Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/2354 E. 2023/853 K. 04.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2019/2354
KARAR NO : 2023/853
KARAR TARİHİ : 04/05/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 19/06/2018
NUMARASI : 2014/258 Esas 2018/762 Karar
DAVANIN KONUSU : Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (İtirazın İptali)
BAM KARAR TARİHİ : 04/05/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 04/05/2023

Davacı vekili tarafından yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca yapılan ön inceleme sonucu eksiklik bulunmadığı anlaşılmakla; inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Mahkemece yapılan açık yargılaması sonucunda ” I- Davacı vekili, dava dilekçesinde; Asıl borçlu … A.Ş. İle … TAŞ arasında yapılan genel kredi sözleşmesine istinaden adı geçen şirkete kredi kullandırıldığını, davalıların bu sözleşmede müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatı ile imzalarının bulunduğunu, alacaklıya karış sorumlulukları bulunduğu kredi borçlarının ödenmemesi üzerine borçlu şirkete ait kredi hesabının 05/04/2001 tarihinde kat edildiğini, buna ilişkin durumun İzmir 27. Noterliğinden gönderilen 14135 yevmiye numaralı ihtarname ile taraflara bildirildiğini, ancak yapılan bildirime rağmen söz konusu borcun ödenmediğini, bu nedenle İzmir 24. icra müdürlüğünün 2013/7342 esas sayılı dosyası ile takip başlatıldığını, borçluların takibe haksız olarak itiraz ettiğini ve takibin durduğunu, bu nedenlerle ile, davalıların itirazının iptalini, davalıların %20 icra inkar tazminatına mahkum edilmesini karar ve talep etmiştir.
II- Davalılar vekili, cevap dilekçesinde; öncelikle aynı alacak için … Bankası tarafından İzmir 4. İcra Müdürlüğünün 2001/7507 esas sayılı dosyası ile takip yapıldığını ve müvekkilleri tarafından borç ödenerek kapatıldığını, borç ödendikten sonrada müvekkillerinin taşınmazlarına konulan hacizlerde kaldırıldığını, borç ödenmemiş olsa dahi İİK’ya göre takip zamanaşımına uğradığını, davacı tarafından müvekkilleri aleyhine aynı nitelikte başka icra takipleri de yapıldığını, bu takiplere de itiraz edildiğini, ancak aradan 15 yıla yakın süreler geçtiği için sürece ait belgelerin bir kısmına ulaşmanın mümkün olmadığını, bu nedenlerle davanın reddini, dava ve takip kötü niyetli açılmış bulunduğundan davacının %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesini talep etmiştir,
III- 1-İzmir 24. İcra Müdürlüğü’nün 2013/7342 E sayılı dosyası, banka kayıtları, kredi sözleşmesi, bilirkişi raporları delil olarak değerlendirilmiştir.
2-Dosya içerisinde bulunan İzmir 24. İcra Müdürlüğü’nün 2013/7342 E sayılı dosyasının incelenmesinde; Davacı tarafından davalı şirket aleyhine 99.440,68-TL asıl alacak, 165.489,11-TL birikliş faiz, 424,37-TL’nin tahsili için icra takibi başlatıldığı, davalının itirazı üzerine icra takibinin durduğu anlaşılmıştır.
3- Davacının davalıdan icra takip tarihi itibariyle alacaklı olup olmadığının tespiti için yapılan bilirkişi incelemesi yapıldığı ve bilirkişilerden rapor alındığı görülmüştür.
IV- Dava, İİK’nun 67. Maddesi gereğince açılmış, genel kredi sözleşmesine dayanan icra takibine itirazın iptali davasıdır.
V- Davacı … şirketi … tarafından el konulan … A.Ş.nin alacağının … tarafından kendisine temliki ile eldeki takibi başlatmış ve takibe itiraz üzerine eldeki davayı açmıştır. Bu haliyle alacak … alacağı haline gelmiştir.
Takibin dayanağı kredi sözleşmesi olup, olayda, borcun muaccel olduğu tarih itibariyle uygulanması gereken 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 125. maddesi (6098 sayılı TBK’nun 598 maddesi) uyarınca 10 yıllık zamanaşımı söz konusudur.
5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 141. maddesinde “Bu kanundan kaynaklanan … alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi 20 yıldır” hükmü ile zamanaşımı süresi 20 yıl olarak düzenlenmiş, 5411 sayılı Kanun’un geçici 16. maddesinde; “Bu kanun ile … alacağının tahsili bakımından yarar görülerek zamanaşımı ve diğer konularda … lehine getirilen hükümler makable şamildir” düzenlemesi ile zamanaşımı süresinin geçmişe etkili olarak uygulanacağı hüküm altına alınmışken, anılan maddede yer alan ”zamanaşımı” sözcüğü Anayasa Mahkemesi’nin 04.06.2014 tarih ve 2014/85-103 sayılı kararıyla iptal edilmiş ve söz konusu kararın, 12.09.2014 tarihinde 29117 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla iptal hükmü yürürlüğe girmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin sözü edilen kararıyla … lehine getirilen yirmi yıllık zamanaşımı süresinin geçmişe etkili olacağına yönelik düzenleme iptal edildildiğinden artık uygulama imkanı kalmamıştır.(Yargıtay 12. HD. 1.3.2018 tarih, 2018/1227 E. 2018/2189 K. Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 17/05/2017 tarih, 2016/12898 E, 2017/3883 K.)
Eldeki davada; davalılar 6.4.2001 tarihli ihtarname ile 2001 yılı içerisinde temerrüde düşürülmüş, takip ise 26.6.2013 tarihinde başlatılmıştır. Bu süre içerisinde başkaca zamanaşımını kesen işlem yapılmadığından 10 yıllık zamanaşımı süresi dolmuştur.
VI- Tüm bu açıklamalara göre, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir.” şeklinde davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair karar verilmiştir.
İSTİNAF BAŞVURU :
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkemenin Anayasa Mahkemesinin zamanaşımı ile ilgili iptal kararını yanlış değerlendirdiğini, zamanaşımı süresinin bankacılık kanununun 141. maddesine göre fon alacaklarında 20 yıl olduğunu beyanla kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE :
Dava, genel kredi sözleşmesine istinaden davalı kefiller aleyhine başlatılan takipte itirazın iptali istemine ilişkindir.
HMK’nun 355. maddesi gereğince istinaf incelemesi istinafa başvuran vekilinin dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine ilişkin hususlarda res’en gözetilerek yapılmıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17/10/2019 tarih 2019/11-327 Esas 2019/1072 Karar sayılı emsal ilamında … alacakları ile ilgili zamanaşımı hususunda;Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 17/10/2019 tarih ve 2019/11-327 Esas 2019/1072 Karar sayılı ilamında da açıklandığı üzere, bu aşamada uyuşmazlık konusu itibariyle “… alacağı” kavramı üzerinde durulması gerekmektedir.
5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun çeşitli hükümlerinde “… alacağı” kavramı kullanılmıştır. Bu kavram 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’na özgü ve … ’un birden çok alacağını içeren bir üst kavramdır (Tekinalp, Ünal: Banka Hukukunun Esasları, İstanbul 2009, s. 300). Ancak … alacağı kavramı, … ’un alacaklı sıfatı bulunan tüm hâller bakımından müşterek bir kavram olarak kullanılmamaktadır.
5411 sayılı Bankacılık Kanunu sisteminde … alacağının; birbirinden farklı türde alacakları bünyesinde barındıran bir üst kavram olmasının yanı sıra özel bir hukuki rejime de tabi olduğu anlaşılmaktadır. Zira Kanun’da … alacağı olarak nitelenen alacakların takip ve tahsiline ilişkin olarak özel himaye araçlarına yer verilmiş, ayrıca genel hükümlerden ayrılarak uzun bir zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Bu itibarla … alacağı kavramının aynı zamanda hukuki bir statüyü ifade ettiği, sadece bu statü içerisinde yer alan alacakların Kanun’un öngördüğü özel himaye rejimine tabi olabileceği anlaşılmaktadır.
… alacağı kavramının 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun çeşitli hükümlerinde kullanılmasına ve hukuki bir statü ifade edip, kapsamında yer alan alacaklar açısından özel bir himaye rejimi sağlamasına rağmen, … alacağının ne olduğu ya da hangi alacakları kapsadığı hususunda açık bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Dolayısıyla … alacağı kavramına yüklenen anlamın ve kapsamın belirlenmesi, gerek özel himaye rejiminin uygulanması, gerekse alacağın tabi olduğu zamanaşımı süresi bakımından önem arz etmektedir.
Hemen belirtilmesi gerekir ki; 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun … alacağına yüklediği hukuki statü, temel hak ve özgürlüklere yönelik kısıtlamaları bünyesinde bulundurduğu için …’un hangi alacaklarının “… alacağı” kapsamında olduğunun sadece kanunla düzenlenmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle 5411 sayılı Bankacılık Kanunu dışındaki şekli anlamda kanunlarla da … alacağı ihdas edilmesinin önünde bir engel bulunmamakla birlikte alt düzenleyici işlemlerle özel himaye rejimine tabi … alacağı ihdas edilemeyecektir.
5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun … alacağı için öngördüğü özel himaye rejiminin en önemli parçalarından birisi oldukça uzun bir zaman dilimini kapsayan zamanaşımı süresidir. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 141. maddesi; “Bu Kanundan kaynaklanan … alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi yirmi yıldır” hükmünü haizdir. Buna göre, anılan madde ile tanzim edilen zamanaşımına ilişkin düzenleme münhasıran 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’ndan kaynaklanan … alacakları bakımından uygulama kabiliyeti bulacak ve bu … alacaklarına ilişkin zamanaşımı süresi yirmi yıla uzayacaktır. …’un yetkilerinin ve görevlerinin 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’ndan doğması, başkaca kanunlardan kaynaklanan alacakların dolaylı olarak bu Kanuna ilişkin zamanaşımı süresine tabi olduğu sonucunu doğurmaz. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 141. maddesinde tanzim edilen zamanaşımı süresi münhasıran bu Kanundan kaynaklanan … alacaklarına ilişkin zamanaşımı süresi olup, …’un tahsil yetkisini haiz olduğu alacaklara ilişkin genel bir zamanaşımı süresi belirlememektedir. Başka bir deyişle şekli anlamda başkaca kanunlarla bir alacağa … alacağı hukuki statüsünün verilmesi mümkün olmakla birlikte, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu dışındaki bir kanunla tanzim edilen … alacağı, Kanun’un açık hükmü karşısında zamanaşımına ilişkin özel himaye rejiminden yararlanamayacaktır.
Bu aşamada 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’ndan kaynaklanan … alacaklarının kapsamının belirlenmesi gerekmektedir. Zira zamanaşımına ilişkin düzenlemenin uygulanabilmesi için … alacağı hukuki statüsünün 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nda tanzim edilmesi gerekli olmakla birlikte, bu durum … alacağı kavramının kapsamını doğrudan tek başına belirlememektedir.
5411 sayılı Bankacılık Kanunu sisteminde iki grup alacağa … alacağı hukuki statüsü tanınmıştır. Bunlarda birincisi Kanun’un açıkça … alacağı statüsü tanıdığı alacaklardır. İkincisi ise Kanun’da bu statünün bulunduğuna dair açık bir düzenleme bulunmamakla birlikte, bu alacakların … alacağı olduğu işin mahiyetinden anlaşılan alacaklardır.
5411 sayılı Bankacılık Kanunu, bir alacağı … alacağı olarak kabul etmişse bu alacaklar, Kanun’un açık hükmü karşısında … alacağı statüsünü iktisap etmektedir. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 108/4. ve 132/8. maddeleri … alacağı statüsünün bu şekilde oluşumuna ilişkindir (Tekinalp, s. 301).
5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun açıkça … alacağı statüsü tanıdığı bir diğer düzenleme ise Kanun’un 132/8. maddesinde yer almaktadır. Anılan madde; “Bu Kanunun 107 nci maddesi uyarınca bir bankanın alacaklarının devralınması hâlinde bu alacaklar, devir tarihi itibarıyla … alacağı hâline gelir ve bu alacaklarla ilgili olarak borçlu aleyhine 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre başlatılmış bulunan takipler ile alacağın tahsiline yönelik davalara kaldığı yerden devam edilir” hükmünü haizdir. Ayrıca 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 132/8. maddesi uyarınca …’un kendisine devredilen bankanın, alacaklarını devralması hâlinde, bu alacaklar … alacağı niteliği kazanmakta ve … alacaklarına ilişkin himaye rejimi tatbik kabiliyeti bulmaktadır. Zira … , hisselerinin çoğunluğu veya tamamı kendisine intikal eden bir bankanın; gerekli görülen hâllerle sınırlı olmak üzere, mali bünyenin güçlendirilmesi ve yeniden yapılandırılması için gerektiğinde, alacaklarını veya zararlarını devralmaya yetkilidir (m. 107/5-b.5). Bu alacaklar … tarafından devralındıkları tarih itibariyle 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’ndan kaynaklanan … alacağı statüsünü kazanmakla birlikte aynı Kanun’un 141. maddesinde tanzim edilen özel zamanaşımı himayesinden yararlanabilmektedir.
Bu itibarla yukarıda bahsedilen … alacakları 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’ndan kaynaklandığı için anılan Kanun’un 141. maddesi gereğince bu … alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi yirmi yıl olarak uygulanacaktır. Aslında bu düzenleme ilk olarak 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’ndan önce yürürlükte bulunan 4389 sayılı Bankalar Kanunu’na 12.12.2003 tarihli ve 5020 sayılı Kanun’un 27. maddesiyle eklenen ek 3. maddeyle getirilmiştir. Bu düzenleme ile söz konusu Kanun’dan kaynaklanan … alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi yirmi yıl olarak belirlenmiştir. Dolayısıyla, 4389 sayılı Bankalar Kanunu’ndan kaynaklanan … alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi, anılan Kanun’a eklenen ek 3. maddenin yürürlüğe girdiği 26.12.2003 tarihinden itibaren yirmi yıl olmuştur.
01.11.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 141. maddesinde de mülga 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun ek 3. maddesine benzer bir hükme yer verilerek 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’ndan kaynaklanan … alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresinin yirmi yıl olduğu düzenlenmiş bulunmaktadır.
Öte yandan, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun geçici 16. maddesinde, “Bu Kanun ile … alacağının tahsili bakımından yarar görülerek zamanaşımı ve diğer konularda … lehine getirilen hükümler makable şamildir.” hükmü getirilerek 141. maddede öngörülen yirmi yıllık zamanaşımı süresinin geçmişe etkili olması sağlanmıştır. Bu düzenleme ile yirmi yıllık zamanaşımının ilk defa öngörüldüğü 26.12.2003 tarihi itibariyle dolmuş olan zamanaşımı süreleri yeniden canlandırılmış olmaktadır.
Buna karşılık … alacaklarında zamanaşımı süresinin yirmi yıl olduğu kuralı, ilk kez 4389 sayılı Bankalar Kanunu’na eklenen ve 26.12.2003 tarihinde yürürlüğe giren ek 3. maddeyle getirildiği için söz konusu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte henüz zamanaşımı süresini doldurmamış tüm … alacaklarına ilişkin zamanaşımı süresi yirmi yıla uzamıştır. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun geçici 16. maddesi ise 26.12.2003 tarihinden önce zamanaşımı süresini dolduran alacaklara ilişkin zamanaşımı süresini yeniden canlandırarak yirmi yıla uzatmaktadır.
Bu nedenle 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun geçici 16. maddesinde yer alan “…zamanaşımı ve…” ibaresi 12.09.2014 tarihli ve 29117 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 04.06.2014 tarihli ve 2014/85 E, 2014/103 K. sayılı kararı ile borçlunun zamanaşımına uğramış alacaklarının yeniden canlandırılması ve bu suretle yürürlükte bulunan hukuk kurallarına göre doğmuş ve tahakkuk etmiş olan zamanaşımı def’ini ileri sürme hakkının geçmişe yönelik olarak elinden alınmasının hukuka olan güven duygusunu zedelediği ve hukuk güvenliği ilkesini ihlal ettiği gerekçesiyle Anayasa’nın 2. maddesine aykırı bulunarak iptal edilmiştir.
Bu durumda 4389 sayılı Bankalar Kanunu ile 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’ndan kaynaklanan … alacakları için 26.12.2003 tarihi itibariyle zamanaşımı süresi dolmuş ise artık yirmi yıllık zamanaşımı süresi uygulanmayacak ancak anılan tarih itibariyle zamanaşımı süresi dolmamış ise zamanaşımı süresi yirmi yıla uzayacaktır. Başka bir deyişle anılan Kanun’dan kaynaklanan … alacaklarına yirmi yıllık zamanaşımı süresinin uygulanıp uygulanmayacağı hususunun tespiti için öncelikle 26.12.2003 tarihi itibariyle alacağın tabi olduğu genel zamanaşımı süresinin dolup dolmadığı belirlenmelidir. Eğer anılan tarih itibariyle alacağın tabi olduğu zamanaşımı süresi dolmuş ise bu … alacağına yirmi yıllık zamanaşımı süresi uygulanmayacak, buna karşılık öngörülen zamanaşımı süresi dolmamış ise her hâlde zamanaşımı süresi yirmi yıla uzayacaktır.
Hemen belirtilmesi gerekir ki; 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 132/8. maddesi uyarınca devir tarihi itibariyle … alacağı hâline gelen alacaklarda yirmi yıllık zamanaşımı süresinin uygulanıp uygulanmayacağı devir tarihi itibariyle tespit edilmelidir. Banka alacağı devir tarihi itibariyle … alacağı hâline geldiği için bu tarih itibariyle alacağın tabi olduğu zamanaşımı süresi dolmuş ise artık yirmi yıllık zamanaşımı süresi uygulanmayacak buna karşılık alacağın tabi olduğu zamanaşımı süresi henüz dolmamış ise zamanaşımı süresi yirmi yıla uzayacaktır. ” şeklinde karar verilmiştir.
… AŞ ile dava dışı asıl borçlu … .. A.Ş arasında akdedilen 07/04/2000, 03/05/2000, 04/05/2000, 04/05/2000 tarihli genel kredi sözleşmelerinde davalıların kefil olarak yer aldıkları anlaşılmıştır. … a devredilen banka tarafından İzmir 27. Noterliğinin 09/04/2001 tarihli ihtarnamesi ile hesap kat edilmiştir. Davalılar aleyhine 27/06/2013 tarihinde alacağın tahsili için ilamsız icra takibi yapılmıştır.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun 15.03.2001 tarihli 198 sayılı kararı ile yönetim ve denetimin … na devredilen … T.A.Ş nin alacağının 10 yıllık zamanaşımı süresi dolmadan mülga 4389 sayılı Bankalar Kanununa 26.12.2003 tarihli, 25328 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5020 sayılı Yasanın 27. maddesi ile eklenen ek 3. maddesi ile getirilen değişiklik sonucu zamanaşımı süresinin 20 yıla uzadığı, 20 yıllık süre dolmadan 27/06/2013 tarihinde icra takibi yapıldığı buna göre zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmıştır. Buna göre mahkemece işin esasına girilerek karar verilmesi gerekirken zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmesi yerinde olmamıştır.
Mahkemece … TAŞ tarafından asıl borçlu ve davalılar aleyhine yapılan İzmir 4. İcra Müdürlüğünün 2001/7507 Esas sayılı dosyasının celbi için yazılan müzekkereye bila ikmal yanıt verilmiş ise de, bu dosyanın celbi sağlanarak bu dosya ile eldeki davaya konu icra dosyasındaki alacağın aynı alacağa ilişkin olup olmadığının değerlendirilmesi, aynı alacağa ilişkin yeni bir takip yapıldığının anlaşılması halinde İİK’nun 68/1 maddesi uyarınca aynı asıl alacak için ikinci bir takip yapılmasının mümkün olmadığının, ortada geçerli bir takibin bulunmadığının değerlendirilmesi gerekirken eksik inceleme ile karar verilmesi yerinde olmamıştır. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2020/5505 Esas 2022/81 Karar sayılı ilamı da bu yöndedir.)
İcra takip dosyalarının aynı asıl alacağa ilişkin olmadığının anlaşılması halinde ise dava açılmasından önce yapılan ödeme iddiaları değerlendirilerek, yapılan ödemeler ve takibin Türk Parası üzerinden yapıldığı dikkate alınarak, bankacı bilirkişiden denetime elverişli, hüküm kurmaya uygun rapor alınıp, deliller hep birlikte değerlendirilmek suretiyle varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması yerinde olmamıştır.
Bu itibarla; istinaf incelemesine konu ilk derece mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nın 355. ve 353/(1)-a-4. ve 6. maddeleri gereğince re’sen kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın HMK’nın 353/(1)-a maddesi uyarınca kararı veren mahkemeye gönderilmesine, kararın kaldırılma sebep ve şekline göre istinaf yoluna başvuran davacı vekilinin istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1- İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 19/06/2018 tarih, 2014/258 Esas ve 2018/762 Karar sayılı hükmünün, 6100 sayılı HMK’nın 355. ve 353/(1)-a-4. ve 6. maddeleri uyarınca RE’SEN KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın HMK 353/(1)-a maddesi gereğince Dairemiz kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE,
3-Kararın kaldırılma sebep ve şekline göre davacı vekilinin istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine YER OLMADIĞINA,
4-İstinaf başvurusuna konu kararın kaldırılması nedeniyle başvuru sırasında alınan 44,40 TL peşin harcın başvuru sahibi tarafa iadesine,
5-İstinaf başvurusu aşamasında başvuru sahibi davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin mahkemesince verilecek nihai kararla hüküm altına alınmasına,
6-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından istinaf kanun yoluna başvuran davacı yararına vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
7-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı iadesi işlemlerinin yerel mahkemece yerine getirmesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK’nın 353/(1)-a maddesi gereğince kesin olmak üzere 04/05/2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.