Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/494 E. 2022/626 K. 27.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/494
KARAR NO : 2022/626

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2019/283
KARAR NO : 2019/895
DAVA TARİHİ : 06.12.2018
KARAR TARİHİ : 18.12.2019
DAVA : Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan Alacak
KARAR TARİHİ : 27.04.2022
KARARIN YAZ. TARİH : 28.04.2022

İzmir 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 18.12.2019 tarih ve 2019/283 Esas, 2019/895 Karar sayılı kararının, istinaf başvurusu yoluyla incelenmesinin davalı avukatı tarafından istenilmesi üzerine, dairemize gönderilen dosya incelendi, dosya içeriğine göre incelemenin duruşmasız olarak yapılması uygun görülmekle, gereği konuşulup düşünüldü.
İSTEM:
Davacı avukatı tarafından verilen 06.12.2018 tarihli dava dilekçesinde özetle; Davalıya ait İzmir ili, … ilçesi, …. Mahallesi, … parselde kayıtlı bulunan depo niteliğindeki taşınmaz üzerinde taraflar arasında kurulan birim fiyat esaslı eser sözleşmesi ve buna dayalı 28/04/2018 tarihli ve taraflarca imzalanan birim fiyat listesi kapsamında sözleşmenin ifa edildiğini, davalı şirkete ait İzmir İli, …. ilçesi, … Mahallesi … parselde kayıtlı bulunan depo niteliğindeki taşınmazda elektrik tesisatı ile ilgili bakım, onarım, tadilat ve kurulum işlemlerinin tam ve gereği gibi müvekkili tarafından yerine getirildiğini,bunun dışında davalının sözleşme dışındaki sözleşme miktarını aşan taleplerinin de müvekkili tarafından eksiksiz olarak yerine getirildiğini, yapılan işlemlerin davalıya birim fiyat üzerinden faturalandırılarak davalıdan bedelin ödenmesinin talep edildiğini ancak davalının fatura bedeline ve içeriğine itiraz ettiğini, bu nedenle taraflarca imzalanan keşif listesi ve birim fiyat listesinde belirtilen marka ve metrajdaki malzemeler ve işçilik ile yaptığı ve başkaca da yaptığı işlerin tam olarak belirlenmesi hususunda delil tespiti işleminin yapılmasına, taşınmaz üzerinde herhangi bir tadilat, tamirat, değiştirme, yenileme yapılmaması hakkında ihtiyati tedbir kararı verilmesine, dava süresince herhangi bir ayni-şahsi hak tesisi işlemi yapılmaması için taşınmazın tapu kaydına ihtiyati tedbir konulmasına, davanın kabulü ile müvekkil şirketin eser sözleşmesinden kaynaklanan fazlaya ilişkin hakları saklı olmak üzere 28.362,00 TL bakiye alacağının davalı yanın temerrüt tarihi olan 19/09/2018 tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faizi ile birlikte davalı yandan tahsiline, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı yana yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
YANIT :
Davalı avukatı tarafından verilen 08.04.2019 tarihli yanıt dilekçesinde özetle; taraflar arasında yapılan 04/05/2018 tarihli götürü bedelli sabit birim fiyatlı sözleşmenin bağlayıcı olduğunu ve müvekkilinin sözleşmeye göre ifasını tamamen yerine getirdiğini, yapılan sözleşmenin götürü bedelli sabit birim fiyatlı olduğunu,6098 sayılı TBK’nun 480/1 maddesine göre yüklenicinin bedel artırımı isteyemeyeceğini, bu hüküm gereği davanın reddi gerektiğini, davacı şirketin müvekkili tarafından ilave iş yaptırıldığı iddiasının tamamen asılsız olduğunu, sözleşmede öngörülen işler dışında hiçbir talepte bulunulmadığını, ek sözleşme de bulunmadığını, bu hususa ilişkin davacının tek bir delil sunmadığını, taraflarca sözleşmede mutabık kalınan iş bedelinin yüklenici tarafından eksik hesap edilmesi nedeniyle arttırılması veya değiştirilmesine imkan veren bir hüküm bulunmadığını, yapılan işin tek olduğunu, talep edilmediği halde ilave işler olduğu iddia edilerek ikinci bir fatura gönderildiğini belirtip davacı şirketin haksız ve kötüniyetli davasının reddine karar verilmesini beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
İlk derece mahkemesi 18.12.2019 tarih ve 2019/283 Esas, 2019/895 Karar sayılı kararında özetle; “…Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; Taraflar arasındaki uyuşmazlığın eser sözleşmesi kapsamında bakiye alacak bedelinin fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 28.362 TL nin 19/09/2018 tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faiziyle birlikte davalıdan tahsili istemine yönelik olduğu, imzalanan birim fiyat esaslı eser sözleşmesi kapsamında ve keşif suretiyle tespit edilen imalat ve onarımların, tanık beyanları ve tüm dosya kapsamı ile yapılan işlemlere istinaden davalının davacıya 103.488,85 TL borçlu olduğu, 90.500 TL’nin ödendiği hususunda taraflar arasında herhangi bir ihtilaf bulunmadığı, buna göre davacının davalı taraftan 12.988,85 TL alacağı kaldığı tespit edildiğinden açılan davanın kısmen kabulü ile 12.988,85 TL nin 21/09/2018 tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faiziyle birlikte davalı taraftan alınıp davacı tarafa verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine…” şeklindeki gerekçelerle davanın kısmen kabulü, kısmen reddine dair karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davalı avukatı tarafından verilen 29.01.2020 tarihli istinaf kanun yoluna başvuru dilekçesinde özetle; “…Yerel Mahkeme tarafından verilen yukarıda özetlemiş olduğumuz hukuka uygunluk teşkil etmeyen işbu kararın tarafımızca kabulü mümkün olmayıp, hukuki dayanaktan yoksun ve haksız şekilde EKSİK İNCELEME NETİCESİNDE kurulan bu hükmün yapılacak olan istinaf incelemesi neticesinde kaldırılarak, taleplerimiz doğrultusunda karar verilmesini Sayın Başkanlığınızdan talep etmemiz, hak kaybına sebebiyet verilmemesi ve hukukun uygulanabilirliği adına zaruri hale gelmiştir.Yerel mahkeme tarafından verilen kararın aşağıda belirtmiş olduğumuz hususlar gözetilmeden verilmiş olması sebebiyle bozulması gerekmektedir. Bozmayı ve İstinaf incelemesini gerektirir başlıca hususlar;
Taraflar arasında yapılan sözleşmenin niteliği gereği 6098 Sayılı TBK’nın 480/1. Maddesi gereğince davacı sözleşmede belirlenen bedelden fazla iş yaptığı iddiası ile müvekkil şirketten herhangi bir bedel talep edemez. Bu hususta eserin inşasında öngörülenden fazla emek ve gider gerektirmiş olunsa dahi yüklenici bu duruma katlanmak durumundadır. Müvekkil şirket tarafından davacının sektör faaliyetlerinin ve maliyetlerinin bilinebilir olması mümkün olmamaktadır. Taraflar arasında sözleşme de bu sebeple yapılmaktadır. Kanun koyucu tarafından da bu hususta tarafların sözleşmeyle bağlı olduğu açıkça belirtilmiştir. Yerleşik yargıtay içtihatları ve Yargıtay 15. Hukuk Dairesi Onursal Üyesi, …. tarafından incelenen bu hususta hukuk aykırılığı bulunmamaktadır. Kaldı ki Yargıtay’a göre de belirlenen bedel eser sözleşmesinin en önemli unsurudur. Bedelde daha sonradan da bir artırım yapılması adına yahut ilave olması durumunda sözleşmede tarafların karşılıklı mutabık oldukları bir hüküm aranmaktadır. Kanundaki AÇIK HÜKME rağmen ve YERLEŞİK YARGITAY İÇTİHATLARINA rağmen yerel mahkeme tarafından verilen bu hükmün de bu sebeple bozulması icap etmektedir. (YARGITAY 15. HD 2017/726 E., 2019/591 K. SAYILI YARGITAY KARARI- YARGITAY HGK 20.09.2006 T. 2006/11-525-2006/554 SAYILI EMSAL KARARI BU KAPSAMDAKİ UYUŞMAZLIKLARA EMSAL NİTELİKTE OLUP, DAVA DİLEKÇEMİZDE BELİRTİLMİŞTİR.)
Müvekkil şirket tarafından davacıdan ilave olarak yapmasını talep ettiği bir iş bulunmamaktadır. Bu kapsamda dosyaya davacı tarafça da tek bir somut delil dahi sunulamamıştır. Bu durumda yerel mahkemece müvekkil şirket tarafından ilave iş yapılması adına talepte bulunmuş olduğu kanısı nasıl uyandı tarafımızca merak edilmektedir. Keza bu kapsamda davacı tarafça keşif esnasında tanık dinletilmişse de bu tanık anlatımlarının çelişkilerine dair beyanlarımız dosyaya sunuludur. Beyanlarımızın incelenmesi esnasında Sayın Başkanlığınızca da fark edilecektir ki, tanık anlatımları ezberletilmiş ifadelerden oluşmuştur ve birbiri ile özellikle iş konusunda çelişkilidir ve sadece tek bir amaç uğruna dinlettirilmişlerdir. Bu da hukukta ispat gücü olan tanık delilinin açıkça kötüye kullanılmasıdır. Bu hususta bulunmuş olduğumuz tanık anlatımlarına beyan dilekçemizde ayrıntılı olarak izah edilen maddelerin Sayın Başkanlığınızca tekrardan değerlendirilmesini ve bu tanık anlatımlarının hükme esas teşkil edemeyecek nitelikte olduğu yönünde karar verilmesini talep etmemiz zaruridir. Keza dinlenen tanıkların çoğu ya yapılan işten bir haberdir ya da davacını kendi çalışanı değildir. Bu kapsamda müvekkilin ilave iş istediğini TAM OLARAK NASIL BİLEBİLECEKLERDİR? Davacı tarafça mahkeme nezdinde tamamen müvekkil şirket yetkilisinin izlenimi etkilenmeye çalışılmış olup, bu hususta da verilen karardan görüldüğü üzere başarılı olunmuştur. Hukuk düzenince yapılan bu haksız izlenimin kanunun emredici hükümlerinin önüne geçebiliyor olması hukuka olan inancı da zedeler niteliktedir. Kaldı ki tanık anlatımlarında ayrıntılı açıkladığımız üzere; davacının kendi çalışanlarından olan tanığın İLAVE BİR İŞ İSTEDİĞİNİ HATIRLAMIYORUM şeklinde beyanları da bulunmaktadır. Bu da bu konuda mahkeme nezdinde müvekkilin sadece o esnada süregelen İNŞAAT YAPIMININ DA OLMASI SEBEBİYLE FABRİKA BİNASINDA OLAN müvekkili sanki hep onların yanındaymış gibi gösterme amacında olarak dinlettiklerini İSPATLAR MAHİYETTEDİR. Bu haksız ve çelişkili beyanlar üzerine dosya kapsamında tek bir somut delil dahi bulunmamasına ve açıklanan bu sebeplere rağmen aleyhe kurulan hükmün bozulması icap etmektedir.
Dosya kapsamından alınan bilirkişi raporu yetersiz kalmaktadır. Bilirkişiler tarafından tanzim olunan kök rapora ve ek rapora ilişkin itirazlarımız dosya kapsamında mevcuttur. Fakat bu itirazlarımızın yerel mahkeme nezdinde anlaşılamamış olması sebebiyle ikinci ek rapora gönderilmemesi sonucu doğmuştur. Oysa ki yapılan incelemelerde görüleceği üzere, bilirkişiler tarafından raporda İLAVE İŞ OLARAK NİTELENDİRİLEN 2. ASMA KAT ASLINDA NE DAVACI NE DE MÜVEKKİL TARAFINDAN ASLA YAPILMASI İSTENMEYEN BİR İŞTİR. Bilirkişiler nezdinde keşif mahallinde gerekli incelemeler yapılmış ve nasılsa sözleşmede bulunmayan ve müvekkil tarafından da asla yapılması talep olunmayan 2. ASMA KAT da bu hesaplamalara katılmıştır. Bu hususta davacının da 2. ASMA KAT anlaşmamızda yoktu şeklinde beyanları dosyada sabittir. Davacı tarafından da ifade olunduğu üzere, müvekkilin bu yönde ne bir yazılı anlaşması ne bir sözlü ifadesi ne de bir yapılmasına muvafakatı bulunmaktadır. Davacı çalışanları ve davacı arasındaki iş-işveren ilişkisindeki kopukluk yahut iletişimsizlik sebebiyle müvekkilden habersiz 2. ASMA KAT YAPILMAYA BAŞLANMIŞ ve müvekkil tarafından bu FARKEDİLİR FARKEDİLMEZ DURDURULMUŞTUR. Bunun en büyük ispatı da keşifteki beyanlar ve yerel mahkemece de görüldüğü üzere uçları dahi bağlanmadan bırakılan elektrik kablolarıdır. Müvekkilin haberi dahi olmayan bir işten ötürü, kendisine yüklenen bedelin hukuk düzenince ne kadar uygun olduğu tarafımızca merak edilmektedir.
Kanımızca ve yerleşik uygulama esasında HUKUK DÜZENİ TAKDİR EDERSİNİZ Kİ KÖTÜ NİYETLİ HAREKET EDENİ KORUMAZ. Bu kapsamda her ne kadar 3. Bir rapor alınması gerektiğini ilk itirazımızdan itibaren belirtmemize rağmen dikkate alınmadan hüküm kurulması HÜKME ESAS ALINAN BEDELDE ÇOK DEĞİŞİKLİĞE SEBEP OLMAKTADIR ve müvekkili mağdur etmektedir. Tüm bu nedenler ısrarla tarafımızca izah edilmesine rağmen bilirkişilerce asla 2. ASMA KAT AYRI TUTULUP ve AYRI HESAPLAMA YAPILIP tüm bu dosya kapsamı da takdir verecek yerel mahkemeye bırakılmamakta ısrar edilmiştir.
Literatüre uygun bir inceleme yapılmamasından ziyade HABERİ DAHİ OLMAYAN, TALEPTE DAHİ BULUNMADIĞI ve GÖRÜR GÖRMEZ DURDURDUĞU bir işten ötürü MÜVEKKİLİN SORUMLU TUTULUYOR OLMASI KABUL EDİLEMEZ NİTELİKTE ve başlıca EKSİK İNCELEME YAPILDIĞININ GÖSTERGESİDİR. Akabinde de buna dayalı kurulan hükmün güvenilirliği ve hukuka olan güveni zedelemektedir. Bu kapsamda hukukun da zaten başlıca getirmek istediği düzene açıkça aykırı olacak şekilde ”herkes aslında hiç istenmeyen bir işi yapsın ve sonrasında fatura etsin.” uygulaması karşımıza çıkacaktır. Takdir edersiniz ki bunun kabulü mümkün değildir. Bu kapsamda da yerel mahkeme hükmünün bozulması icap edecektir.
Yerel Mahkeme tarafından kısmen kabul edilerek kurulan hükümde hukuki uygunluk teşkil etmeyen bir diğer husus da; YAPILAN İŞLERİN, DUVARIN İÇİNDEN GEÇECEK OLAN KABLO MİKTARININ ve sair hususların tabiki de müvekkil tarafından BİLİNEMEYECEK OLMASI ve bu sebeple işin uzmanı olan davacı firma ile çalışıp, sözleşme yapmasıdır. Bu hususta işbu dilekçemizin İSTİNAF GEREKÇELERİMİZ başlığı altında bulunan 1. Maddedeki açıklamarımız destek niteliktedir. Bu hususta sözleşme imzalamadan önce taraflar keşif yaparak davacı tarafından sözleşmede kaç metre kablo, kaç tane lamba, kaç amper güçte ve sair teknik hususlar belirlenmiştir. BU DURUMDA DA KANUNDA BELİRTİLDİĞİ GİBİ DAVACI SONRADAN ÇIKAN BU FAZLA METREYE VE SAİR HUSUSLARA KATLANMAK ZORUNDADIR. Yine bilirkişilerce her ne kadar bu fazla metre kablolar ve sair hesaplanmış olsa da kanun maddesi açıktır ve müvekkilden talebi mümkün değildir. Müvekkil kaç metre kablo gideceğini bilecek durumda olsa idi zaten o miktarı yazacaktır. Burada sözleşme öncesi tarafların keşif yapıyor olmasının temel amacı da budur. Bu kapsamda hiç sözleşme yapılmasın iş bitimi sözleşme yapılsın mantığı doğacaktır ki bunun da ne uygunluğu ne bağlayıcılığı de uygulanabilirliği olur.
Dikkat çekmek istediğimiz bir diğer husus da basiretli bir tacirin hareket yükümlülüğüne aykırılık teşkil eden hareketin varlığıdır. Şöyle ki; davacı tarafından sözleşme bedeli alındıktan 2 ay sonra ilave iş yapılmıştı onların bedeli budur şeklinde ikinci bir fatura tanzimi takdir edersiniz ki teamüle aykırıdır. Böyle bir husus davacı ve müvekkil arasında olmuş olsa idi davacı tarafından fazla iş iddia ettiği bedelle birlikte toplam bedel aynı faturada ilk başta talep edilirdi. Dosya kapsamından da anlaşılacağı üzere haksız kazanç sağlamaya yönelik olarak gönderilen ikinci fatura tamamen davacının sonradan aklına gelmiştir. Hukuk düzenince de bu durumun kabul edilmesi mümkün değildir ve yine kötü niyetli olarak ikame olunan ve haksız yere talep olunan bedele yönelik haksız davanın reddine karar verilmesi gerekirken aleyhe kurulan bu hükmün bozulması icap etmektedir….”ifadelerini içeren gerekçelerle kararın kaldırılmasına karar verilmesi istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
DELİLLER, DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK.nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılan inceleme sonucunda,
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan bakiye alacak davasıdır.
“…Yanlar arasında anlaşmanın yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6098 sayılı BK’nın 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi ilişkisi bulunmakta olup, iş sahibinin borcu iş bedelini ödemek (TBK’nın 479/1.md.), yüklenicinin borcu ise, eseri iş sahibinin amacına uygun, haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle ifa etmektir (TBK’nın 471/1). Ayıp sebebiyle yüklenicinin sorumluluğunun düzenleyen TBK’nın 474. maddesi uyarınca açık ayıplar yönünden iş sahibi imkân bulur bulmaz eseri gözden geçirmek ve ayıpları varsa, bunu uygun bir süre içinde, gizli ayıplar yönünden ise, 477/son maddesi uyarınca da, ortaya çıkar çıkmaz gecikmeksizin durumu yükleniciye bildirmek zorunluluğu bulunmaktadır. Ayıbın bildirilmemesi halinde eser kabul edilmiş sayılır. Ayıp ihbarı yapılması vakıasından lehine sonuç çıkaracak olan iş sahibi olduğundan ayıp ihbarı yapıldığını HMK 190 ve TMK 6. madde gereğince iş sahibi ispatlamalıdır. Eksik işler yönünden ise ihbar yapılmasına gerek olmayıp, zamanaşımı süresi içerisinde eksikler yönünden istemde bulunulması mümkündür.
Eser sözleşmesinde ayıba dair hükümler, 6098 sayılı TBK’nın 474-478. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Ayıp, imâl edilen bir eserde veya malda, sözleşme ve ekleri ile iş sahibinin beklediği amaca ve dürüstlük kurallarına göre bulunması gereken vasıfların bulunmaması, bulunmaması gereken vasıfların ise bulunmasıdır. Şayet, imâl edilen eserde ayıp varsa, iş sahibi tarafından süresi içerisinde ayıp ihbarında bulunulması şartıyla sözleşme ve dava tarihinde yürürlükte bulunan Borçlar Kanunu’nun 475. maddesinde sayılan seçimlik haklarından birisini kullanabilir. Bu hakkın kullanması için iş sahibi tarafından ayrı bir dava açılabileceği gibi, yüklenici tarafından aleyhine açılmış olan bir davada da bu hususu def’i olarak ileri sürebilir.
Eksik iş ise sözleşme ve eklerine göre yapılması gerektiği halde yapılmayan (noksan bırakılan) işleri ifade eder. Eksik işler bedelinin istenebilmesi için teslim sırasında ihtirazi kayıt konulmasına ya da ihtar çekilmesine gerek bulunmamaktadır. Eksik işler yönünden TBK’nın 474 ve 477. maddesindeki hükümler uygulanmaz.
Dairemizin yerleşik içtihat ve uygulamalarında, iş bedelinin tamamının yüklenici tarafından taşerona veya iş sahibince yükleniciye ödenmesi halinde eksik ve kusurların giderim bedeli hüküm altına alınabilir ise de iş bedelinin ödenmemiş olması halinde eksik ve kusurların giderim bedeli değil, varsa fazla ödenen bedelinin iadesine karar verilmesi gerektiği, bu nedenle eksik ve kusurlar gözetilerek yapılan işin fiziki oranı belirlenip iş bedeline uygulanarak mukayese edilmesi sonucu eksik veya fazla ödemenin belirlenmesi gerektiği; sözleşme dışı ve fazla işler yönünden ise iş yapılmış ve bunun iş sahibinin yararına olması durumunda TBK’nun 529. maddesine göre vekâletsiz iş görme hükümleri uyarınca işin yapıldığı tarihteki mahalli piyasa rayiçlerine göre belirlenecek bedelinin istenebileceği kabul edilmektedir.
Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir (266/1). Hâkim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir (HMK 282/1).
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece işlerin noksan yapıldığı savunması yönünden ve sözleşme dışı fazla işler yönünden yeterli inceleme yapılmamış ve hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olmayıp teknik inceleme gerektiren bir konuda bilirkişi incelemesi de yaptırılmadan karar verilmiştir. Davalı ayıplar için ihbarda bulunduğunu kanıtlayamamış ise de eksik işler yönünden ihbara gerek olmayıp zamanaşımı süresi içinde her zaman ileri sürülebileceğinden bilirkişi incelemesi yaptırılarak eksik işlerin fiziki oran kurulmak suretiyle, ilave işlerin ise Mimarlar Odası tarifesi uyarınca hesaplanmak suretiyle istenebilecek iş bedelinin bulunması, ödenen bedelin de mahsubuyla, kalan iş bedeli yönünden ıslahtaki talebi geçmemek üzere karar verilmesi gerekirken eksik ve yetersiz inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır. Kaldı ki Anayasa’nın 36. ve HMK 27. madde düzenlemelerine aykırı olarak adil yargılanma hakkı ve bu kapsam içinde kalan hukuki dinlenme hakkına aykırılık oluşturacak biçimde ıslah dilekçesi karşı tarafa tebliğ edilmeksizin savunma hakkı kısıtlanmak suretiyle karar verilmiş olması da isabetsizdir. Belirtilen nedenlerle hükmün temyiz eden davalı yararına bozulması gerekmiştir…” (Yargıtay Kapatılan 15. Hukuk Dairesi’nin 2016/2999 Esas, 2017/4504 Karar sayılı içtihadı.).
Somut olayda davacı yüklenici vekili taraflar arasında davalıya iş yerinde (depo) elektrik tesisatı işlemleri ile ilgili 28.04.2018 tarihli birim fiyat listesi kapsamında sözleşme kurulduğunu, davacının edimini ifa ettiğini, ayrıca çıkan ilave işleri de yaptığını, ilave işler için sözleşmedeki birim fiyatlar üzerinden faturalandırılma yapıldığını, davalı şirketin ilave işler ile ilgili faturaya itiraz edip, iade ettiğini belirterek 28.362,00 TL’nin temerrüt tarihi olan 19.09.2018 tarihinden işleyecek ticari temerrüt faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesiyle sözleşmenin götürü bedelli sabit birim fiyatlı sözleşme olduğunu, davalının edimini ifa edip parasını ödediğini, talep edilmediği halde ilave işler olduğunu iddia etmenin haksız olduğunu, ilave işler faturasına itiraz edildiğini belirterek davanın reddine karar verilmesi talep edilmiştir.
Mahkeme keşif yapıp, tanıkları dinlemiş, bilirkişi raporu ve ek raporu esas alarak davanın kısmen kabulü ile 12.988,85 TL’nin 21.09.2018 tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faiziyle davalıdan alıp davacıya verilmesine dair hüküm kurulmuş, kararı davalı şirket vekili istinaf etmiştir.
90.500,00 TL’nin davalı tarafından ödendiği, taraflar arasında ilave işler için bir fatura düzenlendiği davalının bu faturaya itiraz edip iade ettiği hususları ihtilaf konusu değildir.
Taraflar arasındaki sözleşmenin bilirkişi tarafından ve mahkeme tarafından birim fiyatlı olarak yorumlanması ve ilave işlerin talep edilip edilemeyeceği konusunda ihtilaf toplanmaktadır.
Sözleşme de yapılacak işler birim fiyatlı olarak belirlenmiş, ama sonuç kısmında KDV dahil 90.000,00 TL denmiştir. Davacı taraf bu sözleşme götürü bedellidir, ekstra bir şey istenemez iddiasındadır. Ancak dinlenen davacı tanıkları ilave işler olduğunu belirtmişlerdir, davalı şirketin temsilcisi her gün işin başında olup, ilave işleri durdurması mümkün iken böyle bir engelleme olmamıştır. Bu durumda ilave işlerin varlığının kabul edilmesi gerekir. Raporda (ek raporda) inşaatın tamamlandığı, davalı tarafından kiraya verildiği, sözleşmenin birim fiyatlı olarak değerlendirildiği, sözleşmenin birim fiyatlı olarak değerlendirildiği imalat tutarının 103.488,85 TL olduğu, 90,500,00 TL davalı tarafça ödeme yapıldığı bakiye 12.988,85 TL davacının alacağı olduğu belirtilmiştir. Ayrıca ilave işler için birim fiyatların dava tarihindeki rayiçlere de uygun olduğu belirtilmiştir. Dava tarihi 2018, sözleşme tarihi de 2018’dir (İlave işler için yapıldığı tarihteki rayiç bedellerin esas alınması gerekir.).
Mahkemenin verdiği kısmen kabul kararı yerindedir. İlave işler, davalının lehinedir ve tanık beyanlarına göre davalı şirket temsilcisi her gün gelerek işleri kontrol etmiştir. İlave işler yapıldığı yılın rayiç fiyatlarına da uygundur.
İstinaf istemleri, dosya kapsamı dikkate alındığında davalı vekilinin istinaf istemlerinin HMK 353/(1)-b-1 maddesi gereğince esastan reddi gerektiği kanaatine dairemiz tarafından ulaşılmıştır.
Her ne kadar davalı avukatı istinaf dilekçesinde belirtilen nedenlerle ilk derece mahkemesi kararını istinaf etmiş ise de, mahkeme tarafından dayanılan hukuksal ve yasal gerekçelere göre, delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemiş olup, ilk derece mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun bulunmuş olmakla, davalı avukatının istinaf talebinin HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiş olup, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-İzmir 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 18.12.2019 tarih ve 2019/283 Esas, 2019/895 Karar sayılı kararı, usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan, davalı avukatının bu karara karşı yapmış olduğu istinaf kanun yoluna başvurusunun, 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davalı avukatının istinaf başvurusunun reddine karar verilmiş olması nedeniyle, alınması gerekli 887,26 TL istinaf karar ve ilam harcından, peşin alınan toplam 222,40 TL harcın mahsubu ile kalan 664,86 TL harç bedelinin davalıdan alınarak, Hazine’ye gelir kaydına,
3-Davalı tarafından yatırılan 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile istinaf kanun yolu giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Kararın, ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 362/(1)-a maddesi uyarınca dava değeri itibarıyla kesin olmak üzere 27.04.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.