Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/1378 E. 2022/1822 K. 10.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2019/1378
KARAR NO : 2022/1822

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 14/03/2019
NUMARASI : 2017/788 Esas 2019/246 Karar
DAVA : MENFİ TESPİT
KARAR TARİHİ : 10/11/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 10/11/2022
Taraflar arasında görülen menfi tespit davasına ilişkin olarak yapılan açık yargılama sonucunda davanın reddine dair verilen karara karşı yasal süresi içerisinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya, Dairemize gönderilmiş olmakla HMK’nın 353. maddesi uyarınca dosya üzerinden inceleme yapıldı.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin gelinlik ve kına kıyafeti dikim işi yaptığını, ihtiyacı olan bazı kumaş ve dantelleri davalıdan tedarik ettiğini, müvekkilinin davalıya 2016 yılında 130.000,00-TL tutarında kumaş ve dantel siparişi verdiğini, söz konusu kumaşların 2016 Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında davalı tarafından müvekkili şirkete üç parti halinde teslimi konusunda anlaşıldığını, davalının ilgili malların sipariş edilmesi nedeniyle müvekkili şirketten çekler talep ettiğini, müvekkili şirket tarafından davalıya 2016 yılı ortasına doğru ilgili mal siparişinden dolayı muhatabı … A.Ş. olan 31.12.2016 keşide tarihli 42624343 çek no’lu 30.000,00-TL bedelli bir adet çek aslı, muhatabı … Bankası A.Ş olan 6104032 çek no’lu 30.06.2017 keşide tarihli 50.000,00-TL bedelli çek aslı, yine muhatabı … Bankası A.Ş olan 6104033 çek no’lu 31.07.2017 keşide tarihli 50.000,00-TL bedelli çek aslı teslim ettiğini, daha sonra müvekkilinin ayrıca verdiği 15.000,00.TL mal siparişi nedeniyle de müvekkilinin keşidecisi … olan muhatabı … A.Ş olan, Z0978632 çek no’lu 15.11.2017 keşide tarihli 15.000,00-TL bedelli çeki de cirolayarak davalı şirkete aslını teslim ettiğini, 2016 Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında davalı tarafından müvekkili şirkete üç parti halinde teslim edilmesi hususunda anlaşılan kumaş ve dantellerden sadece 30.000,00-TL tutarında malın müvekkili şirkete teslim edildiğini, bunun dışında bugüne kadar müvekkili şirketin verdiği siparişlerin kalan miktarı olan 115.000,00-TL tutarında malın müvekkili şirkete gönderilmediğini, müvekkili şirket ile davalının yıllardır iş yapmalarına rağmen davalının ahde vefa ilkesine aykırı davrandığını, müvekkiline teslimi gereken malları teslim etmediğini, … A.Ş. olan 31.12.2016 keşide tarihli 42624343 çek no’lu 30.000,00-TL bedelli bir adet çek hakkında müvekkili şirkete İzmir 4. İcra Müdürlüğü’nün 2017/2143 Esas sayılı icra dosyası ile takip açıldığını, ilgili çek hakkında önemli miktarda tahsilat yapıldığını ileri sürerek borçlu olmadığının tespiti ile davalının haksız ve kötü niyetli olarak çekleri iade etmemesi sebebiyle %20 den aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile karşı yan arasında yıllardır ticaret yapıldığını, yıllar boyu süre gelen alışverişlerde müvekkilinin üzerine düşen tüm edimleri yerine getirdiğini, 115.000,00.TL tutarlı malları eksiksiz olarak davacı … Şti’nin yetkilisinin ve yanındaki çalışanlarının imzası karşılığı teslim ettiğini,… yetkilisinin kendisine gönderilen teslimatı eksiksik yapılan malların faturalarını kasıtlı olarak kötüniyetle iade ettiğini, davacı tarafın 17.07.2017 günü avukatlık ofislerine gelerek borcu olan 115.000,00.TL’yi yapılandırmak istediğini, çeklerin yerine aylık senetler vermeyi teklif ettiğini, bu senetler karşılığında icradaki ve elde bulunan 2 adet çekin iadesini almak istediğini belirterek davanın reddine, karşı tarafın % 20’den aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:
Mahkemece yapılan yargılama sonunda, ”…Dava, İİK nun 72. maddesi uyarınca kambiyo senetleri nedeniyle borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Uyuşmazlık, davaya konu çekler nedeniyle davacı şirketin davalıya borçlu olup olmadığı, borçlu ise miktarı, taraf vekillerinin tazminat taleplerinin yerinde olup olmadığı hususlarında toplanmaktadır.
Davalı vekili tarafından, davacı ….Şti aleyhine davaya konu İzmir 4.İcra Dairesi’nin 2017/2143 esas sayılı icra dosyası ile 21/02/2017 tarihinde 28.710,00- TL asıl alacak, 398,79-TL işlemiş faiz, 2.871,00-TL %10 karşılıksız çek tazminatı, 440,00-TL ihtiyati haciz vekalet ücreti, 107,60-TL ihtiyati haciz gideri olmak üzere toplam 32.527,39 -TL üzerinden kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibi başlatıldığı anlaşılmıştır.
Davacı şirket vekili, davalı tarafından kendisi aleyhine girişilen İzmir 4. İcra Dairesi’nin 2017/2143 Esas sayılı icra takibi ve dava konusu diğer çekler nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitini istemiştir.
Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispat etmekle yükümlüdür.
Kambiyo senetleri, taraflar arasındaki temel ilişkiden bağımsız olup, senet borçlusu tarafından senedin gerçek bir borç ilişkisini göstermediği, senede karşı senetle ispat kuralı çerçevesinde, aynı kuvvet ve nitelikteki delillerle kanıtlanmalıdır.
Yapılan yargılama, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; davacı borçlu olmadığını senede karşı senetle ispat kuralı çerçevesinde, sadece yazılı delil ile kanıtlamak zorunda bulunduğundan, mahkememize davacı yanca bu yönde yazılı bir delil sunulmadığından ve yemin deliline de dayanılmadığı… ” gerekçesi ile davanın REDDİNE, karar verilmiş, verilen bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 2016 Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında davalı tarafından müvekkili şirkete üç parti halinde teslim edilmesi hususunda anlaşılan kumaş ve dantellerden sadece 30.000,00-TL tutarında malın müvekkili şirkete teslim edildiğini, bunun dışında bugüne kadar müvekkili şirketin verdiği siparişlerin kalan miktar olan 115.000,00-TL tutarında malı müvekkili şirkete teslim etmediği gibi haksız şekilde elinde bulundurduğu çekleri de tahsil niyetini ortaya koyduğunu, müvekkili şirketin, sipariş ettiği malların kendisine teslim edilmemesi üzerine keşidecisi müvekkili muhatabı … Bankası A.Ş olan 2 adet 50.000,00-TL bedelli çek ile keşidecisi … muhatabı … A.Ş olan 1 adet 15.000,00-TL bedelli toplamda 115.000,00-TL tutarındaki çeklerin kendisine iade edilmesini davalıdan talep etmesine rağmen davalı tarafın bedelsiz kalan çekleri haksız olarak elinde bulundurmaya devam ederek müvekkili şirkete iade etmediğini, davalının, müvekkili şirkete göndermediği malları sanki göndermiş gibi göstererek bu mallar için fatura keserek, 6 Ocak 2017 ve 22 Şubat 2017 tarihinde kargo ile bu faturaları gönderdiğini, müvekkili şirketin ise ilgili faturanın içeriğini, münderecatı ve rakamı kabul etmeyerek belirtilen faturaları aynen iade ettiğini, yerel mahkemede yapılan duruşmalar sırasında birçok kez bilirkişi incelemesi yaptırılması, yazılı delil olarak defter incelemesi yapılması ve tanıkların dinlenmesinin talep edildiğini ancak taleplerinin reddedilerek hukuki dinlenilme hakları ihlal edilerek eksik inceleme ile karar verildiğini, ticari hayat içerisinde ticari defterlerden daha önemli deliller bulunmamakla birlikte iki tarafın da defterlerinin birlikte bilirkişi incelemesinden geçirilmesi ve bu defterlerin kanuna uygun tutulup tutulmadığının değerlendirilmesi ve kayıtların tutarlılığının incelenmesi gerekirken, yerel mahkeme tarafından müvekkili şirketin defterlerinin incelenmemesi ve her iki tarafın defterleri için bilirkişi incelemesi yapılmamasının kanuna aykırılık teşkil ettiğini, davada malların müvekkiline teslim edilmediği iddiasına dayandıkları için ispat yükünün davalıya geçtiğini, davalının da dava konusu çeklere ait malların teslimini ispatlayamadığını, 15.11.2017 keşide tarihli 15.000,00.TL bedelli çek hakkında da karşı tarafın çelişkili beyanlarının davalının ne derece kötüniyetli olduğunu ispat ettiğini ileri sürerek yerel mahkeme kararının kaldırılması istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI, HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE:
Dava, sipariş edilen malların tam olarak teslim edilmemesinden kaynaklı olarak avans olarak verilen çeklerden dolayı borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
”…Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelere ve “ispat yükü”ne ilişkin açıklama yapılmasında yarar vardır.
İspat, bir olayın veya hukuksal durumun varlığı veya yokluğu hakkında hâkimde kanaat uyandırmak için girişilen, ispat yükü üzerinde olan tarafın deliller vasıtasıyla yürüttüğü inandırma faaliyetidir.
İddia ve savunmaya dayanak gösterilen ve mahkemenin karar vermesinde etkili olacak olgulardan hangisinin kim tarafından ispat edileceği hususu ispat yükü kavramıyla ilgilidir. İspat yükünün ne şekilde dağılacağına ilişkin genel kural 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 6. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguları ispatla yükümlüdür.”
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İspat yükü” başlığını taşıyan 190. maddesinin 1. fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmış; 2. fıkrada ise, karinelerin varlığı hâlinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir. Buna göre
“(1)İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.”
İspat yükü üzerine düşen taraf ancak ispata “elverişli” deliller ile iddiasının haklılığını kanıtlayabilir. Kanun koyucu HMK’nın 200. maddesinde belli miktarın üzerindeki uyuşmazlıklar yönünden bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukukî işlemlerin senetle ispatını zorunlu kılmış ve bu miktar dâhilinde kalan bir alacağın takdiri delillerle ispatına imkân vermemiştir. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.09.2021 tarihli ve 2017/(19)11-936 E., 2021/1090 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı TTK) kambiyo senetlerine ilişkin hükümleri poliçe esası üzerine kurulmuştur. Kanun, kambiyo senetlerinin ortak olan hükümlerine poliçe başlığı altında yer vermiş; bono ve çek hakkında ise ortak hükümlere yollama yapmakla yetinmiştir.
Çek, 6102 sayılı TTK’nın üçüncü kitabı ile 5941 sayılı Çek Kanunu ve bu Kanun uyarınca çıkarılan tebliğlerle düzenlenen bir kıymetli evraktır. 6102 sayılı TTK’nın 670 vd. düzenlemelerine göre çek de poliçe ve bono gibi bir kambiyo senedidir ve 780-823. maddeleri arasında düzenlenen çeke 818. maddenin yaptığı atıflar çerçevesinde poliçeye ilişkin hükümlerin uygulanması kabul edilmiştir (Bozer, Ali /Göle, Celal: Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara, 2018, s. 221).
Çek, 6102 sayılı TTK’da tanımlanmamıştır. Çeke ait hükümler göz önüne tutularak çek şöyle tarif edilebilir: Çek, Kanun’un öngördüğü belirli şekil şartlarına bağlı, soyut ve kayıtsız şartsız bir bedelin ödenmesi konusunda sadece bankalar üzerine düzenlenebilen, kıymetli evraktan sayılan özel bir havaledir (Tuna., Ergun/ Göç Gürbüz, Diğdem:Ticaret Hukuku Prensipleri Kıymetli Evrak, Ankara 2018, s. 268).
Bu havalenin yazılı şekilde yapılması, belli şekil şartlarını içermesi ve kayıtsız şartsız bir ödeme yetkisi biçiminde olması gerekir. Çek düzenleyen, muhataba belirli bir bedeli lehtara ödeme, lehtara da tahsil yetkisi veren bir kambiyo senedidir. Çek bir ödeme aracıdır. Ancak poliçe ve bonodaki gibi kredi işlevine haiz değildir. Ticari hayatta yaygın olarak ileri tarihli çek düzenlenerek çekin kredi veya teminat aracı olarak kullanıldığı görülmektedir. Bu kullanım şeklinin dahi çekin ödeme aracı olma özelliğini ortadan kaldıramayacağı unutulmamalıdır. Çek muhatap banka tarafından görüldüğünde meşru hamil olan kişiye nakden ödenir.
Davanın açıldığı tarihte ve yargılama sırasında yürürlükte bulunan HMK’nın “Tarafın belgeyi ibraz etmemesi” başlıklı 220. maddesi;
(1) İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir.
(2) Mahkemece, ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilir.
(3) Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir.” Hükmünü içermektedir.
“Ticari defterlerin ibrazı ve delil olması” başlıklı 222. maddesi ise;
“(1) Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.
(2) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.
(3) İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.
(4) Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.
(5) Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır”. Şeklinde düzenlenmiştir.
7251 sayılı Kanun’un 23. maddesi ile yapılan değişiklik ile HMK’nın 222. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi” ibaresi “diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi” şeklinde değiştirilmiş ve fıkraya birinci cümleden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiştir: “Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz”.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 64/1. maddesinde, her tacirin, ticari defterleri tutmak ve defterlerinde, ticari işlemleriyle ticari işletmesinin iktisadi ve mali durumunu, borç ve alacak ilişkilerini ve her hesap dönemi içinde elde edilen neticeleri, bu Kanun’a göre açıkça görülebilir bir şekilde ortaya koymak zorunda olduğu düzenlenmiş, aynı Kanun’un 64/3. maddesinde de, tacirlerin tuttuğu yevmiye defteri, defteri kebir ve envanter defterinin açılış onaylarının, kuruluş sırasında ve kullanılmaya başlanmadan önce yapılacağı, yevmiye defterinin kapanış onayının ise, izleyen faaliyet döneminin altıncı ayının sonuna kadar yaptırılması gerektiği belirtilmiştir.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; davacı tarafından, davalının teslim edeceği 14400 adet çoraba karşılık on iki adet çekin davalıya avans olarak verildiği, ancak çorapların teslim edilmemesi nedeniyle beş adet çekin iade edildiği, dört adet çekin ise iade edilmediği, ödenen üç adet çek bedelinin de geri verilmediği, çorapların teslim edilmemesi nedeniyle çeklerin bedelsiz kaldığı ileri sürülmüş; davalı tarafça ise, dava konusu çeklerin bir malın sipariş avansı olarak verilmediği, davacının çeklerin avans olarak verildiği iddiasının yazılı belge ile ispatlanması gerektiği savunulmuştur.
Davacı tarafından davalıya gönderilen 26.11.2012 tarihli ihtarnamede, taraflar arasında alım satım sözleşmesi gereğince teslimi gereken 14400 adet çorabın teslim edilmediği, çorap bedeli olarak toplam 93.500TL bedelli on iki adet çekin verildiği, çorapların teslim edilmediği gibi çeklerin de iade edilmediği belirtilerek sözleşme konusu çorapların ihtarın tebliğinden itibaren 7 gün içinde teslimi, olmadığı takdirde keşide edilen çeklerin iadesi ihtar edilmiştir.
Davalı tarafından davacıya gönderilen cevabi ihtarnamede ise, söz konusu çeklerin sipariş avansı olarak verilmediği ve ödemeye ilişkin olduğu belirtilerek davacı tarafından gönderilen ihtarname içeriğine itiraz edilmiştir.
Dosya içerisinde yer alan ve tarafların imzasını taşıyan tarihsiz teslim belgesinde ise, davacı tarafından gönderilen 26.11.2012 tarihli ihtarnameye konu olan on iki adet çekin beş adedinin davacıya iade edildiği belirtilmiştir.
Davacının defter ve kayıtları üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen 02.10.2013 tarihli bilirkişi raporunda, davacının resmî kayıtlarının “işletme defteri” şeklinde olduğu, işletme defterine alınan mallar, emtia, belge ile yapılan masrafların gider olarak, yapılan satışların da gelir olarak kaydedildiği, işletme defterinin tek taraflı kayıt sistemine göre tutulduğu, ödemelerin ve tahsilatların deftere işlenmediği, bu nedenle davacının davalıya verdiği çeklerle ilgili kayda rastlanmadığı, davacının 2011-2012-2013 yılı defterlerinde davalıdan herhangi bir mal alımına rastlanmadığı belirtilmiş, mahkemece, davalıya verilen kesin süreye rağmen davalının ticari defterleri ibraz edilmemiştir.
Bilindiği gibi, kural olarak çek bir ödeme aracı olup, mevcut bir borcun tasfiyesi amacıyla verilmektedir. Çekin ödeme dışında başka bir amaçla (örneğin avans olarak) verildiğini iddiasının davacı tarafça (HMK’nın 200. maddesi gözetilerek) ispatlanması gerekmektedir. Somut olayda, taraflar arasında imzalanan teslim belgesi ile beş adet çekin davacıya iade edilmesinin, davalının diğer yedi adet çekin avans olarak verildiğini kabul ettiği anlamına gelmemektedir.
Menfi tespit ve istirdat talebine konu çeklerin ticari defterlere kaydedilmesi zorunluluğu bulunmadığı gibi, davacının defter ve kayıtları “işletme defteri” şeklinde olup, 6102 sayılı TTK’nın 64. maddesinde belirtilen defterler tutulmadığından somut olaya HMK’nın 220/3. maddesinin uygulanması da mümkün değildir. Bu nedenle mahkemece verilen kesin süreye rağmen davalının ticari defter ve kayıtlarını ibraz etmemesi nedeniyle HMK’nın 220/3. maddesi uyarınca davacının beyanlarına itibar edilerek davanın kabulüne karar verilmesi yerinde değildir…” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 09.11.2021 tarih ve 2017/(19)11-1662 Esas 2021/1357 Karar sayılı İlamı)
”…Davacılar vekili, davacı …’in, diğer davacı şirketin yetkilisi olduğunu, adı geçen davacı ile davalı … arasında 24.11.2009 tarihinde üzüm satışı konusunda sözleşme imzalandığını, yapılan sözleşme uyarınca keşidecisi davacı şirket, toplam tutarı 595.000,00 TL olan 6 adet çekin davalılar adına düzenlenerek teslim edildiğini, bu çeklerden toplam tutarı 417.000,00 TL olan 4 adedinin tahsil edildiğini, davalılarca, davalıların tedarik ettikleri üzümleri, dava dışı …Şti’ye ait araçlarla davalılara ait depodan peyderpey teslim almaya başladıklarını, ancak davalıların taahhüt ettikleri günde ve miktarda üzümü hazır etmediklerini, mal tedarik işleminin gecikmeli yapıldığını, son 78.200 kg ‘lık kısmın ise hiç teslim edilmediğini, davacıların, geç ve eksik teslim nedeniyle zarara uğradığını, yurt dışında yapılan ticari anlaşmalar gereği 3. şahıslardan mal almak zorunda kaldıklarını ileri sürerek tazminat davası açma hakları saklı kalmak üzere ödenmeyen toplam bedeli 178.000,00 TL olan iki adet çek nedeniyle davacıların, davalılara borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, davalıların taahhüt ettikleri üzümleri fazlasıyla davacı tarafa teslim ettiklerini, ürünlerin …. Şti.’ye ait depodan davalılar adına tesliminin yapıldığını, davacıların dava konusu çeklerin dışında 11.12.2009 tarihli 150.000,00 TL’lik çeki de ödemediklerini, davacıların iddialarının doğru olduğu bir an için kabul edilse dahi teslim edilmediği iddia edilen üzümlerin tutarının 115.545,00 TL olduğu belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; davacı tarafın ticari defterlerinin davalı taraf açısından vesika niteliğinde olduğu, davacı tarafın verilen kesin süre içerisinde ticari defterlerini ibrazdan kaçındığı, HMK 220/3 maddesi uyarınca davalı tarafın teslim olgusunu, kendi açısından vesika niteliğinde olan davacı defterlerinin ibrazından kaçınılması ile kanıtladığı kanaatine varıldığı, davacı … tarafından açılan davanın bu davacının sözleşmeyi davacı şirket adına vekaleten imzaladığı, kendisinin şahsının sözleşmede taraf olarak yer almadığı, çeklerde isminin ve imzasının bulunmadığı, davacı şirketin yetkili temsilcisi ve hatta ortağı bile olmadığı anlaşılmakla taraf sıfatı bulunmadığından aktif husumet yokluğu nedeniyle usulden reddine karar vermek gerektiği, davacı şirket tarafından davalı … hakkında açılan davanın her ne kadar bu davalı 19/02/2010 tarihli çekte lehtar olarak bulunmakta ise de çekin davalı … hesabına ödendiği ve bu davalıya yapılmış bir ödeme bulunmadığı, bu davalının anlaşmanın tarafı da olmadığı anlaşılmakla bu davalı hakkında açılan davanın da pasif husumet yokluğu nedeniyle usulden reddine karar vermek gerektiği gerekçesiyle davacı … tarafından açılan davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle usulden reddine, davacı şirket tarafından davalı … aleyhine açılan dava yerinde görülmediğinden reddine, davacı şirket tarafından davalı … aleyhine açılan davanın pasif husumet yokluğundan reddine, dosyada tedbir kararı verildiği, davalı …’un alacağına bu nedenle daha geç kavuştuğu anlaşılmakla dava değeri olan 178.000,00 TL’nin %40’ı olarak hesaplanan 71.200,00 TL tazminatın davacı …. Şti’den alınarak davalı …’a verilmesine karar verilmiştir.
Kararı, davacı … Şti. vekili temyiz etmiştir.
Dava, satım konusu malın teslim edilmemesi nedeniyle bedele mahsuben verilen çekler nedeniyle menfi tespit istemine ilişkin olup mahkemece uyulmasına karar verilen Dairemizin öncelikle 02.05.2013 tarihli ve bilahare 26.06.2018 tarihli bozma ilamlarında dava dışı …. Şti ‘ den gelen cevabi yazı ile dosyaya ibraz edilen teslim belgelerinin, teslim yükümlülüğünün davalıda olduğu da gözetilerek incelenmek sureti ile teslimin yapılıp yapılmadığı üzerinde durulması gerektiği belirtilmiştir.
Mahkemece yapılan inceleme sonunda, her ne kadar dava dışı …. Şti. malı davacılara teslim ettiğini iddia etmiş ise de teslime dair davacının imzasını içeren bir belge ibraz etmemiştir. Davalı da, davacının imzasını içeren teslim belgesi ibraz etmemiştir. Bu durumda, malı depolayan dava dışı … Şti.’nin beyanı dışında malın teslimine dair hiç bir delil bulunmamaktadır. Buna rağmen mahkemece davalının davacının defterlerine de delil olarak dayandığı, davacının defterlerini ibraz etmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Ancak HMK’nın 222/5. maddesi gereğince işlem yapılabilmesi için Dairemizin yerleşik kararları gereğince ispat yükü kendisinde olan tarafın münhasıran karşı tarafın defterlerine delil olarak dayanması gerekmekte olup davalı delil listesinde davacı defterleri yanında sair delillere de dayanmıştır. Bu durumda davalının malın teslim hususunu ispat edemediği göz önüne alınarak karar verilmesi gerekirken mahkemece yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir…” (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 15.06.2021 tarih ve 2020/4127 Esas 2021/5107 Karar sayılı İlamı)
Yukarıdaki açıklamalar ışığında, HMK’nın 222. maddesinde “Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.” hükmüne yer verilmiştir. Davanın kambiyo senedinden kaynaklanması nedeniyle ticari dava niteliği taşıdığı sabittir. Mahkemece, dava konusu çeklerin avans olarak davacı şirket tarafından kumaş ve dantel siparişi nedeniyle verildiği iddiası ve davalı tarafından bu kumaş ve dantel siparişinin tesliminin yapıldığı savunmasının ispatına yönelik olarak tarafların tüm delillerinin toplanması, uyuşmazlığı aydınlatmaya yarayacak ve taraflarca dile getirilen belgelerin temin edilmesi bundan sonra tarafların ticari defter ve belgeleri ile tüm dosya münderecatı üzerinde alanında/alanlarında uzman bilirkişi/bilirkişi heyeti marifetiyle inceleme yaptırılıp, yargı ve taraf denetimine açık ayrıntılı ve gerekçeli bilirkişi raporu tanzimi sağlanarak hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, doğru görülmemiştir.
Bu itibarla, davacı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf kanun yolu başvurusunun kabulü ile 6100 sayılı HMK’nın 353/(1).a.6 maddesi gereğince ilk derece mahkeme kararının kaldırılmasına, kararın kaldırılma sebep ve şekline göre istinaf yoluna başvuran davacı vekilinin sair istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının istinaf kanun yolu başvurusunun KABULÜ ile, İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 14/03/2019 tarih ve 2017/788 Esas 2019/246 Karar sayılı hükmünün 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın HMK 353/(1)-a maddesi gereğince Dairemiz kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE,
3-Kararın kaldırılma sebep ve şekline göre istinaf yoluna başvuran davacı vekilinin sair istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,
4-Kararın kaldırılması nedeniyle başvuru sırasında alınan peşin harcın başvuru sahibi davacıya iadesine,
5-İstinaf başvurusu aşamasında başvuru sahibi davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin mahkemesince verilecek nihai kararla hüküm altına alınmasına,
6-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme ve harç iadesine ilişkin işlemlerin yerel mahkemesince yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, HMK’nın 353/(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere 10/11/2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.