Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/387 E. 2022/652 K. 28.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2022/387
KARAR NO: 2022/652

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : MANİSA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2021/645
KARAR NO : 2021/210
DAVA TARİHİ : 08/07/2013
KARAR TARİHİ: 24/12/2021
DAVA : Tazminat
KARAR TARİHİ : 28.04.2022
KARARIN YAZ. TARİH : 28.04.2022
Manisa Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 24.12.2021 tarih ve 2021/645 Esas, 2021/210 Karar sayılı kararının, istinaf başvurusu yoluyla incelenmesinin davalılar avukatı tarafından istenilmesi üzerine, dairemize gönderilen dosya incelendi, dosya içeriğine göre incelemenin duruşmasız olarak yapılması uygun görülmekle, gereği konuşulup düşünüldü.
İSTEM:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı vekili dava dilekçesi ve 02/07/2009 havale tarihli açıklama dilekçesi ile, “… ilçesi, … Mahallesi, … Sokak No:…” de bulunan S.S. … Kooperatifine …’ın kooperatif müdürü olduğu sırada kooperatif başkanı …’ın ayrılması üzerine yönetim kurulunun 15/05/2006 gün ve 10 sayılı kararı ile üyeliğe giriş ile ilgili karar ve 7 sayfa sözleşme ve 2 sayfa teknik şartname detaylarındaki şartlarla üye olunduğunu, girişte …’a ödenen 84.000,00 TL’nin ayrılan üyenin 15/05/2006 tarihine kadar ödedikleri ve sözleşmeye göre ödenmesi gereken bedele mahsup edileceğini, kooperatifin hiçbir üyesine kooperatif senedi vermediğini, müvekkilinden fazla aidat tahsil edildiğini, davalıların yönetiminde bulunduğu S.S. … Kooperatifi ve dava dışı müteahhit firma arasında akdedilen sözleşme konusu imalatların müteahhit firma tarafından sözleşmede öngörülen teslim tarihi 17/03/2007 tarihinde tamamlanıp teslim edilmediğini, buna rağmen yöneticilerin sözleşmeyi feshetmediklerini, cezai şartın müteahhitten talep edilmediğini, müteahhit tarafından yangın merdiveni, hidrofor, merdiven granitleri gibi sözleşmede belirtilmesine rağmen eksik işlerin bırakıldığını, yöneticiler tarafından kooperatife fazla ödemelerde bulunulduğunu bildirerek; a)Müteahhidin kusuruna binaen sözleşmenin feshedilmemesi nedeniyle her daire için öngörülen 10.000 USD götürü tazminattan şimdilik 2.000,00 TL tazminatın aylık % 5 faizi ile birlikte, b)Aynı sözleşmede işin teslim tarihi 07/03/2007 olarak kararlaştırılmasına rağmen öngörülen aylık 600 USD cezai şarta karşılık şimdilik 1.000,00 TL’nin aylık % 5 faizi ile birlikte, c)Müteahhit tarafından yangın merdiveni, hidrofor, merdiven granitleri gibi sözleşmede belirtilmesine rağmen yapılmayan eksik işler karşılığı; müteahhide yapılan fazla ödemeler; mevcut hali ile binanın değer kaybı için şimdilik 1.000,00 TL’nin ticari temerrüt faizi ile birlikte, d)Ayıplı imalat dolayısıyla davacıya ait bağımsız bölümün değer kaybı nedeniyle uğranılan zarar için 1.000,00 TL’nin ticari temerrüt faizi ile birlikte, e)Davacıdan fazla tahsil edilen 13.000,00 TL aidatın ticari temerrüt faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
YANIT:
Davalılar avukatı tarafından verilen dava dilekçesine yanıt dilekçesinde özetle; Dilekçelerinde ayrıntılı olarak açıkladıkları üzere, müvekkili kooperatifin tasfiye halinde olması nedeni ile tüzel kişiliğinin tasfiye memuru nezdinde devam etmekte olması nedeni ile dava dilekçesinin reddini, bunun dışmda yetki ve görev yönünden itirazlarımız doğrultusunda dava dilekçesinin reddini, davacı yanca şekli yoksunluklar giderilirsee bu kere, davacının dava koşulları oluşmadan dava açmış olması, dava açmaya sıfatının olmaması nedeni ile davanın koşulları oluşmadığından reddini, kooperatif aleyhine üyenin böyle bir dava açma hakkı olmaması nedeni ile davanın taraf sıfalı yönünden reddini, diğer davalılar ve davalı …’ ın dağrudan davalı gösterilemeyecek olmaları nedeni ile bu kişiler aleyhine açılan davanın usulden reddini, esasa ilişkin olarak ise beyanlarında belirttikleri üzere davacının açıkladığı hususların tamamına gerçek dışı beyanlar olması nedeni ile kooperatif genel kurulunun en yetkili merci olması nedeni ile ve davacının hiçbir genel kurulda muhalefet şerhi koymadığı gibi bir kısım genel kurula katılmamış dahi olması nedeni ile iddiaları ile genel kurul kayıtları ve inşaatın ve kooperatifte yaşanan sürecin bambaşka yürümüş olması nedeni ile ve hiçbir iddianın gerçek ve doğru olmaması nedeni ile davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıdan davalı müvekkilleri yönünden ayrı ayrı tahsiline (iddia edilen hak ve taleplerin ayrı ayrı kanun maddelerine dayanması nedeni ile) karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
İlk derece mahkemesinin 24.12.2021 tarih ve 2021/645 Esas, 2021/210 Karar sayılı kararında özetle; ”…Ticari dava niteliğindeki davanın Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararı kapsamında kaldığı uyuşmazlık konusu olmamakla birlikte ilke kararının yürürlüğü tarihinden önce açılmış olan iş bu ticari davada anayasal hak olan doğal hakimlik gereğince uygulanabilmesi için bu belirlemenin kanunla yapılmış olması tek başına yeterli olmadığı, ayrıca sözü edilen belirlemenin, uyuşmazlığın gerçekleşmesinden önce yapılmış olmasının da gerektiği, doğal hâkim ilkesinin bünyesinde, “kanuniliğin” yanı sıra “önceden belirlenmiş” olmaya da yer verildiği, Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararının taraflar arasındaki uyuşmazlığın gerçekleşmesi tarihinden önce açılmış olan bu ticari davada doğal hakimlik ilkesi gereğince uygulama yeri olmadığı, yine Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun ilgili kararında da açıkça iş bu kararın 01.09.2021 tarihinden itibaren uygulanmasına denilmek suretiyle bu tarihten önce açılmış ticari davaların bu belirleme kapsamı dışında tutulduğu ve ilgili kararda doğal hakimlik ilkesinin gözetildiğinin de açık olduğu, dava açılmasının yargılama hukukuna ilişkin en önemli sonuçlarından birinin davanın açılması anında görevli ve yetkili olan mahkemenin artık sabit hale gelmesi olduğu, bu ilkeye göre sonradan ortaya çıkan değişikliklerin görevi ve yetkiyi etkilemeyeceği, bu çerçevede ortaya çıkan ikinci önemli sonucunda mahkemenin davayı inceleme zorunluluğunun doğması olduğu, nitekim yasa değişikliklerinde dahi ayrı ve açık bir geçiş hükmü yoksa mahkemelerin görevsizlik kararı vererek ellerinde derdest bulunan dosyaları yeni kurulan mahkemeye gönderemeyeceği, yerel mahkemenin kararına dayanak Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararında yargı çevresinin belirlenmesine ilişkin kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verildiği, HSK kararında görülmekte olan davaların devri ile ilgili bir düzenlemenin bulunmadığı, söz konusu genel kurul kararının görülmekte olan davaların da devredilmesi gerektiği şeklinde yorumlanarak kapsamının genişletilemeyeceği anlaşıldığından 01/09/2021 tarihinden önce açılan bu davanın ilçe mahkemesince mahkememize gönderilemeyeceği, mahkememizin görevsiz olduğu ve dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesine” dair karar verilmiştir.
İSTİNAF EDEN: Davalılar avukatı tarafından istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalılar avukatı tarafından verilen 17.01.2022 tarihli istinaf başvuru dilekçesi ile; ”…Manisa Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/645 E. Sayılı dosyası ile ise, HSYK kararının 01.09.2021 tarihinden önce açılan davalarda uygulanamayacağı belirtilerek görevsizliğine karar verilmiş, dosyanın Salihli Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmiştir.
Öncelikle, 2 mahkeme arasında olumsuz görev uyuşmazlığı oluşmuş olup yerel mahkemece dosyanın olumsuz görev uyuşmazlığının çözümü için İzmir Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesi gerekmekte iken, Salihli Asliye Hukuk Mahkemesi (Asliye Ticaret sıftaı ile) ‘ne gönderilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur.
Kaldı ki, yerel mahkemece hükme gerekçe gösterilen HSYK’nın 07.07.2021 tarih ve 608 sayılı kararı yok hükmündedir. Zira, Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun aldığı kararlar ile görev noktasında düzenleme yapma yetkisi takdir olunacağı üzere bulunmamaktadır.
Görev, kamu düzenine ilişkin olup göreve ilişkin düzenlemelerin 6100 Sayılı HMK’NIN 1/1 maddesi uyarınca, kanunla düzenlenebileceği tartışmasızdır. HSYK tarafından alınan bir karar ile, göreve dair düzenlemeler yapılamayacaktır.
Kaldı ki, HSYK tarafından hem göreve dair düzenlemeler yapılmış, birde bu düzenlemelerin 01.9.2021 tarihi itibari il yani ileri bir tarih belirtilerek yürürlüğe gireceğinden bahsedilmiştir. Göreve ilişkin düzenlemelerin derhal, düzenleme tarihi itibari ile yürürlüğe gireceği de tartışmasız olup, yerel mahkemece verilen usul ve yasaya aykırı kararın ortadan kaldırılması ile, olumsuz görev uyuşmazlığının çözümü için dosyanın İzmir Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesine gönderilmesine” karar verilmesi istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
DELİLLER, DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılan inceleme sonucunda,
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 1’inci maddesi mahkemelerin görevinin ancak yasa ile belirlenebileceğini ve göreve ilişkin kuralların kamu düzenine ilişkin olduğunu açıkça ifade etmiştir. Kesin yetki halleri de bu çerçevede değerlendirilir.
Bu yasal düzenlemeye paralel olarak görev ve kesin yetki halleri dava şartları arasında sayılmıştır (HMK m.114/1-c ve ç). Bir diğer ifade ile görev ve kesin yetkiye ilişkin koşullar yerine getirilmeden bir davanın esasına girilemez ve bu noktadaki eksiklik, istinaf ve temyiz de dahil olmak üzere yargılamanın her aşamasında dikkate alınır.
Nitekim Anayasa’nın “Kanuni hakim güvencesi” başlıklı 37’nci maddesinde “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” denilerek görev ve kesin yetki kurallarının gücü, tabii hakim ilkesi olarak ifade edilen evrensel bir ilkenin anayasa hükmü haline getirilmesi suretiyle ortaya konmuştur. Bu bağlamda belirtilmelidir ki, yargılanacak olan uyuşmazlığın gerçekleşmesinden önce, yürürlükte bulunan yasalar aracılığıyla görevi, yetkisi ve işleyişi (yani izleyeceği yargılama usulü) belirlenmiş olan mahkemenin hakimine tabii hakim, bunu öngören ilkeye de tabii hakim ilkesi denir (Tanrıver, S.: Tabii Hakim İlkesi ve Medeni Yargı, TBB Dergisi, 2013, S.104, s.12; Bilge, N.: Son Anayasa Değişikliğine Göre Tabii Hakim ve Savcı Teminatı, Prof. Dr. Hüseyin Cahit Oğuzoğlu’na Armağan, Ankara 1972, s.574).
Dava açmanın maddi hukuk ve yargılama hukuku bakımından birtakım sonuçları vardır. Dava açmanın yargılama hukukuna ilişkin en önemli sonuçlarından biri davanın açılması anında görevli ve yetkili olan mahkemenin artık sabit hale gelmesidir (perpetuatio fori). Bu ilkeye göre sonradan ortaya çıkan değişiklikler görevi ve yetkiyi etkilemez. Bu çerçevede ortaya çıkan ikinci önemli sonuç da mahkemenin davayı inceleme zorunluluğunun doğmasıdır. Nitekim yasa değişikliklerinde dahi ayrı ve açık bir geçiş hükmü yoksa mahkemeler görevsizlik kararı vererek ellerinde derdest bulunan dosyaları yeni kurulan mahkemeye gönderemezler; bunlara bakıp sonuçlandırmak zorundadırlar.
Söz gelimi 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun
‘da bu devri sağlamak için özel olarak geçici 1 ve 2’nci maddeler va’zedilmişken, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un “Geçiş hükümleri” başlıklı Geçici 1’inci maddesinin 1 numaralı fıkrasında “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce açılmış olan davalar açıldıkları mahkemelerde görülmeye devam eder” düzenlemesi yapılmıştır.
Görev (ve kesin yetki) konusundaki genel ilkelere ilişkin kısa açıklamadan sonra Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun yargı çevresi belirlemesine ilişkin 07.07.2021 gün ve 608 sayılı kararının hukuki mahiyeti konusuna da değinmek gerekir. 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanunu’nun 4/1-a ve 7/2-f düzenlemelerine göre Adalet Bakanlığının bir mahkemenin kaldırılması veya yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlamak, Kurul genel kurulunun görevleri arasındadır.
Ancak yargı çevresi bir mahkemenin hangi coğrafi alandaki davalara bakacağıyla ilgili olup, bir görev kuralı niteliğinde değildir. Bu karar ancak bundan sonra o yerde görülecek davaların yargılamasını yapacak mahkemeyi belirlemek maksatlıdır. Kaldı ki, görevin ve kesin yetkinin sadece yasa ile belirleneceğine ilişkin yukarıdaki yasal düzenlemeler dikkate alındığında, bir Kurul kararı ile yapılan yargı çevresi belirlenmesi işinin yasa düzeyinde sayılamayacağı da ortadadır.
Nitekim kurul kararı 07.07.2021 günü alınmış, ancak aynı kararda ‘iş bu kararın 01.09.2021 tarihinden itibaren uygulanmasına’ denilmekle, yürürlük tarihi 01.09.2021 olarak belirlenmiştir. Kurul’un yargı çevresi belirlemeye ilişkin kararı, sadece bu kararın yürürlük tarihinden sonra açılacak davaları ilgilendirir. Aksi fikrin kabulü halinde Kurul’un tabii hakim ilkesini çiğneyerek derdest davaları dilediği mahkemede inceletme yetkisinin bulunduğu yolunda, Anayasa’ya aykırı bir sonuca varılmış olacaktır.
Ortada geçiş hükmü niteliğinde bir yasal düzenleme olmaksızın, sırf Kurul’un yargı çevresi belirlemeye ilişkin kararı ile tabii hakim güvencesini garanti eden Anayasa hükmü çiğnenerek derdest dosyaların görevsizlik, yetkisizlik ya da bunlara ilişkin dava şartı yokluğundan usulden reddi benzeri bir kararla başka mahkemeye gönderilmesi düşünülemez.
ULAŞILAN KANAAT;
Yukarıda yapılan tüm yasal düzenlemeler ve açıklamalar çerçevesinde; ticari dava niteliğindeki davanın Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararı kapsamında kaldığı uyuşmazlık konusu olmamakla birlikte, ilke kararının yürürlüğü tarihinden önce açılmış olan iş bu Ticari davada Anayasal Hak olan Doğal hakimlik gereğince uygulanabilmesi için bu belirlemenin kanunla yapılmış olması tek başına yeterli olmadığı; Ayrıca sözü edilen belirlemenin, yargılanacak olan uyuşmazlığın gerçekleşmesinden önce yapılmış olması da gerektiği; Bu nedenle, doğal hâkim ilkesinin bünyesinde, “kanuniliğin” yanı sıra “önceden belirlenmiş” olmaya da yer verildiği, Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararının taraflar arasındaki uyuşmazlığın gerçekleşmesi tarihinden önce açılmış olan bu ticari davada doğal hakimlik ilkesi gereğince uygulama yeri olmadığı, yine Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun ilgili kararında da açıkça iş bu kararın 01.09.2021 tarihinden itibaren uygulanmasına denilmek suretiyle bu tarihten önce açılmış ticari davaların bu belirleme kapsamı dışında tutulduğu ve ilgili kararda doğal hakimlik ilkesinin gözetildiği de açık olduğu, dava açmanın yargılama hukukuna ilişkin en önemli sonuçlarından biri davanın açılması anında görevli ve yetkili olan mahkemenin artık sabit hale gelmesi olduğu, bu ilkeye göre sonradan ortaya çıkan değişiklikler görevi ve yetkiyi etkilemeyeceği, bu çerçevede ortaya çıkan ikinci önemli sonuç da mahkemenin davayı inceleme zorunluluğunun doğması olduğu, nitekim yasa değişikliklerinde dahi ayrı ve açık bir geçiş hükmü yoksa mahkemeler görevsizlik kararı vererek ellerinde derdest bulunan dosyaları yeni kurulan mahkemeye gönderilemeyeceği, yerel mahkemenin kararına dayanak Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararında yargı çevresinin belirlenmesine ilişkin kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verildiği, HSK kararında görülmekte olan davaların devri ile ilgili bir düzenlemenin bulunmadığı, söz konusu genel kurul kararının görülmekte olan davaların da devredilmesi gerektiği şeklinde yorumlanarak kapsamının genişletilemeyeceği, bu haliyle 01/09/2021 tarihinden önce açılan eldeki davada görevli ve yetkili mahkemenin Salihli 2. Asliye Hukuk Mahkemesi (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) olduğu anlaşılmış olup, her ne kadar istinaf eden iki daire arasında görev uyuşmazlığı olduğunu iddia etmiş ise de, Salihli Asliye Hukuk Mahkemesi’nin Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla verdiği karar gönderme kararı olup, görevsizliğe ilişkin bulunmadığından, iki mahkeme arasında görev uyuşmazlığı olduğunu söyleme imkanı da bulunmayıp, iki tarafında tacir olması ve işin dava konusunun ticari işletmeleri ile ilgili olması halinde ticaret mahkemesi sıfatı ile aksi taktirde asliye hukuk mahkemesi olarak karar vermesi gerekli olmakla, mahkemece verilen karar usul ve yasaya uygun olup, davalılar avukatının istinaf kanun yoluna başvurusunun HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Manisa Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 24.12.2021 tarih ve 2021/645 Esas, 2021/210 Karar sayılı kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan, davalılar avukatının bu karara karşı yapmış olduğu istinaf kanun yoluna başvurusunun, 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davalılar avukatının istinaf kanun yoluna başvurusunun reddine karar verilmiş olması nedeniyle, alınması gerekli 80,70 TL karar ve ilam harcından, peşin harç ile karşılandığından, başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davalılar tarafından yatırılan 220,70 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile, istinaf kanun yolu yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Kararın, ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/(1)-c maddesi gereğince, kesin olmak üzere, 28.04.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.