Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/738 E. 2022/717 K. 18.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/738
KARAR NO : 2022/717

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2018/326
KARAR NO : 2019/447
DAVA TARİHİ : 26.12.2018
KARAR TARİHİ: 09.07.2019
DAVA : Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 18.05.2022
KARARIN YAZ. TARİH : 23.05.2022

İzmir 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 09.07.2019 tarih ve 2018/326 Esas, 2019/447 Karar sayılı kararının, istinaf başvurusu yoluyla incelenmesinin davacı avukatı tarafından istenilmesi üzerine, dosyanın gönderildiği, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi’nin 16.03.2020 tarih ve 2020/496 Esas, 2020/322 Karar sayılı görevsizlik kararı ile dairemize gönderilen dosya incelendi, dosya içeriğine göre incelemenin duruşmasız olarak yapılması uygun görülmekle, gereği konuşulup düşünüldü.
İSTEM:
Davacı avukatı tarafından verilen 26.12.2018 tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin yangın ve temiz su tesisatı borularının döşenmesi işi yaptığını, davalıların birlikte yürüttüğü ve davalı … tarafından yaptırılan … olarak bilinen inşaatta dilekçe de ayrıntılı olarak belirtilen işleri yapmak üzere anlaştıklarını ve müvekkili tarafından inşaatın kimi işlerinin yapıldığını, müvekkili davalılarla belirtilen işleri yapmak üzere anlaştıklarını ve işlerin yapıldığını, inşaat sektöründe yaygın olarak görülen bu yöntemde inşaat işlerinin belli bir kısmını üstlenen ve esasında taşeron olarak inşaatta bulunan yüklenici beraberinde kendisine bağlı işçilerle birlikte asıl işveren yanında sigortalı olarak gösterildiğini ve bu şekilde ikili bir ilişki yürütüldüğünü, taşeron resmiyette çalıştırdığı işçilerle birlikte asıl işverenin işçisi gibi görüldüğünü, gerçekte ilgili işyerinde alt işveren olarak faaliyet gösterdiğini ve yüklendiği iş karşılığı olarak kendisi ve beraberinde çalışan işçilere asgari ücret üzerinden gerçekleşen maaş ödemeleri gerçekleştikten sonra kalan tutarın kendisine ödenmekte olduğunu, anlaşmaya göre çalışanların asgari ücret tutarındaki ücretleri, günlük yemek ihtiyaçları, sigorta primleri asıl işveren/iş sahibi tarafından karşılandığını, müvekkilinin belirtilen inşaatta 06/09/2017 tarihinde kendisiyle birlikte çalışan 14 işçi ile birlikte işe başladığını, müvekkili işe başladığında inşaatta aynı usul çerçevesinde çalışmakta olan … isminde başka bir kişi ve ekibinde çalışmakta olduğunu, taraflar arasındaki anlaşmaya göre müvekkili o ana kadar tamamlanmış ve çalışma devam etmekte olan 10. Kattan sonra gelen 11. Katta çalışmaya başladığını ve yine anlaşma gereği teslim edilen her kattan sonra çalışma başlamadığını sonraki kata geçmek suretiyle iş başladığını, bu düzende müvekkili 11,13,14,15,16,19,20,21,22 katların yangın tesisatı borularının ve temiz su borularını döşenmesi işlerini tamamlayıp teslim ettiğini, müvekkili mühendis … Hanımın kendisine verdiği projelere göre işleri yaptığını, mühendis … Bey tamamlanan işleri denetleyerek sonraki kata geçme ile ilgili olarak onay verdiğini, mühendis … beyin de yapılmış olan işlerin fotoğraflarını çektiğini ve kayıt altına aldığını, bu şekilde müvekkili tarafından inşaatta yapılan bütün işler ana firmanın yetkili çalışanları tarafından denetlendiğini ve onaylandığını, müvekkili karşılıklı anlaşma gereği beraberinde çalıştırdığı 13 işçi ile birlikte ücretlerinin asgari ücrete denk gelen kısmının işçiler adına açılan banka hesaplarına yatırıldığını, müvekkilinin çalıştırdığı işçilerin çoğunlukla kalifiye personel olduğunu ve işleri gereği maaşlarının asgari ücretinin üzerinde olduğunu bu nedenle kalan kısmını kendisinin ödediğini, bu ödemelerin de işçilerin banka hesabına yatırıldığını, bir kısım ödemelerin de yine müvekkili tarafından elden gerçekleştirildiğini, müvekkili üstlendiği işlerin tamamlanması sonrasında davalı taraflardan ödeme alamadığını, davalı taraf temsilcisi ile pek çok görüşme yaptığını ancak sürekli olarak oyalandığını, müvekkilinin işleri bitirip teslim ettiğini, inşaat alanına gidip malzemeleri almak istediğinde kendisine verilmek istenmediğini, müvekkilinin bunun üzerine polis çağırdığını ancak polis zoruyla alabildiğini, taraflar arasındaki ilişkinin bu noktaya gelmesi sonrasında müvekkili Karşıyaka 1. Noterliğinin 07/11/2017 tarihli ihtarnamesi ile alacaklarını talep ettiğini, müvekkilinin alacağının tahsili amacıyla İzmir 9. İcra Müdürlüğünün 2018/311 Esas sayılı dosyasıyla başlatılmış olan icra takibine davalılarca yapılan itiraz sonunda alacağın tahsili amacıyla bu davanın açıldığını bildirerek davalıların itirazının iptali ile takibin devamına, alacaklara ihtarnamenin tebliğ tarihinden itibaren ticari faiz işletilmesine ve %20 den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
YANIT :
Davalı … A.Ş. avukatı tarafından verilen yanıt dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile davacı arasında herhangi bir ticari ilişki bulunmadığı gibi imzalanmış herhangi bir sözleşme de bulunmadığını, müvekkilinin diğer davalı … Şti arasında da herhangi bir ticari ilişki ve sözleşme bulunmadığını, davaya konu edilen işlerin yapımı hususunda müvekkili şirketin diğer davalı ve davacı ile doğrudan ya da dolaylı olarak hiçbir ticari ilişkisi, imzalanmış bir sözleşme bulunmadığını, müvekkilinin davacıyı tanımadığını, davacı tarafça dava dilekçesine ekli ve delil listesinde yer alan 07/11/2017 tarihli Karşıyaka 1. Noterliği tarafından gönderilen ihtarnamede müvekkilinin muhatap olmadığını kabul anlamına gelmemek kaydıyla ihtarnamede belirtilen bedel 80.000,00-TL iken icra takibinde talep edilen bedelin 42.222,00-TL olduğunu, davanın husumet nedeniyle reddi gerektiğini, esas yönünden ise davacının iddia ettiği gibi diğer davalı ile yapılan anlaşma sonucu iş yapılmış ve iş davacıya diğer davalı tarafından taşore edilmiş ise alacağın varlığı halinde muhatap şirketin diğer davalı olması gerektiğini, müvekkil şirketin sorumluluğunun olmayacağını, davacının alacağın varlığını ispatla mükellef olduğunu bildirerek davanın reddine, %20 kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … Şti. davaya cevap vermemiş, ön inceleme duruşmasına katılan …. Şti. yetkilisi beyanında; davacının yanında 2,5 ay sigortalı olarak çalıştığını, sigorta ve maaşını ödediğini, davacının kendisinin önce 80.000,00 TL lik ihtar çektiğini ona karşı cevap verdiğini bu davada ise 42.222,00 TL talep edildiğini, kendisinin kimseye borcunun kalmadığını, … Yatırımında davacıyla ilgisinin olmadığını, davacı kendisinin yanında çalıştığını bildirmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
İlk derece mahkemesi 09.07.2019 tarih ve 2018/326 Esas, 2019/447 Karar sayılı kararında özetle; “…Davacının yangın ve temiz su tesisatı boruları döşeme işi yaptığı, davalıların birlikte yürütmekte olduğu … olarak bilinen inşaatta kendisiyle birlikte çalışan 14 işçiyle birlikte işe başladığı, davacının işi taşeron olarak yaptığı ancak inşaat sektöründe yaygın uygulama gereği davacının yanında çalışan 14 işçiyle birlikte sigortalı gösterildiği, 14 işcinin davacıya bağlı olarak çalıştığı, taraflar arasındaki anlaşmaya göre belirtilen katların yangın tesisatı borularının ve temiz su borularının döşenmesi işinin tamamlanarak teslim edildiği ancak davalı taraflarca ödeme yapılmadığından bahisle İzmir 9.İcra Müdürlüğünün 2018/311 sayılı dosyasında yapılan icra takibine davalıların itirazlarının iptaline yönelik olarak iş bu davanın açıldığı, davanın TTK 4. ve devamı maddeleri kapsamında ticari dava olmadığı ve mahkememizin görevsiz olduğu, görevli mahkemenin İş Mahkemeleri olduğu belirlenerek dava şartı yokluğu nedeniyle aşağıdaki karar verilmiştir….” gerekçesiyle davanın usulden reddine dair karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davacı avukatı tarafından verilen 02.01.2020 tarihli istinaf kanun yoluna başvuru dilekçesinde özetle; “…Müvekkil davalılarla belirtilen işleri yapmak üzere anlaşmış ve bu anlaşma gereği işler yapılmıştır. İnşaat sektöründe yaygın olarak görülen bu yöntemde, inşaat işlerinin belli bir kısmını üstlenen ve esasında taşeron olarak inşaatta bulunan yüklenici, beraberinde, kendisine bağlı işçilerle birlikte asıl işveren yanında sigortalı olarak gösterilir ve bu şekilde ikili bir ilişki yürütülür. Taşeron resmiyette, çalıştırdığı işçilerle birlikte asıl işverenin işçisi gibi görülmekteyken, gerçekte ilgili işyerinde alt işveren olarak faaliyet göstermekte ve yüklendiği iş karşılığı olarak, kendisi ve beraberinde çalışan işçilere asgari ücret üzerinden gerçekleşen maaş ödemeleri gerçekleştikten sonra kalan tutar kendisine ödenmektedir. Anlaşmaya göre çalışanların asgari ücret tutarındaki ücretleri, günlük yemek ihtiyaçları, sigorta primleri asıl işveren/ iş sahibi tarafından karşılanacaktır.
Taraflar arasındaki iş resmiyette işçi-işveren ilişkisi olarak görünse de dava dilekçesinde ayrıntılı olarak izah edildiği üzere esasen taşeronluk işidir. Ticari hayatta yaygın olarak uygulanan ve sektörel pek çok nedenle en gel olunamayan taraflar arsındaki bu ilişki ticari iş niteliğindendir ve bu itibarla ticaret mahkemesi görev alanındadır. …”ifadelerini içeren gerekçelerle kararın kaldırılmasına karar verilmesi istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
DELİLLER, DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılan inceleme sonucunda,
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan itirazın iptali davasıdır.
6100 sayılı HMK’nın 1/(1) maddesinde “Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir.” hükmü düzenlenmiştir.
6100 sayılı HMK’nın 114/(1)-c maddesine göre, görev hususu dava şartlarından olup, aynı kanunun, 115. maddesine göre, dava şartlarının mevcut olup olmadığının mahkemece davanın her aşamasında kendiliğinden araştırılması ve gözetilmesi gerekmektedir.
Eldeki dava, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01/07/2012 tarihinden sonra açılmıştır. Burada öncelikli olarak Asliye Ticaret Mahkemesinin davaya bakmakla görevli olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunun 4. maddesine göre, bir davanın ticari dava sayılması için ya uyuşmazlık konusu işin, tarafların her ikisinin birden ticari işletmesi ile ilgili olması yada tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesi ile ilgili olup olmamasına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunun veya diğer kanunlarda o davaya Asliye Ticaret Mahkemesinin bakacağı yönünde düzenleme bulunması gerekir.
Diğer taraftan, 6102 sayılı TTK’nın 19/2 maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri içinde ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira, 6102 sayılı TTK, kanun gereği ticari dava sayılan davalar dışında, ticari davayı ticari iş esasına göre değil ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
6335 Sayılı Kanununun 2. maddesi ile değişik 6102 Sayılı TTK’nın 5. maddesi uyarınca, ticari davalar Asliye Ticaret mahkemelerince görülerek karara bağlanır. Diğer taraftan aynı düzenleme gereğince, Asliye Ticaret Mahkemeleriyle diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki, 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunununda ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 6335 Sayılı kanunla yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil görev ilişkisidir. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı HMK’nın 1. maddesi uyarınca, kamu düzenine ilişkin olduğundan mahkemelerce ve istinaf aşamasında Bölge Adliye Mahkemeleri tarafından re’sen incelenir. Bu kuralın tek istisnası, 6335 Sayılı Kanununun 2. maddesi ile değişik 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununun 5/(4). maddesinde düzenlenmiş olup, buna göre yargı çevresinde ayrı bir Asliye Ticaret Mahkemesi bulunmayan yerlerde Asliye Hukuk Mahkemelerine açılan ticari davalarda görev kuralına dayanılmamış olması, Asliye Ticaret Mahkemesine görevsizlik kararı verilmesini gerektirmeyecektir. Başka bir anlatımla, yargı çevresinde, Asliye Ticaret Mahkemesi bulunmayan yerlerde bir ticari uyuşmazlığın çözümü için Asliye Hukuk Mahkemesine genel mahkeme sıfatıyla dava açılması halinde mahkemece görevsizlik kararı verilmeksizin işin görülmesi gerekir. Buna karşılık kanun aksi durumu düzenlememiş olduğundan, Asliye Hukuk Mahkemesinin ticari olmayan bir davayı Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla görmüş olması kararın kaldırılmasını gerektirecek bir usule aykırılık halini oluşturmaktadır.
Bu durumda eldeki davanın Asliye Ticaret Mahkemesince görülüp karara bağlanabilmesi için uyuşmazlığın, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması ve bu bağlamda tarafların her ikisinin birden tacir olması zorunludur . 6100 sayılı HMK’nın 1/(1) maddesinde “Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir.” hükmü düzenlenmiştir.
6100 sayılı HMK’nın 114/(1)-c maddesine göre, görev hususu dava şartlarından olup, aynı kanunun, 115. maddesine göre, dava şartlarının mevcut olup olmadığının mahkemece davanın her aşamasında kendiliğinden araştırılması ve gözetilmesi gerekmektedir.
Somut olayda davacı … davalı şirketlerle … inşaatında yangın ve temiz su tesisatı borularının döşenmesi konusunda anlaştıklarını davalı firmaların iş tamamlanmasına karşına davalı şirketlerin, alacaklarını ödemediğini, bunun üzerine icra takibine giriştiklerini belirterek itirazın iptali davası açmıştır. Mahkeme ise görev yönünden davanın usulden reddine karar vermiştir (Dosyanın asliye hukuk mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.). Kararı davacı avukatı istinaf etmiştir.
Davacı gerçek kişi olup, gelen vergi dairesi cevabından da davacının tacir olmadığı anlaşılmaktadır. Davaya konu ihtilaf ise eser sözleşmesidir. Görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesi olup davacı avukatının istinaf isteminin HMK 353/(1)-b-1 maddesi gereğince esastan reddi gerekmiştir.
Her ne kadar davacı avukatı istinaf dilekçesinde belirtilen nedenlerle ilk derece mahkemesi kararını istinaf etmiş ise de, mahkeme tarafından dayanılan hukuksal ve yasal gerekçelere göre, delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemiş olup, ilk derece mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun bulunmuş olmakla, davacı avukatının istinaf talebinin HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiş olup, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-İzmir 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 09.07.2019 tarih ve 2018/326 Esas, 2019/447 Karar sayılı kararı, usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan, davacı avukatının bu karara karşı yapmış olduğu istinaf kanun yoluna başvurusunun, 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı avukatının istinaf başvurusunun reddine karar verilmiş olması nedeniyle, alınması gerekli 80,70 TL istinaf karar ve ilam harcından, peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile kalan 26,30 TL harç bedelinin davacıdan alınarak, Hazine’ye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından yatırılan 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile istinaf kanun yolu giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Kararın, ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 362/(1)-c maddesi uyarınca dava değeri itibarıyla kesin olmak üzere 18.05.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.