Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2021/1861 E. 2022/127 K. 01.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/1861
KARAR NO : 2022/127

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2017/756
KARAR NO : 2021/673
DAVA TARİHİ : 11.07.2017
KARAR TARİHİ : 14.09.2021
DAVA : Alacak (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 01.02.2022
KARARIN YAZ. TARİH : 02.02.2022

İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 14.09.2021 tarih ve 2017/756 Esas, 2021/673 Karar sayılı kararının, istinaf başvurusu yoluyla incelenmesinin davalı avukatı tarafından istenilmesi üzerine, dairemize gönderilen dosya incelendi, dosya içeriğine göre incelemenin duruşmasız olarak yapılması uygun görülmekle, gereği konuşulup düşünüldü.
İSTEM:
Davacı avukatı tarafından verilen 11.07.2017 tarihli dava dilekçesinde özetle; Davacı müvekkilinin, Davalı İnşaat şirketinin … – … … mahallesi …/… Sk. üzerinde bulunan bir tanesi 134 daire, bir tanesi 114 daire ve bir tanesi de 72 daire olmak üzere toplam 320 daire ile … Mah. …/… Sk.No:… … adresinde bulunan … isimli 32 daireli akıllı bina olarak tabir edilen binaların bütün elektrik tesisat ve montaj işlerinin yapımı konusunda malzemesi davalı şirkete ait olmak üzere davalı şirket ile önce sıva altı tesisat hatlarının yapımı, daha sonra da elektrik aksamlarının montajı konusunda sözlü anlaşma yapıldığını ve anlaşmaya uygun olarak binaların bütün elektrik işlerinin tamamlandığını, işlerin tamamının davacı müvekkili tarafından yapıldığını, yapılan işlerin işçilik bedeli olarak 337.400,00 TL. ödendiğini, bakiye alacaklarının ödenmediğini, davalı tarafa yapılan işlerin bedeli ile ilgili verilen teklifin kabul edilmesine rağmen ödeme konusuna gelindiğinde teklif listesini kaybettiklerini beyan ederek ödeme yapmaktan imtina ettiklerini, bu sebeple alacağın tahsili için dava ikamesinin zorunlu olduğunu, şimdilik 70.000 TL. alacağın dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalı şirketten tahsiline, yapılan işlerin toplam bedellerinin bilirkişi marifeti ile tespit edilmesinden sonra kalan alacak miktarındaki hakkın saklı tutulmasına ve diğer yasal sonuçlarına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
YANIT :
Davalı avukatı tarafından verilen 23.10.2017 tarihli yanıt dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile davacı arasında ne sözlü ne de yazılı bir sözleşmenin bulunmadığını, davalı tarafından inşa edilen yapıların kaba inşaat, elektrik ve ince inşaat elektrik malzeme döşeme ve montaj işçiliği işleri için dava dışı … Şti ile … Ada … Parsel için 26.02.2015 işe başlama tarihli ve KDV dahil 76.000,00.-TL bedelli sözleşme ile … Ada … parsel için ise 26.02.2015 işe başlama tarihli ve KDV dahil 38.000,00.-TL bedelli iki ayrı sözleşme imzalandığını, … Şti’nin iki ayrı sözleşme ile yükümlendiği işi 2015 yılı sonuna kadar tamamlayarak müvekkili şirkete 05.01.2016 tarih ve 62194 sıra nolu ve 11.01.2016 tarih ve 62199 sıra nolu iki adet fatura kestiğini, fatura bedellerinin tamamının … Şti’ne banka havaleleri ile ödendiğini, müvekkili şirketin … Şti’ne kaba inşaat elektrik ve ince inşaat elektrik malzeme döşeme ve montaj işçiliği işleri ve gerekse diğer inşaat faaliyetlerinden ötürü herhangi bir borcunun kalmadığını, bu hususun müvekkili şirketin usulüne uygun olarak tutulmuş ticari defter ve dayanağı evrak ile de sabit olduğunu, davacının, … Ada … parsel ( 134 Daireli Bina ) ve … ada … parselde kayıtlı ( 32 Daireli Bina ) binaların elektrik işini yapmak üzere müvekkili şirket ile değil müvekkili şirketin sözleşme imzaladığı … Şti ile anlaştığını, davacının bu iki işe ilişkin varsa alacak iddiasını sözlü ya da yazılı sözleşme yaptığı … Şti’ne karşı ileri sürmesi gerektiğini, davacı ile davalı arasında dava dilekçesinde, 114 Daireli Bina olarak tanımlanan mülkiyeti …’e ait, tapunun … İli … İlçesi … Ada … parselde kayıtlı taşınmaz üzerine inşa edilen yapı ile yine dava dilekçesinde 72 Daireli Bina olarak tanımlanan mülkiyeti …’e ait, tapunun … İli … İlçesi … Ada … parselde kayıtlı taşınmaz üzerine inşa edilen yapılar için elektrik tesisatı işinin yapılması hususunda davalı ile sözlü anlaşma yapıldığının doğru olduğunu, davacının dava dilekçesi ile yapmadığı işlerin kendisi yapmış gibi bedelini talep ettiğini, davacı ile davalı arasında … Ada … parsel ve … ada … parselde kayıtlı yapıların kaba inşaat elektrik ve ince inşaat elektrik malzeme döşeme ve montaj işçiliği işleri için sözlü anlaşma olduğunun doğru olduğunu, dava dilekçesinde davacının, dairelerin sıva altı elektrik tesisatı işini … Ada … nolu parselde bulunan 72 daireli yapı için daire başına 750,00.-TL; …. Ada … parselde 114 daireli yapı için dairelerin başına 700,00.-TL anlaşma yaptığını iddia ettiğini, bu iki yapı için dairelerin sıva altı işçilik bedelinin davacının iddiasına göre toplamda 133.800,00.-TL olduğunu, davalının davacıya toplamda 225.600,00.-TL elden nakten ödeme yaptığını, bu bedelin davacının müvekkili şirket ile olan sözlü sözleşmeler uyarınca ödendiğini, davacıya ek işler karşılığında toplamda ( 225.600 – 133.800 =) 91.800,00.TL fazla ödeme yapıldığını, bu bedelin davacının ek olarak yaptığı işler karşılığında ödenmiş makul ve yeterli bir bedel olduğunu, davacının müvekkili şirket nezdinde yaptığı işler nedeni ile herhangi bir hak ve alacağının kalmadığını, davacının dava dilekçesinde yer alan ve yaptığını iddia ettiği işlerin tamamının 2015 ve 2016 yılına ilişkin olduğunu, Kasım 2016 ayında binaların tüm işlerinin tamamlandığını, binaların kredi ve yurtlar kurumuna teslim edildiğini, müvekkili şirketten 70.000,00.-TL alacağı olduğunu iddia eden davacının 25.11.2016 tarihinde geçmişe dönük hiç bir hak ve alacağının kalmadığını kabul ve beyan ettiğini, haksız ve yasal dayanaktan yoksun davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
İlk derece mahkemesi 14.09.2021 tarih ve 2017/756 Esas, 2021/673 Karar sayılı kararında özetle; “…Dosya kapsamından, davacının gerçek kişi olduğu, ticaret sicil müdürlüğünde tacir kaydının bulunmadığı, bina ve bina dışı elektrik tesisatı ve işçiliği alanında şahıs işletmesinin bulunduğu, gerçek usulde işletme defterine tâbi olduğu, gayrisafi milli hasılasının esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşmadığı dolayısıyla davacı esnaf olup, tacir sıfatını haiz olmadığı, taraflardan birinin tacir sıfatına sahip olmaması sebebiyle davanın ticari dava olarak kabul edilemeyeceği, ayrıca davanın TTK’ nun 4. maddesinde düzenlenen mutlak ticari dava niteliğinde de olmadığı, TTK’nın 4. maddesindeki yasal düzenlenme karşısında uyuşmazlığın 6100 sayılı HMK’nın 2. maddesi uyarınca genel hükümlere göre asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiği, Yargıtay 20. HD:’nin 2015/10410 esas, 2015/1025 kara sayılı, 03/11/2015 tarihli, 2015/15241 esas, 2016/788 karar sayılı, 25/01/2016 tarihli yargı yeri belirleme kararlarının, Yargıtay 19. HD’nin 2015/15811 esas, 2016/5002 karar sayılı, 21/03/2016 tarihli kararının da aynı yönde olduğu anlaşılmakla mahkememizin görevsizliğine…” şeklindeki gerekçe ile HMK 115/2. Maddesi uyarınca davanın usulden reddine ve dosyanın yasal süre içinde istemi halinde Asliye Hukuk mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davalı avukatı tarafından verilen 05.10.2021 tarihli istinaf kanun yoluna başvuru dilekçesinde özetle; Dilekçelerinde ayrıntılı olarak açıkladıkları üzere, kararın haksız olduğunu, gerekli tacir araştırması yapılmadan karar verildiğini belirterek istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
DELİLLER, DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılan inceleme sonucunda,
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan alacak davasıdır.
“Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan iş bedeli alacağının tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü yönünde verilen karar, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Eldeki dava, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra, 22.02.2013 tarihinde açılmıştır. Her ne kadar mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın esası yönünden değerlendirme yapılarak kısmen kabulüne karar verilmiş ise de, öncelikli olarak asliye ticaret mahkemesinin davaya bakmakla görevli olup olmadığının belirlenmesi, davanın ticarî niteliğinin ve görevli mahkemenin belirlenmesinde 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile getirilen düzenlemelerin değerlendirilmesi gerekir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesine göre, bir davanın ticari dava sayılması için uyuşmazlık konusu iş, tarafların her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olmalı ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunu veya diğer kanunlarda o davaya asliye ticaret mahkemesinin bakacağı yönünde düzenleme olmalıdır. Örneğin, ödünç para verme işlemlerine ilişkin uyuşmazlıklar Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesi uyarınca, iflas davaları ise 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 154 ve devamı maddeleri hükmünce ticari dava sayılır. Buna karşılık Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesi uyarınca, tarafların tacir olup olmamasına bakılmaksızın ticari dava sayılan havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin uyuşmazlıklardan doğan davalar herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmiyorsa, ticari dava vasfını kaybedecektir. Yine, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/II. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira, Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca ticari davalar asliye ticaret mahkemelerince görülerek karara bağlanır. Diğer taraftan aynı düzenleme gereğince, asliye ticaret mahkemeleri ile diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil, görev ilişkisidir. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı Hukuk Muhakemesi Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olduğundan mahkemelerce ve temyiz incelemesi aşamasında Yargıtay’ca re’sen incelenir. Bu kuralın tek istisnası, 6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/4. maddesinde düzenlenmiş olup, buna göre, yargı çevresinde ayrı bir asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde asliye hukuk mahkemelerine açılan davalarda görev kuralına dayanılmamış olması görevsizlik kararı verilmesini gerektirmeyecektir.
Somut olayda; uyuşmazlık eser sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, bu nevi davaların ticari dava olduğuna ya da asliye ticaret mahkemelerinde görüleceğine ilişkin bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. O halde, eldeki davanın ticari dava olarak kabulü ve asliye ticaret mahkemesinin görevli olması için uyuşmazlık konusu işin her iki tarafın birden ticari işletmesi ile ilgili olması zorunludur.
Davacı şirketin uyuşmazlık konusu inşaat işini ticarî işletmesiyle ilgili olarak yaptığında tereddüt bulunmamaktadır. Buna karşılık davalı üniversite uyuşmazlık konusu ihaleyi ticari işletmeleriyle ilgili olarak değil, kamu hizmetlerinin yürütülmesi amacıyla gerçekleştirmiştir.
Yapılan açıklamalara göre, eldeki davaya bakma görevi 6100 sayılı Hukuk Muhakemesi Kanunu’nun 2. maddesi uyarınca asliye hukuk mahkemesine aittir. Bu durumda, mahkemece davanın görev yönünden reddi ile kararın kesinleşmesine müteakiben dosyanın talep halinde İstanbul Anadolu Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmesi gerekirken, öncelikle görev hususu incelenmeden, esas yönünden karar verilmiş olması doğru olmamış kararın bozulması gerekmiştir.” (Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 2015/1506 Esas, 2015/5494 Karar sayılı içtihadı).

Bu bilgiler ışığında somut olayda, davacı vekili, davalı şirkete elektrik tesisatı işleri yaptığını, bakiye alacağını alamadığını belirterek şimdilik 70.000,00 TL’nin davalıdan tahsili için dava açmış, davalı şirket vekili ise, taraflar arasında yazılı ve sözlü bir sözleşme olmadığını, davacının dava dışı şirketin alt taşeronu olduğunu, davalıya borçlu olmadıklarını belirterek davanın reddini talep etmiş, mahkeme asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğunu belirterek görev yönünden usulden ret kararı vermiş, karara karşı davalı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Davacı gerçek kişidir. Davalı şirkettir. Taraflar arasındaki sözleşme eser sözleşmesidir. Davacı esnaf odasına kayıtlıdır ve vergi dairesi de 31.08.2021 tarihli yazısı ile davacının tacir olmadığını bildirmiştir. İlk derece mahkemesinin vermiş olduğu görev yönünden usulden ret kararı yasaya uygun nitelikte olup, davaya bakmakla görevli mahkeme İzmir Asliye Hukuk Mahkemesidir.
Her ne kadar davalı avukatı istinaf dilekçesinde belirtilen nedenlerle ilk derece mahkemesi kararını istinaf etmiş ise de, mahkeme tarafından dayanılan hukuksal ve yasal gerekçelere göre, delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemiş olup, ilk derece mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun bulunmuş olmakla, davalı avukatının istinaf talebinin HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiş olup, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 14.09.2021 tarih ve 2017/756 Esas, 2021/673 Karar sayılı kararı, usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan, davalı avukatının bu karara karşı yapmış olduğu istinaf kanun yoluna başvurusunun, 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davalı avukatının istinaf başvurusunun reddine karar verilmiş olması nedeniyle, alınması gerekli 80,70 TL istinaf karar ve ilam harcından, peşin alınan 59,30 TL harcın mahsubu ile kalan 21,40 TL harç bedelinin davalıdan alınarak, Hazine’ye gelir kaydına,
3-Davalı tarafından yatırılan 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile istinaf kanun yolu giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Kararın, ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 362/(1)-c maddesi uyarınca dava değeri itibarıyla kesin olmak üzere 01.02.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.