Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/369 E. 2022/455 K. 24.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2022/369
KARAR NO : 2022/455

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2021/212
KARAR NO : 2021/365
DAVA TARİHİ : 01.04.2021
KARAR TARİHİ : 26.05.2021
DAVA : Alacak
KARAR TARİHİ : 24.03.2022
KARARIN YAZ. TARİH : 24.03.2022
İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 26.05.2021 tarih ve 2021/212 Esas, 2021/365 Karar sayılı kararının, istinaf başvurusu yoluyla incelenmesinin davalı avukatı tarafından istenilmesi üzerine, dosyanın gönderildiği İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi’nin 27.01.2022 tarih ve 2021/1865 Esas, 2022/95 Karar sayılı görevsizlik kararı ile 21. Hukuk Dairesi’ne gönderildiği, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi’nin 09.03.2022 tarih ve 2022/383 Esas, 2022/486 Karar sayılı görevsizlik kararı ile de dairemize gönderilen dosya incelendi, dosya içeriğine göre incelemenin duruşmasız olarak yapılması uygun görülmekle, gereği konuşulup düşünüldü.
İSTEM:
Davacı avukatı tarafından verilen 01.04.2021 tarihli dava dilekçesinde özetle; davacı ile davalı arasında 2 adet sözleşme akdedildiği, müvekkil şirket ile … Müdürlüğü’nün yapmış olduğu 21/02/2019 Tarihli, 40014695 sayılı, 32.500,00-Euro bedelli ve ”… Tesislerinde Yıllık Trafo Bakımlarının Yapılması ve Yüksek Gerilim Tesislerinin İşletme Sorumluluğunun Alınması” başlıklı sözleşme ile 15/02/2019 tarihli 40014700 sayılı, 35.900,00-Euro bedelli ”Yangın Algılama Sistemlerinde Koruyucu Bakım Yapılması” başlıklı sözleşme kapsamında taraflarca mutabakata varılarak 2 adet sözleşme imza altına alındığı, müvekkil şirketin, her iki sözleşme kapsamında da sözleşmeden doğan yükümlülüğünü eksiksiz bir şekilde gereği gibi ifa ettiği, ancak müvekkil şirket sözleşme gereği ifasını periyodik olarak gerçekleştirip yükümlülüğünü yerine getirdikten sonra 40014695 sayılı sözleşmenin kalan bedeli için 24.06.2019 tarihli, 33658 Seri numaralı, 14.750,00 EURO bedelli fatura keşide ettiği, yine sözleşme gereği 40014700 sayılı sözleşmenin kalan bedeli içinse 27.06.2019 tarihli, 33661 seri numaralı, 17.950,00 EURO bedelli fatura keşide edilmiş ancak davalı yan tarafından bu faturalara istinaden her hangi bir ödeme yapılmamıştır. davalı yanca son 2 adet fatura için herhangi bir ödeme yapılmadığı, davalı yan haksız olarak ödeme yükümlülüğünü yerine getirmediği, fazlaya ilişkin her türlü talep ile dava hakkımız saklı kalmak kaydıyla; davanın kabulü ile, şimdilik 1.000,00-Euro’nun temerrüt tarihinden işleyecek döviz mevduatına uygulanan en yüksek faizi ile birlikte fiili ödeme tarihinde ki efektif satış kuru üzerinden davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
İlk derece mahkemesi 26.05.2021 tarih ve 2021/212 Esas, 2021/365 Karar sayılı kararında özetle; “…Bu açıklamalara göre; somut olayda davalı taraf tacir olmayıp, sadece davacı tarafın tacir olması, uyuşmazlığı ticari bir iş saysa dahi, ticari bir dava niteliğine getirmeyeceği, uyuşmazlığın TTK.’nun 4.maddesinde sayılan uyuşmazlıklar arasında yer almadığı, davanın ticaret mahkemelerinde bakılacağına ilişkin açık bir yasa hükmünün de bulunmadığı, bu itibarla davanın; ticari bir dava olmaması nedeniyle davaya bakma görevi mahkememize ait olmayıp, genel hükümlere göre çözülmesi gereken ve genel mahkeme olan Asliye Hukuk Mahkemesine aittir. Yargıtay Yüksek 13. Hukuk Dairesinin 12/05/2014 tarih, 2014/8115 Esas ve 2014/15041 Karar sayılı ilamıda bu doğrultudadır. Davaya bakma görevinin genel mahkeme olan İzmir Asliye Hukuk Mahkemesi olması, HMK nun 114(1)/c maddesinin yollaması ile HMK nun 115(2) maddesi uyarınca davanın dava şartı yokluğu nedeni ile usulden reddine, mahkememizin görevsizliğine…” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davalı avukatı tarafından verilen 13.07.2021 tarihli istinaf kanun yoluna başvuru dilekçesinde özetle; “…İstinaf Nedenlerimiz: İlk Derece Mahkemesinin görevsizlik kararı hukuka uygun olmakla birlikte, dosyanın görevli Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi hukuka aykırıdır. Davaya bakmaya görevli mahkeme Tüketici Mahkemesidir. Davaya konu olan hukuki ilişkide davacı taraf açıkça “hizmet sağlayıcı”, müvekkil … ise “son kullanıcı”dır. Davacı şirketten alınan bakım hizmetinin, davalı … ana faaliyet konusu olan “güvenlik hizmeti” ile bir ilgisinin olmadığı çok açıktır. Müvekkil … kamu tüzel kişisi olup, özel ticari bir şirket değildir. Müvekkil …, aldığı hizmete bir katma değer ilave ederek ticari hayata geri döndürmek ve bundan bir gelir elde etmek gibi bir amacı da mevcut değildir. Dolayısıyla aradaki hukuki ilişki tipik bir tüketici ilişkisidir. Bilindiği gibi, tüketici kavramının tanımlanmasında kullanılan ölçütler; maddi, kişisel ve işlevsel olmak üzere üçe ayrılmaktadır. Maddi ölçütte tarafların gelirleri, kişisel ölçütte tarafların tacir veya gerçek/tüzel kişi olup olmadıkları, işlevsel ölçütte ise yapılan işlemle hangi amacın gerçekleştirilmek istendiği önem taşımaktadır. 6502 sayılı yasanın bu ölçütlerden kişisel ve işlevsel ölçütü bir arada kullandığı söylenebilir. Çünkü 6502 sayılı yasanın 3-1/k maddesine göre; tüketici, ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi ifade etmektedir. Kısacası 6502 sayılı yasaya göre bir kişinin tüketici sıfatını kazanması, hangi amaçla hareket ettiğine bağlıdır. (OZANOĞLU, Hasan Seçkin: Tüketiciyi Koruyan Düzenlemelerin Kişi Bakımından Uygulama Alanı, 2000, s. 663-692) …’a göre ise tüketici işleminde söz edebilmek için, hukuki işleme konu olan mal veya hizmetin alıcının uhdesinde kalması, malın ticari hayata geri dönememesi, ödenen maliyetin geri kazanılamaması, başka bir malın hammaddesi veya yarı mamul maddesi olarak kullanılamaması gerekmektedir. (ASLAN, İ. Yılmaz: Tüketici Hukuku Dersleri, Bursa, 2015)Bu açıklamalardan sonra dava konusu somut olayı değerlendirirsek;
a-)Müvekkil … tüzel kişi olmakla birlikte, TTK’da yer alan ticari şirketlerden değildir. Uluslarüstü kollektif bir savunma teşkilatıdır. Dolayısıyla ticari bir amaç gütmemektedir. TTK’nun 16. md.sine göre, kamu hukuku tüzel kişileri tarafından kurulan ve kamu hukuku hükümlerine göre yönetilen teşekkül ve müesseseler, hiçbir şekilde tacir sayılmazlar. Yargıtay da ticari amaçla kurulmayan tüzel kişilerin tüketici olabileceğini kabul etmektedir. İstanbul 1. Tüketici Mahkemesi’nin T. 10.05.2005, E. 2004/4600, K. 2005/ 433 sayılı kararında,“Bir sözleşmenin tüketici kredisi sözleşmesi olarak kabul edilebilmesi için kredi alanın tüketici olması ve kredinin tüketim amacı ile kullanılması gerekir. Oysa krediyi kullanan şirketin tüketici olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Zira krediyi kullanan şirket ticari amaçla kurulmuş ve tüm faaliyetleri ticari amaçlarının gerçekleşmesine yöneliktir. Yargıtay’ın muhtelif içtihatlarında da ticari şirketlerin tüketici kabul edilemeyeceği açıklanmıştır. Yasada tüketici olarak kabul edilen tüzel kişiler ticari amaçla kurulmayan tüzel kişilerdir. Örneğin ticari amaçla kurulmayan dernek, vakıflar yasada tüketici kabul edilen tüzel kişilerdendir.”Karar, Yargıtay 13. HD.’nin T. 3.2.2006, E. 2005/17295, K. 2006/1165 sayılı kararıyla kesinleşmiştir. Yargıtay 20. HD.’nin T. 17.7.2006, E. 2006/7421, K 2006/10706 sayılı kararında da, ticaret şirketlerinin tüketici olamayacağına ilişkin görüş tekrarlanmıştır. Dolayısıyla, müvekkil … ticari bir şirket olmadığı, kar amacı gütmeyen bir kamu tüzel kişisi olduğu için “tüketici” olması hukuken mümkündür.
b-)Müvekkil …, davacı şirkete ödediği bakım hizmetini maliyetine yazamamakta, bu nedenle ödediği bedelin geri dönüşünü sağlayamamaktadır. “Ticari iş” ile “tüketici işlemi” arasındaki en bariz farklardan birisi de budur. Tüketici işlemlerinde maliyetlerin ve ödenen bedellerin geri dönüşü söz konusu değildir.
c-)Müvekkil … almış olduğu bakım hizmeti, kendi faaliyet alanı kapsamında değildir. Müvekkil … savunma alanında güvenlik hizmeti üretmektedir.
ç-)Müvekkil …, davacıdan almış olduğu bakım hizmetinin son kullanıcıdır. Bu hizmete katma değer ilave edip, tekrar piyasaya arz etmemektedir.
d-)Her ne kadar Tüketici hukuku öncelikle tüzel kişilere göre zayıf olan gerçek kişileri koruma eğiliminde ise de, bir kısım tüzel kişilerin de korunma ihtiyaçlarının olduğu söylenebilir. Özellikle, ticaret yapmak için organize olmamış, piyasanın kendine has kurallarını tam olarak bilmesi mümkün olmayan, uzmanlık alanı başka alanlarda yoğunlaşmış kamu tüzel kişilerinin, piyasada aktif şekilde yer alan ve kendi konusunda uzmanlaşmış olan özel tüzel kişilerine karşı korunmalarının gerektiği açıktır. Bütün bu hususlar bir arada değerlendirildiğinde, biz dava konusu işlemin ticari bir iş değil, bir tüketici işlemi olduğu kanaatindeyiz.
3-)Müvekkil … harçlardan muaftır. 12.12.1956 tarihli, 9481 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 6860 sayılı kanun ile yürürlüge giren “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avrupa’daki Müttefik Yüksek Kumandanı Arasında, Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Karargâhına Tabi Bulunan Müttefik Karargâhların Türkiye Ülkesinde Tesisine ve Faliyetlerine Tatbik Olunacak Hususi Şeraite Mütedair Anlaşma”nın 9/1-d maddesi gereğince, müvekkil … harç ve damga vergilerinden muaftır. Bu nedenle tarafımızdan istinaf başvuru ve karar harcı alınmamasını talep ederiz. (EK 6860 Sayılı Yasa)
SONUÇ VE İSTEM: Yukarıda arz edilen nedenlerle;
1-İlk Derece Mahkemesinin kararının kaldırılarak, dosyanın Tüketici Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesini,
2-)6860 sayılı yasa gereğince müvekkil … harçtan muaf olduğundan, istinaf başvuru ve karar harcı alınmamasını,
3-)Yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yüklenmesine…” karar verilmesi istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
YANIT:
Davacı avukatı tarafından verilen 02.08.2021 tarihli istinafa yanıt dilekçesinde özetle; “…1.Davacı müvekkilimiz, … Şti. adına 01.04.2021 tarihinde davalı …’na karşı 2 adet faturanın tahsili amacıyla dava yöneltilmiştir. Bu davaya konu faturalar, müvekkil şirket ile … arasında yapılmış olan dava dilekçemizin de ekinde yer alan 2 adet sözleşme nedeniyle tanzim edilmiştir. Bu sözleşmeler kapsamında müvekkil şirket, ticari amaçla karşı yanın elektrik ve yangın tesislerinin bakımlarını ve işletmesini üstlenmiştir. Müvekkil şirket yükümlülüğünü yerine getirmesine rağmen davalı yanın, bir takım ödeme yükümlülüklerinden kaçınması üzerine tarafımızca dava açma mecburiyeti doğmuştur.
2.26.05.2021 tarihinde ise İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/212 E. – 2021/365 K. Sayılı ilamı ile ”somut olaya göre Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevsiz olması hasebiyle dosyanın görevli İzmir Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine” hükmetmiştir.
3.Tarafımızca her ne kadar halen somut olay nazara alındığında Asliye Hukuk Mahkemelerinin değil Asliye Ticaret mahkemelerinin görevli olduğu düşülse de yargılamanın zamansal açıdan sekteye uğramaması için anılan karara itiraz edilmemiştir.
4.Ancak 13.07.2021 tarihinde ise davalı yan tarafından ”somut olayda Asliye Hukuk Mahkemelerinin değil Tüketici Mahkemelerinin görevli olduğu” iddiası ile istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Karşı yanın bu iddiasının gerekçesi ise taraflarının kamu tüzel kişisi olup özel ticari şirket olmaması, aldığı hizmete bir katma değer ilave ederek ticari hayata geri döndürme ve bundan bir gelir elde etme gibi bir amacının olmayışı” sebebiyle tarafların arasındaki ilişkinin tüketici ilişkisi olduğunu savunmuştur.
5. Bu durumun tarafımızca kabulü mümkün değildir. Tüketici hukuku ve tüketici kavramı, belli bir örgütlenmeye sahip olan kişiler karşısında sözleşme yapan zayıf tarafı korumayı amaçlamak için geliştirilmiştir. Nitekim 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanununun 3. Maddesine göre;
ı) Sağlayıcı: Kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla tüketiciye hizmet sunan ya da hizmet sunanın adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi,
i) Satıcı: Kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla tüketiciye mal sunan ya da mal sunanın adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi,
k) Tüketici: Ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi, İfade etmektedir. Kanun metninden anlaşılacağı üzere kanun koyucu; sağlayıcı ve satıcıyı tanımlarken kamu tüzel kişisi ifadesine yer vermiş ancak tüketici kavramını tanımlarken kamu tüzel kişisi kavramına özellikle yer vermemiştir. Kanunun açık metninden de anlaşıldığı üzere kamu gücüne haiz tüzel kişiliğin tüketici olamayacağı açıktır. Hali hazırda doktrin ve Yargıtay içtihatları da bu konuda görüş birliği içerisindedir.
6. Doktrine göre; ” gerçekten de kanun koyucu kasıtlı olarak tüketici tanımında kamu tüzel kişileri ifadesine yer vermemiş ve kamu tüzel kişilerinin tüketici sıfatına sahip olamayacaklarını zımnen kabul etmiştir. ” (BATTAL A., Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Yönünden Tacirlerin Tüketici Sıfatı, Prof. Dr. M. Kemal OĞUZMAN’ın Anısına Armağan, Ankara 2000, s. 327.)
7. İçtihatlara göre; ”Somut olayda davacı, kamu tüzel kişisi olması nedeniyle belirtilen tüketici vasfına sahip değildir. Hal böyle olunca, davanın 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un kapsamına girmediğinin kabulü gerekir. Öyle olunca, davanın Tüketici Mahkemesinde görülmesi doğru olmayıp tarafların sıfatına ve aradaki ilişkiye göre genel mahkemede görülmelidir.” (Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 2019/5961 E. 2019/13102 K. 25.12.2019 T. & Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 2016/28031 E. 2019/3215 K. 12.03.2019 T. ) Bir başka hukuk dairesine göre;”Davacının özel bütçeli kamu tüzel kişisi ve tacir olduğu,….. Sabit olmakla davacının 4077 sayılı kanunun 3-e maddesinde tanımlı tüketici olmadığı anlaşılmaktadır. Bu bağlamda; mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olarak davaya bakmakla görevli olmasına rağmen yanılgılı değerlendirme ile davacının 4077 sayılı yasa kapsamında tüketici olduğu kabul edilerek, tüketici mahkemesi sıfatı ile yargılama yapıp karar vermesi doğru görülmemiştir.”(Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2013/19206 E. 2014/2742 K. 24.04.2014 T.)
8. Sonuç olarak davalı …’nın kamu gücüne sahip uluslararası sözleşme ile koruma altına alınmış bir kamu tüzel kişisi olduğu tartışmasızdır. Böylesine korunan bir kişiliğin tüketici vasfına sahip olamayacağı açıktır. Bu sebeple Yargıtay içtihatları ve doktrin görüşleri de dikkate alındığında yargılamayı tüketici mahkemelerinin icra edemeyeceği ortadadır. Bu nedenle karşı yanın istinaf başvurusunun reddi gerekmektedir.
HUKUKİ NEDENLER: HMK, TKHK, TMK ve ilgili yasal mevzuat.
HUKUKİ DEKİLLER:Dava dilekçemizde yer alan delillerimizi tekrar ederiz.
SONUÇ VE İSTEM: Yukarıda izah olunan ve re’sen nazara alınacak nedenlerle;
Karşı yanın istinaf başvurusunun REDDİNE,
Yargılama harç ve giderleriyle vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine…” karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
DELİLLER, DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılan inceleme sonucunda,
Dava alacak isteğine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucu, davaya bakma görevinin İzmir Asliye Hukuk Mahkemesi olması nedeniyle dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine dair karar verilmiş ve verilen karara karşı davalı avukatı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Her ne kadar davalı avukatı istinaf dilekçesinde belirtilen nedenlerle ilk derece mahkemesi kararını istinaf etmiş ise de, davalının tüketici konumunda olmadığı ve 6502 sayılı Yasa kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, mahkeme tarafından dayanılan hukuksal ve yasal gerekçelere göre, delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemiş olup, ilk derece mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun bulunmuş olmakla, davalı avukatının istinaf talebinin HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiş olup, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 26.05.2021 tarih ve 2021/212 Esas, 2021/365 Karar sayılı kararı, usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan, davalı avukatının bu karara karşı yapmış olduğu istinaf kanun yoluna başvurusunun, 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Her ne kadar davalı avukatının istinaf başvurusunun reddine karar verilmiş ise de, davalı harçtan muaf olmakla, harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davalı tarafından yapılan istinaf kanun yolu giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Kararın, ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 362/(1)-c maddesi uyarınca kesin olmak üzere 24.03.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.