Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/1890 E. 2023/452 K. 09.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2019/1890
KARAR NO : 2023/452

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 30/04/2019
NUMARASI : 2016/1471 Esas 2019/565 Karar
DAVA : İTİRAZIN İPTALİ
KARAR TARİHİ : 09/03/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 09/03/2023
Taraflar arasında görülen itirazın iptali davasına ilişkin olarak yapılan açık yargılama sonucunda davanın reddine dair verilen karara karşı yasal süresi içerisinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya, Dairemize gönderilmiş olmakla HMK’nın 353. maddesi uyarınca dosya üzerinden inceleme yapıldı.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Mahkemece yapılan açık yargılama sonucunda; ”…dilekçe ile; müvekkili şirket ile davalı şirket arasında Güvenlik Hizmeti Sözleşmesi mevcut olduğunu, davacı şirketin güvenlik hizmeti sunduğunu, 2016 yılı Ocak ayından Mayıs ayına kadan 4 adet fatura kesildiğini, fatura bedelleri toplamı 34.738,46.-TL nin ödenmediği için İzmir 4.İcra Müdürlüğü’nün 2016/6395 E sayılı dosyası ile takip yaptıklarını ancak davalının takibe itiraz etmesi nedeni ile durduğunu, davalının itirazının iptali ile takibin devamına ve %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiş olamakla yapılan açık yargılama sonunda;
GEREKÇE: Davalı vekili sunduğu cevap dilekçesinde ve duruşmalarda davacının iddialarının mesnetsiz olduğunu, müvekkili şirketin davacıdan güvenlik hizmeti almadığını, kesilen faturaların da kendilerine tebliğ edilmediğini, davacının tek taraflı fatura düzenlediğini davanın reddine karar verlimesini ve %20 kötüniyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
Dava Asliye Hukuk Mahkemesinden Görevsizlikle Mahkememize intikal etmiştir.
Dava taraflar arasındaki güvenlik hizmeti sözleşmesi gereğince kesilen fatura bedellerinin tahsili amacı ile başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali davasıdır.
İzmir 4. İcra Dairesi’nin 2016/6395 sayılı icra dosyasının incelenmesinde, alacaklısının … Şti. yerine asaleten … olduğu, borçlusunun …. Şti olduğu, takip konusunun 31.01.2016-05.02.2016 8.337,42 TL bedelli, 29.02.2016-05.03.2016 8.337,42 TL bedelli, 31.03.2016-05.04.2016 8.337,42 TL bedelli 30.04.2016-05.05.2016 9.036,42 TL bedelli faturalar toplamı 34.049,68 TL asıl alacak ile 688,78 TL işlemiş faiz toplamı 34.738,46 TL tutarındaki alacağın tahsili amacı ile takip yapıldığı, davalı borçlunun böyle bir borcunun bulunmadığından bahisle takibe itiraz ettiği anlaşılmıştır.
Sözleşmenin incelenmesinde güvenlik sözleşmesinin davacı ile …. Koleji arasında yapıldığı, takibe konu faturaların ise … Koleji adına kesildiği, …. Koleji’nin … Koleji ile ne ilgisi olduğuna dair illiyet bağını gösteren belgelerin sunulmadığı, davacı tarafça bu hususta sunduğu 26.04.2018 tarihli yazılı beyanlara göre, sözleşmenin taraflarının davacı ile davalı şirket olduğu, … Kolejinin davalının işlettiği okul olduğunun belirtildiği ancak buna ilişkin sözleşmenin taraflarının, yukarıda da belirtildiği gibi, davacı şirket ile … koleji olduğu, davalı ile yapılmış bir sözleşme bulunmadığı gibi davalının defterlerini sunmaması nedeni ile davalının defterlerinin incelememesine bağlı olarak davacının defterlerinin incelendiği, davacının defterlerinin incelenmesinde takibe konu faturaların 8.337,42.-TL bedellerle davacı defterlerinde kayıtlı olduğu, ancak tahsilat kayıtlarının da bulunduğu, yani davacı defterlerine göre kasadan tahsilat kayıtlarının yapıldığı, davalı adına borç kaydının bulunmadığı, davacının davalıdan bir alacağının bulunmadığı anlaşılmakla davanın usulden ve esastan reddine karar vermek gerektiği…” gerekçesi ile davanın REDDİNE karar verilmiş, verilen bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkeme kararında istinaf başvurusu yapılacak mahkemenin dahi bildirilmediğini, davada davalı tarafın … Şti. olduğunu ancak kararda davalı tarafın … A.Ş. olarak hatalı gösterildiğini, alacaklı olduklarını ispat etmişken ve davalının da borçlu olmadığını ispat edememişken haklı davalarının reddinin kabul edilemeyeceğini, … Kolejinin davalı şirketin işlettiği okul olduğundan hizmetin verildiği ve faturanın kesildiği şirket davalı şirket olduğundan taraflar arasında dava konusu ve husumet yönünden ihtilaf olmadığını, mahkemece husumet kabul ettikten sonra yine husumet yokluğu gerekçesi ile haklı davanın reddine karar verilmesinin kabul edilemez olduğunu, gerekçeden yoksun varsayımla verilen kararın kabul edilemeyeceğini, davalı aleyhine tedbir istemleri hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmediğini, davanın esası yönünden ispat yükünü yerine getirdiklerini, yok hükmündeki bilirkişi raporunun karara esas alınamayacağını, raporda taraflar arasında sözleşme ilişkisinin varlığı, bu ilişkiye dayalı olarak faturanın ve fatura konusu alacağın varlığının tespit edildiğini ancak müvekkilinin muhasebecisi tarafından muhasebe tekniği açısından bu alacağın ödenmiş gibi gösterilmesinin müvekkilinin alacağının kalmadığı şeklinde eksik inceleme ile varılan hatalı sonucun kabul edilemeyeceğini, alacağın alacağın borçlu davalı tarafından ödendiğinin ispatlanması gerektiğini, hukuk düzeninde kapalı ya da açık faturaya dair düzenleme olmadığını, mahkeme tarafından davalı şirketin ticari defterlerini ibraz etmesinin istenmesine rağmen davalının ibrazdan kaçınmasının da kabul edilemeyeceğini ileri sürerek yerel mahkeme kararının kaldırılması istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI, HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE:
Dava, fatura alacağının tahsili için yapılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
6100 sayılı HMK m. 297. maddesi uyarınca mahkeme kararında, iki tarafın iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, ihtilaflı konular hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması, ret ve üstün tutma sebepleri, sabit görülen vakıalarda bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde, hüküm sonucu kısmında da, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Aynı Kanunun 389. maddesinde de “Verilen karar ile iki tarafa tahmil ve bahşedilen vazife ve haklar şüphe ve tereddüdü mucip olmıyacak surette gayet sarih ve açık yazılmalıdır” hükmüne yer verilmiştir (6100 sayılı HMK m. 297 ve 298). Belirtilen madde hükümlerine göre hakim gerekçeye uygun karar vermek zorunda olup gerekçe ile hüküm birbirine uygun olmalıdır. Başka bir anlatımla, tesis edilen hüküm, infazı kabil ve uygulanabilir olmalıdır. Bu kural yargıda açıklık ve netlik prensibinin bir gereğidir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yargılamanın açıklığı ilkesini kabul etmiştir. 6100 Sayılı HMK’nın 294. ve devamı maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca hükme bağlanmıştır. Yargılamanın açık bir şekilde yapılması ve tesis edilen hükmün açıkça belirtilmesi ilke olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle hükmün açık, anlaşılır ve şüpheye yer vermeyecek şekilde infazı kabil olarak kurulması ve de en önemlisi sonradan yazılacak gerekçeli kararın kısa karara uygun bulunması gerekir. Aksi halde, yargılamanın açıklığı ilkesi dolayısıyla kamu vicdanı zedelenmiş ve mahkeme kararlarına duyulan güven sarsılmış olacaktır. Kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki olmaması gerektiği gibi gerekçe ile hüküm fıkrası arasında da çelişki bulunmaması yasal bir zorunluluk olup, HMK’nın 298/2. maddesinde gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı düzenlenmiştir. Kararların bu hususlara aykırı oluşturulması mahkeme kararlarına duyulan güveni sarsacağı gibi verilen kararların hukuki denetiminin yapılmasını da olanaksız kılmaktadır.
İstinaf incelemesine konu kararın gerekçesinde ”…Sözleşmenin incelenmesinde güvenlik sözleşmesinin davacı ile … Koleji arasında yapıldığı, takibe konu faturaların ise … Koleji adına kesildiği, …. Koleji’nin … Koleji ile ne ilgisi olduğuna dair illiyet bağını gösteren belgelerin sunulmadığı, davacı tarafça bu hususta sunduğu 26.04.2018 tarihli yazılı beyanlara göre, sözleşmenin taraflarının davacı ile davalı şirket olduğu, … Kolejinin davalının işlettiği okul olduğunun belirtildiği ancak buna ilişkin sözleşmenin taraflarının, yukarıda da belirtildiği gibi, davacı şirket ile … koleji olduğu, davalı ile yapılmış bir sözleşme bulunmadığı gibi davalının defterlerini sunmaması nedeni ile davalının defterlerinin incelememesine bağlı olarak davacının defterlerinin incelendiği, davacının defterlerinin incelenmesinde takibe konu faturaların 8.337,42.-TL bedellerle davacı defterlerinde kayıtlı olduğu, ancak tahsilat kayıtlarının da bulunduğu, yani davacı defterlerine göre kasadan tahsilat kayıtlarının yapıldığı, davalı adına borç kaydının bulunmadığı, davacının davalıdan bir alacağının bulunmadığı anlaşılmakla davanın usulden ve esastan reddine karar vermek gerektiği’ gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği anlaşılmakla, bir davanın hem esastan hem usulden reddi söz konusu olmayacağından bu hali gerekçe ile hüküm arasında çelişki oluşturulmakla, yerel mahkeme kararının HMK’nın 297. maddesine de aykırılık teşkil ettiği sonucuna varılmıştır.
Ayrıca mahkemenin davanın esastan reddi gerektiği yönündeki kabulüne göre de; İspat, bir olayın veya hukuksal durumun varlığı veya yokluğu hakkında hâkimde kanaat uyandırmak için girişilen, ispat yükü üzerinde olan tarafın deliller vasıtasıyla yürüttüğü inandırma faaliyetidir.
İddia ve savunmaya dayanak gösterilen ve mahkemenin karar vermesinde etkili olacak olgulardan hangisinin kim tarafından ispat edileceği hususu ispat yükü kavramıyla ilgilidir. İspat yükünün ne şekilde dağılacağına ilişkin genel kural 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 6. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguları ispatla yükümlüdür.”
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İspat yükü” başlığını taşıyan 190. maddesinin 1. fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmış; 2. fıkrada ise, karinelerin varlığı hâlinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir. Buna göre “(1)İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.”
İspat yükü üzerine düşen taraf ancak ispata “elverişli” deliller ile iddiasının haklılığını kanıtlayabilir. Kanun koyucu HMK’nın 200. maddesinde belli miktarın üzerindeki uyuşmazlıklar yönünden bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukukî işlemlerin senetle ispatını zorunlu kılmış ve bu miktar dâhilinde kalan bir alacağın takdiri delillerle ispatına imkân vermemiştir. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.09.2021 tarihli ve 2017/(19)11-936 E., 2021/1090 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında, dosyadaki belgelere, kararın dayandığı delillerle, usul ve yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle hükme esas alınan bilirkişi raporunun oluşa, somut olayın özelliklerine uygun, açık, anlaşılır, taraf ve yargı denetimine uygun olmasına, yargılama sırasında Anonim Şirkete dönüşmesinden dolayı davalı şirketin niteliğinin doğru gösterilmesine, davacının ihtiyati haciz talebinin yargılama sırasında ara karar ile mahkemece reddedilmesine ve istinaf edilmeksizin kesinleşmesine, davacı ticari defterlerinde tahsilat kaydının bulunmasına, icra takibine dayanak faturaların kapalı fatura olmasına ve kapalı faturanın ödemeye karine teşkil etmesine göre davacı tarafın alacak iddiasını yasal yazılı delillerle ispatlayamadığı ancak yemin delili, HMK’nın 225. ve devamındaki maddelerde düzenlenmiş olup yemin kesin delil niteliğindedir. Bir vakıayı ispat yükü kendisine düşen taraf, o vakıayı başka delillerle ispat edemezse, diğer tarafa yemin teklifinde bulunabilir. Yemin, iddianın ispatı yönünden başvurulacak son bir ispat vasıtasıdır. Yemin deliline dayanan taraf, iddia veya savunmasının diğer delillerle ispatlanmamış olması nedeniyle bu delile sıra gelmiş olduğunu başka türlü bilemeyeceğinden; Hakim, ispat yükü üzerine düşen tarafın, iddiasını yazılı delillerle ispat edemediği kanaatine vardığı takdirde, ispat yükü üzerine düşen tarafa, dava ya da cevap dilekçesinde dayandığı yemin delilini de re’sen hatırlatmalıdır. Aksi halde, ispat yükü üzerine düşen tarafın tüm delilleri toplanıp, değerlendirilmemiş olacağından, yemin teklifi hakkı kullandırılmadan karar verilemez. Bununla birlikte iddia veya savunmasını ispat edemeyen tarafa yemin teklif etme hakkının hatırlatılabilmesi için yemin deliline açıkça dayanılmış olması zorunludur.
Bu açıklamalar uyarınca mahkemece; davacı vekilince dava dilekçesinde açıkça yemin deliline dayanıldığı, alacak iddiasını ispat yükü kendisinde olan davacının iddialarını yazılı delille ispat edemediği gözetilerek, davacıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılıp sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve hatalı gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesi de doğru görülmemiştir.
Bu itibarla; istinaf incelemesine konu ilk derece mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nın 297., 298., 355. ve 353/(1)-a-4. ve 6. maddeleri gereğince re’sen kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın HMK’nın 353/(1)-a maddesi uyarınca kararı veren mahkemeye gönderilmesine, kararın kaldırılma sebep ve şekline göre istinaf yoluna başvuran davacı vekilinin istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 30/04/2019 tarih ve 2016/1471 Esas 2019/565 Karar sayılı hükmünün, 6100 sayılı HMK’nın 297., 298., 355. ve 353/(1)-a-4. ve 6. maddeleri uyarınca RE’SEN KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın HMK 353/(1)-a maddesi gereğince Dairemiz kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE,
3-Kararın kaldırılma sebep ve şekline göre davacı vekilinin istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine YER OLMADIĞINA,
4-İstinaf başvurusuna konu kararın kaldırılması nedeniyle başvuru sırasında alınan peşin harcın başvuru sahibi tarafa iadesine,
5-İstinaf başvurusu aşamasında başvuru sahibi davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin mahkemesince verilecek nihai kararla hüküm altına alınmasına,
6-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından istinaf kanun yoluna başvuran davacı yararına vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
7-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı iadesi işlemlerinin yerel mahkemece yerine getirmesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK’nın 353/(1)-a maddesi gereğince kesin olmak üzere 09/03/2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.