Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/2097 E. 2023/274 K. 22.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2019/2097
KARAR NO : 2023/274
KARAR TARİHİ: 22/02/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 12/06/2018
NUMARASI : 2014/1399 Esas 2018/752 Karar
DAVANIN KONUSU : Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
BAM KARAR TARİHİ : 22/02/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 22/02/2023
Davalı vekili tarafından yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca yapılan ön inceleme sonucu eksiklik bulunmadığı anlaşılmakla; inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirkete ait bir adet senedin şirket yetkililerinin iradesi dışında düzenlendiğini, senette alacaklı olarak görünen tüzel kişinin davalı tarafından yapılan protesto neticesinde müvekkilinin durumdan haberdar olduğunu, iş bu senedin üzerinin yetkili olmayan kimseler tarafından doldurulduğunu, bu senedin üzerine alacaklı olarak da … Şti ‘nin gösterildiğini ve bu şirket tarafından senedin takasa verildiğini, protesto ile öğrenildiğini, senede ait bilgilerin 27.12.2013 düzenleme tarih, 10.000.-TL bedelli 30.03.2014 vade tarihli olduğunu, müvekkili şirketin iş bu senetten kaynaklanan hiçbir borcunun bulunmadığını, senette bulunan imzaların sahte olduğunu, müvekkili şirket müdürüne ait olmadığını, senedin düzenlendiği tarihte müvekkili şirket adına imza atmaya yetkili tek gerçek kişinin o dönemdeki müdür … olduğunu, imza incelemesi ile senetteki imzanın sahte olduğunun anlaşılacağını, senedin icra takibine konu olması halinde müvekkili şirketin telafisi mümkün olmayacak zararlara uğramasının önlenmesi açısından ihtiyati tedbir kararı verilmesini istediğini belirterek, müvekkili şirketin iş bu senetten kaynaklı borcunun bulunmadığının tespitine karar verilmesini talep ve davet etmiştir.
CEVAP: Davalı tarafa çıkartılan usulüne uygun tebligata rağmen cevap dilekçesini sunmadığı görülmüştür.
MAHKEMECE:
” Dava, İİK.nun 72.maddesi uyarınca açılmış olup HMK.nun 106 maddesinde geçen tesbit davası mahiyetindedir.
Taraflar arasında davalı tarafın davaya cevap vermeyerek inkar olarak nitelendirilen tutumu da dikkate alınarak dava konusu senetteki imzanın aidiyeti de dikkate alınmak üzere senet konusu borcun varlığı konusunda uyuşmazlık bulunduğu tespit edilmiştir.
Davacı tarafın ticari defterleri incelenerek, taraflar arasında davaya konu olan alacak borç ilişkisinin bulunup bulunmadığı konusunda rapor düzenlenmesi için dosya bilirkişiye tevdii edilmiştir. Alınan 11.05.2016 havale tarihli raporda; davacı … Şti ‘nin 2013 yılı yevmiye, kebir ve envanter defterleri ile 2014 yılı yevmiye defterlerinin dönem başı noter onaylarının süresinde yapıldığını, davacı alacaklı … Şti ‘nin 2013 ve 2014 yılları yevmiye defterlerinin kapanış ibraz onaylarının süresinde yapıldığını, defterlerin usulüne uygun tutulduğunu, davacı şirketin mahkeme dosyasına sunulan yasal defter kayıtlarına göre 2013 yılında açılış ve kapanış kayıtlarında davalı şirkete ait cari hesabın bulunmadığını, 2013 yılında davacı şirket ile davalı şirket cari hesap ilişkisine dayanan ticari ilişkinin bulunmadığını, dava konusu senet tanzim tarihinin 27.12.2013 tarihi olduğunu, 2014 yılı yevmiye defterinde, satıcılar hesabına ait hesapların oluşturulmadığını, muhtelif satıcılar olarak tüm satıcıların toplu olarak takip edildiğini, bu nedenlerden dolayı cari hesap ilişkisinin bulunup bulunmadığının tespit edilmediğini bildirdiği görülmüştür.
Davalı tarafın ticari defter ve kayıtlarını ibrazı için isticvap davetiyesi çıkarılmış, tebliğine rağmen davalının defter ve kayıtlarını sunmadığı görülmüştür.
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2014/68034 soruşturma sayılı iddianamesinde davacı şirketin müşteki, şüphelilerin … ve eşi … olduğu, hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan cezalandırılmalarının istendiği, iddianamenin ikinci sayfasının ikinci paragrafında şüpheli …’in eşi diğer şüpheli ile birlikte hareket ederek eşi ile birlikte ortağı oldukları … Şirketinin borcu için, müşteki şirket ile bir ticari ilişkisi bulunmayan tanık …’nın yetkilisi olduğu …Şirketine 20/04/2014 ödeme tarihli 10.000 TL tutarlı, 20/05/2014 ödeme tarihli 10.000 TL tutarlı ve 20/06/2014 ödeme tarihli 10.000 TL tutarlı senetleri müşteki şirket adına imzalayıp verdiği iddiası nedeniyle cezalandırılmalarının istendiği görülmüş, Şüpheli …’nın herhangi bir ticari ilişkiye dayanmadan şüpheli …’nın yetkilisi olduğu … Şirketine 30/03/2014 tarihli 10.000 TL tutarlı bir müşteki şirket çekini imzalayıp verdiği iddiasından ötürü şüpheli … yönünden resmi belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçundan kovuşturma yapılmasına yer olmadığı kararı verildiği, şikayete konu edilen çek ve senetlerde bir sahteciliğin söz konusu olmadığı, müşteki şirket adına bu çek ve senetleri imzalayan …’nın bu işlemleri yapmaya yetkisinin bulunduğu, şikayete konu edilen çek ve senetlerin arkasında ciroları bulunan diğer şüphelilerin de suça katıldıklarına dair yeterli şüpheyi oluşturacak derecede delil elde edilmediği, esasen müşteki şirket tarafından şikayete konu edilen çek ve senetlerle ilgili olarak bu çek ve senetleri kullananlara karşı Hukuk Mahkemelerinde dava açıldığının belirtildiği görülmüştür.İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2014/68034 soruşturma sayılı iddianamesi üzerine İzmir 29. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2014/663 esas sayılı dosyasında yapılan yargılamada 22.10.2014 tarihinde …’nın soruşturma aşamasında kollukta verdiği ifadede borçlusunun davacı şirket olduğu davalı şirket adına tanzim edilmiş olan 20.04.2014, 20.05.2014, 30.06.2014 ödeme tarihli senetleri …’dan aldığını, …’nın yaptığı inşaatlara elektrik tesisatı yapması nedeniyle …’dan alacaklı olması nedeniyle senetleri aldığını, …’ın borcunu mobilya yaparak ödediğini, davacı şirket ile hiçbir ticari ilişkisi olmadığını beyan ettiği görülmüş, davalı şirketin 2013 ve 2014 yılında yetkilisinin kim olduğu hususunda … Müdürlüğü’ne müzekkere yazılmış, müzekkereye gelen yanıtta Kasım 2014 tarihli Ticaret Sicil Gazetesi’nde davalı şirketin yetkilisi … iken 27.10.2014tarihinde yetkisinin iptal edildiği görülmüştür.
İkrar, taraflardan birisinin, kendi aleyhine olarak ileri sürülen bir olayın doğru olduğunu mahkemeye beyan etmesi olarak tanımlanmakta olup, ikrar yazılı olabileceği gibi sözlü dahi olabilmektedir. İkrar, mülga 1086 sayılı HMK’nın deliller bölümünde 236. maddede düzenlenmiş iken, 6100 sayılı HMK’nın “ispat ve deliller” bölümünde 188. maddesinde düzenlenmiştir. HMK’nın 188/1 maddesinde “tarafların veya vekillerinin mahkeme önünde ikrar ettikleri vakıalar, çekişmeli olmaktan çıkar ve ispatı gerekmez” hükmü bulunmakta olup, bu hükme göre bir beyan ikrar sayıldığı takdirde o konuda artık yeni veya başka bir delile ihtiyaç kalmadan o olay ispat edilmiş kabul edilmek zorundadır. Bir davada bir tarafın iddia ettiği husus, karşı tarafça ikrar edilirse artık o husus çekişmeli olmaktan çıkar ve bu konuda ispat aranmaz. Bu halde artık delile veya ispata ihtiyaç kalmaz. İkrar mahkeme içinde olabileceği gibi mahkeme dışı ikrar da mümkündür. İkrarın mahkeme dışında olması halinde bu makamın resmi bir makam olması gerekli ve zorunludur. Davalı şirket temsilcisinin resmî bir makam olan Polis Merkezindeki beyanı ikrar niteliğinde olup, artık ticari ilişki kurulup kurulmadığı hususu çekişmeli olmaktan çıkmıştır. Bir başka deyişle davalının ikrarı mahkeme dışı ikrar olup, taraflar arasında ticari ilişkinin kurulmadığı, senedin davacı tarafından davalıya olan borcu nedeniyle tanzim edilmediği kabul edilmiştir. (15.H.D.’nin 13.10.2014 tarih, 2014/3691 Esas, 2014/5677 Karar, 15.H.D.’nin 16.06.2014 tarih, 2013/6457 Esas, 2014/4120 Karar, 15.H.D.’nin 02.03.2010 tarih, 2009/3691 Esas, 2010/1159 Karar). Davalının beyanları mahkeme dışı ikrar niteliğinde olup davacı davalının bu beyanlarına delil olarak dayandığını mahkemeye bildirmiştir. Davalının kollukta alınan bu beyanları davacının iddialarını doğruladığı gibi davalıyı da bağlayıcı niteliktedir.
Mahkememiz tarafından yapılan yargılama, dava dilekçesi, bilirkişi raporu, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2014/68034 soruşturma sayılı dosyasında davalı şirketin o tarihteki yetkilisi …’nın beyanı, soruşturma dosyasında iddianamede belirtilen hususlar dikkate alındığında davacının davalı şirketle bir ticari ilişkisinin olmadığı, 27.12.2013 düzenleme tarihli 30.03.2014 ödeme tarihli 10.000,00 TL bedelli, davacının borçlusu davalının lehdarı olduğu senedin davacı şirketin borcuna binaen değil, …’nın borcuna binaen alındığı davalı şirketin yetkili temsilcinin beyanından da anlaşılmakla açılan davanın kabulüne, davacının bedelsiz kalan iş bu senetten ötürü borçlu olmadığına karar vermek gerekmiştir. İİK.72/5 mad gereği davacının talebi olmadığından uğradığı zararın davalıdan tahsiline” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF BAŞVURU SEBEPLERİ:
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; kararın usul ve yasaya, hukuka ve hakkaniyete uygun olmadığını, dava konusu olan 27.12.2013 düzenleme, 30.03.2014 ödeme tarihli, 10.000,00 TL bedelli senedin o tarihte davacı şirket adına imza atmaya yetkili tek gerçek kişi olan … tarafından imzalandığını, söz konusu senedin bedelinin, Şirket Müdürü … tarafından dava tarihinden sonra müvekkili şirkete iş yapmak suretiyle ödendiğini, bu nedenle de 11.06.2018 tarihli dilekçe ile; senet bedelinin ödenmiş olması nedeni ile konusuz kaldığından davanın reddine karar verilmesinin talep edildiğini, dava aşamasında bedelinin ödenmiş olması nedeni ile, karar verilmesine yer olmadığına ; ya da dava tarihi itibarı ile senet alacağının mevcut olması, senedin kambiyo senedi niteliği ile şirket yetkilisi tarafından imzalanıp verilmesi dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken davanın kabulü ile 27.12.2013 düzenleme tarihli, 10.000,00 TL bedelli, 30.03.2014 vade tarihli senetten ötürü davacının borçlu olmadığının tespitine karar verilmesi ve yargılama giderleri ile vekalet ücretine hükmedilmesi hukuka ve hakkaniyete uygun olmadığını, …’nın ifadesinde bahsettiği senetlerden hiçbiri dava konusu senet olmadığını, zira dava konusu senedin 27.12.2013 düzenleme, 30.03.2014 vade tarihli, 10.000,00 TL bedelli olup …’nın ifadesinde bahsi geçmediğini, davacının itirazının kötü niyetli olup, sahte senet iddiası iken, senedin gerçek olduğunun anlaşılması üzerine iddianın genişletilmesi kapsamında değiştirildiğini belirterek, İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12.06.2018 tarihli, 2014/1399 Esas, 2018/752 Karar sayılı kararının bozulmasına karar verilmesini istinaf başvuru sebebi olarak ileri sürmüştür.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, bonodan kaynaklı menfi tespit istemine ilişkindir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
Davacı dava dilekçesi ile senette bulunan imzaların sahte olduğunu, müvekkili şirket müdürüne ait olmadığını, senedin düzenlendiği tarihte müvekkili şirket adına imza atmaya yetkili tek gerçek kişinin o dönemdeki müdür … olduğunu, imza incelemesi ile senetteki imzanın sahte olduğunun anlaşılacağını belirterek, şirketin iş bu senetten kaynaklı borcunun bulunmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiş, 09.11.2015 havale tarihli dilekçesi ile davada imza incelemesinin yapılması imkansız hale gelmesi nedeniyle borcun olmadığının tespitini talep ettiklerini, davalı şirket ile hiçbir ticari ilişkilerinin olmadığını beyan ederek davayı ıslah ettiklerini beyan etmiştir.
Davalı taraf cevap dilekçesi sunmamış,11/06/2018 tarihli beyan dilekçesi ile senedin imza atmaya yetkili … tarafından imzalandığını, senet bedelinin … tarafından iş yapılarak ödendiğini, senedin konusuz kaldığınından davanın reddine karar verilmesini talep edilmiştir.
Davacı defterleri üzerinde yapılan inceleme sonucu alınan bilirkişi raporunda senedin tanzim tarihi olan 2013 yılı itibariyle davacı ile davalı şirket cari hesap ilişkisinin bulunmadığı, 2014 yılında cari hesap ilişkisinin bulunup bulunmadığının tespit edilemediği belirtilmiştir.
(Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 02.12.2021 tarih ve 2020/4500 Esas 2021/6797 Karar sayılı emsal İlamı)”…İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, dava konusu bonoda tarafların keşideci ve lehtar olduğu, bu nedenle senedin sebepten mücerret olduğu ilkesinin uygulanamayacağı, kural olarak menfi tespit davalarında, ispat külfetinin davalıda olduğu, davacı ile aralarında ne tür ticari ilişki olduğu, senedin hangi sebepten verildiğinin davalı tarafından kanıtlanamadığı, bu nedenle davacının iddiasının haklı görüldüğü gerekçesiyle davanın kabulüne, davacının davalıya 25/07/2013 ödeme tarihli 83.000 USD bedelli bonodan dolayı borçlu olmadığının tespitine, Gaziantep 13. İcra Müdürlüğünün 2014/70770 esas sayılı takibin iptaline, asıl alacak miktarının % 20′ si oranında kötü niyet tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Bölge adliye mahkemesince yapılan yargılamaya göre, kambiyo senetlerinin sebepten mücerret olduğu, borçlu olunmadığının ispat yükümlülüğü davacı borçluya ait olduğu, davacının bononun teminat bonosu olduğu yönündeki iddiasını yazılı delil ile ispatlamasının gerektiği, ancak davacının, dava konusu senedin teminat senedi olduğu ve senet nedeniyle borçlu olmadığı yönündeki iddiasını yazılı ve kesin delil ile ispatlayamadığı, bu nedenle mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken ispat külfeti konusunda yanılgıya düşülerek menfi tespit talebinin kabulüne ve icra takibinin iptaline karar verilmesinin doğru olmadığı, ancak bu yanlışlığın giderilmesinin yeniden yargılamayı gerektirmediği gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, Gaziantep 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 16/01/2018 tarih ve 2015/705 Esas, 2018/80 Karar sayılı kararının kaldırılmasına, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına, davanın reddine karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK’nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK’nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir…” şeklindedir.
TMK’nın 6. maddesinde ”Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” denmektedir. İspat yükü başlıklı HMK’nın 190. maddesi ” (1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir. ” şeklinde düzenlenmiştir.
Senetle ilgili ilk kural, kesin delille ispat zorunluluğu veya tanıkla ispat yasağı da denilen, kanun koyucunun bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacı ile yapılan hukuki işlemlerin değerinin belli bir miktarın üzerinde olması hâlinde ispatının ancak senetle yapılabileceği kuralıdır (HUMK, m.288/1; HMK, m. 200). Bu husus kısaca ispat sınırı olarak da anılabilir.
Senetle ispat hakkındaki ikinci kural ise senede karşı senetle ispat zorunluluğudur. Senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı defi (savunma) olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler, senetle ispat sınırından az bir miktara ilişkin olsa bile tanıkla ispat olunamaz, ancak ve ancak senet (kesin delil) ile ispat olunabilir (HUMK, m. 290; HMK, m. 201).
Somut olayda davalı tarafın, cevap dilekçesi sunmayarak davacının iddiasını reddetmesine göre davacı yan işbu bono nedeniyle borçlu olmadığını geçerli delillerle ispat etmek zorundadır. Bunun dışında elinde kayıtsız şartsız borç ikrarını içerir bir bono bulunan davalının ayrıca alacağının nereden kaynaklandığını açıklama mecburiyeti bulunmadığı gibi bonoda yazılı miktarda alacaklı olduğunu kanıtlama yükümlülüğü de bulunmamaktadır. Davalı şirket yetkilisi …’nın ceza soruşturmasında alınan beyanının dava konusu senede ilişkin bulunmadığı, beyanlarının dava konusu senet yönünden ikrar niteliği taşımadığı ve davacı taraf dava konusu bono nedeniyle borçlu olmadığını geçerli başka yazılı delillerle ispatlayamadığı, davalı tarafın beyan dilekçesi ile senedin imza atmaya yetkili … tarafından imzalandığını, senet bedelinin … tarafından iş yapılarak ödendiğini beyan etmesine göre davanın konusuz kaldığı görülmektedir.
Davanın konusuz kaldığının tespit edilmesi halinde, mahkemece; esas (asıl talep) hakkında “Davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığın” ilişkin hüküm kurulması gerekmektedir. Bu tür kararlar hükümler gibi (eda, tespit, inşai) nihai kararlardandır. Mahkeme kararı aynı zamanda dava konusu hakkın mevcut olmadığınıda tespit ettiği için tespit hükmü niteliğindedir. Dava açıldığı tarih itibariyle haklı olan taraf lehine yargılama gideri ve vekalet ücreti belirlenmesine de gerekmektedir.
HMK 353/1-b-2 maddesinde yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına gerek duyulmadığı takdirde düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verileceği öngörülmüştür.
Bu durumda, anılan yasal düzenleme doğrultusunda ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
A-6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-2 maddesi uyarınca davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE,
1-İzmir 2.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12/06/2018 tarihli, 2014/1399 Esas 2018/752 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-Davalı tarafın yatırmış olduğu 170,77 TL istinaf karar harcının davalıya iadesine,
3-Davalı tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf kanun yolu harcının davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davalı tarafın yapmış olduğu istinaf yargılama gideri olmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
5-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından istinaf eden yararına istinaf vekalet ücreti verilmesine yer olmadığına,
B-6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-2 maddesi uyarınca yeniden esas hakkındaki kararla;
1-Davanın konusuz kalması nedeniyle davanın esası hakkında KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
2-Alınması gerekli 179,90 TL harçtan önceden alınan 170,80 TL peşin harcın mahsubu ile bakiye 9,10 TL bakiye harcın HMK Yönetmeliğinin 46. maddesi gereğince, terkin sınırları içinde kaldığından harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesine yer olmadığına,
3-Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Yatırılan gider avansının varsa kullanılmayan kısmının, 6100 Sayılı Kanunun 333. Maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
6-Kararın tebliği, kesinleştirme, harç ve yargılama giderlerinin iadelerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 22/02/2023