Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2018/1697 E. 2021/797 K. 27.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2018/1697
KARAR NO : 2021/797
KARAR TARİHİ : 27/05/2021
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 02/03/2018
NUMARASI : 2015/1203 Esas-2018/269 Karar
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle)
KARAR TARİHİ : 27/05/2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 28/05/2021
İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 02/03/2018 tarih ve 2015/1203 Esas-2018/269 Karar sayılı karara karşı istinaf yoluna başvurulduğu anlaşılmış olmakla, dosyada bilgi ve belgeler değerlendirilerek gereği düşünüldü:
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA : Davacı vekili sunduğu dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketle davalı … arasında uzun yıllardır mal alım satımı yapıldığını, müvekkili şirketin, davalı şirketten alacağının tahsili için İzmir 26. İcra Müdürlüğü’nün 2015/4082 Esas sayılı dosyasında takip başlattıklarını beyanla borçlunun itirazının iptali ile duran takipte itirazın iptali ile icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle;müvekkili şirket sektörde faaliyet gösterebilmek için davacı firmadan mal almak zorunda olduğunu, piyasada tek ve fiyat belirleyici olan davacı şirket piyasadaki gücünü kullanarak kendisi ile ticaret yapmak zorunluluğunda olan firmaları, tek taraflı ve tamamen kendi yararına olan uygulamalarla borçlandırdığını ve sektöre adet kendi kontrolünde tuttuğunu, euro üzerinden düzenlenen faturalar nedeniyle müvekkili şirkete aynı zamanda kur farkı faturaları da düzenlenerek gönderildiğini, müvekkili şirket faaliyetlerine devam edebilmek için bu faturaları almak zorunda kaldıklarını, ancak gerçek mal alışlarının 4 katı tutarında olan vade farkı ve kur farkı, temerrüd faizi ile birleşik faizden oluşan borçları kabul etmesinin mümkün olmadığını, taraflar arasında cari ilişki sözleşmesi olmadığı gibi şirket yetkililerinin imzaladığı mutakabat metni de bulunmadığı taralar arasındaki ticari defter ve kayıtlarının incelenmesinde müvekkili firmanın davacı firmadan satın aldığı malların miktar üzerinden gerçek fiyatın içine euro cinsinden %10-15 arası fiyat farkının söz konusu olduğunun görüleceğini, davacı müvekkili ile arasında imzalanmış herhangi bir yazılı cari hesap sözleşmesi olmamasına rağmen faturaların üzerine yazdığı fahiş faiz oranları, sanki müvekkilin kabul etmiş gibi uygulaması haksız kazanç elde etmeye çalıştığını, faize faiz yürütüldüğünü , şirket kayıtları incelendiğinde takibe konu borcun gerçek mal satışlarından değil haksız kesilen vade-kur farkı, haksız ve fahiş temerrüd faizi, ve bileşik faiz uygulamasından kaynaklandığının görüleceğini ,borcun TL olarak muhasebeleştirilmesi yani kur farklarının toptan borçtan indirilmesi gerektiğini alacağın likiid olmadığını beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
MAHKEMESİNCE : Satım sözleşmesi, tarafların karşılıklı öneri ve kabul iradelerin birleşmesiyle kurulan sözleşmelerdendir. Yazılı yapılması zorunlu değildir. İspat kolaylığı yönünden önemlidir. Satım sözleşmesinde, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamaları söz konusudur. Buna göre, satıcının malı teslim ettiğini kanıtlaması, malın teslim edildiği sabit olduğu takdirde de alıcı bedeli ödediğini ispatlamalıdır. Taraflar arasındaki ispatın yükümlülüğü bu yöndedir. Davalı her ne kadar, taraflar arasında yazılı bir cari hesap sözleşmesi bulunmadığını, bir sözleşmeye dayanmayan faturanın soyut olarak muhatabına gönderilmesi ve muhatabın faturaya itiraz etmemiş olması onun kesinleştiği sonucunu doğurmayacağını savunmuş ise de; temel ilişkinin, fatura kapsamı malların niteliği ve kayıtlardan satım akdi niteliğinde bulunduğu anlaşılmış, davacının düzenlediği tüm satım faturalarının tamamının tarafların özellikle davalının kayıtlarında yer aldığı yapılan incelemeler ve dosya kapsamından anlaşılmıştır. Bu durum karşısında taraflar arasında satım sözleşmesi bulunduğu sonucuna varılmıştır. Hal böyle olunca, somut uyuşmazlıkta taraflar arasında yazılı sözleşme bulunmamaktadır. Ancak, taraflar arasında sözlü satım ilişkisi bulunduğu anlaşılmaktadır. Davalının defterlerinde, davacının kayıtlarında yer alan tüm satım faturaları yer almaktadır. Karine olarak davacının malı teslim ettiği kabul edilmiştir. Bu durum karşısında, davalı da ödemeyi ispatla yükümlüdür. Yapılan bilirkişi incelemesi sonrasında, taraflar arasında yıllarca süren oldukça yoğun bir alım satımın cereyan ettiği, parasal hacmi 8.075.118,00 TL’ye ulaşan ciro bulunduğu ve buna karşın davalının borcunun zaman zaman 1.018.202,35 TL’ye yükseldiği bir açık hesap ilişkisinin varlığı dava dosyası içerisindeki mevcut verilerden anlaşıldığı, davalının çek, havale ve nakit olarak yaptığı ödemeler sonrasında davacı şirketin icra takip tarihi olan 20/03/2015 tarihi itibariyle davalıdan 893.893,67 TL alacağının bulunduğu sonucuna varılmıştır. Defter ve kayıtlarla ilgili bilirkişinin tespitine göre taraflar arasında vade farkı ve kur farkı uygulamasının benimsenmiş olduğu ve ticari ilişkinin buna göre yürüdüğü anlaşılmakla davalının bu yöndeki itirazlarının yerinde olmadığı kabul edilmiştir. Ayrıca, davalının haksız rekabet ile ilgili iddiasına dayandırdığı, davacı şirketin piyasa hakimiyeti nedeniyle istediği fiyat ve satış koşullarını müşterilerine empoze ettiği yönündeki iddiaları ile ilgili ciddi bir delil sunmadığı gibi, ticari ilişkinin tacir olan her iki tarafın serbest iradeleri ile süregeldiği anlaşıldığından bu iddianın sonuca etkili olmadığı ve yerinde olmadığı kanaati oluştuğundan dosya kapsamı hüküm vermeye elverişli bilirkişi raporları değerlendirilerek davacının davasının kısmen kabulüne alacak belli ve bilinir nitelikte, likit bulunduğundan inkar tazminatı koşullarının oluştuğu kabul edilerek %20 oranında icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmiştir.
İSTİNAF BAŞVURU : Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle;
bilirkişi ücretinin verilen kesin süreye rağmen süresinden sonra yatırılması nedeniyle bilirkişi deliline dayanmaktan vazgeçmiş sayılmasına karar verilmesi gerekirken bilirkişi incelemesi yaptırılmasının usülsüz olduğunu
kendileri davalı olduğu halde defterlerin bulunduğu adresi bildirmesi ve keşif yolluğu ve keşif aracı avansını yatırması için süre verilmesinin usüli olmadığını
davacının ham madde sağlayan fiyatı belirleyen büyük firma olması nedeniyle tek taraflı yarar sağlayan uygulamalarına katlanmayan şirketleri piyasadan çekilmeye zorladığını
Tamamen sipariş üzerine çalışan iki şirket arasında yazılı bir cari hesap sözleşmesi olmadığını
Müvekkil Şirket yetkililerinin imzaladığı kesin hesap mutabakatı, mutabık kalınan bir borç da bulunmadığını
Müvekkilimin haksız ve yersiz olarak kesilen vade farkı, kur farkı ve piyasa fiyatına göre fahiş olan satış rakamların içeren EURO cinsinden düzenlenen faturalara istinaden 895.000 TL borçlandırılması hakkaniyete TTK ve teamüllere uygun düşmediğini
Bu manada davacının müvekkil şirketten tahsil etmeye çalıştığı para normal kar oranları ile yapılan gerçek satış rakamının 4-5 kat fazlası olduğunu
Davacının hem piyasada tekel gibi çalışarak rekabet yasağına aykırı hareket ettiğini , gücüne dayanarak müvekkiline e piyasa fiyatının çok çok üstünde mal sattığını vade farkı uyguladığnı , EURO üzerinden fatura düzenleyerek aynı satış üzerinden kur farkı faturası göndererek para tahsil ettiğini
Davacı , müvekkil ile aralarında imzalanmış her hangi bir yazılı cari hesap sözleşmesi olmamasına rağmen faturaların üzerine yazdığı fahiş faiz oranlarını , sanki müvekkili kabul etmiş gibi uygulladığını ihtarname çekmeden temerrüd faizi işlettiğini faize faiz yürüterek bileşik faiz yasağını da ihlal ettiğini,
Alacağın likit olmaması nedeniyle icra inkar tazminatına hükmedilmemesi gerektiğini,
Davacının Türkiye’deki en büyük hammadde satıcısı olması nedeni ile Müvekkil firmanın Davacı Firma tarafından gönderilen faturaları o gün için reddetmesi Fabrikayı kapatması manasına geleceğini. Müvekkil Şirketin faturaları kendi ticari defterine işlemesinin bunların gerçek alım satım bedeli olduğu manasına gelmediğini,
Taraflar arasında faturaya dayalı açık hesap uygulamasının olduğu yönündeki bilirkişi tespitini kabul etmediklerini,
Bilirkişi Raporunda bahsedilen davacının sözde 01.01.2014-31.12.2014 tarihli cari hesap ekstresini kabul etmediklerini ,
Davacının halka açık bir A.Ş. Olarak SPK Mevzuatı gereği Noter onaylı olmayan bir çok defterinin bulunduğu, ve bunların davacının lehine delil teşkil etmeyeceği hususunun bilirkişi raporunda göz ardı edildiğini,
Bilirkişi tarafından mutakabat metni olarak nitelendirilen belgede müvekkili şirket yetkililerinin imzası bulunmadığını borcun sıradan bir çalışanın imzası ile teyit edilmesinin mümkün bulunmadığını,
Taraflar arasında cari hesap sözleşmesi yokken bu tarz mutabakat belgelerinin varlığından da söz edilemeyeceğini, bilirkişinin uzmanlık alanı dışında olan rekabet yasağına aykırı olarak fahiş fiyat uygulaması, haksız rekabet yasağı ihlalleri aydınlatılmadan faturalara itiraz edilmemiş olmasına göre davanın aydınlatılamayacağını,
Bilirkişi Raporunda “vade farkı uygulamasının taraflar arasında kabul gördüğü ” belirtilmiş ise de bu kabulün eşit ve rekabetçi bir ortamda geçerli olacağını Satıcının vadeli olarak sattığı bir malı normal fiyatından %20 daha fazla fiyata satmasının zaten vade farkı olduğunu Bir de bu farka tekrar tekrar vade ve kur farkı faturaları düzenlenmesi TTK’na ve Rekabet Yasasına açıkça aykırı olduğunu,
Taraflar arasında yapılan ödemelerin öncelikle faize yapılan ödeme olarak kabul edileceği hususunda taraflar arasında yapılmış bir sözleşme bulunmadığını müvekkil firmanın yaptığı ödemelerin öncelikle vade farkına sayılmasının mümkün olmadığını,
Bilirkişi raporunun aleyhe hususlarını kabul etmemekle birlikte net satış ve ödemelerin farkı 53.616 TL’ olduğunu bu rakamın da faize faiz yürütülmesinden kaynaklandığını, 53.616 TL’nın 1 yıl içinde nasıl 893.893,84 TL olduğu hususu raporda tartışılmadığını
Bilirkişinin Müvekkilinin ödemelerini tarih tarih sıralamadığını Eğer Müvekkilin ödemeleri ile Faturalar tek tek karşılaştırılsa idi ve bu ödemeler düştükten sonra kademeli faiz işletilse idi Müvekkilin ana para borcunu faizi ile birlikte ticari lişkinin son bulduğu 11.11.2014 ten çok çok önce kademeli olarak ödediğinin anlaşılacağını
Bilirkişi Raporunda Sonuç Bölümünün 3 Kısmında “Dava dosyası içerisinde davacının düzenlediği fatura örnekleri mübrez değildir.Bu nedenle satış faturalarındaki mal bedellerinin USD/ EUR olarak belirlenip belirlenmediği görülememiştir” denilmektedir. Bu cümle Bilirkişinin incelemesini eksik yaptığının en açık kanıtı olduğunu ;müvekkilinin bu faturaları mahkeme kaleminde hazır ettiğini
Kur farkının hem lehe hem aleyhe işlemesi Müvekkilin haksız itiraz yaptığı manasına gelmeyeceğini, hükümde davanın kısmen kabul kısmen reddine karar verilmiş aynı zamanda da icra takibinin aynı koşullarda devamına ilişkin karar verildiğini Kararda mahkemenin kabul ettiği ve reddettiği miktarlar yazılı olmadığını beyanla kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
Dava; İİK 67. maddesine istinaden açılan itirazın iptali davasıdır.
İzmir 26. İcra Müdürlüğünün 2015/4082 esas sayılı takip dosyasında davacı şirket tarafından davalı borçlu ….. şirketi aleyhine 893.893,84 TL asıl alacak ve 844 ,91 TL faiz alacağı olmak üzere 894.738,75 TL alacak için fatura, cari muavin defter dökümleri ,borçluya ait teyit mutakabatlarına istinaden ilamsız icra takibi yapılmış, borçlunun süresinde borca faize ve fer’ilerine itirazı üzerine takip durmuştur.
Dava bir yıllık hak düşürücü sürede açılmıştır.
Talimat mahkemesince alınan 10/10/2016 tarihli raporda özetle; davacı tarafın 2002 ile 2014 tarihleri arası yasal defter ticari münasebet kayıtlarına göre davacı tarafın davalıdan 893.893,84 TL alacağının olduğu görüş olarak bildirilmiştir.
Mahkemece serbest mali müşavir …..’dan davacı defterleri için aldırılan raporunda karşılaştırılması suretiyle alınan raporda 2010,2011 ticari defterlerinin sahibi lehine delil olma niteliği taşımadığı, 2012,2013,2014 ticari defterlerin sahibi lehine delil olma niteliği taşıdığı, satıcılar alt hesabında davacıya 893.893,67 TL borçlu gözüktüğü, Taraflar arasında süre gelen faturaya dayalı açık hesap bulunduğu taraflar arasındaki ticari ilişkinin 2002 yılında başlayıp 11/11/2014 tarihinde bittiği, mutakabat mektuplarındaki bakiyeler ile her iki şirketin ticari defterlerindeki karşı tarafla alakalı cari hesap bakiyeleri arasında 0,17 kuruş fark olduğu bu farkın bazı faturalardaki küsuratların yazılmamasından kaynaklanmış olabileceği buna göre tarafların ticari defterlerinin örtüştüğü, 2010 yılından sonra ödemelerinde vadelendirme isteyen davalı şirkete daacının fiyatları %10 zamlı uyguladığı iddiası ile ilgili faturalar bulunmadığından ve uzmanlık alanı dışında bulunduğundan bu hususta inceleme yapılamadığı , bu faturaların davalı defterinde kayıtlı olduğu ve 8 gün içinde itiraz edildiğine dair bulguya rastlanmadığı, haksız rekabet yasağının ihlal edildiği ile ilgili değirlendirmelerin mahkemenin takdirinde olduğu , 86 adet kur farkı faturasının taraf defterlerinde kayıtlı olduğu , vade farkı konusunda yazılı bir sözleşme bulunmasa da uzun süreli ticari ilişkide vade farkı uygulamasının taraflarca kabul gördüğü ve benimsendiği , davalı aleyhine 815.202,00 TL kur farkı tahakkuk ettirilmiş iken , lehine 471.680 TL kur farkının tahakkuk ettirildiği, bunun da taraflar aralarında kabul gördüğü ve açık hesaba dahil olduğu görüşünü bildirmiştir.
Tüm dosya kapsamına mahkemenin yerinde görülen gerekçesine, hükme esas alınan bilirkişi raporuna göre; taraflar arasında ticari satım ilişkisi kapsamında davacının kayıtlarında yer alan tüm satım faturalarının davalının defterlerinde kayıtlı olduğu , kur farkı uygulamalarının davalı lehine ve aleyhine uygulandığı, bu hususun taraflar arasında kabul gördüğü, davalı tarafça mutabakat metninin çift imza ile imzalanması gerektiği şirketin müştereken temsil edildiği iddia edilmiş ise de, mutabakat metnindeki tüm rakamların defter ve belgeleriyle uyumlu olduğu, takipte faturalara ve ,cari hesaba da dayanılmış olmasına göre mutabakat metni içeriğinin ispatlandığı kanatine varıldığı, taraflar arasında yıllarca süren oldukça yoğun bir alım satımın cereyan ettiği, parasal hacmi 8.075.118,00 TL’ye ulaşan ciro bulunduğu ve buna karşın davalının borcunun zaman zaman 1.018.202,35 TL’ye yükseldiği bir açık hesap ilişkisinin bulunduğu ,davalının çek, havale ve nakit olarak yaptığı ödemeler sonrasında davacı şirketin icra takip tarihi olan 20/03/2015 tarihi itibariyle davalıdan 893.893,67 TL alacağının bulunduğu, davalının haksız rekabet ile ilgili davacı şirketin piyasa hakimiyeti nedeniyle istediği fiyat ve satış koşullarını müşterilerine empoze ettiği yönündeki iddiaları ile ilgili ciddi bir delil sunmadığı gibi, ticari ilişkinin tacir olan her iki tarafın serbest iradeleri ile süregeldiği anlaşıldığından bu iddianın da sonuca etkili olmadığı alacak belli ve bilinir nitelikte likit bulunduğundan inkar tazminatı koşullarının oluştuğu kanaatine varılmakla, bu hususlara ilişkin istinaf istemlerinin yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır.
21/04/2017 tarihli celsede bilirkişi ücretini yatırması için davacıya kesin süreli usülüne uygun ihtarat yapıldığı, davacı 17/02/2017 tarihinde PTT aracılığı ile yatırdığını ve mahkeme çekmediği için kendilerine iade edildiğini bu durum farkedilince 15/09/2017 tarihinde tekrar yatırdıklarını beyan etmiş, mahkemece makbuzun duruşma sırasında sunulduğu tutanağa işlenmiştir. Buna göre davacı tarafın bilirkişi ücretini süresinde yatırdığının kabulü kanaatine varılmıştır.
Davacının davalıyı icra takibinden önce temerrüde düşürdüğüne dair dosyada bilgi ve belge bulunmadığından faiz alacağı talep edemeyeceği, mahkemece davacının davasının kısmen kabulüne karar verildiği halde, davanın tam kabulü şeklinde hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğu anlaşıldığından, istinaf istemlerinin bu yönden HMK 353/1-b-2 maddesi uyarınca kabulüne karar verilmekle, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
A)1-Davalı vekilinin istinaf talebinin 6100 sayılı HMK’nun 353/1-b-2 maddesi gereğince ESASTAN KABULÜNE,
2-İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 02/03/2018 tarih ve 2015/1203 Esas-2018/269 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-İstinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan istinaf karar harcı ile artan yargılama giderinin istinaf edene iadesine,
4-İstinaf aşamasında yapılan 98,10-TL istinaf başvuru harcı, 14,00 TL posta masrafı olmak üzere toplam 112,10 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
B)İlk Derece Mahkemesi yerine geçilmek üzere;
1-Davacının davasının kısmen kabulüne, davalının İzmir 26. İcra Müdürlüğünün 2015/4082 esas sayılı takip dosyasında yaptığı itirazın 893.893,67 TL alacak için iptaline, takibin aynı koşullarda devamına, fazlaya ilişkin istemin reddine,
2-İtirazın haksız olduğu anlaşılmakla İİK’nın 67. maddesi gereği ve talepte nazara alınarak takibe konu hüküm altına alınan 893.893,67.-TL alacağın %20’sine tekabül eden 178.778,73.-TL inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
3-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 61.061,88.-TL ilam harcının peşin alınan 10.810,68.-TL harcın mahsubu ile 50.251,20.-TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,
4-Peşin alınan 10.810,68.-TL harç masrafının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacının yapmış olduğu toplam yargılama gideri olan 844,80.-TL’nin takdiren tamamının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiği için karar tarihinde yürürlükteki AAÜT hükümleri uyarınca 61.744,68 vekalet ücretinin, davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiği için karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince (harca esas değer üzerinden reddedilen miktara göre) 1.106,33 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
8-Varsa kullanılmayan gider avanslarının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatırana iadesine,
Dair, dosya üzerinde HMK’nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca yapılan inceleme sonucunda ; kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 27/05/2021