Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/411 E. 2022/569 K. 15.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/411
KARAR NO : 2022/569

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2017/1049
KARAR NO : 2019/1399
DAVA TARİHİ : 27.09.2017
KARAR TARİHİ : 11.12.2019
DAVA : İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 15.04.2022
KARARIN YAZ. TARİH : 18.04.2022

İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 11.12.2019 tarih ve 2017/1049 Esas, 2019/1399 Karar sayılı kararının, istinaf başvurusu yoluyla incelenmesinin davacı avukatı tarafından istenilmesi üzerine, dairemize gönderilen dosya incelendi, dosya içeriğine göre incelemenin duruşmasız olarak yapılması uygun görülmekle, gereği konuşulup düşünüldü.
İSTEM:
İSTEM:
Davacı avukatı tarafından verilen 27.09.2017 tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin yüklenici sıfatıyla … firması ve alt yüklenici … şirketi ile 07/05/2015 tarihinde … projesi için sözleşme konusu konut ana paket ince imalat işleri sözleşmesi imzaladıklarını, söz konusu sözleşmeden dolayı davalı … şirketi asıl yüklenici Müteahhit, … şirketi ise alt yüklenici al müteahhit konumunda olduğunu, müvekkilinin tedarik ettiği ve deposunda bulunan ürünleri alt yüklenici … şirketine teslim ettiği karşılığında bir kısım ödeme yapıldığını, ancak bakiye miktarın tahsili için borçlu … Şti. ve borçlu davalı …. Şti. aleyhine İzmir 17. İcra Müdürlüğünün 2016/8731 sayılı takip dosyası ile 912.888,93 TL faturalara dayalı genel haciz yolu ile ilamsız takibe başlandığını, takibe … şirketinin itiraz etmediğini, ilgili şirket yönünden kesinleştiğini, ancak davalı şirketçe borca itiraz edildiğinden takibin durdurulmasına karar verildiğini ileri sürerek, sonuç olarak; davanın kabulü ile, borçlunun icra takibine yaptığı itirazının iptaline, takibin devamına, alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatı ödenmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

YANIT :
Davalı avukatı tarafından verilen 17.01.2018 tarihli yanıt dilekçesinde özetle; dayanak gösterilen eser sözleşmesinde davacının taraf olmadığını, sözleşmenin 21. Maddesine göre muhatabın üçüncü kişiler değil dava dışı … şirketi olduğunu, aksi halde hem taşerona hak ediş ödemeleri, hem de onun tedarikçisine ödeme yapma gibi bir durumun ortaya çıkacağını, sözleşme bedelinden fazla ödemeler yapılmış olacağını, davacının dava dilekçesinde kendisi dışında taşerona malzeme vermiş olan firmaların alacaklarını da iş bu dava ile kendi adına tahsilini istediğini, müvekkili ile dava dışı taşeron arasındaki sözleşmeye dayanarak dava açmasının mümkün olmadığını, diğer üçüncü şahısların alacaklarını kendi adına tahsile imkan veren hukuki bir müessesenin bulunmadığını savunarak, sonuç olarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
İlk derece mahkemesi 11.12.2019 tarih ve 2017/1049 Esas, 2019/1399 Karar sayılı kararında özetle; “…Somut olayda; davacı vekili, Davalı … Şti. ile dava dışı … Şti. arasında imzalanan 07/05/2015 tarihli sözleşmenin tarafı olmayıp, TBK m.129 uyarınca üçüncü kişi olarak fatura alacağı iddiasında bulunmuştur. Ancak, imzalanan sözleşmenin incelenmesinde, her ne kadar üçüncü kişi olarak davayı açmış ise de; doğrudan doğruya talepte bulunabileceği hususu sözleşmede açıkça yazılı olmadığı, tarafların sözleşmede açıklanan iradelerinden de bu durumun tespit edilmediği, gerçek anlamda alacaklı değil, sadece borçlanılan edimin lehtarı, yapılacak ifanın muhatabı olduğu, dolayısıyla, sözleşmede borçlanılan edimin ifasını talep hakkı bulunmadığı, neticeten; davalı ile dava dışı alt yüklenici arasındaki sözleşmenin kurulması ile, alacak hakkını doğrudan doğruya ve aslen kazanmadığı anlaşılmakla, davanın reddine…” ifadelerini içeren gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davacı avukatı tarafından verilen 27.01.2020 tarihli istinaf kanun yoluna başvuru dilekçesinde özetle; “…A-DAVANIN TARAFLARI VE KONUSUNA İLİŞKİN AÇIKLAMALARIMIZ:
1-) Alacaklı davacı müvekkilimizin toptan ve perakende inşaat malzemeleri satış ve tedarik işlerini yapan … ünvanlı şirketi bulunmaktadır. Uzun yıllardır faaliyetini sürdüren davacı müvekkilimizin şirketi bu güne kadar bir çok önemli projelere malzeme tedarik ve teslimini gerçekleştirmiş ve halen faaliyetlerine bir çok inşaat malzemesi tedarik firmalarının yetkili bayisi olarak devam etmektedir.
2-) Davalı … Şti. İle … Şti arasında akdedilmiş olan 07.05.2015 tarihli … projesinin yapımına ilişkin sözleşme KONUT ANA PAKET İNCE İMALAT İŞLERİ OLAN KONUT ANA PAKET İNCE İMALAT İŞLERİ konusunu kapsamakta olup her iki şirket arasında tanzim ve imza edilmiştir. Söz konusu sözleşmeden dolayı davalı … Şti. asıl yüklenici(müteahhit), … Şti. ise alt yüklenici(alt müteahhit) konumundadır. Yüklenici firma aralarında yapmış oldukları anlaşmaya istinaden … projesinin yapımını tamamen kendi kontrolünde ve sözleşme şartlarına bağlı olmak kaydıyla alt yükleniciye devretmiştir. Ancak tüm mal sevkiyatları, mal tedarikleri, yapım aşamaları alt yüklenicinin çalıştığı firmalar ve satın aldığı malzemeler ile projenin tüm aşamaları asıl yüklenici tarafından kontrol edilerek ve bilgileri dahilinde işler yürütülmüştür.
3-) Dava dışı alt yüklenici … Şirketi projenin gereksinimi olan imalat işlerinin tamamlanması ve yapılması için davacı müvekkilimiz ile görüşmeler gerçekleştirmiş ve teklifler alarak projenin gereksinimi olan malzemelerin tedarik ve teslimatlarının yapılması için anlaşma sağlamıştır. Davacı müvekkilimiz dava dışı alt yüklenici … Şirketinin bu taleplerini asıl yüklenici ile alt yüklenicinin yapmış olduğu 07.05.2015 tarihli sözleşmeyi incelemiş asıl yüklenici ile bilgilendirme sürecine girişmiş ve söz konusu sözleşmenin 21. Maddesini de göz önünde bulundurularak alt yüklenicinin talep ve isteklerini yerine getirmeye karar vermiştir. Zira; söz konusu projeye ilişkin sözleşmede asıl yüklenici … şirketi olmasına karşılık belli bazı teknik uzmanlık gerektiren işler ve malzeme alımı konularında alt yüklenici … Şirketi yetkilidir. Söz konusu sözleşmenim 21. Maddesinde “alt yüklenici adına ödeme” konusu düzenlenmiştir. 21. Maddenin 2. Bendinde “alt yüklenicinin taahhüt konusu iş için yapacağı malzeme alımlarından veya 3. Şahıslara veya alt yüklenicilere yaptırdığı işçilikten veya işten kaynaklanan ödenmemiş borçlarının olması durumunda bu firmaların ödemeleri YÜKLENİCİ tarafından yapılır” ifadesi yer almaktadır. Sözleşmenin 21. Maddesi ile alt yüklenicinin taahhüt konusu iş ile ilgili borçlarından dolayı YÜKLENİCİ’nin müteselsil sorumlu olduğu düzenlenmiştir.
4-) Hal böyle olması sebebiyle davacı müvekkilimiz tarafından projenin malzeme ve tedarik işlemleri ve sevkiyatları yapılmaya başlanmıştır. Yapılan sevkiyatlar ve tedarikler yukarıda da belirtildiği gibi hem … Şirketi tarafından kontrol edilmekte, hem de müvekkilimiz tarafından asıl yükleniciye gerekli bildirimler yapılarak işler devam etmiştir. Uzun bir süre yüklü ödemeler davacı müvekkil şirkete yapıldıktan sonra asıl yüklenicinin iş sahibi ile yaşamış olduğu problemlerin yoğunlaşması ve sekteye uğraması sebebi ile alt yüklenicininde bu durumdan etkilenmiş olması tarafımıza yapılacak olan C/H dan kaynaklanan faturalı alacak bakiyelerimiz ödenmemiştir. Yukarıda belirtilen şekilde davacı müvekkilimiz tarafından tedarik edilen ve … Şti.’nin alınan malzemeler toplamı 1.855.396,93-TL olmakla birlikte bu miktarın 942.508,00-TL’si davacı müvekkile ödenmiştir. İş bu davaya konu itiraz edilen icra takibi de ödenmeyen kısım olan 912.888,93-TL’ye ilişkin başlatılmış icra takibidir.
5-) Durum bu şekilde olunca gerek alt yüklenici ile gerekse asıl yüklenici ile görüşmeler gerçekleştirilmiş ve herhangi bir ekonomik sıkıntının yaşanmayacağı müvekkilimize söylenmiş olmasına rağmen söz konusu bakiye ödemeler yapılmamıştır.
6-) Söz konusu proje için alınan ve tedarik edilen inşaat malzemelerinin C/H bakiyesinin alt yüklenici tarafından ödenmemiş olması sebebi ile davacı müvekkilimiz tarafından İzmir 17. İcra Müdürlüğünün 2016/8731 takip sayılı dosyası üzerinden davalı … şirketi ile dava dışı alt yüklenici … Şirketine icra takibi yapılmış ve iş bu takibe davalı tarafından itiraz edilerek durdurulmuştur.
7-) Davalı tarafından yapılan itiraz üzerine tarafımızdan açılan iş bu itirazın iptali davasında davalı taraf usul ve yasaya aykırı ve hukuki dayanaktan yoksun beyan ve cevaplarla; yapılan sözleşmenin “üçüncü kişi yararına bir sözleşme”(TBK Md. 129) olarak değerlendirilemeyeceğini iddia etmişlerdir ki; bu durum kabul edilebilecek bir hukuki dayanakla örtüşmemektedir.
😎 Hal böyle olmakla birlikte sayın mahkeme tarafından taraflardan tüm delillerin ve söz konusu sözleşmenin sunulması istenmiş ve bunun üzerine davacı müvekkilimiz elinde bulunan tüm belgeleri, ticari defter ve kayıtları bilirkişi incelemesine konu edilmek üzere mahkemeye sunulmuş olmasına karşın davalı taraf gerek söz konusu sözleşmeyi gerekse ticari defter ve kayıtlarını mahkemeye sunmamışlardır. Dolayısıyla bilirkişi tarafından dosya kapsamında yapılan araştırma ve değerlendirme sadece davacı müvekkilimiz ticari defter ve kayıtları üzerinde yapılabilmiş davalının hiç bir delili değerlendirmeye dahi girememiştir. Zira bilirkişi raporunda da belirtildiği gibi davalı yüklenici şirket çalıştığı ve faaliyet gösterdiği tüm iş yerlerini boşaltmış ve ticari defter ve kayıtlarına ulaşılmasını engelleyecek şekilde ortadan kaybolmuştur. Ayrıca bilirkişi tespit ve değerlendirmesinde de davacı müvekkilimizin alacaklı olduğu tespit edilmiştir. (Şu an için davalı tarafa fiilen ulaşılabilme imkanı bulunmamaktadır. ) Davalı tarafın bu kötüniyetli hal ve davranışları dahi davalının iyiniyetten uzak bir şekilde davacı müvekkilimizi mağdur etmek ve zor durumda bırakmak istemesinin sonucudur.
B-) MAHKEMENİN KARARINA İLİŞKİN AÇIKLAMALARIMIZ ;
Yerel mahkemece verilen kararın hüküm kısmı kadar gerekçe kısmı da usule ve yasaya aykırı olup, yerel mahkeme kararının kaldırılarak davanın ve talebin kabulüne şeklinde hüküm kurulması gerekmektedir. ŞÖYLE Kİ;
1-) Asıl yüklenici … Şti ile alt yüklenici … Şti. arasında akdedilmiş olan alt müteahhitlik sözleşmesinin hukuk sisteminde karşılığı eser (istisna) sözleşmesidir. 6098 S.K MADDE 26 – Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler. Alt müteahhitlik sözleşmesi hazırlanırken kanunun çizdiği sınırlar içerisinde taraflar kendi iradeleri ile sözleşmeyi istedikleri şekilde düzenleyebilmektedir. Söz konusu sözleşmeyle ilgili konularda öncelikle taraflar arasındaki sözleşmede özel olarak öngörülmüş hükümler uygulanır, tarafların sözleşmede düzenlemedikleri konularda ise TBK.’nın eser sözleşmesi ile ilgili hükümleri uygulanacaktır.
2-) Davacı müvekkilimizin somut olaydaki hukuki durumu ise TBK 129 uyarınca üçüncü kişi olarak C/H bakiyesine ilişkin fatura alacağı bulunmaktadır. Üçüncü kişiyi koruyucu etkili sözleşmelerin amacı, tarafı olmadığı bir sözleşmenin ihlalinden kaynaklanabilecek tehlikelere en az taraflar kadar maruz kalacak 3.kişilerin korunmasını sağlamaktadır. Bu bağlamda davacı müvekkilimizin TBK m.129/2 kapsamında tam üçüncü kişi yararına sözleşmeler kapsamında bir hakka sahip olduğu açık ve net bir şekilde görülmektedir. Zira; Üçüncü kişiyi koruyucu etkili sözleşmede borç ilişkisinin içerdiği koruma yükümlülüklerinin kapsamı yalnızca sözleşmenin taraflarıyla sınırlı değildir. Tarafların koruma alanı içinde bulunan kişiler sözleşmeye taraf olmasalar bile koruyucu etkiden faydalanırlar. Başka bir deyişle, üçüncü kişi yararına sözleşme kurumu gereği, borç ilişkisinden kaynaklanan koruma yükümlülüklerinin yalnızca sözleşmenin tarafları ile sınırlı kalmayarak, sözleşmeye taraf olmayan bazı kişilerin de bu korumadan yararlanacağı söylenmiştir. Yargıtay bir kararında bu ilişkiyi dürüstlük kuralına dayandırmıştır: “İşte koruma yükümleri sayesinde, borçlu ile alacaklı arasında olduğu kadar, borçlu ile bir takım üçüncü kişiler arasında da hiç bir edim yükümü ihtiva etmeyen sadece koruma yükümlerinden oluşan bir borç ilişkisi oluşur. Bir başka ifadeyle, söz konusu borç ilişkisi üçüncü şahıslar üzerinde tesir icra eden, üçüncü şahsı koruyucu etki doğuran bir borç ilişkisidir ve bu borç ilişkisinin kaynağı MK’nın 2. maddesidir.” (YHGK 6.05.1992 1992/13-213 E. – 1992/315 K.)
3-) Somut olayımızdaki en önemli sorun asıl yüklenici ile alt yüklenici arasında tanzim ve imza edilen sözleşmenin yorumu sorunudur. Sözleşmelerin yorumlanmasındaki ilk amaç tarafların gerçek ortak iradelerini tespit etmektir. Bir sözleşmenin şekil ve şartları belirlenirken, iki tarafın gerek sehven gerek akitteki hakiki maksatlarını gizlemek için kullandıkları tabirlere ve isimlere bakılmayarak, tarafların gerçek ve ortak maksatlarını aramak gerekmektedir. Bu durumunda hukuki dayanağı MK. Madde 2’de bulunan güven prensibine dayanır.
4-) Hal böyle olmasına rağmen sayın mahkeme tarafından taraflar arasındaki sözleşmede doğrudan doğruya talepte bulunabileceği açıkça yazılı olmadığı değerlendirmesi ve yorumuna dayalı gerekçesiyle hüküm tesis etmesi usul ve yasaya aykırıdır. Zira sayın mahkeme sözleşmenin yorumunu ve değerlendirmesini yaparken tarafların sözleşmede açıklanan iradelerinden de bu durumun tespit edilemediğini ve gerçek anlamda alacaklı olmadığı şeklinde çok geni,ş bir şekilde sözleşmenin yorumunu yaparak değerlendirmiş olması gerek güven prensibi ile gerek yargıtay kararları ile gerekse usul ve yasa ile örtüşmemektedir.
5-) Bilindiği gibi 3. kişiyi koruyucu yetkili sözleşmede sözleşmenin koruma alanına dahil olanlar sözleşme taraflarını aşacak şekilde genişlemekte ve tarafların koruma alnındaki kişiler sözleşmenin tarafı olmasalar dahi sözleşmenin içerdiği koruma niteliğinden faydalanabilmektedirler. Buna göre eser sözleşmesinin 21. maddesi çok açık bir şekilde 3. kişi yararına bir sözleşme niteliği taşımaktadır. Her ne kadar davalı taraf sözleşmenin 21. maddesini sadece kendisine göre yorumluyor ise de yani sadece sözleşmenin 2. paragrafının son cümlesini Sayın Mahkemeye ifade ederek sadece alt yüklenicinin hak edişinden kesilecek bir ödemenin varlığını anlatmaya çalışmıştır. Halbuki taraflar arasındaki sözleşmenin 21. maddesi aynen; MADDE 21 ALT YÜKLENİCİ ADINA ÖDEME …. Aynı şekilde ALT YÜKLENİCİ’nin taahhüt konusu iş için yapacağı malzeme alımlarından veya 3. şahıslara veya ALT YÜKLENİCİ’lere yaptırdığı işçilikten veya işlten kaynaklanan ödenmemiş borçlarının olması durumunda bu firmaların ödemeleri YÜKLENİCİ tarafından yapılır… Yukarıdaki maddenin lafzından ve sözleşmenin genel amacından ve yorumundan da anlaşılacağı üzere davalı tarafın sorumluluğunun olduğu açık ve net bir şekilde görülmektedir. Taraflar bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilecekleri için iş bu eser sözleşmesinde de kanunun çizdiği sınırlar içerisinde sorumluluk durumları yaratılmıştır. Kaldı ki sözleşmede hüküm olmayan hallerde ise TBK’nın eser sözlşemesi ile ilgili hükümleri uygulanacaktır.
6-) Tüm bu belirtilenlere ve yargıtayın emsal kararlarındaki açıklamalara rağmen sayın mahkeme bir değerlendirme hatası yaparak davacı müvekkilimiz hakkında aleyhine gerekçelerle hüküm tesisi yoluna gitmiştir ki bu durum usul ve yasaya aykırıdır. Aynı zamanda kötüniyetli olarak ticari hayatta hal ve davranışlarda bulunan davalı tarafın hukuki olarak korunması anlamına gelmektedir. Gerçek bir alacağını tahsil etmek ve ticari faaliyetlerine iyiniyetle devam etmeye çalışan davacı müvekkilimiz iş bu karar ile alacağını tahsil edemediği ayrıca yeni bir borç altına da girerek mağduriyet durumu daha da ağırlaşmıştır.
C-) SONUÇ OLARAK ;
1-) Yukarıda da açıklandığı üzere taraflar arasında akdedilmiş olan sözleşmede konuyla ilgili olarak herhangi bir boşluk yoktur ve ilgili madde gereği inşaatın yapımı için müvekkilden temin edilmiş olan malzeme bedellerinden alt yüklenici … Şti. ile birlikte müteselsil olarak yüklenici … Şti. de sorumludur. Davalı şirketin sözleşmeye rağmen toplam alacağın likit olduğu işbu takibe itiraz etmesinin haksız olduğu şüphe götürmez bir gerçektir.
2-) Ayrıca tekrara neden olmamak için istinaf gerekçesi olarak dava dosyasının içinde bulunan dava dilekçemiz, cevap dilekçemiz ve muhtelif tarihli beyan ve dilekçelerimiz ve delillerimiz ile mübrez belgelere dayanmakta ve bunları tekrar etmekte ve atıfta bulunmaktayız.
3-) Yukarıda belirtilen sebeplerle ve HMK m.355 hükmü gereğince re’sen gözetilecek nedenlerle istinaf incelemesi yapılarak mahkeme kararının kaldırılmasına ve yeniden esas hakkındaki talebimiz doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmesini arz ve talep olunur….” ifadelerini içeren gerekçelerle mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesi istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
DELİLLER, DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılan inceleme sonucunda,
Dava, itirazın iptali davasıdır.
“…Sözleşmeler ilke olarak yalnız tarafları etkiler, onların leh ve aleyhlerine hak ve borç doğururlar; bununla birlikte, taraflar üçüncü kişi lehine de sözleşme yapabilirler. (Bkz. Prof. Dr. Fikret Eren, 1998, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 6. baskı, sayfa 203.) İşte bir sözleşmede ifanın taraflarca üçüncü kişiye yapılmasının kararlaştırılmasına, üçüncü kişi yararına sözleşme denir. Üçüncü kişi yararına sözleşmeden doğan borç üçüncü kişiye ifa edilir, vadettiren borcun üçüncü kişiye ifa edilmesini isteyebilir. Kural olarak üçüncü kişi yararına sözleşmeleri, eksik üçüncü kişi yararına sözleşme ve tam üçüncü kişi yararına sözleşme olarak ikiye ayırmak mümkündür. Aralarındaki temel fark ise eksik üçüncü kişi yararına sözleşmelerde üçüncü kişinin, sözleşme ile borç altına giren taraftan talepte bulunamamasına karşın tam üçüncü kişi yararına sözleşmelerde bunun mümkün olmasıdır. Üçüncü kişiler yararına yapılan sözleşmelerin eksik ya da tam olup olmadığının tespitinde, sözleşmede bu yönde açık bir hüküm ya da anlatımın olması, bu yönde bir açıklık olmaması halinde ise sözleşme hükümlerinin amaçsal yorum ile değerlendirilmesi gerekmektedir.
BK m.129’a (e BK m.111) göre, sözleşme tarafları, ifanın üçüncü kişiye veya üçüncü kişi lehine yapılacağını kararlaştırabilirler. Böyle bir sözleşme, ifada bulunacak olan borçlu ile ifayı kabul etme hakkına sahip olan üçüncü kişi arasında bir edim ilişkisi kurar. Ancak üçüncü kişi, edimi bizzat talep etme hakkına sahip olsa bile, ne sözleşmenin tarafı haline gelir, ne de sözleşme alacaklısının temsilcisi durumundadır. İşte bu nedenle üçüncü kişi lehine sözleşmenin, sözleşmelerin nisbiliği ilkesine istisna oluşturduğu söylenir. Az önce de açıklandığı üzere üçüncü kişinin edim talep hakkına sahip olduğu sözleşmeler, tam üçüncü kişi lehine sözleşme, üçüncü kişiye talep hakkı tanımayan sözleşmeler ise eksik üçüncü lehine sözleşme olarak adlandırılır. Eksik üçüncü kişi lehine sözleşmede sözleşme ediminin yerine getirilmesini yalnızca sözleşmenin tarafı olan alacaklı talep edebilir. Üçüncü kişi sadece ifayı kabule yetkilidir. Tam üçüncü kişi lehine sözleşmede ise, hem alacaklı hem de edimin lehine ifası kararlaştırılan üçüncü kişi ifa talebinde bulunabilir. Böylece lehtar üçüncü kişi, tarafı olmadığı sözleşmeden doğan bir alacak hakkı kazanır. Bu hakkın kazanılması için üçüncü kişinin ne rızası ne de bilgisi gerekmez. Üçüncü kişinin talep hakkına sahip olmaması asıldır. Bu durumun aksi ya sözleşmede açıkca kararlaştırılabilir, ya da sözleşmenin yorumu yoluyla böyle bir hakkın zımmen kararlaştırıldığı sonucuna varılabilir. Sözleşmenin yorumunda aranacak olan, tarafların ortak niyetidir. Sözleşmenin hangi hallerde tam üçüncü kişi lehine sözleşme olarak yorumlanabileceği konusunda kesin bir ilke benimsemek mümkün gözükmemektedir. Ayrıca taraflar arasındaki menfaat dengesi, tarafların sözleşmenin akdinden sonraki ve özellikle ilgili üçüncü kişiye karşı davranışları da, üçüncü kişiye talep hakkı tanınıp tanınmadığı hususunun belirlenmesinde dikkate alınır. Sözleşmenin yorumundan tarafların ortak niyetinin bu olduğu anlaşılmıyorsa, örf ve adete bakılır. Bazı hallerde teamül gereği üçüncü kişiye doğrudan borçluya başvurma hakkı tanınabilir. (Nilson Okutan Gül, Anonim Ortaklıklarda Pay Sahipleri Sözleşmeleri sayfa 307, 308, 309)
Davaya konu 16.01.2006 tarihli taahhütnamede hisse devir sözleşmelerinden önceki her türlü hukuki, cezai, mali olmak üzere tüm yapılmış olan iş, işlem ve eylemlerden devredenlerin tek başlarına sorumlu oldukları, devir tarihinden sonraki işlemlerden devralan hissedarların sorumlu olacağı; devir sözleşmesinden önceki veya devir anındaki işlemlerden dolayı şirkete veya devralanlara başvurulması halinde devredenin devralanı ve şirketi, devralanın kendisine ilgili başvuruyu takip eden üç iş günü içinde söz konusu borçlardan ve her türlü sorumluluktan kurtarmayı kabul ve taahhüt ettiği belirtilmiştir. Bu hükümler bir bütün olarak göz önüne alındığında, davacı şirket lehine yapılan bu düzenlemelerin, üçüncü kişi lehine olduğu, böylece sözleşmeyi bu yönü ile üçüncü kişi yararına sözleşme (6098 sayılı TBK. m. 129 – mülga 818 sayılı BK. m.111) olarak nitelemek gerekir. Bu nedenle davacı şirketin dava konusu sözleşme ve taahhüde dayanarak, davalılar tarafından ödenmesi üstlenilen ve davacı şirket tarafından ödenen borçları davalılardan isteyebileceği anlaşıldığından davacı vekilinin bu yöne ilişen karar düzeltme itirazının kabulü ile Dairemizin 02.02.2015 gün 2014/16058 Esas, 2015/1048 Karar sayılı bozma kararının ortadan kaldırılmasına ve davalı … vekilinin incelenmeyen sair temyiz itirazlarının incelenmesine karar vermek gerekmiştir…” (Yargıtay 11.Hukuk dairesinin 2015/6780 E 2015/13211 K sayılı içtihadı).
Somut olayda davacı … vekili, asıl yüklenici davalı …. Şti ile dava dışı, alt taşeron … Şirketi arasında 07.05.2015 tarihli … Projesinin ince imalat işlerine ilişkin sözleşmenin mevcut olduğunu bu sözleşmenin 21. maddesinde davalı yüklenicinin alt taşeronun, malzeme tedarikçilerinin paralarını ödemeyi taahhüt ettiğini; davacının da alt taşeron … Şirketi’ne malzeme tedarik edip faturalandırdığını, … Şirketi’nin 912.888,93 TL’lik borcunu ödemediğini, bu borçtan sözleşmenin 21. Madde uyarınca davalı asıl yüklenicinin sorumlu olduğunu, İzmir 17. İcra’da 2016/8731 Esas sayılı dosyada hem … Şirketi, hem davalı şirket aleyhine 912.888,93 TL alacaktan ötürü takibe giriştiklerini, davalının itiraz ettiğini belirtip itirazın iptalini ve %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesini istemiştir.
Davalı yüklenici şirket vekili, 07.05.2015 tarihli sözleşmede davacının imzası olmadığını, bu sözleşmenin 21. maddesinin üçüncü kişi yararına sözleşme niteliği taşımadığını, üçüncü kişinin bu maddeye dayanarak davalıya yönelmesinin mümkün olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiş,mahkeme ise davanın reddine karar vermiş vermiş, bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
07.05.2015 tarihli eser sözleşmesi davalı yüklenici ile alt taşeron … Şirketi arasındadır. Davacı bu sözleşmenin tarafı değildir. Her ne kadar sözleşmenin 21. maddesi ile davalının dava dışı alt taşerona malzeme tedarik edenlerin paralarını, üçüncü şahısların ödenmemiş paralarının alt yüklenicinin nam ve hesabına; davalıya yükleneceği ve bilahare hakedişlerden bunun düşüleceği belirtilmiş ise de; bunu talep etme hakkı alt taşeron … Şirketidir.Sözleşmede davacıya doğrudan doğruya talepte bulunma hakkı tanınmamıştır . Davacı ile davalı arasında sözleşme olmadığı ve mevcut sözleşme hükümlerinden de talep olunan konuda davacıya dava açma hakkı tanınmadığı için davanın aktif husumet yokluğundan reddi gerekir . Yine icra takibi için de bu davalıya karşı takip açma hususunda davacının aktif husumet ehliyeti mevcut değildir .Her ne kadar ilk derece mahkemesi gerekçesini bu doğrultuda kurmuş ise de hükümde davayı esastan reddedip, nispi vekalet ücreti vermiştir. Davanın dava şartı yokluğundan reddi hususu kamu düzenini gerektiren bir husus olmakla bu konu dairemizce resen dikkate alınması gerektiği ve dava şartı yokluğu nedeniyle ret kararı verilen durumlarda maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği için HMK 353/(1)-b-2 maddesi uyarınca kararın kaldırılıp davanın aktif husumet yokluğundan reddine karar verilmesi ve maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği kanaatine dairemiz tarafından ulaşılmıştır.

HMK’nın 353/(1)-b-2 maddesinde, “Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında …” duruşma yapılmadan karar verileceği hükmü düzenlenmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı avukatının istinaf kanun yolu başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-2. maddesi gereğince kaldırılarak, esas hakkında yeniden karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı avukatının istinaf kanun yolu başvurusunun KABULÜ ile,
2-İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 11.12.2019 tarih ve 2017/1049 Esas, 2019/1399 Karar sayılı kararının, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/(1)-b-2. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
3-Davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle REDDİNE,
4-Alınması gerekli maktu harç 80,70 TL olup, peşin alınan 11.025,43 TL harçtan mahsubu ile 10.944,73 TL harcın, karar kesinleştiğinde ve talebi halinde ilk derece mahkemesi tarafından yatıran davacıya iadesine,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı tarafından ilk derece mahkemesi yargılaması sırasında yapılan yargılama gideri bulunmadığından, bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
7-Davalı kendisini vekille temsil ettirmiş olmakla, A.A.Ü.T tarifesi hükümleri uyarınca saptanan 5.100,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
8-Davacının istinaf başvurusunun kabulüne karar verilmiş olması sebebiyle istinaf karar harcı alınmasına yer olmadığına, davacı tarafından yatırılan 54,40 TL istinaf maktu karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran davacıya iadesine,
9-Davacının istinaf başvurusunun kabulüne karar verilmiş olması sebebiyle, davacı tarafından yapılan 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile, istinaf yargılama giderlerinin verilen kararın niteliği gereğince davacının üzerinde bırakılmasına,
10-HMK’nın 333/(1). maddesi gereğince, karar kesinleştiğinde artan gider avansının davacıya, artan delil avansının davalıya geri verilmesine,
11-Kararın, Dairemizce taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 361/(1) maddesi gereğince, tebliğden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere 15.04.2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.