Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/2177 E. 2023/603 K. 30.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2019/2177
KARAR NO : 2023/603

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 30/04/2019
NUMARASI : 2016/1211 Esas 2019/436 Karar

DAVA : ALACAK
KARAR TARİHİ : 30/03/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 30/03/2023

İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/1211 Esas ve 2019/436 Karar sayılı dava dosyasından yapılan yargılama sonucunda asıl davanın kısmen kabulüne karşı davanın reddine dair verilen karara karşı davalı-karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya, Dairemize gönderilmiş olmakla HMK’nın 353. maddesi uyarınca dosya üzerinden inceleme yapıldı.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

Mahkemece yapılan açık yargılama sonucunda; ”…Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkil şirketin işletme ihtiyacı gereği davalı şirketten ikinci el hidrolik makaslı platform satın aldığı, işbu platformun teslimini takip eden süreçte satıştan önce davalı şirket tarafından müvekkile vadedilen platformun haiz olması gereken niteliklere sahip olmadığının anlaşıldığı, davalı tarafından müvekkile satılan hidrolik makaslı platformun verilen taahhüt gereği en az 600 kg taşıması gerekirken 400 kg yük bindirildiğinde yamulduğu, uygunluğunu kaybettiği ve hidrolik sistemde ve elektrik sisteminde arıza tespit edildiği, 8 metre yükseklikten sonra salınım yapabileceği davalı yan tarafından vurgulandığı fakat platformun 4 metre yüksekliğe ulaştığında salınım yapmaya başlayarak iş güvenliği açısından tehlike arz ettiği, davalı şirkete ihtarname gönderildiği ihtarnameye karşı davalı şirketten herhangi bir cevap alınamadığı, dava konusu platformda vuku bulan gizli ayıbın tespiti ile ayıplı malı geri verip sözleşmeden dönme seçimlik hakkını kullanarak müvekkil şirket tarafından davalı şirkete ödenen 6.500TL bedelin iadesine, henüz ödemesi yapılmamış bakiye platform bedeli olan 8.840TL bakımından müvekkil şirketin borçlu olmadığının tespitine, müvekkil şirketin satış konusu platformda çıkan gizli ayıp nedeniyle uğradığı 10.732TL maddi ve 1.000TL manevi tazminatın gizli ayıbın ortaya çıktığı tarihten itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalı şirketten tahsili ile müvekkil şirkete ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:
Davalı taraf karşı cevap ve karşı dava dilekçesinde özetle; makinanın karşı tarafa sağlam ve kullanılır vaziyette teslim edildiği, müvekkil şirketin tüm uyarılarına rağmen bir platform olan dava konusu makinayı amacı dışında yük taşımak ve naklinde kullanıldığı, aşırı yüklemeler yapıldığı, hatta hidroliği yağsız bırakarak bir makasın yamulmasına kendi kusuru ve kullanım hatası nedeniyle sebep olduğu, davacı-karşı davacı şirket, davalı-karşı davacı müvekkili şirketin bildirdiği ve bilgilendirdiği şartlardaki dava konusu ikinci el hidrolik makaslı platformu şartlarını kabul ederek makinayı 13.000TL+KDV=15.340TL bedelli satın aldığı, davacı-karşı davalı şirket satış bedeline mahsuben müvekkili şirkete 6.500TL banka havalesi ile gönderdiği, karşı tarafın bu hidrolik makaslı platform satışı nedeniyle müvekkili şirkete 8.840TL bakiye satış bedeli borcu bulunduğu, 8.840TL bakiye satış bedeli için 09/07/2016 tarihinde temerrüde düştüğü, bu nedenle asıl alacak olan 8.840TL bakiye satış bedeli taleplerine 09/07/2016 tarihinden itibaren ticari avans faizi işletilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE :
Platformun başında vinç ve hidrolik üretimi konusunda uzman bir makine mühendisi bilirkişi ile birlikte keşif yapılarak uyuşmazlığın teknik kısmı ile ilgili tespiti konularında talimat mahkemesince 03/07/2017 tarihli bilirkişi raporu aldırılmış, bilirkişi raporunda özetle; platformun kapasitesinin 600 kg olduğu esas alındığında, tarafından davacının ne kadar yükleme yaptığı tespit edilmesinin mümkün olmadığından iki sonuca varıldığı, 1. Kapasite belirtilen 600kg aşılması nedeni ile platform makasındaki eğilme meydana geldi ise kusurlu tarafın davacı taraf … Şti. Olduğu, 2. Kapasite 600kg olmasına rağmen davacının iddiası olan 400kg yükleme ile makaslardaki eğilme meydana geldi ise kapasitenin eksik olarak ifade edilmesi nedeni ile üründe ayıp olduğu, kusurun davalı … Şti. olduğunu belirtmiştir.
Davalı-karşı davacı tanığı … 06/02/2018 tarihli oturumda; davalı şirketin makine imalat bölümünde makine teknisyeni olarak çalıştığını, davacıya satılan makas platformunu test ederek davacıya teslim ettiklerini, testi kendisinin de içinde bulunduğu grubun yaptığı, makine sevk edilirken kullanma klavuzu ve faturası ile birlikte gönderildiği, platformun piyasadaki adının “Personel Yükseltici” olarak geçtiği, maksimum kaldırma ağırlığının 600 kg olduğunu beyan etmiştir.
Davalı-karşı davacı tanığı … 06/02/2018 tarihli oturumda; davalı şirketin makine pazarlama müdürü olarak çalıştığını, davacıya satılan makas platformunun kendilerine dolaylı olarak bir alacaktan geldiği, bu platformun bakımını yaptıklarını, ayrıca hidrolik pompası, elektirik motoru ve kumandasını değiştirdikleri, yapmış oldukları testin videosunu ve resimlerini davacı Maraş’ta olduğu için kendsine gönderdikleri, sözlü ve yazılı kullanma kılavuzunu da davacıya sözlü olarak illettikleri, davacıya teslim ettikleri platformun minimum 400 Kg, maksimum 600 Kg çalışma kapasitesi olduğunu beyan etmiştir.
Mahkememizce vinç konularında uzman bilirkiden uyuşmazlığın tespiti konularında dosyadaki rapor ve tanık beyanları da dikkate alınarak 26/04/2018 tarihli rapor aldırılmış, bilirkişi raporunda özetle; ikinci el hidrolik makaslı çalışma platformunun gizli ayıplı olduğu, davacı-karşı davalı tarafından süresinde ayıp ihbarında bulunulduğu, nakliye ücreti olarak ödenen 1.416TL’nin menfi zarar kapsamında olduğu, bu ücretin talep edilmesinin haklı olduğu, söz konusu platformun gizli ayıplı olması nedeniyle henüz ödemesi yapılmamış olan 8.840TL meblağdan davacı karşı davalı … Şti’nin sorumlu olmadığı, 7.316TL vinç kiralama bedelinin sözleşmeden dönen davacı karşı davalı … Şti’nin talep etmesinin mümkün olmadığı, 1.000TL manevi tazminat isteminin haklı koşullarının oluşmadığı görüşünde olduğunu belirtmiştir.
Davalı-karşı davacı vekilinin itirazları irdelenmek ve karşılanmak suretiyle ayrıca hukuki yoruma girmeden sadece teknik konularda bilirkişiden 14/09/2018 tarihli ek rapor aldırılmış, bilirkişi ek raporunda özetle; kök raporun teknik tespit sonucunun değiştirilmesini etkileyecek herhangi bir ek belge sunulmadığı da dikkate alınarak, dava konusu makaslı çalışma platformunda meydana gelen bu hasarın 600kg taşıma kapasitesine sahip olduğu belirtilen ve 440kg yük ile kullanımı sırasında makaslardan sadece birinin eğrilmiş olması nedeniyle kullanım hatasına bağlamanın teknik olarak mümkün olmadığı, söz konusu malzemenin metal yorgunu olduğu görüş ve kanaatiyle mukavemetini kaybederek eğrilmesi şeklinde ve yük taşıma kapasitesinin uygun ifade edilmemesi nedeniyle meydana geldiği, ani bir arıza olduğu ve bu tespitlere dayalı söz konusu makaslı çalışma platformunun gizli ayıplı olduğu görüşüne varıldığını belirtmiştir.
Dava, davalı tarafından davacıya satılan davaya dayanak ikinci el “hidrolik makaslı platform”un ayıplı olup olmadığı, ayıplı ise ayıbın gizli olup olmadığı, davacı tarafından davalıya süresinde ayıp ihbarında bulunup bulunmadığı, ayıbın sözleşmeden dönmeyi gerektirip gerektirmediği, sözleşmeden dönmede davacı taraf haklı ise maddi ve manevi zarara hak kazanıp kazanmayacağı, sözleşme ile kararlaştırılan bedelin tamamının davalıya ödenip ödenmediğine ilişkindir.
26.04.2018 tarihli bilirkişi teknik raporunda da belirtildiği üzere; makaslı çalışma platformunun gizli ayıplı olduğu, arızanın meydana gelmesinde davacı/karşı davalının kusurunun olmadığı, davalı/karşı davacının arızanın giderilmesi konusunda bir girişiminin olmadığı, 24/06/2016 tarihinden önce (vinç kiralama fatura tarihi) arızanın gerçekleştiği gün fotoğraflanarak … Şti. Tarafından satıcı … Şti’ne bildirildiği, İstanbul Kartal 23.Noterliği’nin 13/07/2016 tarih 16884 nolu belge ile de ayıp ihbarının yapılmış olduğu, ihbarın zamanında yapıldığı, 1.416,00TL olarak ödenen giderin menfi zarar kapsamında olup, talep edilmesinin haklı olduğu, henüz ödemesi yapılmamış olan 8.840,00TL meblağdan davacı/karşı davalı … Şti.’nin sorumlu olmadığı, 7.316,00TL olan vinç kiralama bedelinin davacı/karşı davalının talep etmesinin mümkün olmadığı, 1.000,00TL manevi tazminat isteminin haklı koşullarının oluşmadığı, platformun gizli ayıplu olduğu, süresinde ayıp ihbarında bulunulduğu, ödenen 6.500,00TL bedelin talep edebileceği, 1.416,00TL olarak ödenen giderin menfi zarar kapsamında olup, talep edilmesinin haklı olduğu, 8.840,00TL meblağdan … Şti’nin sorumlu olmadığı, 14.09.2018 tarihli bilirkişi teknik ek raporunda da belirtildiği üzere; dava konusu makaslı çalışma platformunda meydana gelen bu hasarın 600kg taşıma kapasitesine sahip olduğu belirtilen ve 440kg yük ile kullanımı sırasında makaslardan sadece birinin eğrilmiş olması nedeniyle kullanım hatasına bağlamanın teknik olarak mümkün olmadığı, söz konusu malzemenin metal yorgunu olduğu görüş ve kanaatiyle mukavemetini kaybederek eğrilmesi şeklinde ve yük taşıma kapasitesinin uygun ifade edilmemesi nedeniyle meydana geldiği, ani bir arıza olduğu ve bu tespitlere dayalı söz konusu makaslı çalışma platformunun gizli ayıplı olduğu tespit edilmekle, Davanın kısmen kabulü ile 6.500,00 tl bedelin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 8.840,00 tl bakiye bedel konusunda davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, 1.416,00 tl nakliye giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, alacağın 15/07/2016 tarihinden itibaren avans faizi yürütülmesine, fazla talebin reddine, karşı davanın reddi,..” gerekçesi ile, ASIL DAVA YÖNÜNDEN; Davanın KISMEN KABULÜ ile 6.500,00.TL bedelin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 8.840,00.TL bakiye bedel konusunda davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, 1.416,00.TL nakliye giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, alacağın 15/07/2016 tarihinden itibaren avans faizi yürütülmesine, Fazla talebin reddine, KARŞI DAVA YÖNÜNDEN; Karşı davanın REDDİNE, karar verilmiş, verilen bu karara karşı davalı-karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

İSTİNAF NEDENLERİ:

Davalı-karşı davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; asıl davada verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, satılanın ayıplı olmadığını, satılan hidrolik makaslı platformunu müvekkilinin üretmediğini, ikinci el makinede bulunan hidrolik pompa ve elektrik motorunu değiştirip yenisini takarak satışa sunduğunu, davacı karşı davalı şirketin makinenin durumu ve özelliklerini bilerek satın aldığını, davacı-karşı davalı şirketin makinayı kullanım amacına aykırı olarak kullanarak makinanın hasar görmesine ve arızalanmasına neden olduğunu, bilirkişi raporunun yetersiz olduğunu, kabule göre satılanın iadesi karşılığında bedelin ödenmesi gerektiğini, karşı davada ise davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini ileri sürerek yerel mahkeme kararının kaldırılması istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.

DELİLLERİN TARTIŞILMASI, HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE:

Asıl dava, ticari satım sözleşmesine konu makinenin ayıplı olduğu iddiasına dayalı alacak, menfi tespit, madde ve manevi tazminat, karşı dava ise ticari satım sözleşmesine konu makinenin bakiye satış bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
Tarafların tacir olduğu, uyuşmazlığın ise ticari nitelikteki satım sözleşmesinden kaynaklandığı hususu tartışmasızdır.
Tarafların tacir olup, uyuşmazlığın ise ticari nitelikteki satım sözleşmesinden kaynaklanması nedeniyle olaya dava tarihi itibariyle 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.
Bununla birlikte satım sözleşmesinde malın ayıplı olması halinde özel hükümler öngörülmüştür (TTK m. 23/1, a-c). Dolayısıyla tacirler arası satım sözleşmelerine Türk Borçlar Kanunu hükümleri ile birlikte TTK m. 23/1, a-c hükmü de uygulanacaktır.
Bu noktada uyuşmazlığın temelini oluşturan “ayıp ve ayıba karşı tekeffül” kavramları üzerinde durmakta yarar vardır:
Satıcının ayıptan sorumluluğu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 219-231. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Ayıp kavramının tanımı kanunda tam olarak bulunmamakla birlikte, ayıptan sorumluluk halleri bu maddelerde hüküm altına alınmıştır. Ayıp kavramı hakkındaki genel tanım, sözleşme gereği edimin taşıması gereken nitelik ile mevcut nitelik arasındaki fark şeklindedir.
TBK. m. 219’da sözleşmeye aykırılık halinde iki ayrı durum mevcuttur. Bunların ilki, satıcının alıcıya birtakım nitelikler bildirmesi ve bu niteliklerin söz konusu şeyde bulunmamasıdır. İkincisi ise sözleşme konusu şeyden beklenen faydayı azaltan veya ortadan kaldıran durumların mevcut olmasıdır. Buna dürüstlük kuralı çerçevesinde karar verilmektedir. Alıcının beklediği faydanın dürüstlük kuralı çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Burada objektif değer baz alınır.
Satıcının ayıptan sorumluluğunun doğması için aranan şartlar:
a) Ortada bir ayıp bulunmalıdır
Ayıp; maddi, ekonomik veya hukuki olabilir. Satılanın yırtık, bozuk, kırık, lekeli olması gibi haller maddi ayıp teşkil eder. Hukuki ayıp ise, satılanın değerini ve ondan beklenen faydaları etkileyen eksikliklerdir. Satıcının bildirimi yoksa fakat eşyanın niteliği gereği, eşyadan beklenen bir fayda varsa, dürüstlük kuralı çerçevesinde beklenen bu faydanın sağlanamaması durumunda ayıptan bahsedilebilir.
b) Satılandaki ayıp önemli olmalıdır.
Ayıp sonucunda, söz konusu şeyin değerinin veya elverişliliğinin önemli şekilde azalması veya tamamen ortadan kalkması gereklidir. Bu gibi durumlarda, satılan şeydeki ayıp önem kazanmış olur. Önemsiz ayıplardan dolayı satıcı sorumlu tutulamaz.
c) Alıcı malın ayıplı olduğunu bilmiyor olmalıdır.
Bu konu, TBK. m. 222’de düzenlenmiştir. Buna göre, “Satıcı, satış sözleşmesinin kurulduğu sırada alıcı tarafından bilinen ayıplardan sorumlu değildir. Satıcı, alıcının satılanı yeterince gözden geçirmekle görebileceği ayıplardan da, ancak böyle bir ayıbın bulunmadığını ayrıca üstlenmişse olur.” Böylece alıcı, sözleşmenin kurulması esnasında ayıpları biliyorsa, bunları kabul etmiş sayılır ve satıcı ayıptan sorumlu olmaz. Ancak bunların gerçekleşebilmesi için, alıcının sözleşmeden önce, satın aldığı şeyi gözden geçirme imkânını bulabilmesi gereklidir . Burada gözden geçirmeden kasıt, olağan bir muayenedir.
Alıcının satın aldığı şeyde, dikkatli özeni gösterseydi fark edebileceği ayıplardan da satıcı sorumlu değildir. Alıcının, malın ayıplı olduğunu bilmiyor olması gerekmektedir. Gizli ayıplarda, alıcının malın ayıplı olduğunu bilmesi mümkün değildir. Olağan gözden geçirme, malın alınırken kabaca gözden geçirilmesidir. İlk bakışta görülebilecek olan ayıplar mevcutsa, satıcının ayrıca bunu üstlenmesine gerek yoktur. Bu gibi durumlarda, sorumluluk aranmaz.
d) Ayıptan sorumluluk sözleşme ile kaldırılmıyor olmalıdır
e) Alıcı ayıbı kabul etmemiş olmalıdır
f) Alıcı ayıptan doğan sorumluluk hükümlerinden yararlanabilmek için kanunun kendisine yüklediği külfetleri yerine getirmiş olmalıdır
Alıcıya kanunen yüklenen külfetler, satılanı gözden geçirme ve varlığı iddia edilen ayıpları satıcıya bildirme külfetleridir. Alıcı, satın aldığı malı gözden geçirmek ve herhangi bir ayıp halinde de bunu satıcıya bildirmek zorundadır . Bu zorunluluklar TBK. m. 223’te düzenlenmiştir. TBK. 223’e göre, “Alıcı, devraldığı satılanın durumunu işlerin olağan akışına göre imkân bulunur bulunmaz gözden geçirmek ve satılanda satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp görürse, bunu uygun bir süre içinde ona bildirmek zorundadır.” Burada kesin bir süre belirlenmemiştir, ancak alıcı ayıbı en kısa sürede bildirmekle yükümlüdür.
Tacirler arası ticari satımlarda, satılanın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli değilse, alıcı teslimden itibaren 8 gün, diğer hallerde ise 2 gün içinde satılanın gözden geçirilmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu hüküm 6102 Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenmiştir. TTK. m. 23/1.c’ye göre, “Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda, Türk Borçlar Kanunu’nun 223’üncü maddesinin ikinci fıkrası uygulanır.” Bu durumda, TBK. m. 223 burada da uygulama alanı bulacaktır. TBK. m. 225’e göre, satıcının ağır kusurlu olması halinde ayıbın kendisine zamanında bildirilmediğini ileri sürerek sorumluluktan kurtulamayacaktır. Aynı hüküm, satıcılığı meslek edinmiş kişiler için de geçerlidir.
Alıcı, satılanın durumunu gecikmeksizin usulüne göre tespit ettirmekle yükümlüdür. Bunu yaptırmazsa, ileri sürdüğü ayıbın, satılanın kendisine ulaştığı zamanda var olduğunu ispat yükü alıcıya düşer.
Bir sözleşmede ayıbın şartları mevcut ise ve alıcı da kendisinden beklenen külfetleri yerine getirmişse, bu durumda alıcı TBK. m. 227’de kendisine tanınan haklardan birini kullanabilir. Bu haklar;
-Sözleşmeden dönme, bedelde indirim talebi, satılanın ücretsiz onarımı talebi, imkân varsa, satılanın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesi talebi (Kaynakça: ARAL, Fahrettin, Borçlar Hukuku (Özel Borç İlişkileri), 8. Baskı, Ankara, 2009- AVUZ, Cevdet, Borçlar Hukuku Dersleri (Özel H, 9. Baskı, İstanbul, 2011)
Satım sözleşmesine konu makinenin ayıplı, hasarlı olup olmadığı ve ayıp ihbarının yasal sürede yapılıp yapılmadığını kimin kanıtlaması gerektiğini bulabilmek için hukukumuzda “ispat yükü”nün nasıl düzenlendiğine bakmak gerekmektedir.
İspat, bir olayın veya hukuksal durumun varlığı veya yokluğu hakkında hâkimde kanaat uyandırmak için girişilen, ispat yükü üzerinde olan tarafın deliller vasıtasıyla yürüttüğü inandırma faaliyetidir.
İddia ve savunmaya dayanak gösterilen ve mahkemenin karar vermesinde etkili olacak olgulardan hangisinin kim tarafından ispat edileceği hususu ispat yükü kavramıyla ilgilidir. İspat yükünün ne şekilde dağılacağına ilişkin genel kural 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 6. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguları ispatla yükümlüdür.”
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İspat yükü” başlığını taşıyan 190. maddesinin 1. fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmış; 2. fıkrada ise, karinelerin varlığı hâlinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir. Buna göre
“(1)İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.”
İspat yükü üzerine düşen taraf ancak ispata “elverişli” deliller ile iddiasının haklılığını kanıtlayabilir. Kanun koyucu HMK’nın 200. maddesinde belli miktarın üzerindeki uyuşmazlıklar yönünden bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukukî işlemlerin senetle ispatını zorunlu kılmış ve bu miktar dâhilinde kalan bir alacağın takdiri delillerle ispatına imkân vermemiştir. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.09.2021 tarihli ve 2017/(19)11-936 E., 2021/1090 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
İspat yükü ilk önce kural olarak davacıya düşer; yani davacı davasını dayandırdığı olguları ispat etmelidir. Hâkimin kendisine ispat yükü düştüğünü bildirdiği taraf, uyuşmazlık konusu olguyu ispat edemezse davayı kaybeder. O taraf davacı ise davası reddedilir, davalı ise mahkûm edilir.
Kendisine ispat yükü düşmeyen taraf, karşı (kendisine ispat yükü düşen) tarafın iddiasını (olguyu) ispat etmesini bekleyebilir. Kendisine ispat yükü düşen taraf iddiasını ispat edemezse, diğer (kendisine ispat yükü düşmeyen) tarafın onun iddiasının aksini (hilafını) ispat etmesine gerek yoktur; o olgu ispat edilmemiş (yani dava bakımından yok) sayılır.
Bu açıklamalar ışığında; dosyadaki belgelere, kararın dayandığı delillerle, usul ve yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle hükme esas alınan bilirkişi rapor ve ek raporunun oluşa, somut olayın özelliklerine uygun, açık, anlaşılır, taraf ve yargı denetimine uygun olmasına, satıma konu hidrolik makaslı platformun gizli ayıplı olmasına, davacı-karşı davalı tarafından ayıp ihbarının yasal süresinde yapılmasına, birlikte ifa kuralı gereğince ayıplı malın satıcıya iade edilecek olmasına, yargılamada eksiklik bulunmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına göre; kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, inceleme konusu kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, davalı-karşı davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf kanun yolu başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiştir.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;

1-İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 30/04/2019 tarih ve 2016/1211 Esas 2019/436 Karar sayılı hükmü usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davalı-karşı davacı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf başvurusu sırasında asıl dava yönünden alınması gerekli olan 1.144,60.TL nispi karar harcı ile karşı dava yönünden alınması gerekli olan 179,90.TL maktu karar harcından peşin olarak alınan toplam 330.90.TL harcın mahsubu ile bakiye 993,60.TL harcın davalı-karşı davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf başvurusu sırasında davalı-karşı davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından davacı-karşı davalı lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ikmali ve gider avansı iadesi işlemlerinin yerel mahkemece yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 362/(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere 30/03/2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.