Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/1847 E. 2023/291 K. 23.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2019/1847
KARAR NO : 2023/291

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 25/04/2019
NUMARASI : 2016/292 Esas 2019/467 Karar
DAVA : MENFİ TESPİT
KARAR TARİHİ : 23/02/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 23/02/2023
İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/292 Esas ve 2019/467 Karar sayılı dava dosyasından yapılan yargılama sonucunda davanın reddine dair verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya, Dairemize gönderilmiş olmakla HMK’nın 353. maddesi uyarınca dosya üzerinden inceleme yapıldı.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Mahkemece yapılan açık yargılama sonucunda; ”…dava dilekçesinde özetle; davalı banka ile dava dışı … Şti arasında genel kredi sözleşmesi yapıldığını, müvekkilinden de dava dışı kredi kullanan şirketten boş senet alındığını, boş senedin banka tarafından düzenlendiğini, müvekkilinin avalis olarak yazı ve imza koyduğunu, senedin icra takibine konulduğunu, kredi borcunun ödenmesi için taraflar arasında protokol yapıldığını, protokolden sonra 4 adet müşteri çekinin temlik yoluyla ödendiğini, ödeme sebebiyle ibraname yapıldığını, ibranamede 199,854-TL ödeme yapıldığının belirlendiğini, bakiye alacağın ödenmesi için 4 adet çekin tahsili halinde ödemiş sayılacağının çekin ikisinin ödendiğini, kalan borç miktarının 11.716-TL olduğunu ancak davalının yapılan ödemeleri dikkate almadan 59.717,90-TL üzerine takibe devam ettiğini, takibin haksız olduğunu belirterek müvekkilinin bankaya 48.001,90-TL borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava dışı şirketin kredi kullandığını, kredi ödemesi sebebiyle … ile protokol yapıldığını, protokolde yer alan şartlara göre ödemenin tam olarak yapılmadığını, İzmir 1 ATM’nde görülen dava ile müvekkilinin alacaklı olduğunun tespit edildiğini, hacizler kaldırıldıktan sonra davacının menfi tespit davası açtığını, protokolün ihlali sebebiyle banka alacağı hesaplanarak takibe devam edildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
DELİLLER :
Davacı vekili dava dilekçesinde; İzmir 5. İcra Müdürlüğünün 2013/10012 E sayılı dosyası, tahsil harcı, 30/10/2013 tarihli ibraname, 31/10/2013 tarihli ödeme dekontu ve sair hususarı delil olarak bildirmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; İzmir 5. İcra Müdürlüğünün 2013/10012 E sayılı dosyası, 30/10/2013 tarihli protokol ve kısmi ibraname, İzmir 1. ATM 2014/1091 E-2016/47 K sayılı dosyası, davacı tarafından şirket cirosu ile verilen çeklerden karşılıksız çıkan 22/02/2014 ve 08/03/2014 keşide tarihli çeklerin suretleri, … tarafından yapılan ödeme makbuzu, davalı banka defter ve kayıtları, bilirkişi incelemesi ve sair hususları delil olarak bildirmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Delillerin toplanmasından sonra mahkememizin 15/11/2016 tarihli oturumunda bilirkişi incelemesine karar verilmiş, bankacı bilirkişi ibraz ettiği 06/09/2017 havale tarihli raporunda dosya kapsamı hakkında beyanda bulunduktan sonra sonuç olarak, davacı …’nın davalı bankaya halen 40.981,47-TL borcunun bulunduğu, davacının takip konusu senedin boş olarak imzalandığı ve davalı banka tarafından sonradan doldurulduğu yönündeki iddiasını doğrulayacak yazılı vesika ibraz etmediği ve ayrıca belirtilen senedin dayanak yapıldığı icra dosyasındaki alacak için davalı ile aralarında yapılan protokol çerçevesinde bu borcu kabul ettiği anlaşıldığından, bu yöndeki iddiasında hukuka uyarlılık bulunmadığı, davalı bankada bulunan çeklerin günlerinde ödendiğinin sanıldığı ve ödenmediğinin sonradan öğrenildiği yönündeki davacı iddiasının da taraflar arasında akdedilen protokolün 2. Ve 6. Madde düzenlemelerinin davacı tarafa yükümlülük ve müeyyide getirici mahiyette olması, protokolün 2. Maddesinde bankada bulunan çeklerin gününde karşılıklarının çıkmaması halinde borçlu davacının 2 gün içerisinde bedellerini bankaya yatırmayı taahhüt etmesi, 6 maddesinde ise protokolde belirlenen vadelerde borcun ödenmemesi halinde herhangi bir ihtar ve ihbara gerek kalmaksızın protokolün fesholunacağı, kalan alacağın muaccel hale geleceği ve bankanın mevcut takiplere devam edeceği yönünde müeyyide düzenlenmesi, üstelik davacı tarafından sonradan 3.000-TL daha ödeme yapıldığı gerçeği karşısında yerinde olmadığı bildirilmiştir.
Davacı vekili 26/09/2017 tarihli dilekçesi ile bilirkişi raporuna itirazlarını bildirmiş olup sonuç olarak; raporun tarafsızlık unsurunu taşımadığından ve bankacılık mantığıyla hazırlandığından dolayı dosyanın bilirkişi heyetine tevdi edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı taraf rapora beyan vermemiştir.
Dosya kapsamı itibariyle yeni bilirkişi raporu alınmasına gerek görülmemiştir.
Mahkememizin 09/01/2018 tarihli oturumunda davacı vekilinin itirazları doğrultusunda bilirkişiden ek rapor alınmasına karar verilmiş olup bilirkişi ibraz ettiği 25/04/2018 tarihli ek raporunda sonuç olarak; kök raporunu değiştirecek veya kök rapora eklenecek herhangi bir hususun olmadığını bildirmiştir.
Davacı vekili 22/05/2018 havale tarihli ek rapora beyan dilekçesinde itirazlarını bildirmiş olup sonuç olarak; yeni ve başka bilirkişilerden oluşan heyetten rapor alınmasını talep etmiştir.
Davalı taraf rapora beyan vermemiştir.
Dosya kapsamı itibariyle alınan rapor yeterli görüldüğünden yeni bilirkişi raporu alınmasına gerek görülmemiştir.
Toplanan deliller, bütün dosya kapsamı ve alınan bilirkişi raporuna göre; davalı banka ile dava dışı … Şti arasında genel kredi sözleşmesi yapıldığını, sözleşme kapsamında banka tarafından alınan ve takibe konulan senet sebebiyle dava dilekçesinde belirttiği miktar kadar borçlu olmadığına ilişkin menfi tespit davası açmış olduğu, alınan bankacı bilirkişi raporlarına göre takip tarihi itibariyle banka alacağının 250.203,40-TL olduğu, yapılan ödemelerin TBK 100. md. göre mahsubu ile devam eden bakiye alacağının 40.981,47-TL olduğu, davacının senet sebebiyle sorumluluğunun devam ettiği, davacı dava dilekçesinde kendince yapmış olduğu hesaplamaya göre 48.001,90-TL borçlu olmadığını iddia etmiş ise de, takibin toplam 250.516,45-TL üzerinden başladığı, alınan bilirkişi raporuyla bu hususun doğrulandığı, alacaklı bankanın dava dilekçesinde belirtildiği şekilde hasren talep ettiği bir miktarın olmadığı ve takipten sonra yapılan ödemelerin mahsubunun icra müdürlüğünce yapılması gerektiği, doğru hesabın ancak bu şekilde tespit edileceği, takipten sonra davacının ödemeler yaptığı iddiasıyla kendince takip borcunun tespit etmesinin mümkün olmadığı…” gerekçesi ile davanın REDDİNE karar verilmiş, verilen bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; yerel mahkemece hatalı tespitler içeren bilirkişi raporuna itibar edilerek haklı davalarının yasaya ve temel hukuk mantığına aykırı olarak reddine karar verildiğini, müvekkilinin 30/10/2013 günlü “Kısmı İbraname” ile 11.716,00–TL bakiye borç dışındaki borç miktarından ibra edildiğini, mahkemenin kısmi ibraname ile protokolün hükümlerini hatalı değerlendirdiğini, hükme esas alındığı açıkça belirtilen bilirkişi raporunda, müvekkilinin yaptığı ödemelerin göz ardı edilerek hukuka, somut olaya ve akdedilen protokole aykırı tespitlerde bulunulduğunu, protokol sonrasında tahsil edilen çeklerden ve yapılan ödemeden de anlaşılacağı üzere; müvekkili yönünden kalan borç tutarının: 38.046 – 26.330 = 11.716,00.TL olduğunu, sadece protokole veya ibranameye ehemmiyet arz ederek davanın sonuçlandırılması hukuken doğru olmayacağını, tek başına protokol hükümlerine göre alacağın feri kalemlerine ilişkin indirimlerin tamamen ortadan kaldırılması ve alacağın tamamı üzerinden tekrardan feri alacak kalemleri yönünden takibe devam edilmesi kısmi ibranameye aykırı olacağı gibi, tek başına ibranameye itibar edilerek alacağın tamamına ilişkin feri alacak kalemlerinin ortadan kalktığı düşüncesinin de protokol hükümlerine aykırı olacağının düşünülebileceğini, bu durumda hem ibranameye hem de protokole birlikte bakılarak, biri diğerini hükümsüz bırakmayacak şekilde bir uygulama yapılması gerekeceğini, bu haliyle de ancak ve ancak, alacağın ödenen kısmı ile ilgili avukatlık ücreti ve diğer feri kalemler yönünden davalı bankanın bir talebi söz konusu olamayacakken, olsa olsa sadece alacağın ödenmeyen kısmı ile feri alacak kalemleri yönünden davalı bankanın bir talebinin olabileceğinin düşünülebileceğini, davalının, İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/1091 Esas sayılı dosyasının 29.01.2016 tarihinde banka lehine sonuçlanmış olduğunu ve bankanın icra dosyasından hala alacaklı olduğunun tespit edildiği ile ilgili iddialarının haksız ve dayanaksız olduğunu ileri sürerek yerel mahkeme kararının kaldırılması istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI, HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE:
Dava, kambiyo senedine mahsus haciz yolu ile takipten dolayı kısmi olarak borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
Dosyadaki belgelere, kararın dayandığı delillerle, usul ve yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle hükme esas alınan bilirkişi rapor ve ek raporunun oluşa, somut olayın özelliklerine uygun, açık, anlaşılır, taraf ve yargı denetimine uygun olmasına, taraflar arasında yapılan ve geçerli olan protokol hükümleri gereğince davacı tarafından ödemelerin zamanında ve tam olarak yapılmaması nedeniyle protokolün fesholmasına, yargılamada eksiklik bulunmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına göre; kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, inceleme konusu kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf kanun yolu başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 25/04/2019 tarih ve 2016/292 Esas 2019/467 Karar sayılı hükmü usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davacı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf başvurusu sırasında alınması gereken 179,90.TL maktu karar harcından peşin olarak alınan 44,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 135,50.TL harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf kanun yolu başvurusunda bulunan davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadan karar verildiğinden davalı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ikmali ve gider avansı iadesi işlemlerinin yerel mahkemece yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 362/(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere 23/02/2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.