Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/290 E. 2022/463 K. 24.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2022/290
KARAR NO : 2022/463

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : MUĞLA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2021/1529
KARAR NO : 2021/1209
DAVA TARİHİ : 02/06/2021
KARAR TARİHİ : 09/12/2021
DAVA : Menfi Tespit
KARAR TARİHİ : 24.03.2022
KARARIN YAZ. TARİH : 24.03.2022

Muğla Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 09.12.2021 tarih ve 2021/1529 Esas, 2021/1209 Karar sayılı kararının, istinaf başvurusu yoluyla incelenmesinin davacı avukatı tarafından istenilmesi üzerine, dosyanın gönderildiği, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi’nin 02.02.2022 tarih ve 2022/180 Esas, 2022/201 Karar sayılı görevsizlik kararıyla dairemize gönderilen dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
İSTEM:
Davacı vekili tarafından verilen 02/06/2021 tarihli dava dilekçesinde özetle: Müvekkili şirket ile davalı şirketin devraldığı, yani davalı şirket içinde birleşerek tüzel kişiliği son bulan … Şti (Bodrum Tic, Sic. Müd.- 7006 sicil) arasında Bodrum 10. Noterliği’nin 14/02/2018 tarih ve 00619 yevmiye numaralı Taşınmaz Satış Vaadi ve Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesi akdedildiğini, anılı sözleşmede öngörülen inşaat süresi içinde, sözleşmeye konu … mah. … Ada …, … ve … parsel sayılı taşınmazlarda müvekkil şirketiri Yüklenici sıfatı ile üstlenmiş olduğu inşaat işindeki bir takım tadilat ve tamirat işlemlerinin tamamlanmasının teminatı olarak, taraflar arasında “Teminat Verilmesine İlişkin Protokol” imza altına alındığını, söz konusu protokol uyarınca müvekkil şirket tarafından Bodrum 10. Noterliği’nin 14/02/2018 tarih ve 00619 yevmiye numaralı sözleşmesine konu …. mah. … Ada …, … ve …. parsel sayılı taşınmazlar üzerindeki inşaatın tadilat işlerinin tamamlanmasının teminatı olarak davalı şirkete …. Bankası Güngören Şubesi’ne ait keşide yeri İstanbul olan 30/11/2020 tarihli 500.000 TL bedelli çek keşide edilerek teslim edildiğini, taraflar arasında akdedilen “Teminat Verilmesine İlişkin Protokol” hükümlerinden de anlaşılacağı üzere, davaya konu çekin teminat çeki olduğu açık olup, bu nedenle mücerret borç ikrarı taşımaması nedeni ile kambiyo senedi vasfına haiz olmadığını, müvekkil şirket tarafından 14/02/2018 tarih ve 00619 yevmiye numaralı sözleşme ve Teminat Verilmesine İlişkin Protokol” ile üstlenilen tüm iş ve imalatların eksiksiz ve kusursuz bir şekilde tamamlanarak davalı tarafa teslim edildiği açık olduğunu, davaya konu kambiyo vasfı niteliği taşımayan teminat çekinin davalı tarafça müvekkil şirkete iade edilmesi gerektiğini, ancak buna rağmen davalı tarafça davaya konu çek müvekkil şirkete iade edilmemiş ve kötü niyetli olarak bedelinin tahsil edilmesi amacı ile İstanbul 1. İcra Müdürlüğü’nün 2020/26392 Esas numaralı dosyası kapsamında takibe konu edildiğini, müvekkil şirket tarafından takibin durdurulması iptal edilmesi için İstanbul 12. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2021/50 Esas numarali dosyasi kapsamında açılan dava neticesinde mahkemece 09/03/2021 tarihli karar ile, çekin teminat çeki olması ve alacağın varlığının yargılamayı gerektirir olması gerekçeteri ile takibin durdurulmasına karar verilmesini, yukarıda ki tüm açıklamalarımızdan da anlaşılacağı üzere, davaya konusu çekin teminat çeki olduğu ve kambiyo senedi vasfına haiz olmadığı açıktır. Bunun yanında, müvekkil şirket tarafından 14/02/2018 tarih ve 00619 yevmiye numaralı sözleşme ve Teminat Verilmesine İlişkin Protokol ile üstlenilen tüm iş ve imalatların eksiksiz ve kusursuz bir şekilde tamamlanarak davalı tarafa teslim edildiği fiili teslim tutanakları ile sabit olduğundan, davaya konu teminat çeki nedeni ile müvekkil şirketin davalıya hiçbir borcu bulunmamaktadır. Ayrıca konu çeke ili işkin 2021/74 dosya , 2021/ 18544 arabuluculuk numaralı dosya kapsatnında arabuluculuk görüşmesi yapılmış olup hir sonuca bu nedenle davaya konu çek nedeni ile müvekkil şirketin davalıya borçlu olmadığının tespitini talep ettiklerini, davalı taraf; davaya konu çekin teminat çeki olduğunu ve söz konusu çek nedeni ile müvekkil şirketin kendisine borçlu olmadığını bilmesine rağmen davaya konu çek bedelini haksız ve kötü niyetli olarak müvekkil şirketten tahsil etme çabası içindedir. Bu nedenle dava sonunda davalı tarafın İİK m.72/5 hükmü uyarınca davaya konu çek bedelinin 420’sinden aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesini talep ettiklerini, bu nedenler ve Mahkemenizce yapılacak inceleme sonucu re’sen saptanacak diğer nedenlerle, fazlaya ilişkin her türlü talep ve dava hakkımız saklı kalmak kaydı İİK m.72/2 uyarınca davaya konu çek ile ilgili davalı tarafça davacı müvekkil hakkında başlatılacak icra takiplerinin durdurulması yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesini, yapılacak yargılama sonunda davanın kabulü ile, müvekkil şirketin davalı şirkete …. Bankası Güngören Şubesi’ne ait keşide yeri İstanbul olan 30/11/2020 tarihli 500.000 TL bedelli çek nedeni ile borçlu olmadığının tespitine, 3 davalı tarafın İİK m.72/5 hükmü uyarınca davaya konu çek bedelinin 9620’sinden aşağı olmamak üzere kötiniyet tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili tarafından verilen 04/10/2021 tarihli cevap dilekçesinde özetle: Davacı şirket dilekçesinde, taraflar arasında imzalanan 14.02.2018 tarihli “kat karşılığı inşaat sözleşmesine” (EK:1) konu taşınmazları 24 ay içinde anahtar teslimi olarak eksiksiz olarak teslim edecektir. Davacı, dilekçesinin ekinde, müvekkil şirket yetkilisi olmayan bir şahsın imzaladığı teşlim tutanaklarını sunarak, eksik işleri fa ettiğimi, dolayısı ile çek konusu borcun ödendiğini iddia ettiğini, davacının dilekçesine eklediği “teslim tutanaktarı” müvekkili şirket yetkilisi (…) tarafından imzalanmadığından şirketi bağlamamaktadır. Tutanaklarda imzası bulunan …, Şirket yetkilisi olmadığı gibi, taraflar arasındaki Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmelerinde kimin yetkili olduğu açıkça kararlaştırıldığını, bu bakımdan söz kontsu kişinin imzası bulunan belgelere dayanılarak teslim-ifa savunmasında bulunmak hukuken müvekkilin arsa ve pay tesliminde, davacı adına fatura tanzim etmek zorunda olup, 418 oranında KDV tahakkuk etmektedir. Arsa, bağımsız bölüm tapusuna (kat irtifakına) dönüştüğü anda ise davalı müvekkile karşt fatura tarızim etmekte olup, el oranında KDV tahakkuk etmekte olduğunu, sözleşmeye göre tüm vergi ve masraflar davalıya ait olduğu halde davalı, KDV farkı (4017) nedeniyle oluşan sözleşmesel yükümlülüğünü yerine getirmediğini, sırf bu kalem açısından sözleşmeler konusu işin 617 eksik ifa edilmiş sayılacağı aşikar olduğunu, bu eksikliler giderilmediği takdirde ifadan söz edilmeyeceği aşikar olduğunu, bu nedenlerle Bodrum 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2071/258 Esas sayılı dosyasının HMK m. 165/1gereğince “bekletici mesele” yapılmasına, aksi takdirde taraflar arasındaki sözleşme hükümleri ve teknik şartname dikkate alınarak, ipoteğin teminat altına aldığı eksik imalatların ikmal edilip edilmediğinin tespiti ile haksız açılan davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin de de yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
İlk derece mahkemesinin 09.12.2021 tarih ve 2021/1529 Esas, 2021/1209 Karar sayılı kararında özetle; ”…6100 sayılı HMK’nun 114/1-c maddesi gereğince görev hususunun dava şartı olduğu, 6100 sayılı HMK’nun 115/1 maddesi gereğince dava şartlarının yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden araştırılacağının belirtildiği anlaşıldığından, 6100 sayılı HMK’nun 114/1-c maddesi delaletiyle, 6100 sayılı HMK’nun 115/2 maddesi gereğince davanın dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden reddine ve mahkememizin görevsizliğine, 6100 sayılı HMK’nun 21/1-c maddesi gereğince görevli ve yetkili mahkemenin Bodrum 2. Asliye Hukuk (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesi olduğunun tespitine” dair karar verilmiştir.
İSTİNAF EDEN: Davacı avukatı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ: Davacı avukatı tarafından verilen 23.12.2021 tarihli istinaf kanun yolu başvuru dilekçesinde özetle; Yerel mahkemede görülen dosya kapsamında 09/12/2021 tarihli karar ile mahkemenin görevsizliğine karar verildiğini, karara karşı süresi içerisinde istinaf ettiklerini, Muğla Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/1529 Esas, 2021/1209 Karar sayılı 09/12/2021 tarihli kararı ile davanın dava şartı noksanlığı nedeni ile usulden reddine, mahkemenin görevsizliğine, kararın kesinleşmesi ve talepte bulunulması halinde dosyanın görevli ve yetkili Bodrum 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatı ile) gönderilmesine karar verildiğini, yerel mahkemece verilen görevsizlik kararının, HMK’nun göreve ilişkin hükümleri uyarınca usul ve yasaya aykırı olduğunu, yerel mahkemenin görevsizlik kararı ile, Bodrum 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatı ile) 2021/270 esas, 2021/637 Karar sayılı devir/gönderme kararı birlikte değerlendirildiğinde, mahkemeler arasında fiilen görev uyuşmazlığı çıkmış olduğu açık olduğundan, dosyanın sürüncemede kalmamasını teminen görev hususundaki uyuşmazlığın çözümü için istinaf yoluna başvurma zorunluluğu doğduğunu, bu nedenlerle; istinaf başvurularının kabulü ile, Muğla Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/1529 Esas, 2021/1209 Karar sayılı 09/12/2021 tarihli görevsizlik kararının kaldırılmasına karar verilmesi istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
DELİLLER, DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılan inceleme sonucunda,
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 1’inci maddesi mahkemelerin görevinin ancak yasa ile belirlenebileceğini ve göreve ilişkin kuralların kamu düzenine ilişkin olduğunu açıkça ifade etmiştir. Kesin yetki halleri de bu çerçevede değerlendirilir.
Bu yasal düzenlemeye paralel olarak görev ve kesin yetki halleri dava şartları arasında sayılmıştır (HMK m.114/1-c ve ç). Bir diğer ifade ile görev ve kesin yetkiye ilişkin koşullar yerine getirilmeden bir davanın esasına girilemez ve bu noktadaki eksiklik, istinaf ve temyiz de dahil olmak üzere yargılamanın her aşamasında dikkate alınır.
Nitekim Anayasa’nın “Kanuni hakim güvencesi” başlıklı 37’nci maddesinde “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” denilerek görev ve kesin yetki kurallarının gücü, tabii hakim ilkesi olarak ifade edilen evrensel bir ilkenin anayasa hükmü haline getirilmesi suretiyle ortaya konmuştur. Bu bağlamda belirtilmelidir ki, yargılanacak olan uyuşmazlığın gerçekleşmesinden önce, yürürlükte bulunan yasalar aracılığıyla görevi, yetkisi ve işleyişi (yani izleyeceği yargılama usulü) belirlenmiş olan mahkemenin hakimine tabii hakim, bunu öngören ilkeye de tabii hakim ilkesi denir (Tanrıver, S.: Tabii Hakim İlkesi ve Medeni Yargı, TBB Dergisi, 2013, S.104, s.12; Bilge, N.: Son Anayasa Değişikliğine Göre Tabii Hakim ve Savcı Teminatı, Prof. Dr. Hüseyin Cahit Oğuzoğlu’na Armağan, Ankara 1972, s.574).
Dava açmanın maddi hukuk ve yargılama hukuku bakımından birtakım sonuçları vardır. Dava açmanın yargılama hukukuna ilişkin en önemli sonuçlarından biri davanın açılması anında görevli ve yetkili olan mahkemenin artık sabit hale gelmesidir (perpetuatio fori). Bu ilkeye göre sonradan ortaya çıkan değişiklikler görevi ve yetkiyi etkilemez. Bu çerçevede ortaya çıkan ikinci önemli sonuç da mahkemenin davayı inceleme zorunluluğunun doğmasıdır. Nitekim yasa değişikliklerinde dahi ayrı ve açık bir geçiş hükmü yoksa mahkemeler görevsizlik kararı vererek ellerinde derdest bulunan dosyaları yeni kurulan mahkemeye gönderemezler; bunlara bakıp sonuçlandırmak zorundadırlar.
Söz gelimi 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’da bu devri sağlamak için özel olarak geçici 1 ve 2’nci maddeler va’zedilmişken, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un “Geçiş hükümleri” başlıklı Geçici 1’inci maddesinin 1 numaralı fıkrasında “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce açılmış olan davalar açıldıkları mahkemelerde görülmeye devam eder” düzenlemesi yapılmıştır.
Görev (ve kesin yetki) konusundaki genel ilkelere ilişkin kısa açıklamadan sonra Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun yargı çevresi belirlemesine ilişkin 07.07.2021 gün ve 608 sayılı kararının hukuki mahiyeti konusuna da değinmek gerekir. 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanunu’nun 4/1-a ve 7/2-f düzenlemelerine göre Adalet Bakanlığının bir mahkemenin kaldırılması veya yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlamak, Kurul genel kurulunun görevleri arasındadır.
Ancak yargı çevresi bir mahkemenin hangi coğrafi alandaki davalara bakacağıyla ilgili olup, bir görev kuralı niteliğinde değildir. Bu karar ancak bundan sonra o yerde görülecek davaların yargılamasını yapacak mahkemeyi belirlemek maksatlıdır. Kaldı ki, görevin ve kesin yetkinin sadece yasa ile belirleneceğine ilişkin yukarıdaki yasal düzenlemeler dikkate alındığında, bir Kurul kararı ile yapılan yargı çevresi belirlenmesi işinin yasa düzeyinde sayılamayacağı da ortadadır.
Nitekim kurul kararı 07.07.2021 günü alınmış, ancak aynı kararda ‘iş bu kararın 01.09.2021 tarihinden itibaren uygulanmasına’ denilmekle, yürürlük tarihi 01.09.2021 olarak belirlenmiştir. Kurul’un yargı çevresi belirlemeye ilişkin kararı, sadece bu kararın yürürlük tarihinden sonra açılacak davaları ilgilendirir. Aksi fikrin kabulü halinde Kurul’un tabii hakim ilkesini çiğneyerek derdest davaları dilediği mahkemede inceletme yetkisinin bulunduğu yolunda, Anayasa’ya aykırı bir sonuca varılmış olacaktır.
Ortada geçiş hükmü niteliğinde bir yasal düzenleme olmaksızın, sırf Kurul’un yargı çevresi belirlemeye ilişkin kararı ile tabii hakim güvencesini garanti eden Anayasa hükmü çiğnenerek derdest dosyaların görevsizlik, yetkisizlik ya da bunlara ilişkin dava şartı yokluğundan usulden reddi benzeri bir kararla başka mahkemeye gönderilmesi düşünülemez.
ULAŞILAN KANAAT;
Yukarıda yapılan tüm yasal düzenlemeler ve açıklamalar çerçevesinde; ticari dava niteliğindeki davanın Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararı kapsamında kaldığı uyuşmazlık konusu olmamakla birlikte, ilke kararının yürürlüğü tarihinden önce açılmış olan iş bu Ticari davada Anayasal Hak olan Doğal hakimlik gereğince uygulanabilmesi için bu belirlemenin kanunla yapılmış olması tek başına yeterli olmadığı; Ayrıca sözü edilen belirlemenin, yargılanacak olan uyuşmazlığın gerçekleşmesinden önce yapılmış olması da gerektiği; Bu nedenle, doğal hâkim ilkesinin bünyesinde, “kanuniliğin” yanı sıra “önceden belirlenmiş” olmaya da yer verildiği, Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararının taraflar arasındaki uyuşmazlığın gerçekleşmesi tarihinden önce açılmış olan bu ticari davada doğal hakimlik ilkesi gereğince uygulama yeri olmadığı, yine Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun ilgili kararında da açıkça iş bu kararın 01.09.2021 tarihinden itibaren uygulanmasına denilmek suretiyle bu tarihten önce açılmış ticari davaların bu belirleme kapsamı dışında tutulduğu ve ilgili kararda doğal hakimlik ilkesinin gözetildiği de açık olduğu, dava açmanın yargılama hukukuna ilişkin en önemli sonuçlarından biri davanın açılması anında görevli ve yetkili olan mahkemenin artık sabit hale gelmesi olduğu, bu ilkeye göre sonradan ortaya çıkan değişiklikler görevi ve yetkiyi etkilemeyeceği, bu çerçevede ortaya çıkan ikinci önemli sonuç da mahkemenin davayı inceleme zorunluluğunun doğması olduğu, nitekim yasa değişikliklerinde dahi ayrı ve açık bir geçiş hükmü yoksa mahkemeler görevsizlik kararı vererek ellerinde derdest bulunan dosyaları yeni kurulan mahkemeye gönderilemeyeceği, yerel mahkemenin kararına dayanak Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararında yargı çevresinin belirlenmesine ilişkin kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verildiği, HSK kararında görülmekte olan davaların devri ile ilgili bir düzenlemenin bulunmadığı, söz konusu genel kurul kararının görülmekte olan davaların da devredilmesi gerektiği şeklinde yorumlanarak kapsamının genişletilemeyeceği, bu haliyle 01/09/2021 tarihinden önce açılan eldeki davada görevli ve yetkili mahkemenin Bodrum 2. Asliye Hukuk Mahkemesi (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) olduğu, ancak davanın Bodrum Asliye Hukuk Mahkemesi’ne Asliye Ticaret mahkemesi sıfatıyla açılmış olmasına rağmen, Bodrum 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin Ticaret Mahkemesi sıfatıyla denilmeksizin Asliye Hukuk Mahkemesi sıfatıyla Muğla Asliye Ticaret mahkemesi’ne devrine karar vermiş, Muğla Asliye Ticaret Mahkemesi de görevsizlik kararıyla dosyanın Bodrum 2. Asliye Hukuk Mahkemesi (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla)’ne gönderilmesine karar verilmiş olup, Bodrum’da ayrı bir Asliye Ticaret mahkemesi bulunmadığından, ara kararı ile her zaman Asliye Hukuk veya Ticaret Mahkemesi sıfatıyla davanın görülmesi yönünde hüküm oluşturulabileceğinden, Dairemizce bu husus Muğla Asliye Ticaret Mahkemesi kararının kaldırılması bu nedenle kaldırma nedeni sayılmamış olup, mahkemece verilen karar usul ve yasaya uygun olmakla, davacı avukatının istinaf kanun yoluna başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Muğla Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 09.12.2021 tarih ve 2021/1529 Esas, 2021/1209 Karar sayılı kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan, davacı avukatının bu karara karşı yapmış olduğu istinaf kanun yoluna başvurusunun, 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı avukatının istinaf kanun yoluna başvurularının reddine karar verilmiş olması nedeniyle, alınması gerekli 80,70 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 59,30 TL harcın mahsubu ile kalan 21,40 TL’nin davacıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından yatırılan 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile, istinaf kanun yolu yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Kararın, ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/(1)-c maddesi gereğince, kesin olmak üzere, 24.03.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.