Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/121 E. 2022/162 K. 08.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2022/121
KARAR NO: 2022/162

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : MUĞLA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2021/1318
KARAR NO : 2021/1041
DAVA TARİHİ : 10.10.2018
KARAR TARİHİ: 25.11.2021
DAVA : Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan Alacak
KARAR TARİHİ : 08.02.2022
KARARIN YAZ. TARİH : 14.02.2022

Muğla Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 25.11.2021 tarih ve 2021/1318 Esas, 2021/1041 Karar sayılı kararının, istinaf başvurusu yoluyla incelenmesinin davacı avukatı tarafından istenilmesi üzerine, dairemize gönderilen dosya incelendi, dosya içeriğine göre incelemenin duruşmasız olarak yapılması uygun görülmekle, gereği konuşulup düşünüldü.

İSTEM:
Davacı vekili tarafından Bodrum 3. Asliye Hukuk (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesi’ne sunduğu 10.10.2018 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirket ile davalı arasında 17.09.2016 tarihinde … İmalat ve Montajı Sözleşmesinin imzalandığını, müvekkili şirketin sözleşmeden doğan edim yükümlülüğünü davalı/işverenin onay ve bilgisi dahilinde tamamlandığı tespit edilerek bitim tarihi olarak 10.07.2018 tarihine itibar edilmek üzere yapım işleri geçici kabul tutanağının tanzim edildiğini, davalı tarafından kötü niyetli olarak hak edişler ödenmediğini, 243.974,92 TL ( 35.249,86 Euro ) bedelli … seri nolu fatura ve 968.484,81 TL (139.928,17 Euro) bedelli … seri nolu fatura tanzim edilerek davalı şirkete taahhütlü mektup/kargo ile gönderildiğini ve 02.10.2018 tarihinde tebliğ edildiğini, 1.212.459,73 TL. (175.178,03 Euro) hak edişin sözleşmede belirlenen tarihlerden itibaren avans faiziyle tahsili ile davalı tarafından piyasaya ödemelerin durdurulması, hak ediş için belirlenen vadenin üzerinden geçen süre dikkate alındığında Mahkeme kesin hüküm kurana kadar müvekkilinin daha fazla zarara uğramaması amacıyla sözleşme konusunun ifa edildiği davalı adına kayıtlı taşınmazlara yapı alacaklısı ipoteği tesciline, mahkemenin aksi kanaatte ise konu taşınmazlar üzerine ihtiyati haciz zımmında ihtiyati tedbir şerhi işlenmesine, yargılama ve harç giderleri ile vekalet ücretinin karşı taraf üzerine yüklenilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

YANIT:
Davalı vekili tarafından Bodrum 3. Asliye Hukuk (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesi’ne sunduğu 07.12.2018 tarihli cevap dilekçesinde özetle; dilekçelerinde ayrıntılı olarak açıkladıkları üzere, taşınmazlar üzerine konulan İhtiyati haczin ivedilikle kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
İlk derece mahkemesinin 25.11.2021 tarih ve 2021/1318 Esas, 2021/1041 Karar sayılı kararında özetle; ”…6100 sayılı HMK.nun 114/1-c maddesi gereğince görev hususunun dava şartı olduğu, 6100 sayılı HMK.nun 115/1 maddesi gereğince dava şartlarının yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden araştırılacağının belirtildiği anlaşıldığından, 6100 sayılı HMK.nun 114/1-c maddesi delaletiyle, 6100 sayılı HMK.nun 115/2 maddesi gereğince davanın dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden reddine ve mahkememizin görevsizliğine,6100 sayılı HMK’nun 20/1 maddesi gereğince görevli ve yetkili mahkemenin Bodrum 3. Asliye Hukuk (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesi olduğunun tespitine” dair karar verilmiştir.

İSTİNAF NEDENLERİ:
Davacı avukatı tarafından verilen 23.12.2021 tarihli istinaf kanun yoluna başvuru dilekçesi ile; ”…
1) Müvekkil tarafından 10.10.2018 tarihinde Bodrum 3. Asliye Hukuk (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesinde açılmış olan davada, Mahkemenin 21.10.2021 tarih, 2018/349 E. ve 2021/665 K. sayılı kararıyla, “eldeki davaya bakma görev ve yetkisinin Muğla Asliye Ticaret Mahkemesine ait olduğu … anlaşılmakla dosyanın Muğla Asliye Ticaret Mahkemesine devrine karar vermek gerekmiş” denilerek dosyanın Muğla Asliye Ticaret Mahkemesine devrine ve gönderilmesine hükmedilmiştir. Muğla Asliye Ticaret Mahkemesi de 25.11.2021 tarih, 2021/1318 E. ve 2021/1041 K. sayılı kararıyla görevsizlik kararı vermiştir.
2)Görüldüğü üzere, davanın aydınlatılmasında hangi mahkemenin görevli olduğu konusunda mahkemeler arasında uyuşmazlık bulunmaktadır. 2018 yılında açılmış olan davada hâlihazırda yeterince uzamış bulunan yargılama süreci, mahkemeler arasındaki ihtilaf nedeniyle daha da uzamaktadır. İşbu durumun, yargılamanın sürüncemede kalmasına ve müvekkil bakımından hak kayıplarına neden olduğu izahtan varestedir. Belirsizliğin bir an önce giderilmesi ve hak kayıplarının daha da artmaması için Muğla Asliye Ticaret Mahkemesinin bahse konu kararının kaldırılması gerekmektedir. Bu nedenle istinaf kanun yoluna başvurma ihtiyacı hasıl olmuştur.
Yukarıda açıklanan nedenlerle ve resen gözetilecek hususlara binaen, istinaf başvurumuzun kabulü ile Muğla Asliye Ticaret Mahkemesinin 25.11.2021 tarih, 2021/1318 E. ve 2021/1041 K. sayılı kararının kaldırılmasına…” dair karar verilmiştir.

DELİLLER, DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK.nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılan inceleme sonucunda
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan alacak ve yapı ipoteği tescili davası, talep ihtiyati haciz kapsamında ihtiyati tedbir işlenmesi talebidir.
Somut olayda; davacı şirket vekili, davalı şirket ve davacı şirket arasında 17.09.2016 tarihli … İmalat ve Montajı Sözleşmesi’nin imzalandığını, işlerin tamamlandığını, 10.07.2018 tarihli geçici kabul tutanağının imza edildiğini, ancak hakedişlerin ödenmediğini belirterek 1.212.459,73 TL (175.178,03 Euro)’nin sözleşmede belirtilen tarihlerden itibaren avans faizi ile davalı şirketten tahsili, davalının taşınmazları üzerine yapı ipoteği tescili, bu mümkün olmazsa ihtiyati haciz zımnında ihtiyati tedbir şerhi işlenmesine karar verilmesini talep etmiş, Bodrum 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin (Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) 21.10.2021 tarihinde Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu’nun 07.07.2021 tarihli 608 Sayılı kararı ile Muğla Asliye Ticaret Mahkemesi’nin yargı çerçevesinin Muğla ilinin mülki sınırları olarak belirlenmesine karar verildiğini, Bodrum Asliye Hukuk Mahkemesi’nin Asliye Ticaret mahkemesi sıfatının kaldırıldığını belirterek, dava dosyasının Muğla Asliye Ticaret mahkemesi’ne devrine gönderilmesine karar vermiş, Muğla Asliye Ticaret Mahkemesi ise 29.11.2021 tarihli kararı ile yeni mahkemenin faaliyete geçtiği tarihte derdest olan dosyaların istek zerine veya doğrudan görevsizlik veya gönderme kararı ile yeni mahkemeye gönderilmesine olanak bulunmadığını (HGK’nun 04.04.2019 tarih ve 2017/11-10E 2019/401 Karar) gerekçe göstererek davanın HMK’nın 115/2 maddesi gereğince dava şartı yokluğundan usulden reddine ve mahkemenin görevsizliğine, HMK’nın 20.maddesi uyarınca yasal süre içinde istem halinde görevli ve yetkili Bodrum Asliye Hukuk Mahkemesi’ne (Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) gönderilmesine karar vermiş ve bu karara karşı davacı vekili kararın kaldırılması istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
6100 sayılı HMK’nın 1/(1) maddesinde “Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir.” hükmü düzenlenmiştir.
6100 sayılı HMK’nın 114/(1)-c maddesine göre, görev hususu dava şartlarından olup, aynı kanunun, 115. maddesine göre, dava şartlarının mevcut olup olmadığının mahkemece davanın her aşamasında kendiliğinden araştırılması ve gözetilmesi gerekmektedir.
Eldeki dava, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra, tarihinde açılmıştır.
6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunun 4. maddesine göre, bir davanın ticari dava sayılması için tarafların tacir ve uyuşmazlık konusu işin, tarafların her ikisinin birden ticari işletmesi ile ilgili olması yada tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesi ile ilgili olup olmamasına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunun veya diğer kanunlarda o davaya Asliye Ticaret Mahkemesinin bakacağı yönünde düzenleme bulunması gerekir. Diğer taraftan, 6102 sayılı TTK’nın 19/2 maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira, 6102 sayılı TTK, kanun gereği ticari dava sayılan davalar dışında, ticari davayı ticari iş esasına göre değil ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
6335 Sayılı Kanununun 2. maddesi ile değişik 6102 Sayılı TTK’nın 5. maddesi uyarınca, ticari davalar Asliye Ticaret mahkemelerince görülerek karara bağlanır. Diğer taraftan aynı düzenleme gereğince, Asliye Ticaret Mahkemeleriyle diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki,6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunununda ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 6335 Sayılı kanunla yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil görev ilişkisidir. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı HMK’nın 1. maddesi uyarınca, kamu düzenine ilişkin olduğundan mahkemelerce ve istinaf aşamasında Bölge Adliye Mahkemeleri tarafından re’sen incelenir. Bu kuralın tek istisnası, 6335 Sayılı Kanununun 2. maddesi ile değişik 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununun 5/(4). maddesinde düzenlenmiş olup, buna göre yargı çevresinde ayrı bir Asliye Ticaret Mahkemesi bulunmayan yerlerde Asliye Hukuk Mahkemelerine açılan ticari davalarda görev kuralına dayanılmamış olması, Asliye Ticaret Mahkemesine görevsizlik kararı verilmesini gerektirmeyecektir. Başka bir anlatımla, yargı çevresinde, Asliye Ticaret Mahkemesi bulunmayan yerlerde bir ticari uyuşmazlığın çözümü için Asliye Hukuk Mahkemesine genel mahkeme sıfatıyla dava açılması halinde mahkemece görevsizlik kararı verilmeksizin işin görülmesi gerekir. Buna karşılık kanun aksi durumu düzenlememiş olduğundan, Asliye Hukuk Mahkemesinin ticari olmayan bir davayı Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla görmüş olması kararın kaldırılmasını gerektirecek bir usule aykırılık halini oluşturmaktadır.
Mahkemece HSK kararına atıf yapılarak gönderme kararı verilmiş ise de;
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 1’inci maddesi mahkemelerin görevinin ancak yasa ile belirlenebileceğini ve göreve ilişkin kuralların kamu düzenine ilişkin olduğunu açıkça ifade etmiştir. Kesin yetki halleri de bu çerçevede değerlendirilir.
Bu yasal düzenlemeye paralel olarak görev ve kesin yetki halleri dava şartları arasında sayılmıştır (HMK m.114/1-c ve ç). Bir diğer ifade ile görev ve kesin yetkiye ilişkin koşullar yerine getirilmeden bir davanın esasına girilemez ve bu noktadaki eksiklik, istinaf ve temyiz de dahil olmak üzere yargılamanın her aşamasında dikkate alınır.
Nitekim Anayasa’nın “Kanuni hakim güvencesi” başlıklı 37’nci maddesinde “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” denilerek görev ve kesin yetki kurallarının gücü, tabii hakim ilkesi olarak ifade edilen evrensel bir ilkenin anayasa hükmü haline getirilmesi suretiyle ortaya konmuştur. Bu bağlamda belirtilmelidir ki, yargılanacak olan uyuşmazlığın gerçekleşmesinden önce, yürürlükte bulunan yasalar aracılığıyla görevi, yetkisi ve işleyişi (yani izleyeceği yargılama usulü) belirlenmiş olan mahkemenin hakimine tabii hakim, bunu öngören ilkeye de tabii hakim ilkesi denir (Tanrıver, S.: Tabii Hakim İlkesi ve Medeni Yargı, TBB Dergisi, 2013, S.104, s.12; Bilge, N.: Son Anayasa Değişikliğine Göre Tabii Hakim ve Savcı Teminatı, Prof. Dr. Hüseyin Cahit Oğuzoğlu’na Armağan, Ankara 1972, s.574).
Dava açmanın maddi hukuk ve yargılama hukuku bakımından birtakım sonuçları vardır. Dava açmanın yargılama hukukuna ilişkin en önemli sonuçlarından biri davanın açılması anında görevli ve yetkili olan mahkemenin artık sabit hale gelmesidir (perpetuatio fori). Bu ilkeye göre sonradan ortaya çıkan değişiklikler görevi ve yetkiyi etkilemez. Bu çerçevede ortaya çıkan ikinci önemli sonuç da mahkemenin davayı inceleme zorunluluğunun doğmasıdır. Nitekim yasa değişikliklerinde dahi ayrı ve açık bir geçiş hükmü yoksa mahkemeler görevsizlik kararı vererek ellerinde derdest bulunan dosyaları yeni kurulan mahkemeye gönderemezler; bunlara bakıp sonuçlandırmak zorundadırlar.
Söz gelimi 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’da bu devri sağlamak için özel olarak geçici 1 ve 2’nci maddeler va’zedilmişken, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un “Geçiş hükümleri” başlıklı Geçici 1’inci maddesinin 1 numaralı fıkrasında “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce açılmış olan davalar açıldıkları mahkemelerde görülmeye devam eder” düzenlemesi yapılmıştır.
Görev (ve kesin yetki) konusundaki genel ilkelere ilişkin kısa açıklamadan sonra Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun yargı çevresi belirlemesine ilişkin 07.07.2021 gün ve 608 sayılı kararının hukuki mahiyeti konusuna da değinmek gerekir. 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanunu’nun 4/1-a ve 7/2-f düzenlemelerine göre Adalet Bakanlığının bir mahkemenin kaldırılması veya yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlamak, Kurul genel kurulunun görevleri arasındadır.
Ancak yargı çevresi bir mahkemenin hangi coğrafi alandaki davalara bakacağıyla ilgili olup, bir görev kuralı niteliğinde değildir. Bu karar ancak bundan sonra o yerde görülecek davaların yargılamasını yapacak mahkemeyi belirlemek maksatlıdır. Kaldı ki, görevin ve kesin yetkinin sadece yasa ile belirleneceğine ilişkin yukarıdaki yasal düzenlemeler dikkate alındığında, bir Kurul kararı ile yapılan yargı çevresi belirlenmesi işinin yasa düzeyinde sayılamayacağı da ortadadır.
Nitekim kurul kararı 07.07.2021 günü alınmış, ancak aynı kararda ‘iş bu kararın 01.09.2021 tarihinden itibaren uygulanmasına’ denilmekle yürürlük tarihi 01.09.2021 olarak belirlenmiştir. Kurul’un yargı çevresi belirlemeye ilişkin kararı, sadece bu kararın yürürlük tarihinden sonra açılacak davaları ilgilendirir. Aksi fikrin kabulü halinde Kurul’un tabii hakim ilkesini çiğneyerek derdest davaları dilediği mahkemede inceletme yetkisinin bulunduğu yolunda, Anayasa’ya aykırı bir sonuca varılmış olacaktır.
Ortada geçiş hükmü niteliğinde bir yasal düzenleme olmaksızın, sırf Kurul’un yargı çevresi belirlemeye ilişkin kararı ile tabii hakim güvencesini garanti eden Anayasa hükmü çiğnenerek derdest dosyaların görevsizlik, yetkisizlik ya da bunlara ilişkin dava şartı yokluğundan usulden reddi benzeri bir kararla başka mahkemeye gönderilmesi düşünülemez.
Yukarıda yapılan tüm yasal düzenlemeler ve açıklamalar çerçevesinde; ticari dava niteliğindeki davanın Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararı kapsamında kaldığı uyuşmazlık konusu olmamakla birlikte ilke kararının yürürlüğü tarihinden önce açılmış olan iş bu Ticari davada Anayasal Hak olan Doğal hakimlik gereğince uygulanabilmesi için bu belirlemenin kanunla yapılmış olması tek başına yeterli olmadığı; Ayrıca sözü edilen belirlemenin, yargılanacak olan uyuşmazlığın gerçekleşmesinden önce yapılmış olması da gerektiği; Bu nedenle, doğal hâkim ilkesinin bünyesinde, “kanuniliğin” yanı sıra “önceden belirlenmiş” olmaya da yer verildiği, Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararının taraflar arasındaki uyuşmazlığın gerçekleşmesi tarihinden önce açılmış olan bu ticari davada doğal hakimlik ilkesi gereğince uygulama yeri olmadığı, yine Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun ilgili kararında da açıkça iş bu kararın 01.09.2021 tarihinden itibaren uygulanmasına denilmek suretiyle bu tarihten önce açılmış ticari davaların bu belirleme kapsamı dışında tutulduğu ve ilgili kararda doğal hakimlik ilkesinin gözetildiği de açık olduğu, dava açmanın yargılama hukukuna ilişkin en önemli sonuçlarından biri davanın açılması anında görevli ve yetkili olan mahkemenin artık sabit hale gelmesi olduğu, bu ilkeye göre sonradan ortaya çıkan değişiklikler görevi ve yetkiyi etkilemeyeceği, bu çerçevede ortaya çıkan ikinci önemli sonuç da mahkemenin davayı inceleme zorunluluğunun doğması olduğu, nitekim yasa değişikliklerinde dahi ayrı ve açık bir geçiş hükmü yoksa mahkemeler görevsizlik kararı vererek ellerinde derdest bulunan dosyaları yeni kurulan mahkemeye gönderilemeyeceği, yerel mahkemenin kararına dayanak Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararında yargı çevresinin belirlenmesine ilişkin kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verildiği, HSK kararında görülmekte olan davaların devri ile ilgili bir düzenlemenin bulunmadığı, söz konusu genel kurul kararının görülmekte olan davaların da devredilmesi gerektiği şeklinde yorumlanarak kapsamının genişletilemeyeceğinden gönderme kararı ile il Ticaret Mahkemesine gönderilemeyeceği anlaşılmakla;
Eser sözleşmesinden kaynaklanan ve Bodrum Asliye Hukuk Mahkemesi’ne (Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) açılan davada; dava tarihi 10.10.2018 tarihi olmakla, HGK’nun 2017/11-10 E sayılı kararına göre, Bodrum 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin (Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) devir kararının haksız bir karar olduğu anlaşılmakla, Muğla Asliye Ticaret Mahkemesi’nin verdiği görevsizlik kararının yasal düzenlemeye uygun olduğu anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf isteminin 6100 Sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1 maddesi gereğince esastan reddi gerekir.
Dosya kapsamı, mahkeme gerekçesi ve yapılan değerlendirmeye göre; mahkemece verilen karar usul ve yasaya uygun olup, davacı avukatının istinaf kanun yoluna başvurusunun HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine dairemiz tarafından ulaşılmıştır.
Her ne kadar davacı avukatı istinaf dilekçesinde belirtilen nedenlerle ilk derece mahkemesi kararını istinaf etmiş ise de, mahkeme tarafından dayanılan hukuksal ve yasal gerekçelere göre, delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemiş olup, ilk derece mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun bulunmuş olmakla, davacı avukatının istinaf talebinin HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiş olup, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Muğla Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 25.11.2021 tarih ve 2021/1318 Esas, 2021/1041 Karar sayılı kararı, usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan, davacı avukatının bu karara karşı yapmış olduğu istinaf kanun yoluna başvurusunun, 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı avukatının istinaf başvurusunun reddine karar verilmiş olması nedeniyle, alınması gerekli 80,70 TL istinaf karar ve ilam harcından, peşin alınan toplam 59,30 TL harcın mahsubu ile kalan 21,40 TL harç bedelinin davacıdan alınarak, Hazine’ye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından yatırılan 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile istinaf kanun yolu giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Kararın, ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 362/(1)-a maddesi uyarınca dava değeri itibarıyla kesin olmak üzere 08.02.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.