Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/1903 E. 2023/470 K. 15.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2019/1903
KARAR NO : 2023/470

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 26/03/2019
NUMARASI : 2016/184 Esas 2019/416 Karar
DAVA : İTİRAZIN İPTALİ
KARAR TARİHİ : 15/03/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 15/03/2023
Taraflar arasında görülen itirazın iptali davasına ilişkin olarak yapılan açık yargılama sonucunda davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı yasal süresi içerisinde davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya, Dairemize gönderilmiş olmakla HMK’nın 353. maddesi uyarınca dosya üzerinden inceleme yapıldı.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Mahkemece yapılan açık yargılama sonucunda; ”….Davacı vekili mahkememize verdiği dilekçe ile, davalı borçlunun müvekkili şirketten forklift satın aldığını ve başkaca ticari alışverişlerde bulunduğunu, forklift satışına ilişkin faturanın delil olarak sunulduğunu, cari hareket dökümüne göre davalının müvekkiline 52.173,93 TL borçlu olduğunu, borç ödenmediği için İzmir 17.İcra Müdürlüğünün 2015/2117 E. sayılı dosyası ile icra takibine girişildiğini, davalının herhangi bir borcunun olmadığından bahisle takibe itiraz ettiğini, bu nedenlerle davalının icra takibine itirazının iptali ile takibin devamına ve %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiş olmakla yapılan açık yargılama sonunda;
GEREKÇE: Davacı vekili duruşmalarda dava dilekçesindeki beyanlarını tekrar etmiştir.
Davalı vekili sunduğu cevap dilekçesinde, cari hesap dökümünde müvekkilinin ödemelerinin eksik gösterildiğini, cari hesap dökümünün hatalı olduğunu,çek ve senet ödemelerinin gösterilmediğini, taraflar arasında doğru cari hesap sonucunda müvekkilinin borçlu değil 22.751,07 TL alacaklı olduğunu, davanın reddine ve %20 kötüniyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
İzmir 17. İcra Müdürlüğü’nün 2015/2117 E sy takip dosyasının incelendiğinde; alacaklısının …Şti, borçlusunun … olduğu, 30/12/2014 tarihli cari hesaba dayalı olarak 52.173,93.- TL alacak ile 638,24.-TL işlemiş faiz toplamı 52.812,17.- TL alacak üzerinden tahsile konulduğu borçlunun hiçbir borcu bulunmadığından bahisle borca itiraz ettiği anlaşılmıştır.
Taraflar arasındaki cari hesap dökümü, 0441771 nolu Forklift faturası, 22.05.2014 tarihinde forkliftin teslim edildiğine dair teslim tutanağı, davalının davacıya yaptığı ödemelerine ilişkin sunduğu senet fotokopileri dosya içerisinde mevcuttur.
Taraflar arasında cari hesaba dayalı bir ticari ilişki bulunup bulunmadığı, davacının İzmir 17. İcra MD’nün 2015/2117 E sy takip dosyasında takip tarihinde takip miktarı kadar alacaklı olup olmadığı, varsa alacak miktarı ve işlemiş faiz miktarının ne olduğu, davalının savunmalarında ileri sürülen senetlerle borcun ödenip ödenmediği, senetlerin defterlerdeki kayıt durumu hususlarında SMMM bilirkişi vasıtasıyla kök ve ek raporlar alınmıştır.
Davacı taraf defterlerini ibraz etmiş, davalının inceleme günü defterlerini sunmadığı anlaşılmıştır. Tüm dosya içeriğine göre, davacı defterlerinin usulüne uygun olduğu ve kendi lehine delil teşkil ettiği, davacı … firmasının davalı …’ten alacak bakiyesinin 52.173,94.-TL olduğu, ancak 7696 nolu 36.000,00.-TL bedelli çekin iadesi muhasebe kayıtlarında gösterilmiş ise de, çekin davalıya iade edilmediği, bilirkişi defter incelemesi sırasında çek aslının bilirkişiye gösterildiği, bu nedenle davacının alacak bakiyesinin 16.173,94 Tl olduğunun bildirildiği görülmüş, tarafların bilirkişi raporuna itirazları bulunduğu görülmüştür.
Davacı tarafın kendilerine ödeme olarak sunulan 36.000,00 TL bedelli çekin zorunlu unsurlarının bulunmaması sebebi ile ve keşide tarihinde oynama bulunduğundan çek bedelinin tahsil edilmediğini ve davalının müvekkili şirkete olan borcunun 52.173,93.-TL olduğunu bildirerek itiraz ettiği, davalının ise davacıya keşide ettiği vade tarihleri 07.12.2014 ve 25.01.2015 olan senetlerin de değerlendirilmesi gerektiğini beyan ettiği görülmüş olmakla bilirkişiden ek rapor alınmıştır. Bilirkişi ek raporuna göre, 36.000,00 TL çek bedeli ve her iki senet bedelinin düşülmesi ile davalının davacıdan alacaklı olduğunun bildirildiği görülmüştür. Ancak hesaplama yapılarken davalının ödeme belgesi olarak sunduğu çekin zorunlu unsurlarının bulunmadığı ve bu çek yerine verilen 36.000,00.-TL bedelli senedin de zorunlu unsurunun bulunmaması sebebi ile bankadan geri çevrildiği ve 07.12.2014 tarihli senetten de yalnızca 1.825,00.-TL tahsilat yapıldığı hususunun göz ardı edildiği anlaşılmasına göre, davacının bu itirazlarının yeniden değerlendirilmesi için 2.kez ek rapor alınmıştır. 2.ek rapora göre, senedin var olduğu halde senedin muhasebe kayıtlarında gösterilmemesinin muhasebe ilkelerine aykırı olduğunu bildirmiş, davacı şirket kayıtları ve banka kayıtları üzerinde yerinde inceleme yetkisi de verilerek başka bir bilirkişi heyetinden rapor alınmıştır. Bilirkişi heyeti raporuna göre ise, 15.11.2014 tarihli çekin davacı elinde bulunduğu, en son ciranta olan davacı tarafça bankaya ibraz olunduğu ancak keşide tarihindeki oynama nedeni ile bedelinin tahsil edilmediği, davacının alacaklısı, davalının ise borçlusu olduğu 36.000,00.-TL bedelli senet yönünden senedin düzenleme tarihinin bulunmaması nedeni ile senet tahsilinin gerçekleşmediği ve davacıya iade edildiğinin banka yazısından anlaşıldığı, 2.925,00.-TL bedelli senet yönünden ise senet arkasında bedeline karşılık 1.100,00.-TL alındığının imzalı şekilde belirtildiği ancak senetlerin ikisinin de davalının uhdesinde bulunduğunun anlaşıldığı, sonuç olarak davalının davacıya 52.173,94.-TL tutarında borç bakiyesi verdiği, 36.000,00.-TL bedelli çekin davacının kayıtlarında girişinin ve iadesinin yer aldığı, tahsil edilmediğinin anlaşıldığı, 2.925,00.-TL bedelli senet yönünden ise senet arkasına göre 1.100,00.-TL sinin ödendiğinin kabul edilerek davalının borcundan düşülmesi neticesinde, davacı şirketin takip tarihi itibari ile alacağının 51.073,94.-TL olduğu, davalının önceden temerrüde düşürülmediğinden işlemiş faiz talebinin yerinde olmadığı…” gerekçesi ile Davanın KISMEN KABULÜ ile, İzmir 17. İcra Müdürlüğü’nün 2015/2117 E sayılı takip dosyasında davalının itirazının kısmen iptali ile takibin 51.073,94.-TL üzerinden devamına, 51.073,94.-TL’nin %20’si oranındaki icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiş, verilen bu karara karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

İSTİNAF NEDENLERİ:

Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; verilen kararın, dosyada alınan iki adet raporla çelişen tek bir bilirkişi raporuna dayalı olarak ve raporlar arasında var olan çelişkiler giderilmeden eksik inceleme neticesinde verildiğini, davada çözülmesi gereken ihtilafların müvekkili tarafından önce davalıya verilen ve ödenerek iade alınan ve müvekkilince asılları dosyaya ibraz edilen 25.1.2015 vade ve ödeme tarihli 36.000,00.TL. bedelli alacaklısı dava davacısı, borçlusu davalı müvekkili ile kefili babası … olan senet ile, 07.12..2014 vade ve ödeme tarihli 2.925,00.TL. bedelli alacaklısı dava davacısı, borçlusu davalı müvekkili ile kefili babası … olan bono bedelleri olarak toplam 38.925,00.TL. tutarın müvekkilinin borcundan mahsubu gerekirken mahkemece mahsup edilmediğini ayrıca müvekkilinin müşterisinden alarak davacıya verdiği … Bankası 0007696 numaralı 15.11.2014 tarihli, 36.000.TL. bedelli olup İzmir keşideli, keşidecisi … Şti. ve lehtarı …. Şti. olan çekin halen davacı elinde olduğunu ve heran için çek ile keşideci ve cirantalar aleyhine ayrıca icra takip yapılması mümkün olduğu nazara alınarak borçtan mahsup edilmesi gerektiğini, TBK’nun 104. maddesi gereğince bir borç senede bağlanmış ve senet borçluya iade edilmişse borcun sona ermiş sayılacağını belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI, HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE:
Dava, cari hesaba dayalı alacağın tahsili için yapılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
Dosyadaki belgelere, kararın dayandığı delillerle, usul ve yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle hükme esas alınan bilirkişi heyet raporunun oluşa, somut olayın özelliklerine uygun, açık, anlaşılır, taraf ve yargı denetimine uygun olmasına, davalı borçlu tarafından davacı alacaklıya verilen 2.925.00.TL bedelli senet yönünden kredi kartı ile yapılan 1.825.00.TL ödemenin davacı ticari defter kaydında alacaktan düşülmesine ve senet arkasına yazılan 1.100.00.TL ödeme kaydının bilirkişi heyet raporunda ve mahkeme kararında mevcut alacaktan düşülmesine göre; bu yönlere ilişkin olarak kanunun olaya uygulanmasında hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, inceleme konusu kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, davalı vekilinin aşağıdaki paragrafların kapsamı dışında kalan sair istinaf itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
İspat, bir olayın veya hukuksal durumun varlığı veya yokluğu hakkında hâkimde kanaat uyandırmak için girişilen, ispat yükü üzerinde olan tarafın deliller vasıtasıyla yürüttüğü inandırma faaliyetidir.
İddia ve savunmaya dayanak gösterilen ve mahkemenin karar vermesinde etkili olacak olgulardan hangisinin kim tarafından ispat edileceği hususu ispat yükü kavramıyla ilgilidir. İspat yükünün ne şekilde dağılacağına ilişkin genel kural 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 6. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguları ispatla yükümlüdür.”
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İspat yükü” başlığını taşıyan 190. maddesinin 1. fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmış; 2. fıkrada ise, karinelerin varlığı hâlinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir. Buna göre
“(1)İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.”
İspat yükü üzerine düşen taraf ancak ispata “elverişli” deliller ile iddiasının haklılığını kanıtlayabilir. Kanun koyucu HMK’nın 200. maddesinde belli miktarın üzerindeki uyuşmazlıklar yönünden bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukukî işlemlerin senetle ispatını zorunlu kılmış ve bu miktar dâhilinde kalan bir alacağın takdiri delillerle ispatına imkân vermemiştir. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.09.2021 tarihli ve 2017/(19)11-936 E., 2021/1090 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
”…Uyuşmazlık; davalı tarafından tanzim edilen dava konusu bononun bakiye bedelinin tahsiline yönelik ilamsız icra takibine itirazın iptali davasında ispat yükünün ne şekilde belirleneceği, varılacak sonuca göre bononun bakiye kısmının ilk takipten önce davalı borçlu tarafından davacı/alacaklıya haricen ödenip ödenmediği hususunun kanıtlanıp kanıtlanmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 88 nci maddesi;
“Faizden veya icar bedeli gibi muayyen zamanlarda ödenmesi lazım gelen sair borçlardan ihtirazi bir kayıt dermeyan etmeksizin bir taksit için makbuz veren alacaklı ondan evvelki taksitleri de tahsil etmiş sayılır. Alacaklı resülmal için makbuz vermiş ise faizlerinide tahsil etmiş sayılır. Senet borçluya iade edildikte borç sakıt olmuş sayılır…” hükmünü haizdir.
Nitekim 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK)’nun 104 üncü maddesi de aynı yönde düzenleme içermekte olup, anılan madde ile de borç senedi borçluya geri verilmişse, borcun sona ermiş sayılacağı belirtilmiştir.
Görüldüğü üzere kanun senedin borçluya geri verilmesine bazı sonuçlar bağlamıştır. BK’nun 88 inci (TBK’nun 104 üncü) maddesi uyarınca borç senedi borçluya geri verilmişse, borç sona ermiş sayılır.
Burada senedin geri verilmesi borcun tamamen ifa edildiği konusunda kanunî bir karine oluşturur. Ancak, burada olağan (adi) bir karine sözkonusu olup, bunun aksi alacaklı tarafından herzaman ispat edilebilir. Alacaklı, senedi borç ifa edilmeden geri verdiğini, borçlunun eline iradesi dışında geçmiş olduğunu veya borçlu tarafından düzenlenmiş bulunduğunu ispat ederse, karine çürütülmüş, senedin borçlunun eline borç ifa edilmeden geçmiş olduğu ispatlanmış olur (Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 18. Baskı, Ankara 2015, s:1008).
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.04.2004 gün ve 2004/11-209 E. 2004/209 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere 818 sayılı Kanun’un 88 nci maddesi (TBK m. 104) ile getirilen ödemeye ilişkin karinelerin aksi ispat edilebilir. Madde, son cümlesinde senedin aslının iade edilmiş olmasını borcun son bulduğuna ilişkin bir karine olarak kabul etmiştir. Ne var ki alacaklı bunun aksini ispat ederse bu karineye dayanılamaz.
Madde re’sülmal (ana para) için makbuz verilmesi halinde, faizlerin de tahsil edilmiş sayılacağına ilişkin bir karine de getirmekte, bu suretle 818 sayılı Kanun’un 84 ve 113 üncü maddeleriyle bir paralellik kurmaktadır.
Somut olayın incelenmesinde; uyuşmazlığa konu bono (rakam ve yazı ile aynı tutar yazılarak) 13.250.00 TL tutarlı olarak düzenlenmiş, alacaklı–davacı yan bonoya dayalı olarak 3.250.00 TL asıl alacak istemi ile borçlu–davalı aleyhine 03.11.2010 tarihinde kambiyo senetlerine mahsus yol ile icra takibine başlamış, mahkemeye müracaatla da 3.250.00 TL için ihtiyati haciz isteminde bulunmuş, borçlu–davalının icra takip dosyasından talep olunan bedeli 11.11.2010 tarihinde icra dosyasına yatırması üzerine de icra dosyasındaki bono davalıya iade edilmiş, bunlardan sonra davacı–alacaklı bu kez işbu davaya konu icra dosyası ile aynı bonoya dayalı olarak bakiye 10.000.00 TL alacaklı olduğunu belirterek davalı aleyhine ilamsız takibe başlamış olup davalının itirazı üzerine temyize konu itirazın iptali davası açıldığı anlaşılmıştır.
Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında, bononun icra dosyasına yapılan ödeme üzerine davalı-borçlunun eline geçtiği; bononun davalı elinde bulunmasının 818 sayılı Kanun’un 88/son maddesi uyarınca ifanın karinesi olduğu, karinenin aksini iddia edenin ispat yükü altında olduğu, buna göre davacı-alacaklının bonodan dolayı bakiye bir alacağı bulunduğunu kanıtlama yükümü altında olduğu gözetilmeksizin ispat yükünün tayininde hataya düşülerek yanılgılı gerekçe ile karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır…” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 27.03.2015 tarih ve 2013/19-1951 Esas 2015/1097 Karar sayılı Kararı)
Somut uyuşmazlıkta, keşidecisi davalı … ve kefili … olan lehdarı alacaklı davacı şirket olan 25.1.2015 vade tarihli 36.000.00.TL bedelli senedin davacı alacaklı tarafından davalı borçluya geri verilmesinde 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK)’nun 104. maddesi gereğince bu miktarda borcun sona erdiğine karine olduğu ve karinenin aksini iddia edenin ispat yükü altında olduğu, buna göre davacı-alacaklının 36.000.00.TL bedelli bononun bedel almaksızın geri verdiğini kanıtlama yükümü altında olduğu gözetilmeksizin ispat yükünün tayininde hataya düşülerek yanılgılı gerekçe ile karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, doğru görülmemiştir.
Ancak; yemin delili, HMK’nın 225. ve devamındaki maddelerde düzenlenmiş olup yemin kesin delil niteliğindedir. Bir vakıayı ispat yükü kendisine düşen taraf, o vakıayı başka delillerle ispat edemezse, diğer tarafa yemin teklifinde bulunabilir. Yemin, iddianın ispatı yönünden başvurulacak son bir ispat vasıtasıdır. Yemin deliline dayanan taraf, iddia veya savunmasının diğer delillerle ispatlanmamış olması nedeniyle bu delile sıra gelmiş olduğunu başka türlü bilemeyeceğinden; Hakim, ispat yükü üzerine düşen tarafın, iddiasını yazılı delillerle ispat edemediği kanaatine vardığı takdirde, ispat yükü üzerine düşen tarafa, dava ya da cevap dilekçesinde dayandığı yemin delilini de re’sen hatırlatmalıdır. Aksi halde, ispat yükü üzerine düşen tarafın tüm delilleri toplanıp, değerlendirilmemiş olacağından, yemin teklifi hakkı kullandırılmadan karar verilemez. Bununla birlikte iddia veya savunmasını ispat edemeyen tarafa yemin teklif etme hakkının hatırlatılabilmesi için yemin deliline açıkça dayanılmış olması zorunludur.
Bu açıklamalar uyarınca mahkemece; davacı vekilince dava dilekçesinde açıkça yemin deliline dayanıldığı, 36.000.00.TL bedelli bononun bedel alınmaksızın borçlu davalıya geri verildiği iddiasını ispat yükü kendisinde olan davacının iddialarını yazılı delille ispat edemediği gözetilerek, davacıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılıp hasıl olacak sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerekirken bu yöne ilişkin eksik araştırma ve hatalı gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Bu itibarla; davalı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun kısmen kabulü ile mahkemece verilen hükmün 6100 sayılı HMK’nın 355. ve 353/(1)-a-6. maddeleri uyarınca kaldırılmasına dair aşağıda belirtilen şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun KISMEN KABULÜ ile, İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 26/03/2019 tarih ve 2016/184 Esas, 2019/416 Karar sayılı hükmünün 6100 sayılı HMK’nın 355. ve 353/(1)-a-6. maddeleri gereğince KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın HMK 353/(1)-a maddesi gereğince Dairemiz kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE,
3-Davalı vekilinin sair istinaf itirazlarının REDDİNE,
4-Kararın kaldırılması nedeniyle başvuru sırasında alınan peşin harcın başvuru sahibi davalıya iadesine,
5-İstinaf başvurusu aşamasında başvuru sahibi davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin mahkemesince verilecek nihai kararla hüküm altına alınmasına,
6-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme ve harç iadesine ilişkin işlemlerin yerel mahkemesince yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 353/(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere 15/03/2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.