Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/926 E. 2022/998 K. 06.07.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2022/926
KARAR NO : 2022/998

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : MANİSA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2021/222
KARAR NO : 2022/852
DAVA TARİHİ : 23.05.2021
KARAR TARİHİ : 04.03.2022
DAVA : İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 06.07.2022
KARARIN YAZ. TARİH : 06.07.2022

Manisa Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 04.03.2022 tarih ve 2021/222 Esas, 2022/852 Karar sayılı kararının, istinaf başvurusu yoluyla incelenmesinin davalı avukatı tarafından istenilmesi üzerine, dosyanın gönderildiği, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi’nin 26.05.2022 tarih ve 2022/897 Esas, 2022/952 Karar sayılı görevsizlik kararı ile dairemize gönderilen dosya incelendi, dosya içeriğine göre incelemenin duruşmasız olarak yapılması uygun görülmekle, gereği konuşulup düşünüldü.
İSTEM:
Davacı avukatı tarafından verilen 23.05.2021 tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkili firma ile davalı borçlu arasında ticari alım-satım ilişkisi olduğunu, müvekkili şirket davalıya farklı tarihlerde ürün satışları yaptığını, bu satış bedelleri toplamının 144.177,72 TL olduğunu, fatura ücretlerinin ödenmemesi üzerine toplam borç bakiyesi olan 144.177,72 TL’nin tahsili için borçlu aleyhine Manisa 1. İcra Müdürlüğü 2021/2036 esas sayılı dosyası ile ilamsız takip yapıldığını, davalının borca, işlemiş faize ve borcun ferilerine itiraz ederek takibi durdurdurduğunu, itiraz edilen icra takibi borçluya kesilen faturalara dayandığını, ödenen/ödenmeyen faturalar müvekkili şirket ticari defter ve kayıtlarında mevcut olduğunu, davalı yanın likit alacağa karşı yaptığı haksız itiraz nedeniyle İİK m.67/2 gereğince davalı aleyhine takip konusu miktar üzerinden %20’den az olmamak üzere icra inkâr tazminatına hükmedilmesi gerektiğini, borçlunun Manisa 1. İcra Müdürlüğü 2021/2036 E. sayılı takip dosyasına yaptığı itirazın iptali ile takip konusu alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
YANIT :
Davalı avukatı tarafından verilen yanıt dilekçesinde özetle; müvekkili davalı şirket, Manisada kurulu bulunan tesislerinde farklı sektörlerde kullanılmakta olan çelik parçaların işlemesi yapan ve yurtdışına satışı ile iştigal eden bir şirket olduğunu, müvekkili şirket tarafından üretilen çelik parçalarda müşteri tarafından talep edilen müvekkili şirketin faaliyet konusu olmayan bazı özel operasyonlar (kaplama, ısıl işlem vb) farklı firmalarda yaptırıldığını, dava konusu çelik parçaların kaplama işlemi davacı … Şti. tarafından yapıldığını, müvekkili davalı şirket tarafından kaplanması talep edilen parçalara ilişkin sipariş detaylarının (ki teknik standart detaylarını da içermektedir) davacı tarafa iletilerek teklif alındığını ve uzlaşma sağlanmasını müteakip söz konusu parçaların davacı tarafından kaplaması yapıldığını, kaplaması yapılan parçaların standartlara uygun olarak hem tuz testine tabi tutulması ve belli bir saat üzerindeki bu testi başarı ile geçerek paslanma ve benzeri durumlara maruz kalmamasının esas olduğunu, davacının kaplamasını yaptığı parçalara ilişkin olarak müvekkili davalı şirketin müşterilerinden standartlara uymadığına dair şikayetler ve akabinde de sipariş iptalleri geldiğini, müvekkili şirketin bazı müşterilerinin sadece davacının kapladığı parçalarla sınırlı kalmayacak şekilde müvekkili davalı şirketten hiç sipariş yapmamaları veya önceden alınmış projelerin iptaline gitmeleri boyutuna varıldığını, davacı tarafından yapılan kaplamaların teknik standartlara uygun olmadığını, yapılan karşılıklı görüşmelerde önce kısmen hatasını kabul etme eğiliminde olan davacı tarafın, olayın mali boyutunu anladığında görüşmeleri kestiğini, teknik hatayı inkar etmeye başladığını, davacı tarafın, teknik anlamda standartlara uygun olmayan kaplamalar dolayısıyla kendilerine karşı ayıp dolayısıyla hukuki işlemlere başlanacağını anlayınca müvekkili davalı şirketi sıkıştırmak amacıyla esasen alacaklı değil, ayıptan dolayı müvekkili davalı şirkete borçlu olmalarına rağmen, müvekkili davalı şirket aleyhine dava konusu hukuka aykırı icra takibini başlattığını bu nedenle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
İlk derece mahkemesi 04.03.2022 tarih ve 2021/222 Esas, 2022/852 Karar sayılı kararında özetle; “…Tüm dosya kapsamı hep birlikte değerlendirildiğinde; 01/09/2021 tarihinden önce açılmış olan TTK’nun 4.maddesi uyarınca ticari dava niteliğindeki bu dosyanın Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun yukarıda belirtilen kararları gerekçe gösterilerek mahkememize görevsizlik nedeniyle gönderilmesi, Anayasa tarafından güvence altına alınan doğal hakim ilkesine aykırılık teşkil etmektedir. Neticesinde doğal hakim ilkesinin ortaya koyduğu “kanunilik” ve “önceden belirlenmiş olma” ilkeleri ile de çelişmektedir. Ayrıca Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun ilgili kararında da açıkça iş bu kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına denilmek suretiyle bu tarihten önce açılmış ticari davaların bu belirleme kapsamı dışında tutulduğu ve ilgili kararda DOĞAL HAKİMLİK İLKESİNİN gözetildiği de ortadadır. Kararda görülmekte olan davaların devri ile ilgili bir düzenlemeye de yer verilmemiştir. Dava açılmasının yargılama hukukuna ilişkin en önemli sonuçlarından birisi davanın açılması ile görevli ve yetkili mahkemenin artık sabit hale gelmesidir. Sonradan ortaya çıkan değişikliklerin görevi ve yetkiyi etkilemeyeceği ortadadır. Bu çerçevede ortaya çıkan ikinci önemli sonuçta mahkemenin davayı inceleme zorunluluğunun doğmasıdır. Bu durumda yasa değişikliklerinde dahi ayrı ve açık bir geçiş hüküm yoksa mevcut mahkemeler görevsizlik kararı vererek ellerindeki derdest bulunan dosyaları yeni kurulan mahkemelere gönderemeyecektir. Geçiş hükmü niteliğinde yasal bir düzenleme bulunmaksızın Asliye Hukuk Mahkemesince (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) dosyanın Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun yukarıda belirtilen kararları gerekçe gösterilerek mahkememize görevsizlik nedeniyle gönderilmesi veya devredilmesi bu durumda mümkün olmayacaktır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04/04/2019 tarihli 2017/11-10 Esas – 2019/401 Karar sayılı, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 17/05/2011 tarihli 2009/13600 Esas – 2011/6019 Karar sayılı, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi’nin 2021/2006 Esas-2022/60 Karar sayılı, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi’nin 2022/72 Esas-2022/191 Karar sayılı, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi’nin 2021/1586 Esas-2022/33 Karar sayılı aynı mahiyetteki emsal niteliğinde olan kararları da dikkate alındığında, 01/09/2021 tarihinden önce açılan iş bu ticari davanın yetkili ve görevli olan Manisa 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) görülüp sonuçlandırılması gerektiğinden, mahkememizin görevsizliğine…” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davalı avukatı tarafından verilen 21.03.2022 tarihli istinaf kanun yoluna başvuru dilekçesinde özetle; “…Sayın Yerel Mahkemenin hukuka aykırı ve herhangi bir hukuki dayanağı bulunmayan görevsizlik kararını kabul etmemiz mümkün değildir. Mevcut uyuşmazlık TTK m. 5 uyarınca nispi ticari dava niteliğinde olup, işbu davalarda görevli mahkeme Asliye Ticaret Mahkemeleridir. Dolayısıyla Sayın Yerel Mahkemenin görevli olduğu işbu davayı görevsizlik nedeniyle usulden reddetmesi hukuka aykırılık teşkil etmektedir. Bu doğrultuda Sayın Dairenizden yasaya ve usule aykırı Yerel Mahkeme kararının kaldırılmasını talep etme zorunluluğumuz vuku bulmuştur.
A- UYUŞMAZLIK TTK M. 5 UYARINCA TİCARİ DAVADIR.
İşbu dava konusu uyuşmazlık ticari satımdan kaynaklanmaktadır. Davanın taraflarının her ikisinin de tacir sıfatının bulunmasının yanında, uyuşmazlık her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili bir husustan kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla işbu uyuşmazlık nispi ticari dava niteliğindedir. TTK’nın ticari davalarda görevli mahkemeleri düzenleyen 5. maddesi:“MADDE 5- (1) Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir. (2) Bir yerde asliye ticaret mahkemesi varsa, asliye hukuk mahkemesinin görevi içinde bulunan ve 4’üncü madde hükmünce ticari sayılan davalarla özel hükümler uyarınca ticaret mahkemesinde görülecek diğer işlere asliye ticaret mahkemesinde bakılır.” hükümlerini amirdir. Kanun hükmünde de açıkça düzenlendiği üzere, mevcut ticari davada görevli mahkeme Asliye Ticaret Mahkemesidir. Zira, dava ilk olarak Manisa 2. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından da tam olarak işbu nedenle ile görevsizlik gerekçe gösterilerek Sayın Yerel Mahkemeye gönderilmiştir. Sayın Yerel Mahkemenin kanunun lafzından da çok açık şekilde anlaşılan bir hükme rağmen işbu uyuşmazlığa bakmayı reddetmesinin hiçbir dayanağı ve hukukiliği bulunmamakla birlikte, HMK m. 30’da düzenlenen usul ekonomisi ilkesine de aykırılık teşkil etmektedir. Bu nedenle haksız ve hukuki mesnetten yoksun Yerel Mahkeme kararının kaldırılması gerekmektedir.
B- HSK KURULU KARARININ HUKUKA AYKIRILIĞI BULUNMAMAKTADIR.
Her ne kadar Yerel Mahkemece HSK Kurulu’nun kararının Anayasaya ve tabii hâkim ilkesine aykırı olduğu gerekçe gösterilse de işbu HSK Kurulu kararında ve kararı değerlendirildiğinde davanın TTK madde 5 uyarınca ticari iş niteliğinde olması, Asliye Ticaret Mahkemelerinin özel Mahkeme statüsünde olması ve bu sebeple kurulan ve görevlendirilen mahkemeler olması dikkate alındığında davamızın Asliye Ticaret Mahkemesinde görülmesi yasal zorunluluktur. Sayın Mahkemenin görevsizlik kararı vermesi bir anlamda kendisini ve görev tanımını inkâr etmesi anlamına gelmektedir. Kaldı ki, davaya Manisa 2. Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde hiç bakılmamış, tensip zaptı bile kurulmamıştır. Dolayısıyla davaya hiç el atmamış ve bilahare tüm yargılaması Manisa Asliye Ticaret Mahkemesinde görülmüş bir davanın şu aşamada Manisa 2. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesi alınan HSK kararına ve usul ekonomisine tamamen aykırıdır. Tabii hâkim, “yargılamadan önce kurulmuş, yargılamaya konu olan uyuşmazlıkla kuruluş açısından ilgisi olmayan, herkes için değişmeyen mahkemelerin hâkimi” olarak tanımlanmakta olup, Sayın Yerel Mahkeme yargılamadan önce kurulu bir mahkeme olduğundan ve kuruluş olarak işbu davaya konu uyuşmazlıklara bakmak amacıyla kurulan bir mahkeme olduğundan uyuşmazlığın Sayın Yerel Mahkeme’de görülmesi tabii hâkim ilkesine aykırılık teşkil etmeyecektir.Yukarıda detaylıca açıkladığımız üzere, ticari davalarda görevli mahkeme o bölgedeki asliye ticaret mahkemesidir. Manisa Asliye Ticaret Mahkemesi mevcutken, işbu itirazın iptali davasının Manisa Asliye Hukuk Mahkemelerinde görülmesi USULE AYKIRI OLACAKTIR. Yukarıda arz ve izah edilen sebeplerle haksız ve hukuki mesnetten yoksun Yerel Mahkeme Kararının ORTADAN KALDIRILMASINA karar verilmesini saygılarımızla bilvekale arz ve talep ederiz.
SONUÇ VE İSTEM: Yukarıda sunulu nedenlerle; Yerel Mahkeme Kararının ORTADAN KALDIRILMASI ile davanın esastan REDDİNE, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine,…” karar verilmesi istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
DELİLLER, DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK.nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılan inceleme sonucunda,
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 1’inci maddesi mahkemelerin görevinin ancak yasa ile belirlenebileceğini ve göreve ilişkin kuralların kamu düzenine ilişkin olduğunu açıkça ifade etmiştir. Kesin yetki halleri de bu çerçevede değerlendirilir.
Bu yasal düzenlemeye paralel olarak görev ve kesin yetki halleri dava şartları arasında sayılmıştır (HMK m.114/1-c ve ç). Bir diğer ifade ile görev ve kesin yetkiye ilişkin koşullar yerine getirilmeden bir davanın esasına girilemez ve bu noktadaki eksiklik, istinaf ve temyiz de dahil olmak üzere yargılamanın her aşamasında dikkate alınır.
Nitekim Anayasa’nın “Kanuni hakim güvencesi” başlıklı 37’nci maddesinde “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” denilerek görev ve kesin yetki kurallarının gücü, tabii hakim ilkesi olarak ifade edilen evrensel bir ilkenin anayasa hükmü haline getirilmesi suretiyle ortaya konmuştur. Bu bağlamda belirtilmelidir ki, yargılanacak olan uyuşmazlığın gerçekleşmesinden önce, yürürlükte bulunan yasalar aracılığıyla görevi, yetkisi ve işleyişi (yani izleyeceği yargılama usulü) belirlenmiş olan mahkemenin hakimine tabii hakim, bunu öngören ilkeye de tabii hakim ilkesi denir (Tanrıver, S.: Tabii Hakim İlkesi ve Medeni Yargı, TBB Dergisi, 2013, S.104, s.12; Bilge, N.: Son Anayasa Değişikliğine Göre Tabii Hakim ve Savcı Teminatı, Prof. Dr. Hüseyin Cahit Oğuzoğlu’na Armağan, Ankara 1972, s.574).
Dava açmanın maddi hukuk ve yargılama hukuku bakımından birtakım sonuçları vardır. Dava açmanın yargılama hukukuna ilişkin en önemli sonuçlarından biri davanın açılması anında görevli ve yetkili olan mahkemenin artık sabit hale gelmesidir (perpetuatio fori). Bu ilkeye göre sonradan ortaya çıkan değişiklikler görevi ve yetkiyi etkilemez. Bu çerçevede ortaya çıkan ikinci önemli sonuç da mahkemenin davayı inceleme zorunluluğunun doğmasıdır. Nitekim yasa değişikliklerinde dahi ayrı ve açık bir geçiş hükmü yoksa mahkemeler görevsizlik kararı vererek ellerinde derdest bulunan dosyaları yeni kurulan mahkemeye gönderemezler; bunlara bakıp sonuçlandırmak zorundadırlar.
Söz gelimi 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun
‘da bu devri sağlamak için özel olarak geçici 1 ve 2’nci maddeler va’zedilmişken, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un “Geçiş hükümleri” başlıklı Geçici 1’inci maddesinin 1 numaralı fıkrasında “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce açılmış olan davalar açıldıkları mahkemelerde görülmeye devam eder” düzenlemesi yapılmıştır.
Görev (ve kesin yetki) konusundaki genel ilkelere ilişkin kısa açıklamadan sonra Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun yargı çevresi belirlemesine ilişkin 07.07.2021 gün ve 608 sayılı kararının hukuki mahiyeti konusuna da değinmek gerekir. 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanunu’nun 4/1-a ve 7/2-f düzenlemelerine göre Adalet Bakanlığının bir mahkemenin kaldırılması veya yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlamak, Kurul genel kurulunun görevleri arasındadır.
Ancak yargı çevresi bir mahkemenin hangi coğrafi alandaki davalara bakacağıyla ilgili olup, bir görev kuralı niteliğinde değildir. Bu karar ancak bundan sonra o yerde görülecek davaların yargılamasını yapacak mahkemeyi belirlemek maksatlıdır. Kaldı ki, görevin ve kesin yetkinin sadece yasa ile belirleneceğine ilişkin yukarıdaki yasal düzenlemeler dikkate alındığında, bir Kurul kararı ile yapılan yargı çevresi belirlenmesi işinin yasa düzeyinde sayılamayacağı da ortadadır.
Nitekim kurul kararı 07.07.2021 günü alınmış, ancak aynı kararda ‘iş bu kararın 01.09.2021 tarihinden itibaren uygulanmasına’ denilmekle, yürürlük tarihi 01.09.2021 olarak belirlenmiştir. Kurul’un yargı çevresi belirlemeye ilişkin kararı, sadece bu kararın yürürlük tarihinden sonra açılacak davaları ilgilendirir. Aksi fikrin kabulü halinde Kurul’un tabii hakim ilkesini çiğneyerek derdest davaları dilediği mahkemede inceletme yetkisinin bulunduğu yolunda, Anayasa’ya aykırı bir sonuca varılmış olacaktır.
Ortada geçiş hükmü niteliğinde bir yasal düzenleme olmaksızın, sırf Kurul’un yargı çevresi belirlemeye ilişkin kararı ile tabii hakim güvencesini garanti eden Anayasa hükmü çiğnenerek derdest dosyaların görevsizlik, yetkisizlik ya da bunlara ilişkin dava şartı yokluğundan usulden reddi benzeri bir kararla başka mahkemeye gönderilmesi düşünülemez.
ULAŞILAN KANAAT;
Yukarıda yapılan tüm yasal düzenlemeler ve açıklamalar çerçevesinde; ticari dava niteliğindeki davanın Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararı kapsamında kaldığı uyuşmazlık konusu olmamakla birlikte, ilke kararının yürürlüğü tarihinden önce açılmış olan iş bu Ticari davada Anayasal Hak olan Doğal hakimlik gereğince uygulanabilmesi için bu belirlemenin kanunla yapılmış olması tek başına yeterli olmadığı; Ayrıca sözü edilen belirlemenin, yargılanacak olan uyuşmazlığın gerçekleşmesinden önce yapılmış olması da gerektiği; Bu nedenle, doğal hâkim ilkesinin bünyesinde, “kanuniliğin” yanı sıra “önceden belirlenmiş” olmaya da yer verildiği, Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararının taraflar arasındaki uyuşmazlığın gerçekleşmesi tarihinden önce açılmış olan bu ticari davada doğal hakimlik ilkesi gereğince uygulama yeri olmadığı, yine Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun ilgili kararında da açıkça iş bu kararın 01.09.2021 tarihinden itibaren uygulanmasına denilmek suretiyle bu tarihten önce açılmış ticari davaların bu belirleme kapsamı dışında tutulduğu ve ilgili kararda doğal hakimlik ilkesinin gözetildiği de açık olduğu, dava açmanın yargılama hukukuna ilişkin en önemli sonuçlarından biri davanın açılması anında görevli ve yetkili olan mahkemenin artık sabit hale gelmesi olduğu, bu ilkeye göre sonradan ortaya çıkan değişiklikler görevi ve yetkiyi etkilemeyeceği, bu çerçevede ortaya çıkan ikinci önemli sonuç da mahkemenin davayı inceleme zorunluluğunun doğması olduğu, nitekim yasa değişikliklerinde dahi ayrı ve açık bir geçiş hükmü yoksa mahkemeler görevsizlik kararı vererek ellerinde derdest bulunan dosyaları yeni kurulan mahkemeye gönderilemeyeceği, yerel mahkemenin kararına dayanak Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararında yargı çevresinin belirlenmesine ilişkin kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verildiği, HSK kararında görülmekte olan davaların devri ile ilgili bir düzenlemenin bulunmadığı, söz konusu genel kurul kararının görülmekte olan davaların da devredilmesi gerektiği şeklinde yorumlanarak kapsamının genişletilemeyeceği, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 25.03.2022 tarih, 2022/509 Esas, 2022/2410 Karar numaralı ilamında da belirtildiği üzere bu haliyle 01/09/2021 tarihinden önce açılan eldeki davada görevli ve yetkili mahkemenin Manisa 2. Asliye Hukuk Mahkemesi (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) olduğu anlaşılmakla, mahkemece verilen karar usul ve yasaya uygun olup, davalı avukatının istinaf kanun yoluna başvurusunun HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Manisa Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 11.03.2022 tarih ve 2021/153 Esas, 2022/904 Karar sayılı kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan, davalı avukatının bu karara karşı yapmış olduğu istinaf kanun yoluna başvurusunun, 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davalı avukatının istinaf kanun yoluna başvurusunun reddine karar verilmiş olması nedeniyle, alınması gerekli 80,70 TL karar ve ilam harcı peşin harç ile karşılandığından, başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davalı tarafından yatırılan 220,70 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile, istinaf kanun yolu yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Kararın, ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/(1)-c maddesi gereğince, kesin olmak üzere, 06.07.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.