Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/2189 E. 2023/504 K. 22.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2019/2189
KARAR NO : 2023/504

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KARŞIYAKA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 20/06/2019
NUMARASI : 2018/270 Esas 2019/385 Karar

DAVA : İTİRAZIN İPTALİ
KARAR TARİHİ : 22/03/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 22/03/2023

Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/270 Esas ve 2019/385 Karar sayılı dava dosyasından yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne dair verilen karara karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya, Dairemize gönderilmiş olmakla HMK’nın 353. maddesi uyarınca dosya üzerinden inceleme yapıldı.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

Mahkemece yapılan açık yargılama sonucunda; ”…Davacı vekili dava dilekçesi ve cevaba cevap dilekçesi ile; taraflar arasındaki ticari ilişki kapsamında müvekkili şirket tarafından teslim edilen mallara ilişkin kesilen ve davalı şirkete teslim edilen faturalara itiraz edilmemesine rağmen kayıtlarına alınmaması üzerine ihtarnameler çekildiğini, davalının borcu kabul etmemesi üzerine Karşıyaka 1. İcra Müdürlüğü’nün 2018/2701 Esas sayılı dosyası ile icra takibi yapıldığını, davalının haksız itirazı üzerine takibin durdurulduğunu bildirerek sözü edilen icra takibine vaki itirazın iptali ile takibin devamına ve %20 icra inkar tazminatının tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

SAVUNMA :
Davalı vekili cevap dilekçesi ve ikinci cevap dilekçesi ile; müvekkili şirketin davacıya hiçbir borcunun bulunmadığını, taraflar arasında akdedilen yıllık tedarikçi ticari koşullar anlaşma formu çerçevesinde müvekkili tarafından kesilmiş bir takım faturaların davacı tarafça kabul edilmediğini, öte yandan 28.245,25 TL tutarındaki alacağa ilişkin müvekkili şirkete teslim edilmiş herhangi bir fatura bulunmadığını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla icra inkar tazminatı isteminin hukuka aykırı olduğunu bildirerek, davanın reddine %20 kötüniyet tazminatının tahsiline karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.

GEREKÇE VE HÜKÜM :
Taraflar delil ve belgelerini ibraz etmişler, Karşıyaka 1. İcra Müdürlüğü’nün 2018/2701 E.sayılı dosyası celbedilmiş, taraf ticari defter kayıtları ve belgeleri incelenmek suretiyle muhasebe uzmanı bilirkişi … imzalı 12.02.2019 havale tarihli kök rapor, 21.05.2019 havale tarihli ek rapor alınmıştır.
Dava, TBK.’nun 207.vd.ile İİK.’nun 67.vd.madde hükümlerine göre açılmış mal tedarikine ilişkin satım sözleşmesinden kaynaklanan bakiye semen alacağının tahsili konusundaki icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Taraflar arasında mal tedariki sözleşmesinin bulunduğu, davalı tarafından davacıya muhtelif tarihlerde mal teslimatlarının gerçekleştiği, davalı tarafından ödemelerde bulunulduğu,
Karşıyaka 1. İcra Müdürlüğü’nün 2018/2701 E.sayılı dosyası ile davacı-alacaklı vekili tarafından davalı-borçlu aleyhine 21.03.2018 tarihinde, 164.469,26 TL cari hesap alacağının yıllık %10,50 avans faiz oranından az olmamak üzere artan oranlarda faizi ile birlikte tahsili yönünde takip açıldığı, ödeme emrinin davalı borçluya 22.03.2018 tarihinde tebliğ edildiği, davalı-borçlunun vekili aracılığıyla verdiği 26.03.2018 Uyap tanzim tarihli borca itiraz dilekçesi üzerine takibin durduğu, iş bu davanın 1 yıllık yasal süre içerisinde açıldığı,
Davalı şirket tarafından davacıya 06.09.2018 tarihinde 31.277,23 TL tutarında ödeme yapıldığı,
Hususlarında ihtilaf bulunmamaktadır.
Uyuşulmayan noktalar ve çözülmesi gereken sorun; davacının davalıya teslim ettiği malların bedellerinin ve davalının yaptığı ödemenin ne kadar olduğu, davalı tarafından “yıllık tedarikçi ticari koşullar anlaşma formu” çerçevesinde davacı hakkında düzenlenmiş faturalar nedeni ile alacağının bulunup bulunmadığı, buna göre icra takip tarihi itibari ile davacının davalıdan bakiye mal bedeli alacağının bulunup bulunmadığı, varsa tutarının ne kadar olduğu noktalarındadır.
Toplanan delillerin, özellikle taraflara ait ticari defter kayıtları ve belgelerinin, bilirkişi kök rapor ve ek raporunun değerlendirilmesi sonucunda:
Taraflar arasındaki ticari ilişkinin 02.03.2016 tarihinde başladığı ve deniz ürünlerini davalıya sattığı,
Özellikle davalı şirketin Bodrum Merkez – Gündoğan – Turgutreis 2k – Yalıkavak – Didim Merkez – Didim 4k – Didim Akbük ve Milas Point 2k şubelerine yüksek miktarlarda deniz ürünleri sattığı, taraflar arasında “Su Ürünleri Tedarik Sözleşmesi” ve bu sözleşmenin eki “… Ticari Koşullar İçin Tedarikçi Anlaşma Formu”nun imzalandığı, davacının ürettiği su ürünlerininin büyük bir kısmının ticari mal şeklinde bir kısmını da … ya ait mağazalarda konsinye şeklinde teslim ettiği,
Sözleşmenin 4/3.maddesinde “sözleşmeye konu ürünlerin … mağazasında satışının konsinye suretiyle gerçekleşeceği; müşteriye satışlarının … kasasından yapılacağı, satımı gerçekleşen ürünler için de davacı tarafından … ya fatura edileceği”, sözleşmenin 4/6.maddesinde ise “konsinye suretiyle satışı gerçekleşen ürünlerin KDV düşüldükten sonra net satış bedeli üzerinden %8 + %1 oranında komisyon bedeli + KDV fatura karşılığı … ya ödeneceği” hususlarının belirtildiği; yine sözleşme eki 01.04.2017 tarihinde biteceği belirlenen anlaşma formunda ciro prim oranının KDV’siz satışı üzerinden %8 olarak kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır.
Ticari ilişki süresince davacı tarafından teslim edilen mal bedelleri karşılığında davalıya 664 adet fatura düzenlendiği, toplam tutarı 2.800.095,25 TL olan tüm faturaların davacı şirket kayıtlarında davalı aleyhine borç kaydı yapılarak işlendiği, davalı kayıtlarında ise 25 adet fatura dışındaki diğer faturaların tamamının davalı şirket kayıtlarında davacı lehine alacak kaydı yapılarak işlendiği, davalı şirket kayıtlarında işli olmayan 25 adet fatura konusu ürünün irsaliyede ismi bulunan kişilere teslim edildiği, bu faturalar içerisinde yer alan 5 adet faturanın ise konsinye mal faturası olduğu, konsinye malların satımı konusunda davalı çalışanı … ‘in e-mail üzerinden gönderdiği satış dökümleri esas alınarak düzenlendiği, dolayısıyla davalı kayıtlarında yer almayan bu fatura konusu emtia davalı şirketin işyerine teslimi ve satışı gerçekleştiğinden fatura bedelleri toplamı olan 64.158,19 TL’nin de davacı lehine kabulü gerektiği,
Davalı şirketin davacıya banka üzerinden yaptığı ödemelerin tamamının davacı kayıtlarında davalı lehine alacak kaydı yapılarak işlendiği, ödemeler konusunda herhangi bir mutabakatsızlık bulunmadığı, davalı tarafından davacıya yapılan ödemeler toplamının 2.568.255,02 TL olduğu,
Davalı şirket tarafından ciro primi, iade ve fark faturası, analiz bedeli şeklinde davacıya 115 adet fatura düzenlediği, bu fatura bedelleri toplamının 130.987,26 TL olduğu, bu faturalardan 32 adet faturanın davacı şirket kayıtlarında işli olmadığı, davacı kayıtlarında işli olmayan fatura bedelleri toplamının 51.068,03 TL olduğu, davacının tabloda belirtilen bu faturalara KEP sisteminde itiraz ettiği ve kayıtlarına da intikal ettirilmediği, davalı tarafından düzenlenen bu faturaların dayanaklarının sunulmadığı, böylece sözü edilen bu faturalardan dolayı davalı alacağının 79.919,23 TL (=130.987,26 TL – 51.068,03 TL) olduğu; yine anılan tutarlar içerisinde yer alan 42.206,92 TL tutarlı ciro primi içerikli faturayla “satımda alınan ciro priminin mahsubu yapıldığı” gerekçesiyle itiraz edilmişse de, davalı şirketin defter kayıtlarında konsinye malların satımı sırasında maliyet bedelinin dışında da yaklaşık %10 civarında müşterilerden fark alındığı,
Sözleşmeye konu olan konsinye malların satımı gerekçesiyle davalı tarafından belirtilen 42.206,92 TL tutarlı ciro primi içerikli fatura ile birlikte davacıya 7 adet fatura düzenlendiği, bu faturaların toplam bedelinin 88.258,88 TL olduğu; bu faturalardan 24.02.2017 ve 30.03.2017 tarihli faturalar davacı kayıtlarında işli olmakla birlikte daha sonra davacı tarafından ciro primi olmayacağı gerekçesiyle aynı miktar kadar davalıya iade faturası düzenlediği ve davacı tarafından davalıya düzenlenen 31.03.2017 tarihli iki adet faturanın 5.832,22 TL ve 6.716,04 TL ve toplam tutarının 12.548,26 TL olduğu, bu iki adet iade faturası davacı şirket kayıtlarında işli değilse de KEP sistemi üzerinde davalıya teslim edilen bu faturalara davalı şirket tarafından herhangi bir itiraz yapılmadığı, 12.548,26 TL tutarın yukarıda belirtilen 79.919,23 TL davalı alacağının kapsamında kaldığı,
Ticari ilişki süresince davacı tarafından konsinye olarak davalıya 30.01.2017 – 03.08.2017 tarihleri arasında muhtelif faturalara konu mal tesliminin yapıldığı, konsinye malların davalı tarafından müşterilere satımından sonra … merkezince davacıya gönderdiği dökümanda yer alan satım tutarı kadar davacı tarafından davalıya faturalar düzenlendiği, düzenlenen fatura bedellerinin KDV hariç toplamının 250.347,36 TL olduğu, bu tutar üzerinden %8 komisyon hesaplandığında, davalının konsinye mal satımı nedeni ile hak edeceği komisyon tutarının 20.027,80 TL ve KDV eklendiğinde ise 21.630,02 TL olacağı,
Davacı tarafından ticari mal olarak davalıya teslim ettiği mal bedellerine ayrıca komisyon ödeme yükümlülüğünün bulunmadığı, taraflar arasında yapılan sözleşmede konsinye teslimlerden %8 oranında komisyon ödeneceğinin belirlendiği,
Bu durumda davalının komisyon bedeli olarak davacıya düzenlediği 7 adet ciro primi fatura bedeli olan 88.258,88 TL’den 21.630,02 TL komisyon tutarı düşüldüğünde ortaya çıkan 66.628,86 TL’nin fazladan davacı hakkında düzenlenmiş olduğunu ifade ettiği, davacının kabul etmediği ve iade faturasını düzenlediği ciro primi fatura toplamının 54.715,18 TL olduğu, davacının kabul ettiği ciro primi toplamının ise KDV dahil 33.503,70 TL olduğu, böylece davacının özellikle konsinye olarak davalının Bodrum Merkez – Gündoğan – Turgutreis 2k – Yalıkavak – Didim Merkez – Didim 4k – Didim Akbük ve Milas Point 2k şubelerine konsinye olarak teslim ettiği deniz ürünlerinin, davacının teslim ettiği bedel ile davalının müşterilerine sattığı bedel arasında yaklaşık %10 fark bulunduğu, dolayısıyla davalının sattığı davacı ürünlerine sözleşmede belirtilen komisyonu müşterilerden tahsil ettiğinden, davacıdan ayrıca ciro primini istemediği, davalının davacıya düzenlediği yukarıda belirtilen 88.258,88 TL tutarlı ciro priminin ise eksik tahsil edildiği gerekçesiyle faturalandırıldığı, ancak davacının kesinlen ciro primi faturalarının 3 tanesini kabul etmediği ve bu üç fatura bedeli toplamının 54.755,18 TL olduğu,
Davalı tarafından verdiği hizmet bedeline karşılık davacıya düzenlediği 02.03.2016 gün 3.297,00 TL tutarlı; 21.04.2016 gün 1.099,00 TL tutarlı; 22.04.2016 gün 75,89 TL tutarlı; 01.06.2017 gün 0,18 TL tutarlı; 01.08.2017 gün 171,10 TL tutarlı; 01.08.2017 gün 454,30 TL tutarlı; 27.08.2017 gün 177,97 TL tutarlı olmak üzere toplam tutarları 5.275,44 TL olan 7 adet faturanın davacı kayıtlarında davalı lehine alacak kaydı yapılarak işlenmiş ise de bu faturaların hiçbirisinin davalı kayıtlarında işli olmadığı, HMK.’nun 222/4.madde hükmü uyarınca bu fatura bedellerinin tamamının davalı lehine kabulünün gerektiği, ne var ki bu faturaların ve tutarlarının yukarıda davalı alacağı olarak belirtilen 79.919,23 TL’nin içerisinde kaldığı,
Davalının ticari defter kayıtlarına göre takip tarihi itibari ile davacı şirkete olan toplam borcu 55.978,89 TL olarak gözükmekte ise de davacının mal teslimi nedeni ile KEP üzerinden düzenlenen ancak davalı kayıtlarına alınmayan faturalar, davalının gerekçelerini ortaya koyamadığı ve davacı kayıtlarında işli olmayan ve KEP sistemi üzerinden itiraz eden davalı tarafından düzenlenen fatura bedelleri, ciro primine ilişkin uygulama dışı düzenlenen faturaların tümü dikkate alındığında, davalı defterinde yer alan bu alacak kaydına itibar edilmesinin mümkün olmadığı kanaatine varılmıştır.
Bu çerçevede: 2.800.095,25 TL mal bedelinden ve 12.548,26 TL iade fark faturaları toplam tutarından (davacı tarafın hakettiği ve davalı alacağı olarak gözüken 79.919,23 TL içerisinde kalan), 2.568.255,02 TL ödenen tutar; 79.919,23 TL ciro primi iade ve fark faturası, analiz bedeli faturası isimli 105 adet faturadan iade edilen 32 adet fatura bedeli dışında kalan tutar düşüldüğünde davacının takip tarihi itibari ile bakiye alacak tutarının 164.469,26 TL olduğu anlaşılmıştır.
Analiz bedeli için düzenlenen fatura konusu analiz işlemlerinin hangi ürün ve analizin kime yaptırıldığı; mal iadesi için düzenlenen … faturalarında yer alan malın iadesine ilişkin herhangi bir delil ve belge sunulmadığı; tedarikçi anlaşma formunda ciro primi dışında yazılan diğer hususlarından tamamında herhangi oranın yazılı olmadığı, kaldı ki anlaşma formunda “hem ciro pirimi hem de konsinye oranı uygulanacağı” yönünde kaydın bulunmadığı, davalı şirket kayıtlarında yer almayan 25 adet fatura içeriği (toplam bedelleri 64.158,19 TL) olan ürünlerin davalıya teslim edildiği tüm dosya kapsamıyla anlaşılmakla, davalı tarafından bu hususlara ilişkin bilirkişi raporuna itiraz ve savunma hukuki dayanaktan yoksun bulunmuştur.
Davalı şirket tarafından davacıya 06.09.2018 tarihinde, yargılama sırasında 31.277,23 TL ödeme yapılmış ise de, haklılık durumunun dava tarihi itibari ile belirlenmesinin, bu bağlamda icra takip dosyasındaki asıl alacağa işletilen faiz ile icra takip giderleri gibi fer’ilerin icra müdürlüğünce hesaplanıp ödemenin öncelikle bu tutarlardan mahsup edilmesinin gerekmesine göre, sadece bu ödemenin infazda dikkate alınmasına karar vermek gerekmiştir.
Bu açıklamalar ışığında, alacağın likit oluşu da dikkate alınarak haklı görülen davanın kabulü…” gerekçesi ile, Davanın KABULÜNE, Davalının Karşıyaka 1. İcra Müdürlüğünün 2018/2701 E.sayılı dosyası ile yapılan 164.469,26.TL’lik takibe yönelik haksız itirazının İPTALİNE, Takibin bu miktar üzerinden ve takip tarihinden itibaren artan ve eksilen oranlarda avans faizi yürütülerek DEVAMINA, Yargılama sırasında 06.09.2018 tarihinde davalı tarafından davacıya yapılan 31.277,23.TL ödemenin infazda dikkate alınmasına, İİK’nun 67/2 maddesi gereğince, % 20 icra-inkar tazminatı 32.893,85.TL’nin davalıdan alınarak, davacıya verilmesine, karar verilmiş, verilen bu karara karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

İSTİNAF NEDENLERİ:

Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davacının istemlerinin haksız ve dayanaksız olduğunu ve davanın reddi gerektiğini, taraflar arasında hem konsinye satışı hem de tedarik sözleşmesi kapsamında satış yapılmakta olduğundan iki farklı ilişkinin mevcut olduğunu, müvekkili şirketin Su Ürünleri Tedarik Sözleşmesinin 4.6. maddesi kapsamında 31.12.2015 tarihine kadar %8 4 %1, daha sonrasında da %10 +1 oranında komisyon bedeli tahsil edileceğini, müvekkili şirket tarafından toplam 2.568.255,02.TL tutarında ödeme yapıldığı (yani bu tutarda satış yapıldığı) aşikarken, müvekili şirket tarafından faturalandırılan komisyon/ciro bedelinin %8’in bile altında olduğundan davacı firmaya fazladan alacak kesildiği iddiasının dayanaksız olduğunu, taraflar arasındaki 2.568.255.02.TL meblağdan sadece davacı firmadan 240.000.TL küsur konsinye mal satışı yapıldığını, bakiyesinin tedarikçi anlaşma formu kapsamında ciro primi tahsilatı olduğunu, müvekkili davalı tarafından işbu anlaşma uyarınca kesilmiş olan bir takım faturaların davacı tarafça kabul edilmeyerek cari kayıtlarına alınmamasının usule ve hukuka uygun olmadığını, konsinye satışa ilişkin akdedilen su ürünlerinin satışına ilişkin sözleşmenin başka bir sözleşme, normal tedarikçi statüsü ile …’nin Türkiye’deki tüm mağazalarında donuk ürün satmasına ilişkin akdedilen Tedarikçi Anlaşma formunun başka bir sözleşme olduğunu, tedarikçi anlaşma formunun, su ürünleri sözleşmesinin eki niteliğinde olmadığını, ciro primine ilişkin yazılı sözleşme varken mahkeme tarafından bu faturaların uygulama dışı olarak adlandırılmasının mümkün olmadığını, söz konusu faturaların ticari ilişki kapsamında daha önce bir çok kez firma kayıtlarına alınmışken, ticari ilişkinin sona ermesini takiben kayıtlara kabul edilmemesinin basiretli tacir kavramıyla örtüşmediğini, icra inkar tazminatına karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, davacının kötüniyet tazminatına mahkum edilmesi gerektiğini belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.

DELİLLERİN TARTIŞILMASI, HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE:

Dava, cari hesap alacağının tahsili için yapılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
”…İtirazın iptali davası; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre;
i) İlamsız takip yapılmış olması,
ii) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,
İii) İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.
Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.09.2019 tarihli ve 2017/19-824 E., 2019/885 K.; 25.11.2020 tarihli ve 2017/(19)11-894 E., 2020/942 K. sayılı kararlarında da değinilmiştir.
Dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukukî sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; HMK’nın 190. maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Bu hâllerden birisi davalının ödeme savunmasında bulunmasıdır. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı, itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir.
Eldeki davada, uyuşmazlığın her iki tarafı tacir olup, uyuşmazlık konusu iş her iki tarafın da ticarî işletmesi ile ilgilidir. Bu nedenle fatura, faturaların delil olma niteliği üzerinde de durmakta yarar vardır.
Dava konusu faturanın düzenleme tarihi itibariyle somut olay bakımından uygulanması gereken 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) fatura tanımlanmamıştır.
Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 229. maddesinde “Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır” hükmünü haizdir.
Bu hüküm çerçevesinde, 24.12.2003 tarihli ve 25326 Sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun 27.06.2003 tarihli ve 2001/l E., 2003/l K. sayılı kararında fatura; “Ticari satışlarda satıcı tarafından alıcıya verilen ve satılan malın miktarını, vasıflarını, ölçüsünü, fiyatını ve sair hususları veya ifa edilmiş hizmetleri gösteren hesap pusulası olup, ticari belge niteliğindedir” şeklinde tanımlanmıştır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 21. maddesine göre; fatura düzenlenmesi için öncelikle taraflar arasında akdî bir ilişkinin bulunması gerekir. Madde hükmüne göre faturanın bir alacağın mevcudiyetine delil teşkil etmesi, karşı tarafa tebliğinden itibaren sekiz gün içinde hiçbir itiraza uğramamış olması koşuluna bağlıdır. Bunun için de öncelikle taraflar arasındaki sözleşmesel ilişkinin varlığının kanıtlanmış olması gerekir. Davalının sözleşmesel ilişkiyi inkâr etmesi durumunda davacının öncelikle aralarındaki akdî ilişkiyi yani alım-satım ilişkisini ispat etmesi gerekmektedir.
Bu nedenle, bir satım ilişkisinde davacı taraf sattığı malın miktarını ve alıcıya teslimini, davalı taraf ise yaptığı ödemeleri usulüne uygun bir şekilde ispat etmek zorundadır.
Tek başına fatura düzenlenmesi akdî ilişkinin varlığını ispat etmeye yeterli değilse de, satıcı tarafından gönderilen faturanın alıcı tarafından ticarî defterlerine kaydedilmesi durumunda, alıcı ile satıcı arasındaki akdî ilişkinin var olduğu kabul edilebilir. Ancak, eğer fatura, alıcının ticarî defterlerinde kayıtlı değilse, satıcı alacak iddiasını diğer delillerle ispat etmelidir.
Davanın açıldığı tarihte ve yargılama sırasında yürürlükte bulunan HMK’nın “Ticari defterlerin ibrazı ve delil olması” başlıklı 222. maddesi;
“(1) Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.
(2) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.
(3) İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.
(4) Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.
(5) Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır”.şeklindedir
7251 sayılı Kanunu’nun 23. maddesi ile yapılan değişiklik ile 6100 sayılı Kanun’un 222. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi” ibaresi “diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi” şeklinde değiştirilmiş ve fıkraya birinci cümleden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiştir;“Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz”.
…6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun icra takibi ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 222/3 maddesine göre, usulüne uygun tutulan ticarî defter kayıtlarının sahibi lehine delil olabilmesi için diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticarî defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerektiğinden mahkemece sadece davalı defterlerine dayalı olarak davanın reddi isabetli değildir.
Davalının açıklanan savunması, borcun kaynağını oluşturan olgunun (satım akdînin) ve bundan doğan borcun varlığının kabulünü içermekle birlikte, bu borcun ödendiği yönündedir. Bu hâlde davalı taraf borcu ödediğine ilişkin savunmasını kanıtlamakla yükümlüdür. Eş söyleyişle, somut olayda ispat külfeti davalıya aittir. Davacı, davalının bu kabul beyanı nedeniyle alacağının varlığını kanıtlamak yükümlülüğünden kurtulmuş; buna karşılık davalı, borcu ödediğini kanıtlamakla yükümlü hâle gelmiştir. Ancak davalı tarafından dosyaya sunulan ödeme belgeleri davacıdan elde edilmiş belgeler değildir. Zira, mahkemece Sosyal Güvenlik Kurumuna yazılan müzekkere cevabında da ödeme belgelerinde adı geçen kişinin davacı şirket çalışanı olmadığı bildirilmiştir. Bu durumda davalı tarafça ödeme savunması kanıtlanamamış olup, mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi gerekir…” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24.06.2021 tarih ve 2017/(19)11-2742 Esas 2021/853 Karar sayılı Kararı)
İcra ve İflas Kanunu’nun 67. maddesinin 2. fıkrası hükmünce, icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için, borçlunun takip sırasında ödeme emrine itiraz etmesi ve alacaklının alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması yasal koşullardandır. Borçlunun itirazının kötüniyetli olması ise yasal koşul değildir. İcra inkar tazminatı, aleyhindeki icra takibine itiraz eden ve işin çabuk bitirilmesine engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır. Bunlardan başka, alacağın likit ve belli olması da gerekir. Alacağın gerçek miktarı belli, sabit veya borçlu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurlar bilinmekte ya da bilinmesi gerekmekte, böylece borçlu tarafından borcun tutarının tahkik ve tayini mümkün ise; başka bir ifadeyle borçlu yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda ise alacağın likit ve muayyen olduğunun kabulü zorunludur. Öte yandan, alacağın muhakkak bir belgeye bağlı olması da şart değildir.

Dosyadaki belgelere, kararın dayandığı delillerle, usul ve yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle hükme esas alınan bilirkişi rapor ve ek raporunun oluşa, somut olayın özelliklerine uygun, açık, anlaşılır, taraf ve yargı denetimine uygun olmasına, mal tesliminin davacı tarafından ispatlanmasına, davalı tarafından cari hesap bakiye alacak miktarının ödendiğinin davalı tarafından kesin delillerle ispatlanamamasına, alacağın likit ve belirlenebilir olmasına, yargılamada eksiklik bulunmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına göre; kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, inceleme konusu kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, davalı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf kanun yolu başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiştir.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;

1-Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 20/06/2019 tarih ve 2018/270 Esas 2019/385 Karar sayılı hükmü usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davalı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf başvurusu sırasında alınması gereken 11.234,89.TL nispi ilam harcından peşin olarak alınan 2.853,15.TL harcın mahsubu ile bakiye 8.381,74.TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf başvurusu sırasında davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından davacı lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ikmali ve gider avansı iadesi işlemlerinin yerel mahkemece yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 362/(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere 22/03/2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.