Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2018/1810 E. 2021/1715 K. 01.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO: 2018/1810
KARAR NO : 2021/1715

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 10/04/2018
NUMARASI : 2016/29 Esas, 2018/460 Karar
DAVANIN KONUSU : Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 01/12/2021
KARAR YZM TARİHİ : 01/12/2021

İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 10/04/2018 tarih ve 2016/29 Esas, 2018/460 Karar sayılı dosyası Dairemize gönderilmiş olmakla, duruşmalı olarak yapılan yargılama sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vasisi dava dilekçesinde özetle; İzmir 10. İcra Dairesinin 2013/10273 sayılı takip dosyasında takibe konulan bonolarda borçlu gözüken kısıtlı …’ın doğuştan mental reterdasyon hastalığından müzdarip olup okuma yazma da bilmediğini, alacaklı tarafın şahsın hastalığından, bilgisizliğinden ve beceriksizliğinden istifade ederek onu borçlandırdığını ve murislerinden intikal eden evi sattırmak suretiyle alacağın tahsili için İzmir 7. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2015/201 esas sayılı dosyasıyla ortaklığın giderilmesi davası açtığını, İzmir 4. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2015/833 Esas sayılı dosyası ile davacının akıl hastalığı nedeniyle kısıtlandığını ve kendisinin vasi olarak görevlendirildiğini, alacaklı olduğunu iddia eden davalının da takibe konu 50.000,00 TL lik alışveriş için uygun olmadığını beyanla davacının davalıya borçlu olmadığının tespiti ve kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; borçlu davacının, davalının yakın komşusu olduğunu, kendisinin bu güne kadar farklı yerlerde çalıştığını, SGK’da kayıtlarının bulunduğunu, beyaz eşya alıp senetler imzaladığını, annesi adına bankadan düzenli olarak para çektiğini, ağabeyinin iş mahkemesinde görülen davasında tanıklık yaptığını, askerliğini yaptığını, iki kere evlendiğini, çocuk büyüttüğünü, bu güne kadar bir çok işte çalıştığını, bu yaşına kadar akıl sağlığının bozuk olduğuna dair bir rapor alma gereğini duymadığını, davalıya da bu parayı alamayacağını söylediğini, davalıyı senetleri geri vermesi için tehdit ettiğini, davalıdan borç alırken akıl sağlığı yerinde olmasına rağmen senet imzaladığı sırada akıl sağlığının yerinde olmadığını iddia etmesinin iyi niyetli olmadığını, kaldı ki borcun 10.000,00 TL lik kısmını ödemek istediğini, daha fazla veremeyeceği davalıya ve başkalarına beyan ettiğini, davacının davalıdan yıllarca borç para aldığını, emekli olunca ya da annesinden miras kalınca ödeyeceğini söylediğini, akıl sağlığı iddiasını kanıtlayacak adli tıp raporu bulunmadığını, suç duyurusunun da takipsizlikle sonuçlandığını, HMK.’nun 282.maddesi ve TMK.’nun 409/2 maddesi uyarınca en yetkili sağlık kurumundan özellikle adli tıp kurumundan rapor alınması gerektiğini, senedin tanzim tarihinde davacının belirtilen rahatsızlığının bulunduğuna dair hiç bir belge olmadığını, rahatsızlığın genetik veya doğumsal olup olmadığının, senedin tanzim tarihi itibariyle borçlunun fiil ehliyetine sahip olup olmadığının TMK, Ticaret Kanunu hükümleri ve 1941/4-21 sayılı İBK gereğince araştırılması gerektiğini, ayrıca kötü niyet tazminatı talebinin de yerinde olmadığını, borçlunun alacaklı müvekkilden aldığı borçlar karşılığında senet imzaladığını, hastaysa bile buna dair raporu senetlerin imzalanmasından sonra aldığını, davalının kötü niyetli olduğuna dair hiç bir delil bulunmadığını beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
MAHKEMESİNCE: Yapılan yargılama neticesinde, alınan sağlık kurulu raporu ve vasi dosyasına göre davacının mental reterdasyon rahatsızlığının doğuştan beri mevcut olduğu, mahkemece yapılan gözlemde de sağlıklı bir insan izlenimi vermediği, davacı tanığının davacının mahallede saf ve cahil olarak tanındığını, kendini ifade edemeyecek bir kişi olduğunu bildirdiği, sağlık raporunun gerçeği yansıttığı, davacının ekonomik ve ailevi zorluğu nedeniyle İstanbul 4. İhtisas Dairesine gitmesinin mümkün olmadığı, alınan raporların yeterli olduğu, doğuştan beri bu şekilde rahatsız olduğu anlaşılmakla davanın kabulüne dair karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davalılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması, kişiye, eyleme ve işleme göre değişmesi nedeniyle bu yönde en yetkili sağlık kurulundan rapor alınması gerektiğini, dosyada bu yönde bir rapor alınmadan karar verildiğini, zira tıp biliminin kabul ettiği gibi her akıl hastalığının kişileri ayırt etme gücünden yoksun kılmayacağını, bir akıl hastalığının kişinin ayıt etme gücü kabiliyetini etkileyebilmesi için kişinin makul surette hareket etme niteliğini etkileyecek nitelikte olması gerektiğini, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12/11/1969 tarih, 3/3-1185, 799 sayılı kararına göre bir kimsenin temyiz kudretinden mahrum sayılması için sadece akıl hastalığına ve akıl zaafiyetine yakalanmış bulunması kafi olmayıp bu hastalıklar neticesinde ve belli bir hadisede makul olarak hareket edememiş olmasının da kanuni şartlardan olduğunu, tanıkları dinlenmeden karar verildiğini beyanla adli yardım talebi ile istinaf istemlerinin harçsız olarak kabulünü, yerel mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; akıl hastalığı nedeni ile takibe dayanak bulunan borçlu bulunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
İzmir 10. İcra Dairesinin 2013/10273 esas sayılı dosyasından alacaklı … tarafından borçlu … aleyhine 15/11/2013 tarihli 01/07/2013 vadeli 5.000 TL bedelli, 15/01/2013 tarihli 01/07/2013 vadeli 5.000 TL bedelli, 15/01/2013 tarihli 01/07/2013 tarihli 40.000 TL bedelli, 3 adet bonoya istinaden toplam 50.000 TL alacak ve işlemiş faiz için kambiyo senetlerine mahsus icra takibi yapılmıştır.
Dairemizce, … Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalından alınan raporda; kısıtlı …’ın kişi ruhsal durum muayenesi tekrar uygulanan psikometrik testlerden elde edilen bilgiler ışığında kişide hafif derecede zeka geriliği tanısı olduğu, bu rahatsızlığın doğuştan ve kronik olduğu, tedavi ile düzelmeyeceği, bu nedenle 15/01/2013 tarihi itibariyle ve şuan ki haliyle kambiyo senedi ile borç haline girmeye ehil olmadığı tıbbi kanaati bildirilmiştir.
Tüm dosya kapsamına, mahkemenin yerinde görülen gerekçesine göre,… Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalından alınan rapora göre, kısıtlı …’tan hafif derecede zeka geriliği tanısı olduğu, bu rahatsızlığın doğuştan ve kronik olduğu, tedavi ile düzelmeyeceği, bu nedenle 15/01/2013 tarihi itibariyle ve şuan ki haliyle kambiyo senedi ile borç haline girmeye ehil olmadığı anlaşıldığından, davanın kabulüne karar verilmesinde bir usulsüzlük bulunmamaktadır.
Sonuç olarak, yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosya içeriğine göre, mahkeme kararı ve dayandığı gerekçeler usul ve yasaya uygun bulunduğundan, yerel mahkeme kararına karşı yerinde olmayan istinaf isteminin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek, aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 10/04/2018 tarih ve 2016/29 Esas, 2018/460 Karar sayılı kararına karşı davalıların istinaf başvuru sebeplerinin HMK’nın 353/1-b-1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf kanun yoluna başvuran davalılar tarafından alınması gereken 3.415,50 TL istinaf nispi karar harcının davalılardan alınarak, Hazineye irat kaydına,
3-Davalılar tarafından yapılan 19,50 TL posta masrafı, 13,00 TL başka birime reddiyat olmak üzere toplam 32,50 TL istinaf masrafının davalılardan alınarak, Hazineye irat kaydına,
4-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde yatıranlara iadesine,
5-İstinaf yargılamasında birden fazla duruşma açıldığından, AAÜT gereğince hesaplanan 5.100,00 TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak, davacıya verilmesine,
6-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ikmali ve gider avansı iadesi işlemlerinin yerel mahkemece yerine getirilmesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı Başkan …’ın karşı oyuna karşı kesin olmak üzere oy çokluğu ile karar verildi. 01/12/2021

Muhalefet Şerhi:
Dava; akıl hastalığı nedeniyle açılan takibe karşı borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
11.6.1941 gün 1941/4-21 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının sonuç bölümünde ” … Mümeyyiz olmayan bir kimse ile hukuki muamelede bulunan diğer akidin bunu bilmeyerek hüsnüniyetle hareket etmiş olması zikri geçen 15. maddenin mutlak ve kat’i sarahatı karşısında öyle bir kimsenin tasarrufu üzerine hukuki hükmün terettüp etmesi için kafi değildir. Kanun o gibi temyiz kudretinden mahrum kimselerin esasen hüküm ifade etmeyen tasarrufları hususunda o tasarruftan dolayı hak iddia edenlerin hüsnüniyetlerini himaye etmemektedir “…Medeni Kanunumuzun metin ve ruhundan başka türlü bir netice çıkarılmasına imkan yoktur…” şeklindedir. İçtihadı birleştirme kararının sonuç bölümünde ayırt etme gücünden yoksun olan kişilerin tasarruflarının geçersiz olduğu açıkça vurgulanmıştır.
Olayımızda da borçlu kısıtlının senetlerin tanzim tarihlerinde Mental retardasyon bozukluğunun bulunduğunun tespit edilmesi halinde yaptığı hukuki işlemler geçersiz olacaktır.
Hukuki işlemlerde tarafların fiil ehliyeti kamu düzenine ilişkin olduğu için mahkeme tarafından re’sen göz önüne alınmak zorundadır. Her ne kadar yargılama safhasından sonra ibraz olunan belgeler mahkemeyi bağlamaz ise de; yargılama safhasında dosyaya ibraz olunan vesayet ilamında borçlunun Mental Retardasyon hastalığından dolayı kısıtlanması gerektiği beyan edilmiştir.
İstinaf talebi üzerine, dairemizce duruşma açıldığı ve yeniden delil toplanmıştır.
6100 sayılı HMK’nın karar tarihinde yürürlükte olan 353/1-b-1 maddesi uyarınca yargılamada eksiklik bulunmadığının ve kanunun olaya uygulanmasında hata edilmediğinin anlaşılması halinde istinaf isteminin esastan reddine karar verilmesi gerekir. Başka bir anlatımla, yapılan inceleme sonucunda, ilk derece mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğunun anlaşılması halinde ve bu hale münhasır olarak başvurunun esastan reddine karar verilmesi gereklidir. Ancak dairemizce yukarda da açıklandığı üzere yargılamada eksiklik görülerek dava konusu uyuşmazlık üzerinde inceleme yapılması ve gerekçe genişletilmiş olması durumunda HMK’nın 353/1-b-3. maddesi gereğince esastan yeni bir karar verilmesi gerekmektedir. Aksi halde, incelenen kararda olduğu gibi, bir yandan kararın gerekçesinde yargılama eksikliğine ve bunun giderildiğine değinilirken, bir yandan da ancak ilk derece yargılamasında usul ve yasaya hiçbir aykırılık bulunmayan hallerde verilmesi gereken istinaf başvurusunun esastan reddi biçimindeki hüküm fıkrası arasında çelişki oluşacağı açık olup bu gibi bir durum ise kanuna açık aykırılık nedeniyle re’sen bozma nedeni teşkil eder niteliktedir. Hükümden sonra 7251 sayılı Kanun ile HMK’nın 356. maddesine eklenen ve yayım tarihinde yürürlüğe giren 2. fıkra, yukarda belirtilen hallerde, farklı bir değerlendirme yapılmasını gerektirir nitelikte değildir. Nitekim, bilindiği ve HMK’nın 354. maddesinde ve özellikle bu maddenin gerekçesinde değinildiği üzere, Bölge Adliye Mahkemelerince yapılacak incelemenin biri denetim açısından, diğeri ise dava konusu uyuşmazlık bakımından olmak üzere iki yönü bulunmaktadır. Ayrıntıya girilmeden ifade edilecek olursa, Bölge Adliye Mahkemesince dava konusu uyuşmazlık üzerinde bir inceleme yapılması halinde, HMK 356/2. maddede değinilen ve verilmesi öngörülen gerekli karar, “yeniden esas hakkında bir karar” olmak durumundadır. Tüm bu nedenlerle, HMK m. 353/1-b-1 kapsamında istinaf başvurusunun reddine dair sayın çoğunluğun kararına karşıyım. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2020/5070 esas ve 2021/4974 karar sayılı ilamı da bu yöndedir.)01/12/2021