Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2021/603 E. 2022/1147 K. 21.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/603
KARAR NO : 2022/1147

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2020/284
KARAR NO : 2020/822
DAVA TARİHİ : 23/06/2020
KARAR TARİHİ: 22/12/2020
DAVA : Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan Alacak
KARAR TARİHİ : 21.09.2021
KARARIN YAZ. TARİH : 21.09.2021

İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22.12.2020 tarih ve 2020/284 Esas, 2020/822 Karar sayılı kararının, istinaf başvurusu yoluyla incelenmesinin davacı avukatı tarafından istenilmesi üzerine, dairemize gönderilen dosya incelendi, dosya içeriğine göre incelemenin duruşmasız olarak yapılması uygun görülmekle, gereği konuşulup düşünüldü.

İSTEM:
Davacı vekili tarafından verilen dava dilekçesiyle özetle; Taraflar arasında İzmir 1.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2009/722 E. 2017/664 K. Sayılı dosyası ile davacının tazminat istemine ilişkin yargılama neticesinde “….davacının vekillerinin eylemleri sonucu; sözleşmeler doğrultusunda hak kazanacağı … ada … parselin ifrazından sonra kalan 2580 m2′ lik bölüm için bu bölümün arsa bedeli karşılığı kadar zarara uğradığı, bu zararın da dava tarihi itibariyle 1.290.000,00-TL mertebesinde olduğu, bu bedelin davalılar …, … ve …. Şti’ den tahsilinin gerektiği incelenen tüm dosya kapsamı ile anlaşılmış, davanın …, … ve…. Şti yönünden kısmen kabulüne…” karar verildiği, söz konusu ilk derece mahkemesi kararının, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14.Hukuk Dairesi 2017/1502 E. 2019/63 K. Sayılı dosyası ile incelenerek davacı lehine hüküm tesis edildiğini, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14.Hukuk Dairesinin 2017/1502 E. 2019/63 K. Sayılı ilamı Yargıtay 15. HD.2019/922 E. 2019/5253 K. Sayılı 19/12/2019 tarihli ilamı ile onandığını, davacı/müvekkil zararı olarak dava tarihi olan 01/12/2009 tarihi itibari ile 1.290.000,00.TL. (bir milyon iki yüz doksan bin) olarak tespit edilen zarara ilişkin İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2009/722 E. 2017/664 K. Sayılı ilamının İzmir 22.İcra Müdürlüğü’nün 2019/11440 E. Sayılı dosyası ile icraya konulduğu ve takip dosyasının borçlu/lardan 2020 yılı Ocak ve Şubat aylarında yapılan ödemeler ile ticari avans faizi ile birlikte tahsil edildiğini, ancak davacı/müvekkil firmanın gerçek zararının , paranın alım gücünün düşmesi ve yüksek enflasyonist ortam, taşınmaz değerlerinin artması vb. sebebi ile tahsil edilen temerrüt faiz alacağından çok daha fazla olduğunu, 12/12/2016 tarihli bilirkişi ek raporunda dava tarihi olan 01/12/2009 tarihi itibari ile m2 si 500,00.TL. (beş yüz) olarak hesaplanan 2580 m2 büyüklüğündeki arsanın m2 değerinin gerek Mahkeme karar tarihi gerekse icra takibinde tahsilat yapılan tarihlerde çok daha yüksek olup tahsil edilen temerrüt faizi davacı/müvekkilin zararını tazminden çok uzak olduğunu bildirerekdavacının munzam zararının tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda arttırılmak üzere asgari 1.000,00.TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davalılara yükletilmesine karar verilmesinin talep ve dava edilmiştir.
YANIT:
Davalılar … ve …Şti vekili tarafından cevap süresi geçtikten sonra sunulan ve mahkemece beyan dilekçesi olarak kabul edilen dilekçede özetle; Dava zaman aşımına uğradığını, davacının davalıyı temerrüte düşürmediğini, bu nedenle dava açma hakkı bulunmadığını, davacının müvekkilin kusurlu olduğunu iddia etmediği gibi kusurla ilgili bir belgede sunamadığını bu nedenle dava açma hakkı bulunmadığını, davacının iddia ettiği zararın varlığını ve kapsamını dava dilekçesinde açıklamadığını bu nedenle dava açma hakkı bulunmadığını, davalının davacıya olan borcunu İzmir 22. İcra Dairesi’nin 2017/11440 E. Sayılı dosyasına yatırdığını davacıya karşı hiç bir borcu bulunmadığını, davacının da hiçbir munzam zararı bulunmadığını, davacının 1 ATM dosyasında alınan bilirkişi raporuna itiraz etmediğini belirterek davanın reddinin talep edilmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
İlk derece mahkemesinin 22.12.2020 tarih ve 2020/284 Esas, 2020/822 Karar sayılı kararı ile özetle; ”…Mahkemece ;’…Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; her ne kadar davacı tarafça yukarıda belirtilen gerekçeler ile davalılar aleyhine munzam zarardan kaynaklı olarak iş bu dava açılmış ise de yukarıda da belirtildiği üzere munzam zarara konu uyuşmazlığın neticede temyiz isteminin reddi ile hükmün onanması sonucunda bahse konu İzmir 22. İcra Müdürlüğü’nün 2017/11440 E. Sayılı dosyasından yürütülen ilamlı icra takibi neticesinde dosya borcunun 20/02/2020 tarihinde infazen kapatılması sonucu davacının iş bu ilama yönelik olarak icra dosyasına yapılan ödemelerin gerçek zararı karşılamadığı, paranın alım gücünün düşmesi ve yüksek enflasyon ortamı, taşınmaz değerinin artması sebeplerine binaen tahsilatın yapıldığı tarih itibari ile zararının çok daha yüksek olmasına karşın zararı teminde çok daha düşük bir tutarda ödemenin alınması durumuna ilişkin temerrüt faizi ile karşılanmayan zarara yönelik talep edildiği, esasen bu talebin yargılamanın geç sürmesi sebebi ile oluştuğundan bahisle ileri sürüldüğü kanaatine varılmakla davacının alacağını icra dosyası aracılığı ile ticari avans faizi ile birlikte tahsil etmiş olması durumu göz önüne alındığında davacının alacağını kesinleşmiş ilam neticesinde tahsil ettiği, istem konusu edilen munzam zararın 6098 sayılı yasanın 122. Maddesinde aynen “Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür. Temerrüt faizini aşan zarar miktarı görülmekte olan davada belirlenebiliyorsa, davacının istemi üzerine hâkim, esas hakkında karar verirken bu zararın miktarına da hükmeder” şeklinde düzenlendiği, söz konusu yasal mevzuatın iş bu uyuşmazlık ve yapılan tahsilat ile birlikte değerlendirilmesi sonucunda davacının istemine konu ettiği hususun munzam zarar talebi ile ileri sürülemeyeceği ve ileri sürülen munzam zarar talebinin yargılamanın geç sürmesi sebebi ile talep edilmeyeceği anlaşılmış ve ayrıca söz konusu yasal mevzuat dikkate alındığında davalılar tarafından yasal başvuru haklarının kullanılması sonucunda hükmün istinaf ve temyiz incelemesine gönderildiği göz önüne alındığında zararın geç tazmini bakımından kusurunun olmadığı kanaatine varılmakla davacının davasının iş bu talep yönünden ispatlanamama nedeni ile reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur….’gerekçesiyle davacı yanca ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF EDEN: Davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili tarafından verilen 22.02.2021 tarihli istinaf kanun yoluna başvuru dilekçesi ile özetle; Dilekçelerinde ayrıntılı olarak açıkladıkları üzere, Davanın kabulü yerine reddinin yerinde olmadığını beyanla, kesinleşen mahkeme ilamı uyarınca asıl alacak ve faizin davacının oluşan zararını karşılamadığını, bu durumun mahkemenin gerekçesinde de belirttiği gibi sadece yargılamanın uzamasından kaynaklanmadığını, aynı zamanda borcunu zamanında ifa etmeyerek davanın açılmasına sebebiyet veren davalı yanın kusurlu davranışından kaynaklandığından yerel mahkeme kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesi istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
DELİLLER, DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılan inceleme sonucunda,
Dava, alacaklının geçmiş günler faizinden fazla bulunan zararından ibaret munzam zarar istemidir.
İzmir 23. İcra Müdürlüğü’nün 2017/11440 E. Sayılı icra dosyasının incelenmesinde; Mahkememiz davacısı tarafından davalılar aleyhine 75.000,00 TL asıl alacak, 1.215.000,00 TL asıl alacak, 62.650,00 TL ilam vekalet ücreti, 3.991,00 TL yargılama gideri, 24.512,20 TL peşin harç, 01/12/2019-22/08/2017 tarihleri arası 77.373,80 TL işlemiş faiz, 15/12/2012-22/08/2017 tarihleri arası 337.770,00 TL işlemiş faiz, 14/07/2017-22/08/2017 tarihleri arası 602,47 TL işlemiş faiz, 14/07/2017-22/08/2017 tarihleri arası 38,38 TL işlemiş faiz ve 14/07/2017-22/08/2017 tarihleri arası 235,72 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 1.797.173,57 TL alacak üzerinden ilamlı icra takibine başlanıldığı, icra takibine konu ilamın İzmir 1. ATM’nin 2009/722 E. ve 2017/6664 K. Sayılı ilamı olduğu, söz konusu ilamlı icra takibi nedeni ile icra dosya borcunun tamamının ödenmesi üzerine 20/02/2020 tarihinde infaz olarak kapatıldığı ve bu sebeple borçlular vekili tarafından hacizlerin kaldırılması yönünde 18/02/2020 tarihli dilekçenin sunulduğu görülmüştür.
İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2009/722 E. 2017/664 K. sayılı dosyasının incelenmesinde; Mahkememiz davacısı tarafından Mahkememiz davalıları ve bu davalılar yanında dava dışı … Kooperatifi ve … Kooperatif aleyhine 01/12/2009 tarihinde tazminat davasının açıldığı, adı geöen Mahkemece yapılan yargılama neticesinde davanın Mahkememiz davalıları yönünden 13/07/2017 tarihinde kısmen kabulü ile 1.290.000,00 TL’nin 75.000,00 TL’lik bölümü dava tarihi olan 01/12/2009 geriye kalan 1.215.000,00 TL’nin ıslah tarihi olan 15/12/2014 tarihinden işletilecek ticari avans faizi ile birlikte davalılar …, … ve … Şti.’den alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine ve ayrıca bahse konu diğer davalılar yönünden davanın reddine karar verildiği, Mahkememiz davalılar tarafından hükme karşı istinaf talebinde bulunulduğu, yapılan istinaf incelemesi sonucunda 17/01/2019 tarihli İzmir BAM 14. HD’nin 2017/1502 E. ve 2019/63 K. Sayılı ilamı ile bahse konu İzmir 1. ATM’nin 2009/722 E. ve 2017/664 K. Sayılı ilamının kaldırılmasına, davacının davalılar … Kooperatifi ve … Kooperatif aleyhine açtığı davanın esastan reddine, davacının Mahkememiz davalıları aleyhine açtığı davanın kısmen kabulü ile 75.000,00 TL alacağın dava tarihi olan 01/12/2009 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte geriye kalan 1.215.000,00 TL tazminat alacağının ise ıslah tarihi olan 15/12/2014 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte bu davalılardan alınarak davacıya verilmesine, davacının bu davalar hakkındaki fazlaya ilişkin alacak talebinin reddine dair yeniden hüküm kurulmak sureti ile Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildiği, Mahkememiz davalıları tarafından hükme karşı temyiz isteminde bulunulması üzerine Yargıtay 15. HD’nin 19/12/2019 tarihli, 2019/922 E. Ve 2019/5253 K. Sayılı ilamı ile hükme karşı temyiz itirazlarının reddi ile hükmün onanmasına kesin olarak karar verildiği görülmüştür.
Davanın reddine dair yerel mahkeme kararını davacı vekili istinaf etmiştir.
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davanın kabulü yerine reddinin yerinde olmadığını beyanla, kesinleşen mahkeme ilamı uyarınca asıl alacak ve faizin davacının oluşan zararını karşılamadığını, bu durumun mahkemenin gerekçesinde de belirttiği gibi sadece yargılamanın uzamasından kaynaklanmadığını, aynı zamanda borcunu zamanında ifa etmeyerek davanın açılmasına sebebiyet veren davalı yanın kusurlu davranışından kaynaklandığından yerel mahkeme kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Yerel mahkemece yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiş ise de mahkemenin verdiği karar eksik inceleme araştırmaya dayanmaktadır.
Şöyle ki; Munzam zarar, Borçlar Kanunu’nun 105/1 ve 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 122/1. maddesinde düzenlenmiştir. Borçlar Kanunu’nun 105/I. maddesinde munzam zarar başlığı altında yapılan düzenleme ile “Alacaklı düçar olduğu zarar geçmiş günler faizinden fazla olduğu surette borçlu kendisine hiçbir kusur isnat edilemeyeceğini ispat etmedikçe bu zararı dahi tazmin ile mükelleftir.”” denilmek suretiyle alacaklının temerrüt faizini aşan zararını borçlunun kusurunun bulunmadığını ispat edememesi halinde ödemekle yükümlü olduğu kabul edilmiştir. 6098 sayılı TBK’nın 122/1. maddesinde de “”Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı gidermekle yükümlüdür.”” şeklinde BK’nın 105. maddesindeki düzenlemeye paralel ve dili sadeleştirilmiş bir hüküm getirilmiştir. TBK’nın yürürlüğe girmesini düzenleyen 6101 sayılı Yasa’da bu konuda açık bir düzenleme bulunmadığı ve munzam zararla ilgili bir değişiklik söz konusu olmadığından değerlendirmenin kat karşılığı inşaat yapım sözleşmesinin kurulduğu ve davaların açıldığı tarihlerde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK’nın 105/I. maddesi kapsamında yapılması gerekir.
Yargıtay HGK’nın 10.11.1999 gün ve 13-353/929 sayılı kararında vurgulandığı üzere; Munzam zarar sorumluluğu kusura dayanan borçlu temerrüdünün hukuki bir sonucudur ve alacaklının zararının faizi aşan bölümüdür. Borçlu para borcunun vadesinde ödemediğinde (temerrüt) oluştuğunda sözleşme veya yasada belirlenen “gecikme faizi” ödeme yükümü altına girer. Bu durumda BK’nın 103. maddesi uyarınca alacaklının mutlak ve tartışmasız bir zarara uğradığı kabul edilmektedir. O nedenle alacaklıya, uğradığı zararı ispat yükümü verilmeksizin, en önemlisi borçlunun kusuru olup olmadığı araştırılmaksızın yasa gereği kabul edilen zararı giderme hakkı tanınmıştır. Bunun dışında, alacaklının uğradığı zararın temerrüt faizinin üstünde gerçekleşmiş olması durumlarında ise, davada uygulanması gereken BK’nın 105. maddesi gündeme gelir. Munzam zarar, borçlu temerrüde düşmeden borcunu ödemiş olsaydı, alacaklının mal varlığının kazanacağı durum ile temerrüt sonucunda ortaya çıkan ve oluşan durum arasındaki farktır. Diğer bir anlatımla temerrüt faizini aşan ve kusur sorumluluğu kurallarına bağlı bir zarar şeklinde tanımlanabilir. BK 105. kaynağı ne olursa olsun, temerrüt faiz yürütülebilir nitelikte olmak koşuluyla bütün para borçlarında uygulanma olanağına sahiptir. Borcun dayanağı haksız fiil, sözleşme, nedensiz zenginleşme, kanun, vekâletsiz iş görme olabilir. Bu bağlamda hemen belirtelim ki, munzam zarar borcunun hukuki sebebi, asıl alacağın temerrüde uğraması ile oluşan hukuki aykırılıktır. O nedenle, borçlunun munzam zararı tazmin yükümlülüğü (BK 105), asıl borç ve temerrüt faizi yükümlülüğünden tamamen farklı, temerrüt ile oluşmaya başlayan asıl borcun ifasına kadar zaman içinde artarak devam eden, asıl borçtan tamamen bağımsız yeni bir borçtur. Munzam zarar bu hukuki niteliği ve karakteri itibariyla, asıl alacak ve faizleri yönünden icra takibinde bulunulması veya dava açılmasıyla sonuç ermeyeceği gibi, icra takibi veya dava açılması sırasında asıl alacak ve temerrüt faizi yanında talep edilmemiş olması halinde dahi (BK’nın 105/2) takip veya davanın konusuna dahil bir borç olarak da kabul edilemez. Hâl böyle olunca, asıl alacağın faizi ile birlikte tahsiline yönelik icra takibinde veya davada munzam zarar hakkının saklı tutulduğunu gösteren bir ihtirazî kayıt dermeyanına da gerek bulunmamaktadır. Ayrı bir dava ile on yıllık zamanaşımı süresi içerisinde her zaman istenmesi mümkündür.
Munzam zarar sorumluluğu, kusur sorumluluğuna dayanır. BK’nın 105. maddesi kusur karinesini benimsemiştir.
Munzam zarardan kaynaklanan tazminat borcunun doğması için aranan kusur, borçlunun temerrüde düşmekteki kusurudur. Farklı bir anlatımla, burada zararın doğmasına yol açan bir kusur ilişkisi aranmaz ve tartışılmaz. Sorumluluk için borçlunun tümerrüde düşmedeki kusurunun varlığı asıldır. Kural olarak munzam zarar alacaklısı, öncelikle temerrüde uğrayan asl alacağının varlığını, bu alacağın geç veya hiç ifa edilmemesinden dolayı temerrüt faizi ile karşılanmayan zararını, zarar ile borçlu temerrüdü arasındaki uygun illiyet bağını ispat etmekle yükümlüdür. Alacaklı, borçlunun temerrüde düşmekte kusurlu olduğunu ispatla yükümlü değildir. Borçlu ancak, temerrüdündeki kusursuzluğunu kanıtlama koşuluyla sorumluluktan kurtulabilir.
Munzam zararın varlığını davacı alacaklının somut delillerle kanıtlamak zorunda olduğu kabul edilip uygulanmış olmakla birlikte, Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru sonucunda vermiş olduğu, 21.12.2017 gün ve 2014/2267 sayılı başvuru nolu kararına konu uyuşmazlıkta ise, başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamındaki alacağının enflasyon karşısında önemli ölçüde değer kaybına uğratılarak ödendiği anlaşıldığından başvurucuya şahsi ve olağan dışı bir külfet yüklendiği, bu tesbite rağmen derece mahkemelerinin başvurucunun zarara uğradığını ayrıca ispatlaması gerektiği yönündeki katı yorumu nedeniyle somut olay bakımından kamu yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında kurulması gereken adil dengenin başvurucu aleyhine değerlendirilip mülkiyet hakkının ihlâl edildiğine ve yeniden yargılama yapılmasına karar verilmiş olması karşısında, hak ihlâline neden olmamak düşüncesiyle munzam zararın somut delillerle kanıtlanması gerektiği uygulamasından vazgeçilmiş, gelişen ekonomik koşullar, mülkiyet hakkı ile kamu yararı arasındaki adil dengenin korunması Anayasa Mahkemesinin ihlâl kararlarının bağlayıcılığı gözönünde tutularak enflasyon ve buna bağlı olarak döviz kurları, mevduat faizleri, devlet tahvilleri ve diğer yatırım araçlarının faiz oranları ile birlikte getirilerinin temerrüt faizden fazla olması halinde munzam zararın varlığının karine olarak kabul edilmesi gerektiği benimsenmiştir.
Bu açıklamalardan sonra somut olaya gelince; davacı Türk Borçlar Kanunu’nun 122/1. maddesinde düzenlenen aşkın zarara ilişkin olup, İzmir 1. ATM’nin 2009/722 E. sayılı dosyası ile açılan ilk tazminat (alacak ve faiziyle) davasında karşılanmayan zararları talep etmiştir. Bu ha er yatırım araçları ile ilgili getiri bilgilerinin resmi kurumlardan sorulup tesbit edildikten sonra, munzam zarar hesabı konusunda uzman bilirkişi kurulundan, tahsiline karar verilen davacı alacağının temerrüt tarihinde bu yatırım araçlarından oluşacak sepete yatırılması ve değerlendirilmesi halinde tahsil tarihlerinde asıl alacakla birlikte getirisinin ulaşabileceği miktar ile tahsiline hükmedilen asıl alacak ve bu alacak için temerrüt tarihinden tahsil tarihlerine kadar davacının tahsil edebileceği ve tahsil ettiği faiz miktarı ve toplam miktar ve bu şekilde bulunacak toplam miktarlar arasındaki fark konusunda gerekçeli, mahkeme ve istinaf denetimine elverişli rapor alınıp değerlendirilerek varsa davacının faizle karşılanamayan zarar konusunda sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ve araştırmayla ispatlanamayan davanın reddi usul ve yasaya aykırı olduğundan, (Yargıtay 15. Hd. Esas:2020/967, Karar:2021/859) davacı vekilinin istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/(1)-a-6. maddesi gereğince belirtilen gerekçelerle kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının dairemizce kaldırılmasına karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı avukatının istinaf başvurusunun KABULÜ ile,
2-İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22.12.2020 tarih ve 2020/284 Esas, 2020/822 Karar sayılı kararının, 6100 Sayılı HMK’nın 353/(1)-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-Verilen kararın niteliği gereğince harç alınmasına yer olmadığına, davacı avukatı tarafından yatırılan 59,30 TL istinaf karar harcının isteği halinde yatıran davacıya geri verilmesine,
5-Davacı avukatı tarafından yatırılan 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile yapılan istinaf yargılama giderlerinin, ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
6-Kararın, ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/(1)-a maddesi gereğince, kesin olmak üzere, 21.09.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.