Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2021/57 E. 2023/268 K. 23.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/57
KARAR NO : 2023/268

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2019/290
KARAR NO : 2020/726
DAVA TARİHİ : 05.07.2019
KARAR TARİHİ : 24.11.2020
DAVA : Tazminat
KARAR TARİHİ : 23.02.2023
KARARIN YAZ. TARİH : 27.02.2023

İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 24.11.2020 tarih ve 2019/290 Esas, 2020/726 Karar sayılı kararının, istinaf başvurusu yoluyla incelenmesinin davacı avukatı tarafından istenilmesi üzerine, dairemize gönderilen dosya incelendi, dosya içeriğine göre incelemenin duruşmasız olarak yapılması uygun görülmekle, gereği konuşulup düşünüldü.
İSTEM:
Davacı avukatı tarafından verilen 05.07.2019 tarihli dava dilekçesinde özetle; davacı ile davalı arasında … ili, … ilçesinde üretilen incirlerin ham madde olarak davalı firmaya yollanması, davalı şirketin de kendisine gelen bu ham maddelerin ihracat standartlarına uygun incir ezmesi haline getirip 152’er kg’lık kapalı koliler halinde davacıya teslim etmesi ve bundan sonra davacının da dış yüzeye etiket yapıştırarak ihracat yapılacak ülkeye göndermesi yönünde sözleşmesel bir ilişki kurulduğu, bir süre sorunsuz devam eden işlerin olduğu ancak davalının kendi adına bu pazara girmesi neticesinde dava konusu zararlandırıcı eylem doğduğu, davaya konu ürünler ile ilgili anlaşmanın taraflar arasında internet üzerinden yazışılarak takip edildiği, bu kapsamda 24 ton ham madde incir ürünün davalıya teslim edildiği, ezme haline getirilen ürünün davacı tarafa kapalı ambalaj kutular halinde teslim ve fatura edildiği bu parti mal ile ilgili 25/01/2017 günlü 714289 numaralı faturanın ve bu faturaya bağlı 979136 irsaliye belgesinin oluşturulduğu, fatura tutarının toplam 17.045,10 TL olduğu, bu fatura içeriği mallarla alakalı gelen ürünlere davacının etiket yapıştırarak ihraç ettiği, ancak ürünlerin kendisine iade olduğu, iade konusu rapor içeriği ve gönderilen fatura içeriği malların birbiri ile uyuşmadığı dolayısıyla davalı tarafça davacı tarafa bu faturadan kaynaklı olarak teslim edilen bu ürünlerin ayıplı olduğunun anlaşıldığı ve bu faturadan kaynaklı olarak davalının davacıyı 33.120 USD fiili zarara uğrattığı bu şekilde dava dışı ihraç edilen ithatalatçı firmanın davalıdan söz konusu bu 33.120 USD’lik ürünün kendisine derhal tesliminin gerektiğini belirtmesi üzerine ithalatçı firma ile yapılan sözde anlaşma uyarınca söz konusu ürünlerin yarısının dava dışı ithatalatçı firmaya gönderdiği ve yarı olan 16.560 USD iade faturası ile borcundan kurtulduğu ancak %50 den arta kalan 2. parti mal ile ilgili ithatalatçı firmaya 4 taksit halinde her bir taksit 4.140 USD olacak şekilde toplam 5 parti olarak iade faturaları ile ihracatçı firma ile işlemin bittiği dolayısıyla davacı şirketin davalının ayıplı mal göndermesi sebebi ile 33.120 USD zarara uğradığı bu zarara ilişkin yurt dışına yapılan ihracatın son partisinin 21/11/2018 tarihinde gerçekleştiği tüm bu gelişmelerden davalının haberi olduğu ancak iyi niyet kuralları göstermediğinin zararın giderilmediği bu nedenle iade faturaların fatura tarihlerinden itibaren toplam 33.120 USD’nin faiz ile birlikte tahsilini talep etmiştir.
YANIT :
Davalı avukatı tarafından verilen yanıt dilekçesinde özetle; ayıp ihbarının kanunda öngörülen süre dahilinde yapılmadığı ayrıca davanın zaman aşımına uğradığı bu nedenle reddinin gerektiği, davaya konu edilen 24.030 kg ağırlığındaki incirin ezme işlemi yapılmak üzere davalı tarafından kabul edildiği bu işin yapılıp tamamlandıktan sonra incirin 25/01/2017 tarihli sevk irsaliyeli fatura karşılığında davcıya teslim edildiği bu tarihten sonra davacı tarafından ürünlerin ayıplı olduğuna yönelik davalı tarafa yazılı ve sözlü olarak herhangi bir ihbarda bulunulmadığı, 2 yılı aşkın süreden sonra 06/05/2019 tarihli arabuluculuk toplantısı ile durumdan haberdar olduğunun taraflar arasındaki işin tanımının yanlış belirtildiği davaya konu edilen 24 ton incirin ezilmesi için malların 13/01/2017 tarihinde davalıya teslim edileceği, karton kutuların 17/01/2017 tarihinde davalıya teslim edileceği, koli içi poşetlerin mal ile gönderileceği, malların çuval ile temiz olarak gönderileceği ve malların davalı tarafından ihracat için kolilenerek işlenmesinin talep edildiği yönünde davacı yetkilisi ile davalı şirket müdürü … arasında yazışma yapıldığı, davalının yükümlülüğünün bu şekilde olduğu, ihracat standartlarına uygun olarak incirin ezilmesi ve bunun kapalı koliler halinde sadece dış yüzeyine etiket yapıştırılarak ihracata hazır halde kapalı koli halinde davacıya teslim edileceği yönünde bir ilişkinin kurulmadığı davacı tarafından davalıya bildirilen herhangi bir ihracat standardının da olmadığı, irsaliye ile davacıya teslim edilen malların sonraki sürecinde davalının haberdar olmadığı teslim alınan incirlerin ayıba yönelik bildirime esas muayenesinin davacı tarafın yükümlülüğünde olduğu, incirlerin zaten davalıya teslim aşamasında gelen kamyon içinde incirler yanında tezekler bulunduğu, yükümlülükte olmamakla birlikte davalı tarafça ayıplandığı ayrıca incir içerisinde kurt olduğu bu konuda davacı şirket yetkilisi …’a bilgi verildiği, ayıplı incirler nedeni ile davacının davalının makinelerinin arızalandığı kullanılamayacak hale geldiği, ayıklama işlemi sırasında incirlerden bir sürü atık madde çıktığı bu hususlar ile alakalı video çekim işlemi yapıldığı, davacı yetkilisi …’a durumun bildirildiği, davalı tarafından gönderilen faturaya herhangi bir itiraz olmadığı fatura bedelinin ödendiği davacının zararına sebebiyet verecek herhangi bir kusurun bulunmadığı, zaten kusurlu olarak kendisine gelen malların ihracat işlemi neticesinde sorumluluğun davacıya ait olduğu ayrıca davacıya gönderilen ürünler ile ihracatın olumsuz olduğu anlaşılan ürünlerin aynı ürünler olduğunun da belirli olmadığı, davanın 2 yıllık zaman aşımı süresinden sonra açıldığı dolayısı ile davanın zaman aşımı nedeniyle reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
İlk derece mahkemesi 24.11.2020 tarih ve 2019/290 Esas, 2020/726 Karar sayılı kararında özetle; “…Yukarıda belirtilen yasal mevzuatın somut olay bakımından incelenmesinde ise; dava tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK’nın 477/3. maddesi, “Eserdeki ayıp sonradan ortaya çıkarsa işsahibi, gecikmeksizin durumu yükleniciye bildirmek zorundadır; bildirmezse eseri kabul etmiş sayılır.”hükmünü içermektedir. Yüklenicinin iş sahibine olan borçlarına aykırı olarak, imalini yüklendiği eserin ayıplı olması durumunda; iş sahibi, açık ayıplarda 6098 sayılı TBK’nın 474 , gizli ayıplarda ise 6098 sayılı TBK’nın 477. maddeleri hükümlerine uygun olarak ihbarda bulunduğu takdirde, 6098 sayılı TBK’nın 475. maddesinde tanınan hakları kullanabilir. Eksik iş, sözleşme ve eklerine göre yapılması kararlaştırıldığı halde tam yapılmayan iştir. Ayıplı eser sözleşmede kararlaştırılan vasıfları veya olmasından vazgeçilmez bazı vasıfları taşımayan eserdir.Diğer anlatımla ayıp, bir malda ya da eserde sözleşme ya da yasa hükümlerine göre normal olarak bulunması gereken niteliklerin bulunmaması ya da bulunmaması gereken bozuklukların bulunmasıdır.Ancak, kasten sakladığı bozukluklarla, usulüne uygun yapılan gözden geçirmede farkedilemeyecek ayıplar için yüklenicinin sorumluluğu devam eder. Eğer, meydana getirilen eserin, teslim alındığı sırada usulüne uygun yapılan gözden geçirme ile varolan bozukluğu görülmemişse, ortada gizli bir ayıbın olduğu kabul edilir. Açık ayıplar, eserin tesliminden sonra, işlerin olağan akışına göre imkân bulunur bulunmaz bizzat yapılan veya uzmanına yaptırılan gözden geçirme sonucu saptanınca, TBK 474 gereği uygun sürede; gizli ayıplar da ortaya çıkar çıkmaz, TBK 477 gereği gecikmeksizin yükleniciye bildirilmelidir. (YHGK’nın 02.02.1979 gün 1977/11-393 E. 1979/80 K. sayılı ve Yargıtay 23. HD’nin 16.01.2013 tarih ve 2012/5835 E., 2013/129 K. sayılı ilamında bu ilke ve esaslar ayrıntıları ile açıklanmıştır.) Bu kapsamda davacı taraf kendisine teslim edilen ürünü yükümlülüğü bulunmasına rağmen muayene ve kontrol ettirmediği, dava dışı bir üçüncü kişiye satım sonucunda incirlerin faturada yazan nitelikte olmadığının anlaşıldığını beyan ettiği dolayısı ile taraflar arası ilişkiye konu hak ve yükümlülükler bakımından sözleşmesel ilişkinin davacının mesleği olduğu göz önüne alındığında kendisine teslim sırasında gerek kendisi tarafından gerekse de uzman bir kişi tarafından muayene edilse idi faturada yazan nitelikte olup olmadığının kolayca tespit edilmesi imkanı bulunduğundan ürünlerin gizli ayıplı olarak değil açık ayıplı olarak teslim edilmiş sayılması ve incelemenin bu kapsamda yapılması gerektiği kanaatine varılmıştır. (Yargıtay 23. HD’nin 27/04/2016 tarih, 2015/751 esas ve 2016/2685 karar sayılı ilamı) YHGK’nın 13.05.2009 tarih ve 13-160 E., 185 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere, ayıp ihbarı kural olarak şekle tabi bulunmayıp içeriği itibariyle ayıptan karşı tarafın haberdar olmasını sağlamaya elverişli hertürlü ihbarın, ayıp ihbarı olarak kabulü mümkün olmakla birlikte dosya kapsamına göre davacı tarafından ürün ayıplı olsa bile ayıp durumu Nisan sonunda öğrenilmiş, bu tarih davacı lehine yorumlanmak suretiyle 30/04/2017 olduğu kanaatine varıldı, yukarıdaki yasal madde gereği 2 yıllık zaman aşımı süresi göz önüne alındığında davacının iddiasının 30/04/2019 tarihi son gön olmak üzere itibariyle zaman aşımına uğradığı, iş bu davanın 05/07/2019 tarihinde açıldığı anlaşıldığından süresinden sonra açıldığı ve bu husustaki davalı savunmasının yerinde olduğu kanaatiyle açılı davanın zamanaşımı nedeniyle reddine…” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davacı avukatı tarafından verilen 21.12.2020 tarihli istinaf kanun yoluna başvuru dilekçesinde özetle; “…Açıklanan nedenler ve incelemede karşılaşılacak sair nedenlerle, yerel mahkemece delillerimiz toplanmadan zamanaşımı başlangıç ve süresinin sehven 30.04.2017 ve 2 yıl olarak tespiti ile davamızın zamanaşımı nedeniyle reddine ilişkin İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 24.11.2020 gün 2020/726 K. Sayılı ilamının ortadan kaldırılmasına, deliller toplanarak hasıl olacak duruma göre karar verilmesini temin etmek üzere yargılamanın sürdürülmesine…” karar verilmesi istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
DELİLLER, DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılan inceleme sonucunda,
Davacı üretilen incirlerin ham madde olarak davalı şirkete yollaması, şirketin bu incirleri ihracat standartlarına uygun incir ezmesi haline getirip tekrar davacıya teslim etmesi, bundan sonra davacının da dış yüzey etiket yapıştırarak davalı adına ihracat yapılacak ülkeye göndermesi yönünde bir ilişki kurdukları, davacının iddiasına göre kendisinin de incir ihracatı işine girmesi üzerine sorunlar yaşadıklarını, 17.045,00 TL’lik ürünün iade edildiğini, iade faturalarının fatura tarihlerinden itibaren toplam 33.120,00 Dolar zararın tazminini talep etmiştir.
İlk derece mahkemesi de işin esasına girmeden 2 yıllık zamanaşımının dolması nedeniyle davanın reddine karar vermiş, verilen kararı davacı vekili istinaf etmiştir.
Davacı vekili dilekçesinde;
1-Üretici yüklenici incir temin eden davacının incir ihraç edip davalı gibi yurt dışına incir pazarlama işine girince bu tür uyuşmazlıkların ortaya çıktığını, kasten verilen zarar iddialarının olduğunu, bu hususun da yargılamayı gerektirdiğini ve zamanaşımı süresini de etkileyeceğini,
2-Tanık listesi olduğunu, tanıkların dinlenmediğini, delillerin toplanmadığını belirterek istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Dava, çift taraflı bir eser sözleşmesidir. Yani, üretici, yüklenici, temin edici olan davacı inciri temin edip, işleyici ihracatçı olan aynı zamanda yüklenici olan davalı şirkete ham madde olarak inciri vermektedir. İncir fabrikada işlenip ezildikten sonra tekrar davacıya geliyor. Davacı etiketleyip paketleyip davalı adına yurt dışına ihraç edip gönderiyor. Burada her iki tarafa da yüklenici ve iş sahibi olarak edimler yükleyen işler vardır. Ama taraflar arasında yazılı bir sözleşme yoktur. İncir işi olması nedeniyle geleneklere göre yapılan bir iştir. Davacının iddiasına göre davalının yaptığı yurt dışı ihracat işine davacının da girmesi nedeniyle aralarında yapılan işte uyuşmazlıklar çıktığı ve incirlerin ayıplı olması nedeniyle iade edildiği bu nedenle ücretin ödenmediği iddiasıyla davacı davasını açmıştır.
Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 2016/3788 Esas, 2016/4247 Karar sayılı içtihadı ile de 6098 sayılı TBK’nın 147/6 maddesinde taşınır taşınmaz ayrımı yapmaksızın eser sözleşmesinden doğan alacakların 5 yıllık zaman aşımı süresine tabi olduğu, taraflar arasındaki ilişkinin de eser sözleşmesinden kaynaklandığı, olayda uygulanması gereken zamanaşımı süresinin 5 yıl olduğu, zamanaşımı süresi alacağın muaccel olmasıyla işlemeye başlayacağı dikkate alınacağından mahkemece işin esasına girilerek taraf delilleri toplanmak üzere hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiğinden, davacı avukatının istinaf kanun yoluna başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-a-6 maddesi gereğince kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
22.07.2020 tarihli ve 7251 Sayılı Yasa ile Değişik HMK’nın 353/(1)-a-6. maddesinde; “Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması” halinde HMK 353/(1)-a-6. bendi uyarınca bölge adliye mahkemesinin, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar vereceği yönünde düzenleme getirilmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle mahkemece verilen karar, usul ve yasaya uygun bulunmadığından davacı vekilinin istinaf kanun yoluna başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-a-6. maddesi uyarınca kaldırılmasına karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı avukatının istinaf başvurusunun, KABULÜ ile,
2-İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 24.11.2020 tarih ve 2019/290 Esas, 2020/726 Karar sayılı kararının, 6100 Sayılı HMK’nın 353/(1)-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-Verilen kararın niteliği gereğince harç alınmasına yer olmadığına, davacı tarafından yatırılan 54,40 TL istinaf peşin karar harcının istek halinde yatıran davacıya ilk derece mahkemesince geri verilmesine,
5-Davacı tarafından yatırılan 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile yapılan istinaf yargılama giderlerinin, ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
6-Kararın, ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/(1)-g maddesi gereğince, kesin olmak üzere, 23.02.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.