanti kapsamı dışında yapılmış olduğunu, davacının garanti kapsamı haricinde toplamda 4.656,38 TL ödeme yaptığının bildirildiği görülmüştür.
Dosya içerisine alınan tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde gerçeğe ve hukuka uygun görülerek hükme esas alınan bilirkişi raporuyla da belirlendiği üzere; davaya konu makinenin 29.03.2011 tarihinde davacı tarafından 15.482,54 TL bedelle davalıdan satın alındığı, ilk arıza nedeniyle makinenin 10.05.2011 tarihinde davalıya gönderildiği, davalının tamiri gerçekleştirerek davacıya makineyi teslim ettiği, ardından 09.06.2011, 17.08.2011, 28.09.2011 ve 27.10.2011 tarihinde olmak üzere 5 defa makinenin …’dan …’e davalı yana arıza nedeniyle gönderildiği, bu beş arızanın garanti süresi içinde olduğu, garanti süresi dolduktan sonra da 26.08.2013 ve 26.09.2013 tarihlerinde garanti kapsamında onarım işlemi yapıldığı, bunun dışında 4 kez de garanti kapsamı dışında toplam 4.656,38 TL ücret karşılığında onarım gördüğü, bu şikayetin süreklilik arz ettiği, makinenin gizli ayıplı olduğu, arızanın kullanımdan kaynaklı olmadığı, makinede üretim hatası olduğu, onarımın mümkün olmadığı anlaşılmıştır. Her iki tarafta tacir olduğundan ayıba ilişkin bu uyuşmazlıkta makineyi davalı taraf arıza nedeniyle garanti süresi içinde ve garanti süresi dolduktan sonra da kabul ederek ücretsiz olarak yukarıda belirtilen tarihlerde onardığı, bu durumda makinedeki ayıbın davalının kabulünde olduğu anlaşılmakla ayıp ihbar sürelerinin aynı zamanda aranmayacağı alınan bilirkişi heyet raporları ile de satım konusu makinenin gizli ayıplı olduğu anlaşıldığından davacının satım sözleşmesini fesh etmekte haklı olduğu, davacının ilk arızanın çıktığı tarih itibariyle makineden beklediği faydayı göremediği kanaati ile makinenin iadesi ile bedelinin istirdadına, yaptığı masrafların davacıya iadesine dair davacının davasının kabulüne karar vermek gerekmiştir. Makinenin bedelinin iadesine karar verildiğinden birlikte ifa kuralı gereği faiz başlangıç tarihi ödeme tarihinden itibaren değil makine teslim tarihinden itibaren başlatılmıştır. “şeklinde davacının açtığı davada MV5 M75/ZE301XL cinsi bir adet markalama cihazının davacı tarafından davalıya iadesi ile , söz konusu cihazın iadesi halinde cihazın ücreti olan 15.482,54.-TL nin iade tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacı tarafından yapılan masrafların toplamı olan 4.656,38.-TL nin dava tarihi olan 24.12.2014 tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine, dair karar verilmiştir.
İSTİNAF BAŞVURU :
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle ; olay tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı mülga TTK m. 25/I-4 hükmüne göre, ticarî satışlarda, gizli ayıp dahi söz konusu olsa zamanaşımı süresi 6 ay olduğunu, dava konusu emtianın davalıya 01.04.2011 tarihinde teslim edilmiş olup, 6 aylık sürenin sonu 01.10.2011 tarihine tekabül ettiğini, dolayısıyla bu tarih itibariyle herhangi bir ihbarda bulunulmadığı ve/veya dava açılmadığı için dava zamanaşımına uğradığını, 6102 sayılı TTK 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiş olduğundan, bu tarih itibariyle zamanaşımının çoktan gerçekleştiğini, bir an için yeni kanun hükümlerinin uygulanabileceği iddia edilse dahi, 6102 sayılı TTK m. 23 hükmü, ticarî satışlarda özel bir düzenleme öngörmediğinden, genel hüküm olan TBK m. 231 gereğince zamanaşımı 2 yıl olacağını ancak teslimden itibaren 2 yıl içerisinde de herhangi bir ayıp ihbarında bulunulmadığından, davanın her hâlükârda zamanaşımına uğradığını, mal teslim alındıktan sonra iki buçuk yıllık süre boyunca hiçbir şikâyet söz konusu olmadığını ihbarda bulunulmadığını, akabinde yapılan tamir başvurularında müvekkili tarafından servis hizmeti verildiğini, davacı tarafça bu işlemlerden kaynaklanan faturaların teslim alınarak bedellerinin ödendiğini, gizli ayıbın varsa bile, kanun gereği basiretli bir tacirden beklenen yükümlülükler yerine getirilmediğini, dosyada alınan ilk bilirkişi raporunda da malda gizli ayıp olduğuna dair bir tespitin de bulunmadığını, ön inceleme aşamasından sonra ibraz edilen belgeler davanın genişletilmesi ve sonradan delil gösterilmesi yasağına tâbi olduğundan, HMK m. 141 ve 145 hükümleri gereğince buna kesinlikle muvafakatleri bulunmadığını, ara kararı ile hukukçu ve makine mühendisi bilirkişiden ek rapor alınmasına karar verildiği halde raporun sadece makine mühendisi bilirkişi tarafından düzenlenerek teslim edildiğini beyanla hukukî dayanaktan yoksun taleplerinin tamamen reddini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE :
Dava, ticari satımdan kaynaklı alacak davasıdır.
HMK’nun 355. maddesi gereğince istinaf incelemesi istinafa başvuran vekilinin dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine ilişkin hususlarda res’en gözetilerek yapılmıştır.
Tarafların tacir olduğu, uyuşmazlığın ise ticari nitelikteki satım sözleşmesinden kaynaklandığı hususu tartışmasızdır.
Tarafların tacir olup, uyuşmazlığın ise ticari nitelikteki satım sözleşmesinden kaynaklanması nedeniyle olaya dava tarihi itibariyle 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.
Bununla birlikte satım sözleşmesinde malın ayıplı olması halinde özel hükümler öngörülmüştür (TTK m. 23/1, a-c). Dolayısıyla tacirler arası satım sözleşmelerine Türk Borçlar Kanunu hükümleri ile birlikte TTK m. 23/1, a-c hükmü de uygulanacaktır.
Bu noktada uyuşmazlığın temelini oluşturan “ayıp ve ayıba karşı tekeffül” kavramları üzerinde durmakta yarar vardır:
Satıcının ayıptan sorumluluğu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 219-231. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Ayıp kavramının tanımı kanunda tam olarak bulunmamakla birlikte, ayıptan sorumluluk halleri bu maddelerde hüküm altına alınmıştır. Ayıp kavramı hakkındaki genel tanım, sözleşme gereği edimin taşıması gereken nitelik ile mevcut nitelik arasındaki fark şeklindedir.
TBK. m. 219’da sözleşmeye aykırılık halinde iki ayrı durum mevcuttur. Bunların ilki, satıcının alıcıya birtakım nitelikler bildirmesi ve bu niteliklerin söz konusu şeyde bulunmamasıdır. İkincisi ise sözleşme konusu şeyden beklenen faydayı azaltan veya ortadan kaldıran durumların mevcut olmasıdır. Buna dürüstlük kuralı çerçevesinde karar verilmektedir. Alıcının beklediği faydanın dürüstlük kuralı çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Burada objektif değer baz alınır.
Satıcının ayıptan sorumluluğunun doğması için aranan şartlar:
a) Ortada bir ayıp bulunmalıdır
Ayıp; maddi, ekonomik veya hukuki olabilir. Satılanın yırtık, bozuk, kırık, lekeli olması gibi haller maddi ayıp teşkil eder. Hukuki ayıp ise, satılanın değerini ve ondan beklenen faydaları etkileyen eksikliklerdir. Satıcının bildirimi yoksa fakat eşyanın niteliği gereği, eşyadan beklenen bir fayda varsa, dürüstlük kuralı çerçevesinde beklenen bu faydanın sağlanamaması durumunda ayıptan bahsedilebilir.
b) Satılandaki ayıp önemli olmalıdır.
Ayıp sonucunda, söz konusu şeyin değerinin veya elverişliliğinin önemli şekilde azalması veya tamamen ortadan kalkması gereklidir. Bu gibi durumlarda, satılan şeydeki ayıp önem kazanmış olur. Önemsiz ayıplardan dolayı satıcı sorumlu tutulamaz.
c) Alıcı malın ayıplı olduğunu bilmiyor olmalıdır.
Bu konu, TBK. m. 222’de düzenlenmiştir. Buna göre, “Satıcı, satış sözleşmesinin kurulduğu sırada alıcı tarafından bilinen ayıplardan sorumlu değildir. Satıcı, alıcının satılanı yeterince gözden geçirmekle görebileceği ayıplardan da, ancak böyle bir ayıbın bulunmadığını ayrıca üstlenmişse olur.” Böylece alıcı, sözleşmenin kurulması esnasında ayıpları biliyorsa, bunları kabul etmiş sayılır ve satıcı ayıptan sorumlu olmaz. Ancak bunların gerçekleşebilmesi için, alıcının sözleşmeden önce, satın aldığı şeyi gözden geçirme imkânını bulabilmesi gereklidir . Burada gözden geçirmeden kasıt, olağan bir muayenedir.
Alıcının satın aldığı şeyde, dikkatli özeni gösterseydi fark edebileceği ayıplardan da satıcı sorumlu değildir. Alıcının, malın ayıplı olduğunu bilmiyor olması gerekmektedir. Gizli ayıplarda, alıcının malın ayıplı olduğunu bilmesi mümkün değildir. Olağan gözden geçirme, malın alınırken kabaca gözden geçirilmesidir. İlk bakışta görülebilecek olan ayıplar mevcutsa, satıcının ayrıca bunu üstlenmesine gerek yoktur. Bu gibi durumlarda, sorumluluk aranmaz.
d) Ayıptan sorumluluk sözleşme ile kaldırılmıyor olmalıdır
e) Alıcı ayıbı kabul etmemiş olmalıdır
f) Alıcı ayıptan doğan sorumluluk hükümlerinden yararlanabilmek için kanunun kendisine yüklediği külfetleri yerine getirmiş olmalıdır
Alıcıya kanunen yüklenen külfetler, satılanı gözden geçirme ve varlığı iddia edilen ayıpları satıcıya bildirme külfetleridir. Alıcı, satın aldığı malı gözden geçirmek ve herhangi bir ayıp halinde de bunu satıcıya bildirmek zorundadır . Bu zorunluluklar TBK. m. 223’te düzenlenmiştir. TBK. 223’e göre, “Alıcı, devraldığı satılanın durumunu işlerin olağan akışına göre imkân bulunur bulunmaz gözden geçirmek ve satılanda satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp görürse, bunu uygun bir süre içinde ona bildirmek zorundadır.” Burada kesin bir süre belirlenmemiştir, ancak alıcı ayıbı en kısa sürede bildirmekle yükümlüdür.
Tacirler arası ticari satımlarda, satılanın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli değilse, alıcı teslimden itibaren 8 gün, diğer hallerde ise 2 gün içinde satılanın gözden geçirilmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu hüküm 6102 Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenmiştir. TTK. m. 23/1.c’ye göre, “Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda, Türk Borçlar Kanunu’nun 223’üncü maddesinin ikinci fıkrası uygulanır.” Bu durumda, TBK. m. 223 burada da uygulama alanı bulacaktır. TBK. m. 225’e göre, satıcının ağır kusurlu olması halinde ayıbın kendisine zamanında bildirilmediğini ileri sürerek sorumluluktan kurtulamayacaktır. Aynı hüküm, satıcılığı meslek edinmiş kişiler için de geçerlidir.
Alıcı, satılanın durumunu gecikmeksizin usulüne göre tespit ettirmekle yükümlüdür. Bunu yaptırmazsa, ileri sürdüğü ayıbın, satılanın kendisine ulaştığı zamanda var olduğunu ispat yükü alıcıya düşer.
Bir sözleşmede ayıbın şartları mevcut ise ve alıcı da kendisinden beklenen külfetleri yerine getirmişse, bu durumda alıcı TBK. m. 227’de kendisine tanınan haklardan birini kullanabilir. Bu haklar;
-Sözleşmeden dönme, bedelde indirim talebi, satılanın ücretsiz onarımı talebi, imkân varsa, satılanın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesi talebi (Kaynakça: ARAL, Fahrettin, Borçlar Hukuku (Özel Borç İlişkileri), 8. Baskı, Ankara, 2009- AVUZ, Cevdet, Borçlar Hukuku Dersleri (Özel H, 9. Baskı, İstanbul, 2011)
Satım sözleşmesine konu makinenin ayıplı, hasarlı olup olmadığı ve ayıp ihbarının yasal sürede yapılıp yapılmadığını kimin kanıtlaması gerektiğini bulabilmek için hukukumuzda “ispat yükü”nün nasıl düzenlendiğine bakmak gerekmektedir.
İspat, bir olayın veya hukuksal durumun varlığı veya yokluğu hakkında hâkimde kanaat uyandırmak için girişilen, ispat yükü üzerinde olan tarafın deliller vasıtasıyla yürüttüğü inandırma faaliyetidir.
İddia ve savunmaya dayanak gösterilen ve mahkemenin karar vermesinde etkili olacak olgulardan hangisinin kim tarafından ispat edileceği hususu ispat yükü kavramıyla ilgilidir. İspat yükünün ne şekilde dağılacağına ilişkin genel kural 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 6. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguları ispatla yükümlüdür.”
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İspat yükü” başlığını taşıyan 190. maddesinin 1. fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmış; 2. fıkrada ise, karinelerin varlığı hâlinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir. Buna göre
“(1)İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.”
İspat yükü üzerine düşen taraf ancak ispata “elverişli” deliller ile iddiasının haklılığını kanıtlayabilir. Kanun koyucu HMK’nın 200. maddesinde belli miktarın üzerindeki uyuşmazlıklar yönünden bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukukî işlemlerin senetle ispatını zorunlu kılmış ve bu miktar dâhilinde kalan bir alacağın takdiri delillerle ispatına imkân vermemiştir. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.09.2021 tarihli ve 2017/(19)11-936 E., 2021/1090 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
İspat yükü ilk önce kural olarak davacıya düşer; yani davacı davasını dayandırdığı olguları ispat etmelidir. Hâkimin kendisine ispat yükü düştüğünü bildirdiği taraf, uyuşmazlık konusu olguyu ispat edemezse davayı kaybeder. O taraf davacı ise davası reddedilir, davalı ise mahkûm edilir.
Kendisine ispat yükü düşmeyen taraf, karşı (kendisine ispat yükü düşen) tarafın iddiasını (olguyu) ispat etmesini bekleyebilir. Kendisine ispat yükü düşen taraf iddiasını ispat edemezse, diğer (kendisine ispat yükü düşmeyen) tarafın onun iddiasının aksini (hilafını) ispat etmesine gerek yoktur; o olgu ispat edilmemiş (yani dava bakımından yok) sayılır.
Bu açıklamalar ışığında; dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, yasaya uygun gerektirici nedenlere, ilk derece mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına; incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, kamu düzenine herhangi bir aykırılığın da bulunmamasına; gerekçeli, tarafların ve mahkemenin denetimine elverişli, oluşa ve dosya içeriğine uygun olarak düzenlenmiş olmakla Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporu uyarınca karar verilmiş bulunmasına; malın ayıplı olduğunun anlaşılmasına göre davalı vekilinin istinaf itirazları yerinde görülmediğinden 6100 Sayılı HMK m. 353/1,b.1 maddesi uyarınca istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 07/05/2019 tarih, 2014/1868 Esas ve 2019/589 Karar sayılı kararına karşı davalı vekilinin istinaf başvuru sebeplerinin HMK’nın 353/1-b-1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
İstinaf kanun yoluna başvuran davalı taraftan alınması gereken 1.375,68 TL istinaf nispi karar harcından başlangıçta alınan 264,40 TL’nin mahsubu ile eksik yatırılan 1.111,28 TL’nin davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
Davalı tarafından yapılan istinaf masrafının üzerinde bırakılmasına,
Artan gider avansının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
İstinaf yargılamasında duruşma açılmadığından karşı taraf yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ikmali ve gider avansı iadesi işlemlerinin yerel mahkemece yerine getirilmesine,
Dair, dosya üzerinde HMK’nın 353/1-b-1. maddesi uyarınca yapılan inceleme sonucunda; HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince oy birliği ile kesin olmak üzere karar verildi. 04/05/2023