Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/1732 E. 2023/1939 K. 27.12.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2022/1732
KARAR NO : 2023/1939

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2022/437
KARAR NO : 2022/731
DAVA TARİHİ : 20.05.2022
KARAR TARİHİ : 06.10.2022
DAVA : Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 27.12.2023
KARARIN YAZ. TARİH : 28.12.2023

İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 06.10.2022 tarihli 2022/437 Esas, 2022/731 Karar sayılı kararının, istinaf başvurusu yoluyla incelenmesinin davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine dairemize gönderilen dosya incelendi, dosya içeriğine göre incelemenin duruşmasız olarak yapılması uygun görülmekle, gereği konuşulup düşünüldü.
İSTEM:
Davacı vekili tarafından verilen dava dilekçesinde özetle; Davacı müvekkil, … Mah. … Sok. No:…/… …/ … adresinde 4 adet villa inşaatına Mayıs- Haziran 2020 Tarihinde temel atarak başladığını, Bu villalarda yapılacak olan birtakım mobilya işleri için de yüklenici olan davalı ile anlaşarak, aralarında 08.01.2021 tarihinde yapılacak işlere dair bir sözleşme yapmışlar ve imza altına aldıklarını, Tarafların aralarında yaptıkları sözleşmede görüleceği üzere, villalarda hangi işlerin yapılacağı, takılacak mobilyalar, mobilyaların özellikleri, metrajları belirtilmiş (Metrajlar hazırlanan projeye uygun olarak çıkartılmış.), sözleşmenin imzalandığı tarihteki maliyet hesapları yapılarak işin bedeli belirlendiğini, Sözleşmenin yapıldığı 08.01.2021 tarihinde müvekkil davalıya 50.000 TL bedelli, 17.05.2021 tarihinde 35.000 TL bedelli (Hesap ekstresinde 30.000 TL çek ödemesi ve açıklama kısmında 3182299 nosu ile işlem görmüştür ancak bankayla yapılan görüşmelerde çekin 35.000 TL bedelli olmasına rağmen sistemde rakamsal hatadan dolayı 30.000 TL olarak göründüğü bilgisi alındığını, Dosyaya bir takım whatsapp mesaj görselleri sunduklarını, Görüşmelerde görüleceği üzere Eylül 2021 ayının son günlerinde dahi işler bitirilmemiş, davalı taraf bahanelerine devam etmiştir. Artan maliyetler sebebiyle müvekkilden ve mal sahiplerinden ek ödeme isteyen davalıya, mal sahipleri de ödeme yapmışlar ancak yine işleri zamanında bitirtemediklerini, Anlaşılan tarihlerde bitirilmeyen inşaat sebebiyle müvekkil, mal sahiplerine karşı da sorumlu olmuş, biraz daha süre talep ederek davalıya işi bitirtmeye çalışmıştır. Ancak iş için ödemeleri alan davalı, işi savsaklamaya devam etmiş, son mihvalde Aralık 2021 ayına kadar sözleşmenin ifasını gerçekleştirmemiştir. İhtarnamelerin çekildiği tarihlerde de müvekkil, zararının tespiti açısından T.C. İzmir 13. Sulh Hukuk Mahkemesi’nden delil tespiti talep etmiştir. Söz konusu tespitte davalının ne kadar bedele denk iş yaptığı ve yarım kalan işlerin tamamlanması için güncel piyasa fiyatlarına göre müvekkilin ne kadar masraf yapması gerektiği hesaplanmıştır. İzmir 13. Sulh Hukuk Mahkemesi 2021/192 D. İş sayılı dosyasıyla davalının yapmış olduğu işin, aldığı ödemeleri karşılamadığı ve müvekkilin kendisine yapmış olduğu ödemeler hariç ne kadarlık bir masrafla işleri tamamlayabileceği belirtildiğini, Yukarıda açıklanan sebeplerle; kısmi dava niteliğinde olarak; müvekkilin uğramış olduğu 62.776,02 TL zararın ve gecikmeden kaynaklanan müvekkilinin ek olarak yapmak zorunda kaldığı iş tamamlama bedelinin, her iki zarar bedeline de işleyecek olan ticari avans faizi ile birlikte davalıdan tazminine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
İlk derece mahkemesinin 06.10.2022 tarih ve 2022/437 Esas, 2022/731 Karar sayılı kararı ile özetle; “…Dosyanın incelenmesinde; davacı vekilinin dava dilekçesinde ekinde 2022/30493 arabuluculuk numaralı arabuluculuk son tutanağının sunulduğu, bu tutanakta başvurucu tarafın … olduğu, davacı olmadığı anlaşıldığından davacı vekiline dava konusu uyuşmazlık konusuna ilişkin 6325 sayılı yasanın 18/A maddesi uyarınca dava konusu uyuşmazlığa ilişkin arabuluculuk son tutanağı aslı veya arabulucu tarafından onaylı örneğinin mahkememize ibrazı için süre verildiği, davacı tarafça yeniden 2022/30493 arabuluculuk numaralı arabuluculuk son tutanağı aslının dosyaya ibraz edildiği, dosyaya sunulan arabuluculuk son tutanağındaki başvuranın … olduğu, davanın ise … Şti.tarafından açıldığı, arabuluculuk son tutanağındaki başvurucununu davacı olmadığı ayrıca arabuluculuk dosyasının incelenmesinde, davacı vekilince bildirilen arabuluculuk dosyasına başvurunun da davacı tarafça yapılmadığı, … tarafından yapıldığı anlaşılmakla, bu kapsamada yapılan değerlendirmede, davacı tarafça dava açılmadan evvvel zorunlu arabuluculuk dava şartı yerine getirilmediği anlaşıldığından davanın usulden reddine,” dair karar verilmiştir.
İSTİNAF EDEN: Davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ: Davacı vekili tarafından verilen 25.10.2022 tarihli istinaf kanun yoluna başvuru dilekçesi ile özetle; Dava dilekçelerinde belirttikleri iddiaları ve talepleri doğrultusunda 14.03.2022 tarihinde ara buluculuk sürecini başlattığını ve 8 toplantı gerçekleştirerek 09.05.2022 tarihli anlaşmazlık ile sonuçlandırdıklarını, iş bu davalarının davacısı … Şirketi olduğunu ve yetkilisinin … olduğunu, davalı ile yapılan ticari iş sözleşmeleri de yetkili … tarafından yapıldığını ve kendi adıyla imza altına alınan dava dilekçesi eklerinde sözleşmelerinde mevcut olduğunu, ara buluculuk sürecinin tek yetkilinin olması ve yine sözleşmelerde şirketi temsilen kendi adına imza atmış olması nedeni ile kendi adına başlatıldığını, arabuluculuk son tutanağında yapılan görüşmelerde ve taleplerde başvurucu …’in şirketin sahibi ve yetkilisi olduğu hususun belirtildiğini, dosyaya ek olarak kendi vekaletnamesi dışında yetkili olduğunu gösteren şirket adına vekaletnamelerin de sunulduğunu, … şirketi adına süreci yürüttüğnü ve bu hususların tutanak altına alındığını, iş bu davada söz konusu ticari iş sebebi ile … şirketinin davacı olsa da yürütülen tüm arabuluculuk süreçleri de şirket adına ve uyuşmazlık yaratan ticari iş hakkında yürütüldüğünü, bu hususun görümeler esnasında belirtilmiş olması ve tutanak altına alınmış olması da yapılan süreçlerin niteliğini gösterdiğini, davalının bu konu hakkında bilgisi ve onayı süreç öncesinden mevcut olduğunu, bu aşamada yapılmış olan ve yaklaşık 2 ay boyunca emek harcanan arabuluculuk süreçlerinin sadece başvuran tarafların farklı görünmesi nedeniyle tekrar edilmeye mecbur bırakıldığını, yapılan görüşmelerin aynı tarafları bağlayan menfaatler ve uyuşmazlıklar üzerine yürütüldüğünü, süreci yürüten …’in yetkisiz olmadığını, bu sebeple davalarının usulden reddedilmesi hem usul ekonomisi ilkesini zedeleyecek hem de tarafların maddi manevi menfaatlerini zarara uğratacağını, mağduriyeti arttıracak olan bu karar sebebiyle aynı uyuşmazlık üzerine aynı taleplerle belli bir süre daha görüşme gerçekleştirilmesinin yargılamanın beklendiği yaklaşık 7 ay üzerine tekrar niteliğindeki aynı süreçleri ekleyeceğini, bu durumun hakka ve adalete uygun olmadığını, bu hususların göz önüne alınarak verilmiş olan usulden red kararının kaldırılmasını ve yargılamaya devam olunmasını talep ederek istinaf kanun yoluna başvuru yapılmıştır.

DELİLLER, DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında HMK’nın 355.maddesi gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılan inceleme sonucunda aşağıdaki değerlendirmeler yapılmıştır:
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince davanın ara buluculuk dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
Bilindiği üzere 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 4. maddesinde mutlak ticari davalar: [(1) Her iki tarafında ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları (Ek ibare: 26/06/2012-6335 S.K./1. m.) ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın;, a) Bu Kanunda, b) Türk Medenî Kanununun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969. Maddelerinde, c) 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580. Maddelerinde, d) Fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta, e) Borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde, f) Bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde, öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava (Ek ibare: 26/06/2012 – 6335 s. K. 1. m.) ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılır. Ancak, herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmeyen havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalar bundan istisnadır] şeklinde düzenlenmiştir.
Bunun yanında, TTK’nın 21. maddesi gereğince her iki tarafın tacir olması ve tarafların ticari işletmesi ile ilgili olan davalar, taraflardan birinin ticari işletmesiyle ilgili olması kaydıyla Borçlar Kanununun havale hakkındaki 457 – 462 ve vedia hakkındaki 463 – 482. maddelerinde düzenlenen hususlardan doğan nispî nitelikteki ticari davalar yönünden de ticaret mahkemesi görevlidir.
Türk Ticaret Kanununun 4. maddesinde, bu Kanundan doğan hukuk “davalarının” ticari dava sayıldığı, aynı Kanunun 5. maddesinin ikinci fıkrasında, bir yerde ticaret mahkemesi varsa asliye hukuk mahkemesinin vazifesi içinde bulunan ve bu kanunun 4. maddesi hükmünce ticari sayılan “davalara”, ticaret mahkemesinde bakılacağı hususları düzenlenmiştir.
Somut olayda, taraflar arasında sözleşmeye konu 4 adet villanın mobilya işlerinin yapımına ilişkin eser sözleşmesi düzenlendiği anlaşılmaktadır. Davacılar tarafından eser sözleşmesine dayalı tazminat talebinin TTK 4 ve 5. maddesi uyarınca sayılan davalardan olmadığı açıktır. Diğer yandan davanın nispi ticari dava olması için her iki tarafın tacir olup hizmetin ve işin tarafların ticari işletmeyle ilgisinin bulunması zorunludur. Bu durumda davacının sermaye şirketi olup tacir olduğu, davalının ise gerçek kişi olduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere TTK’nın 12. maddesinde “Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir. Bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo, televizyon ve diğer ilan araçlarıyla halka bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline tescil ettirerek durumu ilan etmiş olan kimse, fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır. Bir ticari işletme açmış gibi, ister kendi adına, ister adi bir şirket veya her ne suretle olursa olsun hukuken var sayılmayan diğer bir şirket adına ortak sıfatıyla işlemlerde bulunan kimse, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı tacir gibi sorumlu olur.” hükmü ile anılan Yasa’nın 11. maddesinde “Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir. Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Bakanlar Kurulunca çıkarılacak kararnamede gösterilir.” Yine TTK’nın 15. maddesinde de “İster gezici olsun ister bir dükkânda veya bir sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedenî çalışmasına dayanan ve geliri 11. maddenin ikinci fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişi esnaftır.” düzenlemesi bulunmaktadır. Yargıtay yerleşik uygulamaları gereğince, bir kimsenin Vergi Usul Kanunu’na göre esnaf sayılması, TTK yönünden de esnaf kabul edilmesini gerektirmez. Ticaret siciline ya da Oda’ya kayıtlı olmamak da tacir olmamanın kesin bir kanıtı olmadığı gibi, vergi mükellefi olup olmamak da tacir ve esnaf ayrımında kesin bir ölçüt olarak kabul edilemez.
Mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1463. maddesine göre, Bakanlar Kurulu’nca 18.06.2007 tarihinde kararlaştırılıp, 21.07.2007 tarih ve 26589 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 2007/12362 sayılı Bakanlar Kurulu Kararında esnaf – tacir ayırımının nasıl yapılacağı belirlenmiştir. 6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 10. maddesinde ticari işletmeler hakkında 6102 sayılı TTK’nın 11/2 madde ve fıkrasında öngörülen Bakanlar Kurulu kararı çıkarılıncaya kadar yürürlükte bulunan düzenlemelerin uygulanacağı belirtildiğinden Bakanlar Kurulu kararının uygulanmasına devam edilerek esnaf ve tacir ayrımının anılan kararda belirtilen kıstasların değerlendirilmesi suretiyle yapılması gerekecektir.
Dosya içerisinde davalının tacir olup olmadığına yönelik getirtilen ticaret sicil kaydında 01/06/2022 tarihi itibariyle İzmir Ticaret Sicil Müdürlüğü’nde tacir kaydı bulunmadığından, yine Vergi Dairesi beyannamelerinde işletme esasına göre defter tutulduğundan, davalının eldeki uyuşmazlıkta tacir olmadığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla mahkemece Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu belirtilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, ara buluculuk başvuru şartının yerine getirilmediğinden bahisle davanın usulden reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
Dosya kapsamı, mahkeme gerekçesi ve yapılan değerlendirmeye göre; mahkemece yapılan araştırma ve inceleme hüküm kurmaya yeterli olmadığından, davacı vekilinin istinaf başvurularının kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-a-3 maddesi uyarınca kaldırılmasına karar vermesi gerekmiş olup aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun, KABULÜ ile,
2-İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 06.10.2022 tarihli 2022/437 Esas, 2022/731 Karar sayılı kararının, 6100 Sayılı HMK’nın 353/(1)-a-3 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-Verilen kararın niteliği gereğince harç alınmasına yer olmadığına, davacı vekili tarafından yatırılan 80,70 TL istinaf peşin karar harcının istek halinde yatıran davacıya ilk derece mahkemesince geri verilmesine,
5-Davacı tarafından yatırılan 220,70 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile yapılan istinaf yargılama giderlerinin, ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
6-Kararın, ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/(1)-g maddesi gereğince, kesin olmak üzere, 27.12.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.