Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/89 E. 2022/166 K. 08.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2022/89
KARAR NO : 2022/166

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : MUĞLA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2021/1447
KARAR NO : 2021/1115
DAVA TARİHİ : 29.03.2021
KARAR TARİHİ : 03.12.2021
DAVA : Menfi Tespit
KARAR TARİHİ : 08.02.2022
KARARIN YAZ. TARİH : 11.02.2022

Muğla Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 03.12.2021 tarih ve 2021/1447 Esas, 2021/1115 Karar sayılı kararının, istinaf başvurusu yoluyla incelenmesinin davacı avukatı tarafından istenilmesi üzerine, dairemize gönderilen dosya incelendi, dosya içeriğine göre incelemenin duruşmasız olarak yapılması uygun görülmekle, gereği konuşulup düşünüldü.
İSTEM:
Davacı vekili tarafından verilen 29.03.2021 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin, …’in bir kısım taş duvar işlerinin davalı tarafından yapılması hususunda davalı ile anlaştıklarını, davalı tarafça kesinti icmalleri de itirazsız olarak kabul edilerek imza altına alındığını, ayrıca 20/10/2020 Tarihli hakediş mutabakatının 16.maddesine göre, davacı tarafınca yapılan imalatlarda gizli ve veya açık ayıp bulunması ve / veya bulunması durumlarına karşılık kabul ve teslim mutabakatı yapılıncaya kadar davalının toplam hakedişinin %10’una tekabül eden 19.845,86-TL’nin müvekkili şirket yedinde teminat olarak tutulmasının kararlaştırıldığını ve davalının bu hususu da kabul ederek hakediş mutabakatını imza altına alındığını, davalının müvekkili şirketten her halükarda toplamda 22.092,44-TL alacağının bulunduğunun anlaşıldığını, Bodrum 1.İcra Müdürlüğünün 2020/5158 Esas sayılı icra dosyası kapsamında müvekkili şirket aleyhine 53.400-TL asıl alacak üzerinden icra takibine başlanıldığını, müvekkili şirketin davalıya borçlu olmadığının tespitine, müvekkili şirketi iş bu menfi tespit davasını açmaya zorlayan davaya konu miktar açısından icra takibinde haksız ve kötü niyetli olan davalı tarafın, İİK madde 72/5 hükmü uyarınca davaya konu edilen 31.370,56-TL asıl takip alacağının %20’sinden aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
YANIT:
Davalı vekili tarafından verilen 27.04.2021 havale tarihli dava dilekçesine yanıt dilekçesi ile özetle; Dilekçelerinde ayrıntılı olarak açıkladıkları üzere, açılan davanın reddine, mahkeme tarafından verilen ihtiyati tedbir kararının tüm dosya bakımından kaldırılmasına, aksi kanaatte olunması durumunda ise iş bu davanın 31.370,56 TL üzerinden açıldığını, taraflarınca başlatılan icra takibindeki asıl alacağın 53.400,00 TL olduğu, şimdilik davaya konu edilmemiş kalan 22.029.44 TL üzerinden ferileriyle birlikte ihtiyati tedbirin kaldırılmasına, davacı aleyhine takip alacağının %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine, dava harç, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yan üzerinde bırakılmasına karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
İlk derece mahkemesinin 03.12.2021 tarih ve 2021/1447 Esas, 2021/1115 Karar sayılı kararı ile özetle; ”…6100 sayılı HMK.nun 114/1-c maddesi gereğince görev hususunun dava şartı olduğu, 6100 sayılı HMK.nun 115/1 maddesi gereğince dava şartlarının yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden araştırılacağının belirtildiği anlaşıldığından, 6100 sayılı HMK.nun 114/1-c maddesi delaletiyle, 6100 sayılı HMK.nun 115/2 maddesi gereğince davanın dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden reddine ve mahkememizin görevsizliğine, 6100 sayılı HMK’nun 20/1 maddesi gereğince görevli ve yetkili mahkemenin Bodrum 4. Asliye Hukuk (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesi olduğunun tespitine” dair karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davacı avukatı tarafından verilen 13.12.2021 tarihli istinaf kanun yoluna başvuru dilekçesi ile; ”…Yerel Mahkemede görülen yukarıda esas ve karar numarası dosyası kapsamında 03/12/2021 tarihli karar ile mahkemenin görevsizliğine karar verilmiş olup, karara karşı süresi içerisinde istinaf nedenlerimizi aşağıda sunuyoruz.
Muğla Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/1447 Esas, 2021/1115 Karar sayılı 03/12/2021 tarihli kararı ile davanın dava şartı noksanlığı nedeni ile usulden reddine, mahkemenin görevsizliğine, kararın kesinleşmesi ve talepte bulunulması halinde dosyanın görevli ve yetkili Bodrum 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatı ile) gönderilmesine karar verilmiştir.
Yerel Mahkemece verilen görevsizlik kararı, HMK’nun göreve ilişkin hükümleri uyarınca usul ve yasaya aykırı bir karardır.
Yerel Mahkemenin görevsizlik kararı ile, Bodrum 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin ( Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatı ile) 2021/75 esas, 2021/327 Karar sayılı devir/gönderme kararı birlikte değerlendirildiğinde, mahkemeler arasında fiilen görev uyuşmazlığı çıkmış olduğu açık olduğundan, dosyanın sürüncemede kalmamasını teminen görev hususundaki uyuşmazlığın çözümü için istinaf yoluna başvurma zorunluluğu doğmuştur.
Yukarıda açıklanan nedenlerle; yerel mahkemenin kararına karşı istinaf nedenlerimizi sunmak için işbu dilekçe ile sayın Dairenize başvurma zorunluluğu doğmuştur.
Yukarıda açıklanan nedenler ve yapılacak inceleme ve araştırma sonucu re’sen saptanacak diğer nedenlerle; istinaf başvurumunuz kabulü ile, Muğla Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/1447 Esas, 2021/1115 Karar sayılı 03/12/2021 tarihli görevsizlik kararın kaldırılmasına…” karar verilmesi istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
DELİLLER, DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılan inceleme sonucunda,
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan menfi tespit davasıdır.
Somut olayda; davacı şirket vekili, davalı … ile, davacı şirkete ait otelin duvar işi için sözleşme yapıldığını, davacı şirketin ödemeler de yaptığını, davalının her halükarda en fazla 22.092,44 TL alacağının olduğunu, buna rağmen davalının Bodrum 1. İcra Dairesi’nin 2020/5158 Esas sayılı dosya üzerinden 53.400,00 TL asıl alacak üzerinden takibe geçtiğini belirterek; 31.370,56 Tl üzerinden borçlu olmadığının tespite ilişkin hüküm kurulması talep olunmuş; Bodrum 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin (Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) 22.10.2021 tarihli kararı ile dosyanın Muğla Asliye Ticaret Mahkemesi’ne devrine karar vermiş, Muğla Asliye Ticaret Mahkemesi de 03.12.2021 tarihli kararı ile görevsizlik kararı vermiş ve talep halinde dosyanın görevli ve yetkili Bodrum 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne (Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) gönderilmesine karar vermiş, bu karar davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
6100 sayılı HMK’nın 1/(1) maddesinde “Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir.” hükmü düzenlenmiştir.
6100 sayılı HMK’nın 114/(1)-c maddesine göre, görev hususu dava şartlarından olup, aynı kanunun, 115. maddesine göre, dava şartlarının mevcut olup olmadığının mahkemece davanın her aşamasında kendiliğinden araştırılması ve gözetilmesi gerekmektedir.
Eldeki dava, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra, tarihinde açılmıştır.
6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunun 4. maddesine göre, bir davanın ticari dava sayılması için tarafların tacir ve uyuşmazlık konusu işin, tarafların her ikisinin birden ticari işletmesi ile ilgili olması yada tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesi ile ilgili olup olmamasına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunun veya diğer kanunlarda o davaya Asliye Ticaret Mahkemesinin bakacağı yönünde düzenleme bulunması gerekir. Diğer taraftan, 6102 sayılı TTK’nın 19/2 maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri içinde ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira, 6102 sayılı TTK, kanun gereği ticari dava sayılan davalar dışında, ticari davayı ticari iş esasına göre değil ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
6335 Sayılı Kanununun 2. maddesi ile değişik 6102 Sayılı TTK’nın 5. maddesi uyarınca, ticari davalar Asliye Ticaret mahkemelerince görülerek karara bağlanır. Diğer taraftan aynı düzenleme gereğince, Asliye Ticaret Mahkemeleriyle diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki, 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunununda ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 6335 Sayılı kanunla yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil görev ilişkisidir. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı HMK’nın 1. maddesi uyarınca, kamu düzenine ilişkin olduğundan mahkemelerce ve istinaf aşamasında Bölge Adliye Mahkemeleri tarafından re’sen incelenir. Bu kuralın tek istisnası, 6335 Sayılı Kanununun 2. maddesi ile değişik 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununun 5/(4). maddesinde düzenlenmiş olup, buna göre yargı çevresinde ayrı bir Asliye Ticaret Mahkemesi bulunmayan yerlerde Asliye Hukuk Mahkemelerine açılan ticari davalarda görev kuralına dayanılmamış olması, Asliye Ticaret Mahkemesine görevsizlik kararı verilmesini gerektirmeyecektir. Başka bir anlatımla, yargı çevresinde, Asliye Ticaret Mahkemesi bulunmayan yerlerde bir ticari uyuşmazlığın çözümü için Asliye Hukuk Mahkemesine genel mahkeme sıfatıyla dava açılması halinde mahkemece görevsizlik kararı verilmeksizin işin görülmesi gerekir. Buna karşılık kanun aksi durumu düzenlememiş olduğundan, Asliye Hukuk Mahkemesinin ticari olmayan bir davayı Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla görmüş olması kararın kaldırılmasını gerektirecek bir usule aykırılık halini oluşturmaktadır.
Mahkemece HSK kararına atıf yapılarak gönderme kararı verilmiş ise de;
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 1’inci maddesi mahkemelerin görevinin ancak yasa ile belirlenebileceğini ve göreve ilişkin kuralların kamu düzenine ilişkin olduğunu açıkça ifade etmiştir. Kesin yetki halleri de bu çerçevede değerlendirilir.
Bu yasal düzenlemeye paralel olarak görev ve kesin yetki halleri dava şartları arasında sayılmıştır (HMK m.114/1-c ve ç). Bir diğer ifade ile görev ve kesin yetkiye ilişkin koşullar yerine getirilmeden bir davanın esasına girilemez ve bu noktadaki eksiklik, istinaf ve temyiz de dahil olmak üzere yargılamanın her aşamasında dikkate alınır.
Nitekim Anayasa’nın “Kanuni hakim güvencesi” başlıklı 37’nci maddesinde “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” denilerek görev ve kesin yetki kurallarının gücü, tabii hakim ilkesi olarak ifade edilen evrensel bir ilkenin anayasa hükmü haline getirilmesi suretiyle ortaya konmuştur. Bu bağlamda belirtilmelidir ki, yargılanacak olan uyuşmazlığın gerçekleşmesinden önce, yürürlükte bulunan yasalar aracılığıyla görevi, yetkisi ve işleyişi (yani izleyeceği yargılama usulü) belirlenmiş olan mahkemenin hakimine tabii hakim, bunu öngören ilkeye de tabii hakim ilkesi denir (Tanrıver, S.: Tabii Hakim İlkesi ve Medeni Yargı, TBB Dergisi, 2013, S.104, s.12; Bilge, N.: Son Anayasa Değişikliğine Göre Tabii Hakim ve Savcı Teminatı, Prof. Dr. Hüseyin Cahit Oğuzoğlu’na Armağan, Ankara 1972, s.574).
Dava açmanın maddi hukuk ve yargılama hukuku bakımından birtakım sonuçları vardır. Dava açmanın yargılama hukukuna ilişkin en önemli sonuçlarından biri davanın açılması anında görevli ve yetkili olan mahkemenin artık sabit hale gelmesidir (perpetuatio fori). Bu ilkeye göre sonradan ortaya çıkan değişiklikler görevi ve yetkiyi etkilemez. Bu çerçevede ortaya çıkan ikinci önemli sonuç da mahkemenin davayı inceleme zorunluluğunun doğmasıdır. Nitekim yasa değişikliklerinde dahi ayrı ve açık bir geçiş hükmü yoksa mahkemeler görevsizlik kararı vererek ellerinde derdest bulunan dosyaları yeni kurulan mahkemeye gönderemezler; bunlara bakıp sonuçlandırmak zorundadırlar.
Söz gelimi 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun
‘da bu devri sağlamak için özel olarak geçici 1 ve 2’nci maddeler va’zedilmişken, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un “Geçiş hükümleri” başlıklı Geçici 1’inci maddesinin 1 numaralı fıkrasında “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce açılmış olan davalar açıldıkları mahkemelerde görülmeye devam eder” düzenlemesi yapılmıştır.
Görev (ve kesin yetki) konusundaki genel ilkelere ilişkin kısa açıklamadan sonra Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun yargı çevresi belirlemesine ilişkin 07.07.2021 gün ve 608 sayılı kararının hukuki mahiyeti konusuna da değinmek gerekir. 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanunu’nun 4/1-a ve 7/2-f düzenlemelerine göre Adalet Bakanlığının bir mahkemenin kaldırılması veya yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlamak, Kurul genel kurulunun görevleri arasındadır.
Ancak yargı çevresi bir mahkemenin hangi coğrafi alandaki davalara bakacağıyla ilgili olup, bir görev kuralı niteliğinde değildir. Bu karar ancak bundan sonra o yerde görülecek davaların yargılamasını yapacak mahkemeyi belirlemek maksatlıdır. Kaldı ki, görevin ve kesin yetkinin sadece yasa ile belirleneceğine ilişkin yukarıdaki yasal düzenlemeler dikkate alındığında, bir Kurul kararı ile yapılan yargı çevresi belirlenmesi işinin yasa düzeyinde sayılamayacağı da ortadadır.
Nitekim kurul kararı 07.07.2021 günü alınmış, ancak aynı kararda ‘iş bu kararın 01.09.2021 tarihinden itibaren uygulanmasına’ denilmekle yürürlük tarihi 01.09.2021 olarak belirlenmiştir. Kurul’un yargı çevresi belirlemeye ilişkin kararı, sadece bu kararın yürürlük tarihinden sonra açılacak davaları ilgilendirir. Aksi fikrin kabulü halinde Kurul’un tabii hakim ilkesini çiğneyerek derdest davaları dilediği mahkemede inceletme yetkisinin bulunduğu yolunda, Anayasa’ya aykırı bir sonuca varılmış olacaktır.
Ortada geçiş hükmü niteliğinde bir yasal düzenleme olmaksızın, sırf Kurul’un yargı çevresi belirlemeye ilişkin kararı ile tabii hakim güvencesini garanti eden Anayasa hükmü çiğnenerek derdest dosyaların görevsizlik, yetkisizlik ya da bunlara ilişkin dava şartı yokluğundan usulden reddi benzeri bir kararla başka mahkemeye gönderilmesi düşünülemez.
Yukarıda yapılan tüm yasal düzenlemeler ve açıklamalar çerçevesinde; ticari dava niteliğindeki davanın Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararı kapsamında kaldığı uyuşmazlık konusu olmamakla birlikte ilke kararının yürürlüğü tarihinden önce açılmış olan iş bu Ticari davada Anayasal Hak olan Doğal hakimlik gereğince uygulanabilmesi için bu belirlemenin kanunla yapılmış olması tek başına yeterli olmadığı; Ayrıca sözü edilen belirlemenin, yargılanacak olan uyuşmazlığın gerçekleşmesinden önce yapılmış olması da gerektiği; Bu nedenle, doğal hâkim ilkesinin bünyesinde, “kanuniliğin” yanı sıra “önceden belirlenmiş” olmaya da yer verildiği, Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararının taraflar arasındaki uyuşmazlığın gerçekleşmesi tarihinden önce açılmış olan bu ticari davada doğal hakimlik ilkesi gereğince uygulama yeri olmadığı, yine Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun ilgili kararında da açıkça iş bu kararın 01.09.2021 tarihinden itibaren uygulanmasına denilmek suretiyle bu tarihten önce açılmış ticari davaların bu belirleme kapsamı dışında tutulduğu ve ilgili kararda doğal hakimlik ilkesinin gözetildiği de açık olduğu, dava açmanın yargılama hukukuna ilişkin en önemli sonuçlarından biri davanın açılması anında görevli ve yetkili olan mahkemenin artık sabit hale gelmesi olduğu, bu ilkeye göre sonradan ortaya çıkan değişiklikler görevi ve yetkiyi etkilemeyeceği, bu çerçevede ortaya çıkan ikinci önemli sonuç da mahkemenin davayı inceleme zorunluluğunun doğması olduğu, nitekim yasa değişikliklerinde dahi ayrı ve açık bir geçiş hükmü yoksa mahkemeler görevsizlik kararı vererek ellerinde derdest bulunan dosyaları yeni kurulan mahkemeye gönderilemeyeceği, yerel mahkemenin kararına dayanak Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararında yargı çevresinin belirlenmesine ilişkin kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verildiği, HSK kararında görülmekte olan davaların devri ile ilgili bir düzenlemenin bulunmadığı, söz konusu genel kurul kararının görülmekte olan davaların da devredilmesi gerektiği şeklinde yorumlanarak kapsamının genişletilemeyeceğinden gönderme kararı ile il Ticaret Mahkemesine gönderilemeyeceği anlaşılmakla;
Dava tarihi 29.03.2021 olup, Bodrum 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne (Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) verdiği devir kararı usul ve yasaya uygun değildir. Davanın açılış tarihine göre eser sözleşmesinden kaynaklanan bu davada görevli ve yetkili mahkemesi Bodrum 4. Asliye Hukuk (Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatı ile )Mahkemesi’dir. Muğla Asliye Ticaret Mahkemesi’nin verdiği görevsizlik kararı doğru olmakla birlikte, Bodrum 4. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından tacir araştırması yapılarak gerektiği taktirde davaya asliye hukuk mahkemesi sıfatıyla bakılmalı bu hususta ara kararı kurulmalıdır.
Her ne kadar davacı avukatı istinaf dilekçesinde belirtilen nedenlerle ilk derece mahkemesi kararını istinaf etmiş ise de, mahkeme tarafından dayanılan hukuksal ve yasal gerekçelere göre, delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemiş olup, ilk derece mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun bulunmuş olmakla, davacı avukatının istinaf talebinin HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiş olup, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Muğla Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 03.12.2021 tarih ve 2021/1447 Esas, 2021/1115 Karar sayılı kararı, usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan, davacı avukatının bu karara karşı yapmış olduğu istinaf kanun yoluna başvurusunun, 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı avukatının istinaf başvurusunun reddine karar verilmiş olması nedeniyle, alınması gerekli 80,70 TL istinaf karar ve ilam harcından, peşin alınan toplam 59,30 TL harcın mahsubu ile kalan 21,40 TL harç bedelinin davacıdan alınarak, Hazine’ye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından yatırılan 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile istinaf kanun yolu giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Kararın, ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 362/(1)-a ve 362/(1)-c maddeleri uyarınca dava değeri itibarıyla kesin olmak üzere 08.02.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.