Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/589 E. 2022/630 K. 27.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/589
KARAR NO : 2022/630

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2017/5
KARAR NO : 2019/928
DAVA TARİHİ : 02.01.2017
KARAR TARİHİ : 20.09.2019
EK KARAR TARİHİ : 18.12.2019
DAVA : İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 27.04.2022
KARARIN YAZ. TARİH : 29.04.2022

İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 20.09.2019 tarih ve 2017/5 Esas, 2019/928 Karar sayılı kararının, istinaf başvurusu yoluyla incelenmesinin davalı avukatı tarafından istenilmesi üzerine, dosyanın gönderildiği, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi’nin 11.02.2020 tarih ve 2020/182 Esas, 2020/100 Karar sayılı görevsizlik kararı ile, 13. Hukuk Dairesi’ne gönderildiği, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi’nin 28.02.2020 tarih ve 2020/780 Esas, 2020/377 Karar sayılı görevsizlik kararı ile de dairemize gönderilen dosya incelendi, dosya içeriğine göre incelemenin duruşmasız olarak yapılması uygun görülmekle, gereği konuşulup düşünüldü.
İSTEM:
Davacı avukatı tarafından verilen 02.01.2017 tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkil şirketin bilgisayar yazılım ve otomasyon işi ile iştigal ettiğini, bu kapsamda davalıya makine otomasyonu dahilinde işler yapıldığını, davalı şirketin tüm sözlü taleplere ve ödeme yapacağına dair beyanlarına rağmen müvekkilini oyaladığını, ödeme yapmadığını, müvekkili şirketin alacağın tahsili amacıyla İzmir 10. İcra Müdürlüğü’nün 2016/15979 esas sayılı dosyası üzerinden davalı hakkında takip başlattığını, davalı borçlunun takibe itiraz ettiğini, itiraz nedeniyle takibin durduğunu, açıklanan nedenlerle İzmir 10.İcra Müdürlüğü’nün 2016/15979 esas sayılı dosyasına davalının yaptığı itirazın iptali ile takibin devamına, icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
YANIT :
Davalı avukatı tarafından verilen 10.02.2017 tarihli yanıt dilekçesinde özetle; davacı tarafça açılmış iş bu davada müvekkil şirket aleyhindeki iddiaların haksız olduğunu, davacı şirketin müvekkil şirkete ayıplı mal ve hizmet teslim ettiğini, davacı şirketin dava dilekçelerinde belirttikleri üzere faaliyette bulundukları bilgisayar yazılımı ve otomasyon işi kapsamında müvekkile ayıplı mal ve hizmet teslim ettiğini, otomasyonun çalışmaması ve makinaların atıl durumda olmasının bunu açıkça ispatlar nitelikte olduğunu, müvekkil şirketin bu sebeplerden dolayı müşterileriyle olan ticari ilişkilerinin bozulduğunu, yurt dışına gönderilen ürünlerin iade edildiğini, müvekkil şirketin davacı şirketin sunduğu bu ayıplı mal ve hizmetlerden dolayı maddi ve manevi büyük zararları doğduğunu, müvekkil şirketin takibe dayanak böyle bir borcu bulunmadığını, açıklanan nedenle davanın reddi ile kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
İlk derece mahkemesi 20.09.2019 tarih ve 2017/5 Esas, 2019/928 Karar sayılı kararında özetle; “…Dava dilekçesi, cevap dilekçesi, denetim ve hüküm kurmaya elverişli bilirkişi raporu ve ek rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davacı tarafça cari hesaptan kaynaklanan alacağın ödenmediğinden bahisle davalı hakkında icra takibi başlatıldığı, davalının takibe itiraz ettiği, itiraz üzerine takibin durdurulmasına karar verildiği, davacı tarafça itirazın iptaline yönelik olarak eldeki davanın açıldığı, dava ve takip konusu alacağın varlığı ve miktarının belirlenmesine yönelik olarak dosya ve taraf ticari defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmasına ilişkin ara kararı oluşturulduğu, usulüne uygun tutulan ve sahibi lehine delil olma vasfına haiz taraf ticari defterleri göz önüne alındığında, davacının davalıdan takip tarihi itibariyle 7.619,76 TL alacaklı olduğu, davalı taraf şirkete ayıplı mal ve hizmet teslim edildiğini iddia etmiş ise de, davalı tarafından, dosya kapsamına davacı tarafça kendilerine teslim edilen malların ayıplı olduğuna dair davacı tarafa ihbarda bulunulduğuna ilişkin belge sunulmadığı, davalı tarafından davacı tarafa iade faturası düzenlenmediği, 7.619,76 TL üzerinden davalının icra takibine yapmış olduğu itirazın haksız ve yersiz olduğu kanaatine varılarak davacının davasının kısmen kabul kısmen reddi ile, İzmir 10. İcra Dairesi’nin 2016/15979 esas sayılı takip dosyasına davalı borçlu tarafından yapılan itirazın kısmen iptali ile takibin 7.619,76 TL üzerinden devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine, alacak likit olduğundan 7.619,76 TL üzerinden hesaplanacak %20 oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,…” şeklinde karar verilmiş verilen karara karşı davalı avukatı tarafından tavzih talebinde bulunulmuş ve ilk derece mahkemesince 18.12.2019 tarihli ek karar ile “…Talebinin kabulü ile, mahkememizin 20/09/2019 tarih, 2017/5 esas, 2019/928 karar sayılı ilamının hüküm kısmının 6 nolu bendinin “Davalı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden A.A.Ü.T gereğince hesap ve takdir edilen 1.350,00TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,” şeklinde tashihine, …” dair karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davalı avukatı tarafından verilen 25.11.2019 tarihli istinaf kanun yoluna başvuru dilekçesinde özetle; “…1- TARAFIMIZCA, AYIPLI MALLARLA İLGİLİ AYIP BİLDİRİMİ YAPILDIĞINA DAİR BİR ÇOK DELİL SUNULMUŞ VE SÖZ KONUSU MALLARIN AYIPLI OLDUĞUNA İLİŞKİN TEKNİK BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ TALEP EDİLMİŞSE DE SUNULAN DELİLLER VE TEKNİK BİLİRKİŞİ İNCELEMESİNE DAİR TALEPLERİMİZ İLK DERECE MAHKEMESİNCE DİKKATE ALINMAMIŞ, EKSİK ARAŞTIRMA VE İNCELEMEYLE HÜKÜM KURULMUŞTUR.Davacı Şirket ile davalı müvekkil şirket arasındaki çalışmalar 2014 yılında başlamıştır. Davacı Şirket bu süreden itibaren Müvekkil Şirkete paça ve düğme otomasyon yazılımı hizmeti satmıştır. Müvekkil şirket makinelerde kullanılmakta olan pano ve kart sistemlerini de yine Davacı Şirketten satın almıştır. Müvekkil Şirket alınan ilk ürünlerden itibaren pano ve kartların makinelere uyumlu olmamasından kaynaklı problemler yaşamıştır. Davacı müvekkil Yurt içi satışlarda bu sorunları kendi teknik ekipleriyle çözmeye çalışmış ancak yurt dışına sattığı otomasyon ve makinelerde bu sorunu çözmek oldukça zorlaşmıştır. Müvekkil Şirket davacı şirketten bu konuda destek alamamış ve yurt dışı müşterilerine çözüm üretebilmek için bir çok ülkeye birebir giderek bu sorunu çözmeye çalışmıştır. Müvekkil Şirketin ayıplı mallara ilişkin yaşadığı sorunlara ilişkin whatsapp mesajları, iade istemli mailler, iade faturaları tarafımızca ilk derece mahkemesine 20/11/2018 tarihli delil dilekçemiz ile sunulmuştur. Bu belgeler ve yazışmalar şunlardır; – Malların ayıplı olduğuna ilişkin müşterilerle yapılan yazışmalar, kayıtlar, mailler, iade evrakları (Anılı dilekçede EK-3) Bu belgeler incelendiğinde otomasyonlardaki sıkıntılara dair whatsapp yazışmaları, malların yurtdışı alıcılarından gelen ve iade istemi içeren mailler açıkça görülecektir. Bu kayıtlar davacı tarafa telefonla ve yapılan toplantılarda sözlü olarak bildirilmiştir. Kaldı ki tarafımızca 20/11/2018 tarihli dilekçede sunduğumuz deliller incelendiğinde davacı müvekkilin yurtdışı alıcaları için iade faturaları düzenlendiği görülecektir. Bu iade faturalarına rağmen davalının davacı müvekkilin ayıp ihbarında bulunmadığına dair iddialarının kabulü ticari hayatın olağan akışına aykırıdır. Tüm bu yaşanan sorunlar davacı yana bildirilmişse de Müvekkil Şirkete dönüş olmamıştır.. TTK M.23: “Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda, Türk Borçlar Kanununun 223 üncü maddesinin ikinci fıkrası uygulanır.” hükmüne havidir. TBK’nın 223. Maddesinin ikinci fıkrasında, satılanda olağan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkarılamayacak bir ayıp bulunması hâlinde,bu tür bir ayıbın bulunduğu sonradan anlaşılırsa, ayıbın hemen satıcıya bildirilmesi gerektiği düzenlenmiştir. Yani olağan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkarılamayacak bir ayıp için 8 günlük inceleme ve ihbar süresi söz konusu olmayacaktır. Davacı müvekkilce alınan ürünler teslimde kontrol edilmiş ancak olağan bir gözden geçirmeyle herhangi bir aksaklık tespit edilememiştir. Satılan mallardaki ayıplar yurt dışına gönderildikten ve kullanılmaya başlandıktan sonra ayıplar alıcılar tarafından fark edilmiştir TTK ve TBK’da ayıp ihbarının ne şekilde yapılması gerektiğine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Uygulamada, ayıp ihbarının yazılı veya sözlü şekillerde yapıldığı görülmektedir. Buna göre sözlü olan müvekkilce yapılan ayıp ihbarı ve buna ilişkin mahkemeye sunulan deliller mahkemece dikkate alınmamış ve malların ayıbının tespitini içeren teknik bilirkişi incelmesi talebimiz reddedilmiştir. Nitekim ayıplı mal iddiası bulunan itirazın iptali davalarında Yargıtayca malların ayıbına ilişkin bilirkişi tespitinin gerekliliği açıkça vurgulanmıştır; YARGITAY 19. Hukuk Dairesi Esas: 2014 / 18494 Karar: 2015 / 8516 Karar Tarihi: 09.06.2015: “Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda verilen hükmün süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü….Davalı bilirkişi kök raporuna itirazında davaya konu sıraların tablalarının malzeme olarak verilen siparişe uygun olmadığını bildirmiştir. Bilirkişi ek raporunda davalının bu itirazını karşılayacak inceleme ve değerlendirme yapmamıştır. Bu durumda mahkemece, bilirkişi kurulundan yeniden davalının itirazlarını karşılar şekilde rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bozulması gerekmiştir.” YARGITAY 19. Hukuk Dairesi Esas: 2015 / 6833 Karar: 2015 / 17485 Karar Tarihi: 23.12.2015:”Taraflar arasındaki birleşen itirazın iptali-tazminat davalarının yapılan yargılaması neticesinde dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü…. Mahkemece, yapılan yargılamada toplanan delillere ve benimsenen bilirkişi raporlarına göre, faturaya konu 1800 adet kolinin sayı ve marka açısından kontrolünde fatura ile uyumlu olduğu, kolilerin tamamının açılarak yapılan incelemesi sonucunda 1191 adet kolide ayıplı ürün olduğunun tespit edildiği ve tespit tarihi itibariyle de davalı – birleşen dosya davacısı alıcı tarafından davacı – birleşen dosya davalısı satıcıya ihtaren bildirildiği, ayıplı ürünlerin… firmasına ayıplı ürün olarak satılıp teslim edildiği..” Yargıtay bu tür eksik raporları, denetime elverişli olmayan raporlar olarak nitelendirmekte ve eksik incelemeyi açıkça bozma sebebi saymaktadır. Bilirkişiden alınan rapor ve itirazımız üzerine alınan ek raporun davalı tarafımızın itirazlarını karşılamadığı açıktır. Nitekim aynı ayıplı ürüne ilişkin İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/6 E. Sayılı dosyasında görülen itirazın iptali davasında ticari defterler ile birlikte Bilirkişi raporunda ayıba ilişkin incelemeler ve değerlendirilerek rapor sonucuna gidilmiştir. İş bu anılan rapor davalı tarafından bizzat dava dosyasına sunulmuş olup dosya içeriğinde mevcuttur. İlk derece mahkemesince maddi gerçeğin yeterince araştırılmadığı ve aydınlatılmadığı açıktır. Davanın kabulüne karar verilmesiyle, ayıplı mallar nedeniyle davacı yan tarafından mağdur edilen müvekkil bir kez daha mağdur olmuş, zarara uğradığı halde davacı yandan daha fazla külfete katlanmak durumunda kalmıştır. Bu nedenle ayıba ilişkin iddialarımız incelenmeden hukuka aykırı olarak verilen ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması gerekmektedir…”ifadelerini içeren gerekçelerle kararın kaldırılmasına karar verilmesi istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
DELİLLER, DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılan inceleme sonucunda,
Dava, sözlü eser sözleşmesine dayalı itirazın iptali davasıdır.
“…Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK’nın 477/3. ( 818 sayılı BK’nın 362/3.) maddesi, “Eserdeki ayıp sonradan ortaya çıkarsa iş sahibi, gecikmeksizin durumu yükleniciye bildirmek zorundadır; bildirmezse eseri kabul etmiş sayılır.” hükmünü içermektedir.
Yüklenicinin iş sahibine olan borçlarına aykırı olarak, imalini yüklendiği eserin ayıplı olması durumunda; iş sahibi, açık ayıplarda 6098 sayılı TBK’nın 474 ( 818 sayılı BK’nın 359), gizli ayıplarda ise 6098 sayılı TBK’nın 477. ( 818 sayılı BK’nın 362.) maddeleri hükümlerine uygun olarak ihbarda bulunduğu takdirde, 6098 sayılı TBK’nın 475. ( 818 sayılı BK’nın 360.) maddesinde tanınan hakları kullanabilir. Eksik iş, sözleşme ve eklerine göre yapılması kararlaştırıldığı halde tam yapılmayan iştir. Ayıplı eser sözleşmede kararlaştırılan vasıfları veya olmasından vazgeçilmez bazı vasıfları taşımayan eserdir. Diğer anlatımla ayıp, bir malda ya da eserde sözleşme ya da yasa hükümlerine göre normal olarak bulunması gereken niteliklerin bulunmaması ya da bulunmaması gereken bozuklukların bulunmasıdır.
Ancak, kasten sakladığı bozukluklarla, usulüne uygun yapılan gözden geçirmede farkedilemeyecek ayıplar için yüklenicinin sorumluluğu devam eder. Eğer, meydana getirilen eserin, teslim alındığı sırada usulüne uygun yapılan gözden geçirme ile var olan bozukluğu görülmemişse, ortada gizli bir ayıbın olduğu kabul edilir. Açık ayıplar, eserin tesliminden sonra, işlerin olağan akışına göre imkân bulunur bulunmaz bizzat yapılan veya uzmanına yaptırılan gözden geçirme sonucu saptanınca, uygun sürede (TBK m.474); gizli ayıplar da ortaya çıkar çıkmaz, gecikmeksizin yükleniciye bildirilmelidir (TBK m. 477). Ayıp bildirimi süresinde yapılmadığı takdirde iş sahibi bu ayıbı örtülü olarak kabul etmiş sayılır. Eksik işler bedeli ise ihbar koşuluna ve ihbar süresine bağlı olmaksızın teslim tarihinden itibaren kural olarak beş yıllık zamanaşımı süresinde (TBK m. 147/son ) talep edilebilir. Eğer eser iş sahibinin beklediği amacı karşılamıyorsa kural olarak ayıplı yapıldığı kabul edilir. Ayıp ihbarının yazılı olarak yapılması zorunlu olmayıp süresinde ayıp ihbarının yapıldığı her türlü delille ve tanık beyanıyla dahi kanıtlanabilir. (YHGK’nın 02.02.1979 gün 1977/11-393 E. 1979/80 K. sayılı ve Dairemizin 16.01.2013 tarih ve 2012/5835 E., 2013/129 K. sayılı ilamında bu ilke ve esaslar ayrıntıları ile açıklanmıştır.)
Öte yandan, YHGK’nın 13.05.2009 tarih ve 13-160 E., 185 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere, ayıp ihbarı kural olarak şekle tabi bulunmayıp içeriği itibariyle ayıptan karşı tarafın haberdar olmasını sağlamaya elverişli her türlü ihbarın, ayıp ihbarı olarak kabulü mümkün olup, tespit dilekçesinin ya da raporunun tebliği işleminin de ayıp ihbarı niteliğinde olduğunun kabulü gerekir…” (Yargıtay Kapatılan 15. Hukuk Dairesi’nin 2020/1263 Esas, 2021-3148 Karar sayılı içtihadı.).
Somut olayda davacı yüklenici şirket vekili davalı şirkete bilgisayar yazılımı ve otomasyon işi yaptığını, davalı şirketin ödeme yapmadığını ve İzmir 10. İcra Müdürlüğü’nde 2016/15979 Esas sayılı dosyada takibe geçtiklerini, borçlunun itiraz ettiğini belirtip itirazın iptaline ve icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili malların ayıplı olduğunu, bu nedenle müşterilerle sorun yaşandığını, ürünlerin iade edildiğini bu nedenle borcunun olmadığını belirtmiş, davanın reddi ile kötüniyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
Mahkeme ticari defterler üzerinde bilirkişi incelemesi yaparak, iade faturası olmadığı, davacıya ayıp ihbarında bulunulmadığı gerekçesiyle ticari defterlere göre davanın kısmen kabulüne ve itirazın kısmen iptali ile takibin 7.619,76 TL üzerinden devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine, %20 oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar vermiş, bu karara karşı davalı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Her ne kadar istinaf dilekçesinde öne sürülmese de davalının kötüniyet tazminatı istemi konusunda (davanın kısmen reddedildiği kısımda ) mahkeme olumlu veya olumsuz bir karar vermemiştir. Bu durum HMK 297 maddesine aykırıdır.
Öte yandan bu uyuşmazlık bir sözlü eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Malların gizli veya açık ayıplı olduğunun yapılan iş keşif yoluyla incelenerek değerlendirilmelidir. Kaldı ki delil listesinde davalı ayıp ihbarı ile ilgili Whatsapp yazışmaları ve tanık deliline dayanmıştır. Davalı yargılama sırasında da mallar ile ilgili ayıplar için inceleme yapılmasını istemiştir. Davalı yapılan iş üzerinde uzman bilirkişi incelemesi yapılarak, yapılan işin ayıplı gizli-açık ayıplı olup olmadığı incelenmeli, davalının sunduğu delil listesindeki deliller incelenerek ve tanık da dinlenerek ayıp ihbarı hususunun değerlendirilmesi yapılmalıdır. Mahkeme ise yazılı ayıp ihbarı yok, iade faturası yok, tarafların ticari defterlerine göre davacı taraf kısmen alacaklı diyerek kısmen kabule gitmiştir ki önce bu hatalıdır. Ayrıca istinaf dilekçesinde belirtilen aynı ayıplı ürüne ait İzmir 4. Asliye Ticaret dosyasının (2017/6 Esas) getirtilmesi ve icra dosyasının da getirtilmesi gerekir.
Davalı vekilinin istinaf isteminin kabul edilmesi gerektiği kanaatine dairemiz tarafından ulaşılmıştır. Öte yandan bilirkişi incelemesi gereken durumda icra inkar tazminatına hükmedilemez. Ancak bu husus istinafa konu edilmemiştir. İlk derece mahkemesi vereceği kararda bu hususu dikkate almalıdır.
22.07.2020 tarihli ve 7251 Sayılı Yasa ile Değişik HMK’nın 353/(1)-a-6. maddesinde; “Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması” halinde HMK 353/(1)-a-6. bendi uyarınca bölge adliye mahkemesinin, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar vereceği yönünde düzenleme getirilmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle mahkemece verilen karar, usul ve yasaya uygun bulunmadığından davalı vekilinin istinaf kanun yoluna başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-a-6. maddesi uyarınca kaldırılmasına karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı avukatının istinaf başvurusunun, KABULÜ ile,
2-İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 20.09.2019 tarih ve 2017/5 Esas, 2019/928 Karar sayılı kararının, 6100 Sayılı HMK’nın 353/(1)-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-Verilen kararın niteliği gereğince harç alınmasına yer olmadığına, davalı tarafından yatırılan 130,50 TL istinaf peşin karar harcının istek halinde yatıran davalıya geri verilmesine,
5-Davalı tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile yapılan istinaf yargılama giderlerinin, ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
6-Kararın, ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/(1)-a maddesi gereğince, kesin olmak üzere, 27.04.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.