Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/1021 E. 2022/1043 K. 09.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2019/1021
KARAR NO : 2022/1043
KARAR TARİHİ: 09/06/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 20/09/2018
NUMARASI : 2014/726 Esas, 2018/1002 Karar
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali
BAM KARAR TARİHİ : 09/06/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 09/06/2022

Davalı vekili tarafından yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca yapılan ön inceleme sonucu eksiklik bulunmadığı anlaşılmakla; inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili; müvekkili şirketin 05/02/2010 tarihinde davalı şirketten araç satın aldığını, aracın satış bedeli olan 186.723,20-TL’yi davalıya banka havalesi ile ödediğini, 17/02/2010 günü araç bakım için servisteyken araç hakkında ihbar olduğunu, çalıntı olması nedeniyle arandığını öğrendiğini, aynı gün aracın … Amirliğince muhafaza altına alındığını ve halen orada olduğunu, Bakırköy 1. AĞCM’nin 2011/144 Esas dosyası ile davalı şirkete ve ithalatçı olan … Şti’ne karşı açılan davanın halen devam ettiğini, ödedikleri araç bedilinin edimin yerine getirildiği tarihten itibaren kanuni faizi ile birlikte iadesi için İzmir 2. İcra Müdürlüğünün 2011/5999 sayılı dosyası ile icra takipi başlattıklarını, davalının itirazı üzerine takibin durduğunu belirterek, davalının borca itirazının iptali ile takibin devamına, davalının %40 icra inkar tazminatına mahkum edilmesini karar ve talep etmiştir.
Davalı vekili; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece,”….Dava, zapta karşı tekeffül hükümlerine dayanan İİK’nun 67. Maddesi gereğince açılmış icra takibine itirazın iptali davasıdır.
Taraflar arasındaki ihtilaf, zapta karşı tekeffül nedeni ile davacının ödediği bedeli isteyip isteyemeceği ve varsa davacının alacağının ne kadar olduğu noktalarında toplanmıştır.
Davacı ile davalı arasında; 5.2.2010 tarihli faturaya yansıyan … model … marka … araç satımına ilişkin ticari satım ilişkisi kurulduğu, davacının bedeli ödediği davalının da aracı teslim ettiği sabittir. Diğer yandan satıma konu aracın davacı elinde iken Gümrük Müsteşarlığı tarafından aracın 5607 s. Kanuna muhalefet suçu kapsamında değerlendirilen eylemlerle ülkeye sokulduğunun tespiti ile hazine tarafından el konulduğu da sabittir.
Zapta karşı tekeffül 6098 s. TBK.nın 214. Maddesinde; “Satış sözleşmesinin kurulduğu sırada var olan bir hak dolayısıyla, satılanın tamamı veya bir kısmı bir üçüncü kişi tarafından alıcının elinden alınırsa satıcı, bundan dolayı alıcıya karşı sorumlu olur.
Alıcı, elinden alınma tehlikesini sözleşmenin kurulduğu sırada biliyor idiyse satıcı, ayrıca üstlenmiş olmadıkça bundan dolayı sorumlu olmaz.
Satıcı, üçüncü kişinin hakkını gizlemişse, sorumluluğunu kaldırma veya sınırlama konusunda yapılmış olan anlaşma kesin olarak hükümsüzdür.” şeklinde düzenlenmiştir.
Tam zapt halinde alıcının hakları 6098 s. TBK.nın 217. Maddesinde; “Satılanın tamamı alıcının elinden alınmışsa, satış sözleşmesi kendiliğinden sona ermiş sayılır ve alıcı satıcıdan aşağıdaki istemlerde bulunabilir:
1. Satılandan elde ettiği veya elde etmeyi ihmal eylediği ürünlerin değeri indirilerek, ödemiş olduğu satış bedelinin faizi ile birlikte geri verilmesini.
2. Satılanı elinden alan üçüncü kişiden isteyemeyeceği giderleri.
3. Davayı satıcıya bildirmekle kaçınılabilecek olanlar dışında kalan bütün yargılama giderleri ile yargılama dışındaki giderleri.
4. Satılanın tamamen elinden alınması yüzünden doğrudan doğruya uğradığı diğer zararları.
Satıcı, kendisine hiçbir kusur yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alıcının satılanın elinden alınması yüzünden uğramış olduğu diğer zararları da gidermekle yükümlüdür.” şeklinde düzenlenmiştir.
Bu hükümlere göre eldeki dava değerlendirildiğinde; aracın hazine tarafından davacı elinden alınmasının tam zapt olduğu konusunda şüphe yoktur. Diğer yandan davacının dava dilekçesi ekinde sunduğu ödeme belgeleri, faturalar ve diğer belgelere göre satılanın durumunu bilmediği, buna göre sözleşmenin kurulduğu anda satılanın elinde alınma tehlikesi anında bilmediği, davalının da aksi yönde delil ileri süremediği anlaşılmıştır.
Tam zapt nedeniyle davacının isteyeceği bedel bilirkişi kuruluna hesaplatılmış, davacının satılandan elde ettiği veya elde etmeyi ihmal eylediği gelirleri hesaplarken ilk iki raporun piyasa şartlarına göre fahiş bedeller çıkardığı, hatta satılandan umulan faydanın sadece iki yıllık muadil araç kiralama bedeli ile neredeyse aynı kabul edildiği görülmekle bu raporlar kabul edilmemiştir. Alınan üçüncü raporda belirlenen bedellin piyasa rayicine uygun olduğu, gerekçeli ve yerinde olduğu görülmekle, satış bedelinden bilirkişilerce 38.000,00-TL olarak belirlenen 377 günlük toplam kiralama bedeli, davacının satılandan elde ettiği gelir kabul edilerek davacının ödediği satın alma bedeli ile motorlu taşıtlar vergisinden düşerek elde edilen 171.749,79.-TL’nin iadesi ile davanın kabulüne ve davacı lehine icra inkar tazminatına” karar verilmiştir.
Mahkeme kararına karşı davalı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Davalı vekili; müvekkili şirket yetkilisinin dava konusu aracın ithalinden dolayı açılan sahtecilik davasında beraat ettiğini, bu durumda iyiniyet korunacağından aracı mülkiyetine geçiren davacının aldığı aracı müsaderesine kabul edilemeyeceği, mahkemenin ACM’nin kararının sonucunu beklemeden karar vermesinin hatalı olduğunu, açılan davanın husumet, esas ve usul yönünden hatalı olduğunu, kararın bozulması gerektiğini istinaf sebebi olarak ileri sürmüştür.
Dava, davaya konu aracın gümrük kaçağı olarak ülkeye getirilmesinden sonra 05/02/2010 tarihinde davacı tarafından satın alındığı ve Gümrük İdaresinin de taraf olduğu ceza yargılaması sonunda müsaderesine karar verildiği iddiasına dayalı davacının sözleşmeye konu araç için ödemiş olduğu bedelin ödeme tarihinden itibarın yasal faizi ile birlikte tahsili istemine ilişkindir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
Dava konusu araç ile ilgili olarak, Bakırköy 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2011/144 – 2013/399 Esas Karar sayılı ilamı ile; davalı şirket yetkilisi … ile …’in 5271 sayılı 223/1-c maddesi gereğince beraatine, dava konusu aracın müsaderesine karar verilmiştir. Kararı katılan/dosya davacısı tıbbi aletler temyizi ile, müsadere nedeniyle katılanın temyiz talebinin kabulüne, aracın kullanılmış olması ve ithalinin izne tabi olması nedeniyle eyleminin 5607 sayılı 3/11 maddesi kapsamında kabahat olduğu belirtilerek karar bozulmuştur.
Yargılama sırasında, İzmir 2. İcra Müdürlüğü’nün 2011/5999 E sayılı dosyasının incelenmesinde; Davacı şirket tarafından davalı şirket aleyhine 186.723,20-TL asıl alacak, 37.053,05-TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 223.776,25-TL’nin tahsili için icra takibi başlatıldığı, davalının itirazı üzerine icra takibinin durduğunun anlaşıldığı, davacının davalıdan icra takip tarihi itibariyle alacaklı olup olmadığının tespiti için yapılan bilirkişi inelemesi sonucunda düzenlenen bilirkişi raporunun sonuç kısmına göre; “… … plaka sayılı aracın 05/02/2010 tarihinde satın alınıp, şirket aracı olarak kullanmaya başlandığı ve el koyulduğu tarih olan 17/02/2011 tarih arasında geçen 377 gün süre zarfında ortalama 95.460,00-TL ikame araç bedeli olabileceği, … plaka sayılı aracın 05/02/2010 tarihinde satın alınıp, şirket aracı olarak kullanmaya başlandığı ve el koyulduğu tarih olan 17/02/2011 tarih arasında geçen 377 gün süre zarfında ortalama 84.000,00-TL ikame araç bedeli olabileceği…” şeklinde rapor sunulduğu, bilirkişi heyetinden alınan raporun sonuç kısmına göre; “… … plaka sayılı aracın 05/02/2010 tarihinde satın alınıp, ve el koyulduğu tarih olan 17/02/2011 tarih arasında geçen 377 gün olduğu, 05/10/2010 tarihinde 186.723,20-TL bedele satın alınan ve 17/02/2011 tarihinde el konulan davaya konu aracın bu tarihler arasındaki 377 günlük toplam kiralama bedelinin ortalama 38.000,00-TL alınmasının uygun olacağı ve bu tarihler arasındaki araçtan yararlanma ile ilgili semerenin bedelinin bu miktarda olacağı, dava dosyasında mevcut bilgi ve belgeler ışığında davacı şirket tarafından … plakalı araç için satın alınma tarihi olan 05/02/2010 tarihinden el konulma tarihi olan 17/02/2011 tarihine kadar 196.304,40-TL tutarında ödeme yapıldığı, bunun yanında aracın el konulduğu 17/02/2011 tarihinden sonra davacı şirket tarafından 13.445,39-TL tutarında Motorlo Taşıtlar Vergisi ödemesi yapıldığı, buna göre davacı şirket tarafından … plakalı araç için yapılan toplam ödeme miktarının 209.749,79-TL olduğu, bu bedelden davacının bu tarihler arasında sağladığı fayda miktarı düşüldüğünde arada kalan farkın 209.749,79-38.000,00-TL) 171.749,79-TL olduğu…” şeklinde rapor sunulduğu görülmüştür.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık,olay tarihi itibariyle 818 Borçlar Kanununun 189. ve devamı maddelerinde düzenlenen, zapta karşı tekeffül hükümlerinden kaynaklanmaktadır. Satım sözleşmesinde satıcının zapta karşı tekeffül borcunu düzenleyen Borçlar Kanununun 189. maddesinde, satıcının, satılan şeyin bir üçüncü şahıs tarafından satım akdi zamanında mevcut bir hak sebebi ile tamamen veya kısmen zapt edilmesinden, alıcıya karşı mesul ve zamin olduğu açıklandıktan sonra, devamındaki maddelerde de, (BK.189-193 mad.) bu yükümlülüğün koşulları ve zararın kapsamı konusunda açıklamalar getirilmiştir. Borçlar Kanununun 192. Maddesinde, satılanın tamamen zaptı halinde, satımın münfesih addolunacağı ve alıcının, satıcıdan aynı maddenin 1, 2, 3 ve 4. bentlerinde yazılı zararları isteyebileceğini hükme bağlamıştır. Bu hükümlere göre, satılanın tamamen zaptı halinde alıcı, satılandan elde ettiği veya elde etmeyi ihmal eylediği semereler düşülmek suretiyle, ödemiş olduğu semenin faizi ile birlikte iadesini isteyebilir. Satım bozulduğuna göre, satıcının mal varlığında satım bedeli nedensiz kalır. Bu itibarla satış bedelinin alıcıya her halde geri verilmesi gerekecektir. Alıcının, satıcıdan isteyebileceği zarar ise, “menfi zarar”dır.
Alıcının, satılanın tamamen zaptı halinde satıcıya karşı ileri sürebileceği bu istemlerin kabul edilebilmesi için, satıcının kusurlu olup olmaması, sonuca etkili değildir. Zira satıcının bu konudaki sorumluluğu, kusursuz sorumluluktur. Bununla beraber satıcı, menfi zarar dışında, hiç bir kusurun kendisine yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe alıcının, satılanın zaptı yüzünden uğradığı diğer her türlü zararlarını da ödemekle yükümlüdür. (Borçlar Kanunu Madde 192/son fıkra).
Somut olayda, davacının 05/02/2010 tarihinde davalıdan satın alıp, adına tescil ettirdiği aracın, kaçak yollarla ülkeye getirilmiş olduğu iddiasıyla, 17/02//2010 tarihinde kaçakçılık suçundan dolayı araca el konulduğu dosya kapsamı ile anlaşılmaktadır. Bu durumun hukuki ayıp oluşturduğu, satıcının alıcıya karşı hukuki ayıptan sorumlu olduğu tabiidir.
Yukarıda açıklanan sorumluluk çerçevesinde davacının talebi incelendiğinde, davacının davalı taraftan almış olduğu araca el konulması, davacının aracı kullanma amacı bakımından değerini ve ondan beklenen faydaları ortadan kaldıran ve önemli ölçüde azaltan bir tasarruf olduğu gibi, mülkiyetin devrini sınırlayacak şekilde hukuki ayıp olarak nitelendirilebileceği, bu nedenle davacının T.B.K’nun 192 maddesine dayanarak akdi feshetmede ve alım satım akdine dayanılarak davalıya verdiği bedeli faiziyle birlikte istemesinde ve bu yöndeki talebin kabulüne dair hüküm kurulmasında hukuka aykırı bir durum söz konusu değildir.
O halde, 07/02/2010 tarihinde elkonulan ve halen muhafaza altında tutulan aracın, verilen müsadere kararının kesinleşmediği ve iade edilebileceği ihtimali ile, ceza yargılaması sonucunu beklemeye zorlanamayacağından, davalı vekilinin bu yöndeki istinaf isteminin de reddi gerekmiştir.
Sonuç olarak, yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosya içeriğine göre, mahkeme kararı ve dayandığı gerekçeler usul ve yasaya uygun bulunduğundan, yerel mahkeme kararına karşı yerinde olmayan istinaf isteminin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek, aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 20/09/2018 tarih ve 2014/726 Esas 2018/1002 Karar sayılı kararına karşı davalının istinaf başvuru sebeplerinin HMK’nın 353/1-b-1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf kanun yoluna başvuran davalı taraftan alınması gereken 11.732,23 TL istinaf nispi karar harcından başlangıçta alınan 2.890,00 TL’nin mahsubu ile eksik yatırılan 8.842,23 TL’nin davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-Davalı tarafından yapılan istinaf masrafının üzerinde bırakılmasına,
4-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
5-İstinaf yargılamasında duruşma açılmadığından karşı taraf yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Kararın dairemizce taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinde HMK’nın 353/1-b-1. maddesi uyarınca yapılan inceleme sonucunda; HMK’nın 361/1. maddesi gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 09/06/2022