Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2018/2403 E. 2021/631 K. 01.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/2403
KARAR NO : 2021/631
KARAR TARİHİ: 01/04/2021
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 01/06/2018
NUMARASI : 2015/113 Esas-2018/732 Karar
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle)
KARAR TARİHİ : 01/04/2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 01/04/2021

İzmir 2.Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 01/06/2018 tarih ve 2015/113 Esas-2018/732 Karar sayılı karara karşı istinaf yoluna başvurulduğu anlaşılmış olmakla, dosyada bilgi ve belgeler değerlendirilerek gereği düşünüldü:
Davacı vekili; dava dışı müflis …’nin …. na devredilen … ‘tan ticari kredi sözleşmesine istinaden kredi kullandığını, ihtarlara rağmen borcun ödenmemesi nedeniyle davalılar aleyhine İzmir 21. İcra Müdürlüğünün 2013/7691 esas sayılı icra takip dosyası ile takip açıldığını, borca itiraz üzerine duran takipte davalı borçlulardan … imzalamış olduğu bir kısım genel kredi sözleşmeleri nedeniyle borcunun toplam 4.922.946,81 TL olduğunu bu borçlu yönünden bu miktar üzerinden diğer borçlular yönünden tüm takibe itirazın iptali ile %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; ….’ye devredilen alacaklar için konulan 20 yıllık zaman aşımı süresinin Anayasa Mahkemesinin 2014/85 Esas 2014/103 Karar sayılı kararı ile iptal edildiğini, alacağın zaman aşımına uğraması nedeni ile davanın reddi ile %20 kötü niyet tazminatına hükmedilmesini gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece; dosya kapsamına göre, davaya konu alacakla ilgili olarak genel kredi sözleşmesinin tarafları ve kefilleri hakkında alacaklı banka tarafından 13/04/1999 tarihinde hesap kat edilmiş ve bu şekilde zamanaşımı kesilmiştir. Bundan sonra, zamanaşımını kesecek ilk işlem, 25/06/2013 tarihli icra takibi ile gerçekleşmiştir. Davalıların süresinde verdikleri dilekçeler ile zamanaşımı def’inde bulundukları ve ayrıca, zamanaşımı def’inden vazgeçildiğine dair açıkça bir beyanda bulunmadıkları da görülmüş olmakla dosya evveliyatla zamanaşımı yönünden incelendiğinde; her ne kadar, önceki tarihli ve ara kararlarda dosyanın 20 yıllık zamanaşımına tabi olduğu düşüncesi ile zamanaşımı def’i ile dosya sonlandırılmamış ise de, heyetimizce yapılan incelemede; 5411 Sayılı Yasanın 141. maddesinin geçmişe yönelik olarak fon alacakları bakımından uygulanmasını düzenleyen geçici 16. maddenin Anayasa Mahkemesinin 04/06/2014 tarihli kararı ile iptal olunduğu, kararın yasama organına yeni düzenleme süresi tanıyan türde bir karar değil derhal yürürlüğe girecek nitelikte olduğu, buna göre 5411 sayılı Yasanın 141. maddesindeki 20 yıllık zamanaşımı süresinin geriye dönük olarak uygulanması imkanının kalmadığı, bu durumda zamanaşımına ilişkin genel hükümlere müracaat etmek gerekeceğinden yürürlükteki Borçlar Kanununun 146. maddesindeki 10 yıllık zamanaşımı süresinin dava konusu bakımından uygulanmasının mümkün olduğu dava konusu kredi sözleşmesinden kaynaklı borç bakımından 13/04/1999 tarihinde noter kanalıyla yapılan ihtarattan sonra zamanışımını kesen veya durduran başkaca bir işlem yapılmadığı, davaya konu icra takibinin ise 25/06/2013 tarihinde başlatıldığı, dolayısıyla zamanaşımını kesen en son işlem 13/04/1999 tarihli ihtarname ile icra takibinin başladığı 2013 yılına kadar 10 yıllık zamanaşımını kesen veya durduran başka bir neden olmadığı gerekçesiyle davanın zamanaşımı sebebiyle reddine karar verilmiştir.
Mahkeme kararına karşı davacı vekili ve davalı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle;
15/04/1999 yılında hesap kat ihtarnamesi gönderildiğini, Kredi veren …bank tarafından 1999 yılında İzmir 14. İM ‘nün 1999/ 3316 Esas sayılı dosya ile açılan icra takibi ile zaman aşımıın kesildiğini , bu dosyanın 17/12/2005 tarihinde işlemden kaldırılınca borçlular hakkında davaya konu İzmir 21. İcra Müdürlüğü’nün 2013/7691 Esas sayılı dosyasında icra takibi başlattıklarını , Yargıtay uygulamalarına göre takip işlemden kaldırılmış olsa bile icra takibinin zaman aşımını keseceğini, zaman aşımı süresinin bankacılık Kanunun 141. maddesine göre fon alacaklarında 20 yıl olduğunu ,Kanunun geçici 16. maddesine göre zamanaşımı ve diğer konularda Fon lehine getirilen hükümlerin makable şamil olduğunu, Anayasa mahkemesince “zamanaşımı ve” ibaresinin hükümden çıkarıldığını, buna göre Anayasa Mahkemesince 5411 sayıl Kanunun geçici 11. maddesinin verdiği yetkiye istinaden uygulanmasına devam edilen mülga 4389 sayılı kanunun ek 3. maddesindeki 20 yıllık zaman aşımı süresinin 26/12/2003 tarihi itibariyle 10 yıllık zaman aşımı süresi dolmayan fon alacaklarına uygulanabileceğinin kabul edildiğini,Yargıtay 19.HD’sinin 2015/16882 Esas 2016/6587 Karar sayılı ilamının da bu yönde olduğunu ve davanın kabulü gerektiğini belirtmiştir.
Davalı … (… mirasçısı) vekili istinafında; davanın zaman aşımı nedeni ile reddi kararında, yargılamada kendisini vekil ile temsil ettirmiş davalı yararına hüküm tarihindeki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince nispi vekâlet ücreti verilmesi gerektiğini ve kararın bu yönden kaldırılması gerektiğini beyan etmiştir.
Davalılar …, … istinafında; davanın zaman aşımı nedeniyle reddine ilişkin kararı ile nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini ve kararın vekalet ücreti yönünden kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
Dava, GKS’nin müşterek borçlu ve müteselsil kefilleri aleyhine başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
HMK’nun 355. Maddesi gereğince istinaf incelemesi istinafa başvuran vekilinin dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine ilişkin hususlarda res’en gözetilerek yapılmıştır.
Takibin dayanağı kredi sözleşmesi olup, borcun muaccel olduğu tarih itibariyle uygulanması gereken 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 125. maddesi (6098 sayılı TBK’nun 598 maddesi) uyarınca 10 yıllık zamanaşımı söz konusudur.
Ancak 12/12/2003 günlü 5020 sayılı Kanun’un 27. maddesiyle 4389 sayılı Bankalar Kanunu’na eklenen ve 26/12/2003 tarihinde yürürlüğe giren ek 3. maddeyle fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi yirmi yıl olarak öngörülmüştür. Aynı kural, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 141. maddesinde de benimsenmiş olup; anılan maddede “bu kanundan kaynaklanan fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi 20 yıldır” hükmüne yer verilmiştir.
Tüm dosya kapsamı ve istinaf sebeplerine bağlı olarak yapılan incelemede; 5020 sayılı Kanun 27.maddesiyle 4389 sayılı Yasa’ya eklenen ve 26.12.2003 tarihinde yürürlüğe giren ek 3. maddesiyle fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi 20 yıl olarak belirlenmiştir. Aynı kural 5411 sayılı Yasa 141.maddesiyle de benimsenmiştir. 5411 sayılı Yasa geçici 16.maddesinde “zamanaşımı ve diğer konularda fon lehine getirilen hükümler makable şamildir” düzenlenmesinde yer alan “zamanaşımı” sözcüğü Anayasa Mahkemesi’nin 04.06.2014 tarih 2014/85-103 sayılı kararıyla iptal edilmiştir. Bu durumda Anayasa Mahkemesi’nin sözü edilen kararı ile …. lehine getirilen 20 yıllık zaman aşımı süresinin geçmişe etkili olacağına yönelik düzenleme iptal edilmiş bulunmaktadır.
Bu nedenle borcun muaccel hale geldiği ihtarname tarihi olan 13/04/1999,20/04/1999,25/05/1999 tarihleri itibari ile 25/06/2013 olan takip tarihine göre 818 sayılı Yasa 125.maddesi gereğince 10 yıllık sürenin geçmiş olduğu, bu haliyle yerel mahkeme kararının yerinde olup, davanın reddi kararında usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Davalı tarafın, vekalet ücretinin nispi olarak belirlenmesi gerektiği yönündeki istinaf istemine gelince; davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilip, davalı lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmişse de, zamanaşımının usuli değil esasa ilişkin bir mesele olduğu, bu durumda davalılar yararına nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği hususlarına göre, davalı vekillerinin istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, esas hakkında yeniden hüküm tesis edilmek suretiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine ve nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekmiştir.
Sonuç olarak, yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosya içeriğine göre, mahkeme kararı ve dayandığı gerekçeler usul ve yasaya uygun bulunduğundan, yerel mahkeme kararına karşı yerinde olmayan davacı vekilinin istinaf isteminin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine, davalılar vekillerinin istinaf istemlerinin ise vekalet ücreti yönünden kabulü ile, HMK 353/1-b-2 maddesi kararın kaldırılmasına karar verilerek, aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
A-1-Davacı vekilinin istinaf başvuru sebeplerinin HMK’nın 353/1-b-1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Davalılar vekillerinin istinaf başvuru sebeplerinin HMK’nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca KABULÜNE,
İzmir 2.Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 01/06/2018 tarih ve 2015/113 Esas-2018/732 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-İstinaf kanun yoluna başvuran davacı tarafından alınması gereken 59,30 TL istinaf maktu karar harcından başlangıçta alınan 35,90 TL’nin mahsubu ile eksik yatırılan 23,40 TL’nin davacıdan alınarak Hazineye irat kaydına,
4-Davalılar vekilinin istinaf başvurusu kabul edildiğinden, alınan istinaf karar harçlarının iadesine,
5-Davacı tarafından yapılan istinaf masrafının üzerlerinde bırakılmasına,
6-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde yatıranlara iadesine,
7-İstinaf yargılamasında duruşma açılmadığından, taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
B-Kaldırılan ilk aşama mahkemesi hükmü yerine geçmek üzere;
1-Zamanaşımı sebebi ile davacının davasının reddine,
2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL ret ilam harcının önceden alınan 115.833,77.-TL harçtan mahsubu ile fazla yatırılan 115.774,47 TL harcın hükmün kesinleşmesinden sonra ve istek halinde davacıya iadesine,
3-Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Davalılar kendisini vekil ile temsil ettirdiği için karar tarihindeki yürürlükteki AAÜT hükümleri uyarınca 45.799,95-TL vekalet ücretinin, davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
5-Varsa kullanılmayan gider avanslarının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatırana iadesine,
Dair; taraf vekillerinin yüzlerine karşı kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık süre içinde Yargıtay yolu açık olmak üzere oy çokluğu ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.

MUHALEFET ŞERHİ; Dava genel kredi sözleşmesine istinaden alacağın tahsili için başlatılan takipte itirazın iptali istemine ilişkindir.
4389 sayılı Bankalar Kanunu’na 12.12.2003 günlü, 5020 sayılı Kanun’un 27. maddesiyle eklenen Ek 3. maddesine göre, “Bu Kanundan kaynaklanan fon alacaklarına ve bu kanuna göre hazine alacağı sayılan alacaklara ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi 20 yıldır. “
01.11.2005 tarih ve 35983 Mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 141.maddesine göre “Bu Kanundan kaynaklanan Fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi 20 yıldır.” 168/A maddesine göre, Bu Kanunun geçici maddelerindeki düzenlemeler hariç olmak üzere, 18.6.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanunu ile ek ve değişiklikleri yürürlükten kaldırılmıştır.”
Anayasa Mahkemesi’nin 04.06.2014 tarih ve 2014/85 esas 2014/103 karar sayılı kararında da belirtildiği üzere, 5411 sayılı Kanun’un 168. maddesiyle yürürlükten kaldırılan 18.06.1999 tarihli 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun ilk hâlinde ayrıksı bir hüküm öngörülmediğinden anılan Kanun’dan kaynaklanan fon alacaklarında da zamanaşımı süresi on yıl olarak uygulanmıştır. Ancak 12.12.2003 tarih ve 5020 sayılı Kanun’un 27. maddesiyle 4389 sayılı Kanun’a eklenen Ek 3. maddeyle, söz konusu kanun’dan kaynaklanan fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi yirmi yıl olarak belirlenmiştir. Dolayısıyla, 4389 sayılı Kanun’dan kaynaklanan Fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde on yıl olan zamanaşımı süresi, 4389 sayılı Kanun’a eklenen Ek 3. maddenin yürürlüğe girdiği 26.12.2003 tarihinden itibaren 20 yıl olmuştur.
l.l1.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5411 sayılı Kanun’un 141. maddesinde de mülga 4389 sayılı Kanun’un Ek 3. maddesine benzer bir hükme yer verilmektedir.Esasen fon alacaklarında zamanaşımı süresinin halen yürürlükte olan 141.madde ile 20 yıl olduğu hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır.
Bankacılık Kanunu 132/8 maddesi gereğince …. tarafından devralınmayan fon bankalarının alacakları fon alacağı niteliğinde değildir.
Fon alacaklarında zamanaşımı süresinin yirmi yıl olduğu kuralı, ilk kez 4389 sayılı Bankalar Kanunu’na eklenen ve 26.12.2003 tarihinde yürürlüğe giren ek 3. maddeyle getirildiği için söz konusu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte henüz zamanaşımı süresini doldurmamış tüm Fon alacaklarına ilişkin zamanaşımı süresi yirmi yıla uzamıştır. Dolayısıyla, 4389 sayılı Bankalar Kanunu’ndan kaynaklanan Fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi, anılan Kanun’a eklenen ek 3. maddenin yürürlüğe girdiği 26.12.2003 tarihinden itibaren yirmi yıl olmuştur.
01.11.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 141. maddesinde de mülga 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun ek 3. maddesine benzer bir hükme yer verilerek 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’ndan kaynaklanan Fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresinin yirmi yıl olduğu düzenlenmiş bulunmaktadır.
Davaya konu kredi borcu 13/04/1999 tarihinde kat edilerek muaccel hale gelmiştir. Bu tarihte zamanaşımı süresi 10 yıldır. Söz konusu alacak ….’nın 09/07/2001 tarihli kararı ile dava dışı bankanın ….’ye devri ile bu tarih itibarıyla fon alacağı olmuştur. 4389 sayılı Bankalar Kanuna 26/12/2003 tarihinde eklenen ek 3. Madde ile fon alacaklarında zamanaşımı süresi 20 yıla çıkarıldığından bu tarih itibarıyla 10 yıllık zaman aşımı süresi dolmamış olduğundan zaman aşımı süresi 20 yıla çıkmıştır. 5411 sayılı bankacılık kanununun 141. Maddesinde de benzer hüküm düzenlendiğinden fon alacağı olan davaya konu alacakta zaman aşımı süresi 20 yıldır. Takip tarihi itibarıyla 20 yıllık zaman aşımı süresi dolmadığından mahkemenin zamanaşımı nedeniyle davanın reddine dair kararı yerinde değildir.
Mahkemece aldırılan olaya ve oluşa uygun olduğu anlaşılan 25/09/2017 tarihli bilirkişi raporuna göre davacının davalı kefillerden talep edebileceği alacak miktarının dava dışı asıl borçlunun sorumlu olduğu miktar olan 574.998,93 TL olduğu, davanın bu miktar yönüyle kabulü gerektiği kanaatiyle sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.