Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/1547 E. 2022/1742 K. 15.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/1547
KARAR NO : 2022/1742

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2018/1060
KARAR NO : 2020/158
DAVA TARİHİ : 14.09.2018
KARAR TARİHİ : 03.03.2020

DAVA : İpoteğin Fekki

KARAR TARİHİ : 15.12.2022
KARARIN YAZ. TARİH : 19.12.2022

İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 03.03.2020 tarih ve 2018/1060 Esas, 2020/158 Karar sayılı kararının, istinaf başvurusu yoluyla incelenmesinin davacı avukatı tarafından istenilmesi üzerine, dosyanın gönderildiği, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi’nin 27.10.2020 tarih ve 2020/1642 Esas, 2020/1306 Karar sayılı görevsizlik kararı ile dairemize gönderilen dosya incelendi, dosya içeriğine göre incelemenin duruşmasız olarak yapılması uygun görülmekle, gereği konuşulup düşünüldü.
İSTEM:
Davacı avukatı tarafından verilen 14.09.2018 tarihli dava dilekçesinde özetle; Davalı … ile unvan değişikliğinden önce unvanı … halini aldığı, davalı şirket arasında 23.08.2000 tarihinde unvan değişikliğinden önce acentelik sözleşmesine ilişkin ek protokol imzalandığını, devam eden acentelik sözleşmesi çerçevesinde ise Davalı … ile diğer davalı … arasında acentelik sözleşmesine teminat kapsamında müvekkili adına kayıtlı ”… ili … İlçesi, … Mah. … Ada , … Parsel, … Blok … Kat … No’lu Bağımsız Bölüm’de kayıtlı taşınmaz üzerinde 15.05.2003 tarihli 3453 yevmiye nolu teminat ipoteği kurulduğunu, müvekkili ve o dönemde eşi olan … ‘in söz konusu şirkette hisse sahibi olduğu, müvekkilin kendisi adına kayıtlı taşınmaz üzerinde ipotek kurulmasına izin verdiği ve 60.000,00 TL bedelle teminat ipoteği kurulduğunu, müvekkili ve … ‘in Karşıyaka 2. Aile Mahkemesi’nin 08.06.2004 tarihli 2004/756 Esas, 2004/624 Karar sayılı kararıyla boşandığı, müvekkili ve eski eşinin boşanmalarına rağmen davalı … nezdindeki ortaklıklarını bozmadığını, ancak 2011 yılında müvekkili söz konusu ortaklıktan ayrılmaya karar verdiği, hisselerini diğer ortak olan eski eş … ‘e ve müşterek çocukları olan … ‘a devrettiğini, davalı … ‘ın 06.08.2013 tarihinde tüm hisselerini diğer ortak olan … ‘e devrettiği ve şirketin tek ortaklı limited şirketi halini aldığını, müvekkili herhangi bir hukuki bağı kalmayan davalı şirket lehine vermiş olduğu teminat ipoteğinin kaldırılması ile ilgili olarak 17.05.2012 tarihinde diğer davalı … ‘ne başvuruda bulunup olumsuz cevap alındığını, söz konusu ipoteğin fekki için … ‘ne Bornova 4. Noterliği’nin 25.07.2018 tarihli ihtarnamesiyle ihtarname gönderildiği, davalı şirketçe asıl muhatabın acente ortakları olduğu, fekki istenen ipotek yerine başka bir teminat verildiği takdirde ipoteğin kaldırılacağı, bunun üzerine diğer davalı … ‘ne aynı taleple Bornova 4. Noterliği’nin 02.08.2018 tarihli 29413 yevmiye nolu ihtarnamesiyle ihtarname gönderildiği, 03.08.2018 tarihinde tebliğ edildiği halde hareketsiz kalındığını, davalı şirket ortağı … ‘le yapılan birçok telefon görüşmesinin sonuçsuz kaldığını, davalı acentenin tek ortağı ve eski eş … ile yapılan görüşmede söz konusu taşınmazın evli oldukları dönemde alındığını, edinilmiş mallara katılma rejimi çerçevesinde söz konusu taşınmaz üzerinde hak sahibi olduğunu ve şirket lehine verilen ipoteği kaldırmaya ilişkin olumsuz tavır içine girdiğini, ancak Karşıyaka 2. Aile Mahkemesi’nin 2004/756 Esas, 2004/624 Karar sayılı kararı ile boşanma protokolü incelendiğinde ne davalı ne de şirket ortağının söz konusu taşınmaz üzerinde hiçbir hakkının bulunmadığının açıkca anlaşıldığını, 31.05.2004 tarihli Boşanma Protokolü’nün 4. Maddesinde aynen tarafların kendi üzerlerine kayıtlı bulunan bütün malvarlıklarının mülkiyeti aynen devam edecek ibaresinin yer aldığı, bahsi geçen hususlar dikkate alındığında aile şirketi olarak kurulan sonrasında hisse devri nedeniyle tek ortaklı limited şirketi halini alan davalı … .’nin ve tek ortağı … ‘in söz konusu taşınmaz üzerinde hak sahibi gibi hareket etmesi ve talebe rağmen ipotek fekki için gerekli işlemleri yapmamasının müvekkilin mülkiyet hakkına zarar verdiğini, müvekkili adına kayıtlı dava konusu taşınmaz üzerinde teminat ipoteği 2003 yılında kurulup 2009 yılında yeniden acentelik sözleşmesi kurulduğunu, acentelik sözleşmesinin yenilendiği ve yeni şartlarda acentelik sözleşmesi kurulduğunu, yeni acentelik sözleşmesi yeni şartlar beraberinde getirmesi gerekirken eski tarihli teminat üzerinden devam edildiğini, ancak ipoteğin devamına ilişkin müvekkilden rıza alınmadığı, bu sebeple yeni acentelik sözleşmesiyle birlikte sona eren eski acentelik sözleşmesi kapsamında tarafların birbirlerine vermiş olduğu taahhütlerinin geçerliliğinin kalmadığını, yeni acentelik sözleşmesiyle birlikte yeni teminat ve teminata ilişkin yeniden rızanın alınmaması taşınmaz üzerindeki ipoteğin kaldırılması hususunu zorunlu hale getirdiğini, davalılar arasında yapılan acentelik sözleşmeleri süresiz olarak yapılmakta olup taraflara tek taraflı fesih hakkı tanınmadığını, ancak ticari hayat düşünüldüğünde kimse yoluna giden ticari ilişkilerini bozmak istemeyeceğinden taraflar arasındaki ticari ilişki uzun yıllar devam ettiğini, dolayısıyla taraflar arasında ticari ilişkinin biteceği zaman konusunda bir öngörüde bulunmanın mümkün olmadığını, müvekkilin 7 yıldır davalı ve acente ile ilişki kuramadığını ve maddi yarar elde edemediğini, müvekkilin taraflar arasındaki ticari ilişkinin bitmesi ve neticesinde ipoteğin fekkinin sağlanmasını beklediğini, hem mülkiyet hem de hukukumuz temel taşlarından iyiniyet kurallarına açıkca aykırılık teşkil ettiğini, davalıların bu yönde yapması gereken ipoteği kaldırmaları yönünde müvekkile olumlu cevap vermeleri ve ticari ilişkileri devam ettirmek istiyolarsa buna ilişkin aralarında yeni bir teminat ilişkisi kurmaları ve haksız bir teminat olarak kullandıkları taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkına verdikleri zararı daha fazla artırmamaları gerektiğini, müvekkilin söz konusu taşınmazı birçok kez satmaya yeltendiğini, ancak alıcıların taşınmaz üzerindeki ipoteği görmeleri dolayısıyla satışın gerçekleşmediğini, bu süreçte ipoteğin kaldırılmaması halinde bu durumun devam edip müvekkilin mülkiyet hakkını özgürce kullanamayacağını, davalı şirketlerin ticari ilişkilerinin devamı pahasına müvekkilin mülkiyet hakkını kısıtlamalarının hukuken ve vicdanen kabul edilir olmadığını, davalı şirketlerle yapılan birçok görüşme olumsuz sonuç aldığından ipoteğin fekki için mahkemeye başvuru zorunluluğu hasıl olmuştur.
YANIT :
Davalı … avukatı tarafından verilen yanıt dilekçesinde özetle; Davacı, davalılar arasındaki acentelik sözleşmesine istinaden tesis etmiş olduğu ipoteğin davalı … ‘de yetkilisi … ile 08.06.2004 tarihinde boşanması ve boşanma ile tarafların malvarlıkları üzerindeki mülkiyetlerin aynen devam edeceği hususunda anlaşmaları ve 2011 yılında da … ‘deki ortaklığından ayrılması nedeniyle fekki talepli dava ikame ettiğini, davacı iş bu talebinin hiçbir hukuki dayanağı bulunmadığını ve bu davanın haksız ve mesnetsiz olup davanın reddi gerektiğini, davacı 15.05.2003 tarihinde kendisinin de ortak olduğu … ile diğer davalı şirket arasındaki acentelik sözleşmesine istinaden maliki bulunduğu … İli, … İlçesi , … Mahellesi, … Ada, … Parsel, … Blok, … Kat, … nolu bağımsız bölümde kain taşınmazı üzerine fekki … tarafından bildirilinceye kadar 1. Dereceden 60.000,00 TL bedelli ipotek tesis edildiğini, davacı müvekkil şirket yetkilisi … ile Karşıyaka 2. Aile Mahkemesi’nin 2004/756 Esas, 2004/624 Karar sayılı dosyası üzerinden anlaşmalı olarak boşandığını, davacı müvekkil şirket yetkilisi ile 2011 yılına kadar müvekkil şirket ortaklığının devam ettiği, 2011 yılında şirket hisselerini müşterek çocuk … ‘a devrettiği, davacı Karşıyaka 2. Aile Mahkemesi’nin 2004/756 Esas ve 2004/624 Karar sayılı dosyasına konu 31.05.2004 tarihli boşanma protokolünün 4.maddesine göre müvekkil şirketin tek ortağı olan … ‘in dava konusu taşınmaz üzerinde hiçbir hakkının olmadığını iddia ettiği, öncelikle ipotek mülkiyet hakkından ve mal rejimi tasfiyesinden tamamen ayrı bir hukuki işlem olduğundan lehine ipotek verilen şirket yetkilisi ile boşanmış olmanın ipoteğin fekki talep ve yetkisi vermediği, bununla birlikte boşanmamın üzerinden 14 yıl geçmiş olup davacının bunca zaman böyle bir talebinin olmaması ve 14 yıl sonra talepte bulunmasında kötü niyetinin açık olduğunu, kaldı ki davacının iddiasının aksine boşanma protokolünün 4. maddesi ile malvarlıklarındaki mülkiyetlerin aynı kalacağı hususunda anlaşılmış olması ve ipoteğin kaldırılmasına ilişkin bir anlaşma yapılmamış olması da ipoteğin aynı şekilde kalacağı konusunda bir anlaşmazlık olmadığının kanıtı olduğunu, yine davacı ve davalılar arasındaki acentelik sözleşmesinin 2009 yılında yenilendiğini, bu yenileme sonrasında tarafların birbirlerine vermiş oldukları taahhütlerin geçerliliğinin kalmadığını, bu nedenle de ipoteğin kaldırılması gerektiğini iddia ettiğini, davalılar arasında acentelik sözleşmesi 1997 yılından itibaren kesintisiz olarak aynı şartlarda devam etmekte olup bu sürede yapılan sözleşmeler ancak bir önceki sözleşmenin süresinin dolması nedeniyle yapılan süre uzatım sözleşmeleri olduğu, bu hususlar davacı tarafından da bilinmekte olup davacı ortaklıktan çıkmış olduğu 2011 yılında dahi böyle bir iddiada bulunmamakta iken aradan geçen 9 yıl sonra böyle bir iddia da bulunması da haksız, yersiz ve kötü niyetli olduğunu, bu nedenle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … avukatı tarafından verilen yanıt dilekçesinde özetle; Davanın yetkili mahkemede ikame edimediğini, somut olayda üst sınır ipoteği mevcut olup işbu ipoteğin dayanağı acentelik sözleşmesi olduğunu, davacı ipotek tesisinin sonucunu bilerek ve isteyerek gerçekleştirdiğini, davacını ipoteği terkin talebinin mesnetsiz olduğunu, ikrar anlamına gelmemek üzere ipoteğin terkinine karar verilecek olsa dahi, davacı tarafından ipotek bedelinin teminat için depo edilmesi gerektiğini, bu nedenle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
İlk derece mahkemesi 03.03.2020 tarih ve 2018/1060 Esas, 2020/158 Karar sayılı kararında özetle; “…Mahkememizce yapılan yargılama, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamı belgelerin birlikte değerlendirilmesi neticesinde davacıya ait dava konusu taşınmaz üzerinde her iki davalı arasında imzalanan ve yenilenmek kaydıyla halen yürürlülükte bulunan acentelik sözleşmesi kapsamında davalı sigorta şirketinin acentelik sözleşmesinden doğacak alacağını teminat altına almak amacıyla davalı sigorta şirketi lehine 15.05.2003 tarihinde 60.000,00 TL bedelli ipotek tesis edildiği, davalılar arasındaki acentelik sözleşmesinin halen devam ettiği, bu kapsamda davacının davalı … ‘deki ortaklıktan ayrılmış olmasının tek başına ipoteğin fekki için haklı bir sebep oluşturmayacağı, bu hususun dışında dosya kapsamında dava konusu ipoteğin fekkini gerektirir nitelikte bir delilinin davacı tarafça dosyaya sunulmadığı anlaşılmakla, dava konusu ipotek davalı … lehine tapuda tesis edilmiş olduğundan ipoteğin fekki talebininde ancak bu davalıya yöneltilebileceği düşünülmüş olduğundan davalı … hakkında açılan davanın pasif husumet yokluğundan reddine, diğer davalı açısından ipoteğin fekki koşulları oluşmadığından yerinde görülmeyen davanın esastan reddine…” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davacı avukatı tarafından verilen 29.06.2020 tarihli istinaf kanun yoluna başvuru dilekçesinde özetle; “…çözümlenmesi Gereken Hukuki Sorunlar … ‘nin Tek Ortağı Olan … Üzerine Kayıtlı 2 Adet Taşınmaz Olduğu 24.09.2019 Tarihli 3. Celsede Tarafımızca Belirtilmiş Ve Tapu Kayıtlarına İlişkin Belgeler Dosyaya Sunulmuştur. … ‘in üzerine kayıtlı taşınmazları olmasına rağmen kötüniyetli olarak Müvekkil üzerine kayıtlı taşınmazın teminat olarak devam etmesi yönünde uğraşlarının kötüniyetli olduğu ortadayken kötüniyetinin korunup korunmayacağıdır. Davada bahsi geçen acentelik sözleşmesinin süresiz olarak yapıldığı ortadayken yolunda giden bir ticari ilişkinin bozulmayacağı göz önüne alındığında Müvekkilin kendi taşınmazı üzerinde tasarruf yetkisinin 2011 yılından bu yana bir bağı olmadığı ve bundan sonra da herhangi bir bağı olmayacağı bir şirket sebebiyle hayatının sonuna kadar haksız kısıtlanacak olma ihtimalinin Anayasal bir hak olan mülkiyet hakkına zarar vermesini hukukun koruyup korumayacağıdır. Teminat veren acente ve yapılan acentecilik sözleşmesinin tarafı … olmasına ve ipoteğe konu taşınmazın, bir alacağın teminatı olması karşısında acentenin dava dışında tutulması, ipoteğin de teminat olmaktan çıktığı anlamına gelmesine, ipoteğin terkini gerekmesine rağmen pasif husumet nedeniyle reddine dair karar verilmesinin kabul edilemez olduğudur. İpoteğin fekki için en azından teminat yatırılıp yatırılmayacağının sorulması ve sonuca göre karar verilmesi gereklidir.
Açıklamalar
Davalı acentenin tek ortağı ve yetkilisi olan … ‘in yapılan görüşmelerde dava konusu taşınmazın evli oldukları dönemde alındığını, dolayısıyla edinilmiş mallara katılma rejimi çerçevesinde edinildiğini, bu sebeple taşınmaz üzerinde hak sahibi olduğunu iddia etmektedir. İstinafa konu dava dosyasına daha önce sunulmuş olan Karşıyaka 2. Aile Mahkemesi’nin 08.06.2004 tarihli 2004/756 Esas, 2004/624 Karar sayılı kararı ve boşanma protokolünde görüleceği üzere … ‘nin ve şirket ortağı ve yetkilisi olan … ‘in söz konusu taşınmaz üzerinde hiçbir hakkının olmaması, taşınmaz üzerinde hakkı varmışçasına davranması, yapılan görüşmelerde tüm bu hususlara rağmen bunu öne sürmesinin açık ve net şekilde kötüniyetli olduğunu ortaya koymaktadır. TMK’nun Dürüst Davranma başlıklı 2. Maddesinde “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.”, İyiniyet başlıklı 3. Maddesinde “Kanunun iyiniyete hukukî bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyiniyetin varlığıdır. Ancak, durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyiniyet iddiasında bulunamaz.”, Hâkimin Takdir Yetkisi başlıklı 4. Maddesinde “Kanunun takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da haklı sebepleri göz önünde tutmayı emrettiği konularda hâkim, hukuka ve hakkaniyete göre karar verir.” hükümleri bulunmaktadır. Öncelikle belirtmek gerekir ki, Müvekkilin mülkiyet hakkı hiçe sayılmıştır. Müvekkilin yaklaşık 17 yıl önce davalı şirket ortağı iken vermiş olduğu teminat ipoteği, 10 yıllık bir süredir şirketle hiçbir alakası olmamasına rağmen davalı acente yöneticisinin Müvekkile zorluk yaşatmak için (eski eşi olduğu göz önünde bulundurulmalıdır) kendi adına ipotek vermek için uygun taşınmazları olmasına rağmen ısrarla Müvekkile ait taşınmaz üzerindeki ipoteğin kaldırılmaması için elinden geleni yapmaktadır. Tarafımızca anlaşılamamış olan şey ise bu kötüniyetli tutumun, kanun hükmüne göre bir hakkın kötüye kullanılmasının, Müvekkile sıkı sıkıya bağlı olan mülkiyet hakkının bu kadar basit göz ardı edilebilmesinin hukuk düzeni tarafından nasıl korunduğudur. Bu ve benzeri durumlar adalete olan güveni derinden sarsacaktır. Dava kapsamında, davalı acentenin tek ortağı … ‘in kötüniyetli olması karşısında hakimin olayın gerektirdiği hakkaniyete göre takdir yetkisini kullanma imkanı bulunmaktadır. Davamızın haklılığı ortadayken hukukun ve sayın yüksek mahkemenizin haklı davamızı koruyacağına inancımız tamdır. Önemli olan bir husus da … ile yapılan görüşmelerde dava konusu taşınmaz dışında üzerine ipotek konulabilecek davalı şirketin hiçbir taşınmazının olmadığı bildirilmiş olmasına rağmen yapmış olduğumuz araştırmada şirketin tek ortağı olan … adına kayıtlı 2 taşınmaz bulunduğu tarafımızdan tespit edilmiş ve dava dosyasına sunulmuştur. Davalı … ‘nin tek ortağı ve yetkilisi olan … üzerine kayıtlı 2 taşınmazı olduğu ortadayken kendi taşınmazları üzerine ipotek vermesinin ve Müvekkilin üzerine kayıtlı taşınmaza konulan ipoteğin kaldırılmasının gerek ticari hayatının devamına, gerek özel yaşantısına negatif bir etkisi olmayacaktır. … ‘in tüm kazancını tek başına elde ettiği bir şirket için Müvekkilimi mağdur etmeye çalışmasının haklı bir açıklaması yoktur. … tarafından verilen cevapta yeni ipotek verildiği takdirde mevcut ipoteğin kaldırılacağının tarafımıza bildirildiği düşünüldüğünde bu durumda Müvekkil anlaşma yoluna gitmekte iken karşı tarafça bu durum çeşitli asılsız bahanelerle kötüniyetli olarak Müvekkil mağdur edilmeye devam etmektedir. Müvekkilin iyiniyetli yaklaşımlarına karşı davalı şirket ortağının kötüniyetli yaklaşımları kabul edilebilir değildir. Mülkiyet hakkı ve bu çerçevede anayasal bir hak olan mülkiyet hakkının kısıtlanmasının yerel mahkeme tarafından verilen karar doğrultusunda haklılaştırıldığı, bu istinaf başvurusunun esas temelini oluşturmaktadır. Süresiz olarak kurulmuş bir acente sözleşmesi ve iyi giden bir ticari ilişki bir arada düşünüldüğünde Müvekkilin kendi üzerine kayıtlı taşınmazı üzerinde serbestçe tasarruf edebilmesi için uzun yıllardır bağının olmadığı ve uzun yıllar da olmayacağı bir şirket için verilen teminatın son bulması, yani acentecilik sözleşmesinin son bulmasını beklemenin her şeyden önce anayasal haklar ve hakkaniyet boyutunda kabul edilemez olduğu ortadadır. Bu bağlamda taşınmazını satmak isteyen müvekkilin hayatı boyunca taşınmazını satma veya benzeri tasarruflarda bulunamayacağının kabul edilebilir bir yanı da yoktur. Acentenin ve sigorta şirketinin arasındaki ilişkinin nesiller boyunca devam ettiği düşünüldüğünde, Müvekkilin ve nesiller boyunca devam edecek alt soyunun ipoteğe konu taşınmazı satabilmesi mümkün olmayacaktır. Bu mağduriyetin giderilmesi gerekmektedir. Belirtilmesi gereken bir konu ise, ipoteğin fekki için teminat yatırılmasının gerekip gerekmediğinin tespitinin yapılması, teminat yatırılıp yatırılmadığının sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken davanın reddine karar verilmesinin haksız olduğudur. Yerel Mahkeme, doğrudan ipoteğin fekkine karar verilemeyeceğine kanaat getirmiş olsa bile, en azından ipotek bedeline karşılık teminat depo edilip edilmeyeceğinin sorulması ve sonuca göre karar verilmesi gereklidir. Asıl sorun, ipoteğin Müvekkilin taşınmazı üzerinde olması ve bu sebeple, ortağı olmadığı veya herhangi bir bağı olmayan şirket sebebiyle taşınmazı satamıyor olmasıdır. Yerel Mahkeme kararında teminat veren acente ve yapılan acentecilik sözleşmesinin tarafı … olmasına ve yeni ipoteğin bahsi geçen şirketçe verilecek olmasına rağmen pasif husumet nedeniyle reddine dair karar verilmesi kabul edilemez. Her halde ipotek acente lehine kurulmuştur ve ipoteğin fekki davası, dava konusu itibariyle ipotek verilen acente sözleşmesinin tarafları ve ipotekli taşınmazın maliki olacaktır. Acentenin davanın dışında tutulması, bizim davamızın da haklılığını kanıtlamaktadır. İpoteğe konu taşınmazın, bir alacağın teminatı olması karşısında acentenin dava dışında tutulması, ipoteğin de teminat olmaktan çıktığı anlamına gelmekte, ipoteğin terkini gerekmektedir. Açıklanan nedenlerle Sayın Yüksek Mahkemenize başvurmak gerekmiştir.
Sonuç Ve İstem Yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle, Yerel Mahkeme tarafından davalı … hakkında açılan davanın pasif husumet yokluğundan reddine ve davalı … hakkındaki davanın esastan reddine dair verilen kararın istinaf incelemesinden geçerek kaldırılmasına, davamızın kabulüne…” karar verilmesi istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
YANIT:
Davalı … avukatı tarafından verilen 09.07.2020 tarihli istinaf yanıt dilekçesinde özetle; “…1.Yukarıda esas numarası belirtilen mahkemeniz dosyası üzerinden gönderilen istinaf başvuru dilekçesi 05.07.2020 tarihinde tebliğ alınmış olup, beyan ve itirazlarımızı aşağıdaki gibi sunarız.
2.Somut Olayda, Üst Sınır İpoteği Mevcut Olup İşbu İpoteğin Dayanağı Acentelik Sözleşmesidir. Davacı İpotek Tesisini Sonucunu Bilerek Ve İsteyerek Gerçekleştirmiştir. Davacının İpoteği Terkin Talebi Mesnetsizdir. Müvekkil şirket ile diğer davalı … arasında unvan değişikliğinden önce (Eski unvan: … ) 07.05.1997 ve 09.04.1999 tarihlerinde acentelik sözleşmesi imzalanmıştır. Diğer davalı tarafından unvan değişikliği yapılması üzerine 09.04.1999 tarihli acentelik sözleşmesine ek prtokol yapılmış ve unvan değişikliği belirtilmiştir. İlerleyen süreçte ihtiyaçlar doğrultusunda acentelik sözleşmeleri yenilenmiş bu doğrultuda 07.12.2009 tarihinde sonrasında ise 19.01.2015 tarihlerinde acentelik sözleşmesi akdedilmiştir. Davacının iddia ettiğinin aksine yeni acentelik sözleşmesi kurulması bu sözleşmenin yeni ilişkileri beraberinde getirdiğinin kabulü imkan dahilinde değildir. Zira, sözleşmenin tarafları ve diğer yükümlülükler önceki sözleşmeler ile aynıdır. Değişiklikler yalnızca ticari hayattaki gelişmeler neticesinde meydana gelen küçük değişikliklere ilişkin olup, ilişkinin temelini ya da tarafları etkileyen bir durum söz konusu değildir. Sözleşmenin tarafı yönünden bir değişiklik mevcut değilken yeni sözleşme tesis edildiği gerekçesiyle ipoteğin fek edilmesinin talep edilmesi kötü niyetlidir. Zira, tüzel kişinin hukuki düzende gerçek kişilerden bağımsız bir varlığı vardır. Somut olayda sözleşme tarafı diğer davalı … ortaklarından bağımsız bir kişi, varlık olduğundan ortaklık yapısının değişmesi ile yeni ilişki kurulduğundan söz edilmesi haksız ve hukuka aykırıdır. Ayrıca önemle belirtmek gerekir ki, ipotek belgesinde sözleşmenin tarihi belirtilmemiş ve … ile müvekkil şirket arasındaki acentelik sözleşmelerinden söz edilmiştir. Nitekim, davaya konu ipotek belgesinde de; “…bu kez malik işbu meskeninin tamamını … ile … nin akdetmiş olduğu acentelik sözleşmesinden mütevellit bilcümle mevcut ve ileride meydana gelebilecek borçalrın ve faizinin teminatı olarak…” ifadesi yer almaktadır. Dolayısıyla, bahse konu ipoteğin dayanağı yukarıda bahsi geçen tüm acentelik sözleşmeleridir. Keza, ipotek belgesinde sözleşme tarihi belirtilmemiştir. Taraf değişikliği veya yeni ilişki tesisi söz konusu değildir. İşbu sözleşmeler nedeniyle diğer davalı acentenin müvekkil şirkete herhangi bir borcu olması ihtimaline binaen müvekkil şirketin alacağını teminat altına almak üzere bahse konu ipotek tesis edilmiştir. Alacağın doğumuna yol açacak veya alacağın doğmasının ihtimal dahilinde olduğunu gösteren bir temel ilişkinin varlığı ipotek tesisi için yeterlidir. Bu halde ipotek üst sınır ipoteği (limit ipoteği) olarak adlandırılmaktadır. Nitekim, Türk Medeni 881. maddesinin 1. Fıkrasında; “Hâlen mevcut olan veya henüz doğmamış olmakla beraber doğması kesin veya olası bulunan herhangi bir alacak, ipotekle güvence altına alınabilir.” ifadesi yer almaktadır. Davaya konu ipotek üst sınır ipoteği olduğundan davacı tarafın müvekkil şirket nezdinde borcu olup olmadığının incelenmemesi gerekmektedir. Nitekim Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin 20.05.2014 tarihli, 2014/2390 Esas ve 2014/6546 Karar sayılı kararında; “Hal böyle olunca, artık üst sınır ipoteğinde olduğu gibi mahkemece alacağın doğup doğmadığının, başka bir deyişle rehinli taşınmaz malikinin gerçek bir alacağı olup olmadığının ayrıca araştırılması gerekmez.” hükmüne yer verilmiştir. Sonuç olarak, somut olayda olduğu gibi doğmamış alacak için davacının gayrimenkulü üzerinde tesis edilen ipotek geçerlidir ve davacı tarafın borçlu olup olmadığının ya da diğer davalı tüzel kişinin ortağı olup olmadığının huzurdaki yargılamada bir önemi bulunmamaktadır. Davacı taraf acentenin ortağı olmadığını ve herhangi bir borcunun olmadığını ileri sürerek ipoteğin fekkini talep etmektedir. Oysa, Türk Medeni Kanun’un 881. maddesinin 2. fıkrasına göre; “İpoteğe konu olacak taşınmazın, borçlunun mülkiyetinde bulunması gerekmez.” Kaldı ki, davacı ipoteği verdiği tarihte de borçlu konumda değildir. Davacı, ipoteği tesis ettiği tarihte işbu ipoteğin teminat için tüzel kişi diğer davalı … ile müvekkil şirket arasındaki acentelik sözleşmesi nedeniyle verildiğini bilmektedir. Davacı taraf işbu ipoteği bilerek ve isteyerek tesis ettirmiştir. Bu bağlamda ipoteğin fekkine ilişkin talep hukuki dayanaktan yoksundur. Zira, Türk Medeni Kanunu’nun 883. maddesine göre; alacak sona erince ipotekli taşınmazın maliki, alacaklıdan ipoteği terkin ettirmesini isteyebilir. Somut olayda bu şekilde bir durum söz konusu olmamakla birlikte, diğer davalı ile müvekkil şirket arasında ticari ilişki devam etmektedir. Davacının istinaf başvurunun reddedilmesini talep ederiz.
3.İkrar Anlamına Gelmemek Üzere, İpoteğin Terkinine Karar Verilecek Olsa Dahi, Davacı Tarafından İpotek Bedelinin Teminat İçin Depo Edilmesi Gerekmektedir.
Diğer davalı … ile müvekkil şirket arasında ticari ilişki devam ettiğinden ve ipoteğe konu acentelik sözleşmesi halihazırda yürürlükte olduğundan müvekkil şirket nezdinde alacak hakkı doğma ihtimali devam etmektedir. Müvekkil şirket verilen teminat çerçevesinde ticari ilişkiyi ayakta tuttuğundan teminatın sona ermemesi ticari ilişki yönünde büyük öneme sahiptir. İşbu sebeple, davaya konu ipotek geçerli olduğundan ve davacının isteğiyle tescil edildiğinden ipoteğin fekki için ileri sürülen sebepler geçerli olmamakla birlikte, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından aksi kanaat ile ipoteğin fekkine karar verilecekse de, ipotek bedelinin (Somut olayda 60.000,00 TL) eksiksiz olarak müvekkil şirkete ödenmek üzere davacı tarafından depo edilmesine karar verilmesini talep ederiz.
4. Davacı, … firmasının eski ortağı olduğunu ve diğer ortak ile olan evlilik birliğini sona erdirdiğini ifade etmiştir. Kabul anlamaında gelmemek üzere, müvekkil şirket aleyhine hüküm tesis edilecekse de, bahse konu taşınmaz evlilik birliği içerisinde satın alınmış ise diğer ortağın da işbu taşınmaz üzerinde hakkı olacağından, taraflar arasında mal rejimine ilişkin herhangi bir dava olup olmadığı, dava sonuçlanmış ise ne şekilde sonuçlandığı hususlarının da netleştirilmesi gerektiği kanaatindeyiz.
Netice Ve Talep :Yukarıda belirtilen ve resen değerlendirilecek sebeplerle, davanın reddine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline…” karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
Davalı … avukatı tarafından verilen 21.07.2020 tarihli istinaf yanıt dilekçesinde özetle; “…1-Davacının İpoteğin Fekkini Talep Etmek Hak Ve Yetkisi Bulunmamaktadır.
Davacı, 15.05.2003 tarihinde kendisinin de ortak olduğu … ile diğer davalı şirket arasındaki acentelik sözleşmesine istinaden maliki bulunduğu … İli, … İlçesi, … Mahallesi, … Ada, … Parsel, … Blok, … Kat, … nolu bağımsız bölümde kain taşınmazı üzerine, fekki … Tarafından bildirilinceye kadar 1.dereceden, 60.000,00.-TL bedelli ipotek tesis etmiştir. Davacı, müvekkil şirket yetkilisi … ile Karşıyaka 2. Aile Mahkemesi’nin 2004/756 E ve 2004/624 K sayılı dosyası üzerinden anlaşmalı olarak boşanmıştır. Davacı, müvekkil şirket yetkilisi ile boşanmış olsa da 2011 yılına kadar müvekkil şirket ortağı devam etmiş, 2011 yılında şirket hisselerini müşterek çocuk … ‘a devretmiştir. Davacı, Karşıyaka 2. Aile Mahkemesi’nin 2004/756 E ve 2004/624 K sayılı dosyasına konu 31.05.2004 tarihli boşanma protokolünün 4.maddesinde; “tarafların aynen kendi üzerine kayıtlı bulunan bütün malvarlıklarının mülkiyetinin aynen devam edecek, bu konuda taraflar birbirlerinden herhangi bir hak talep etmeyecek” ibaresinin yer alması nedeniyle müvekkil şirketin tek ortağı olan … ‘in dava konusu taşınmaz üzerinde hiç bir hakkının olmadığını iddia etmiştir. Öncelikle ipotek, mülkiyet hakkından ve mal rejimi tasfiyesinden tamamen ayrı bir hukuki işlem olduğundan; lehine ipotek verilen şirket yetkilisi/sahibi ile boşanmış olmak ipoteğin fekki talep ve yetkisi vermemektedir. Bununla birlikte boşanmamın üzerinden 14 yıl geçmiş olup davacının bunca zaman böyle bir talebinin olmaması ve 14 yıl sonra talepte bulunması kötü niyetinin açık kanıtıdır. Kaldı ki davacının iddiasının aksine, boşanma protokolünün 4.maddesi ile malvarlıklarındaki mülkiyetlerin aynı kalacağı hususunda anlaşılmış olması ve ipoteğin kaldırılmasına ilişkin bir anlaşma yapılmamış olması da ipoteğin aynı şekilde kalacağı konusunda bir anlaşmazlık olmadığının kanıtıdır. Bu nedenle de Yerel Mahkemece davanın reddine dair kurulan hüküm hukuka uygun olup, davacının istinaf sebeplerinin REDDİNE karar verilmesini müvekkil adına saygıyla talep ederiz.
2-davacının İşbu Davayı İkamesi Kötü Niyetlidir. Türk Medeni Kanunu I. Dürüst davranma Madde 2 – Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.
” demektedir. Davacının iş bu davadaki tüm iddia ve talepleri hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olup dürüstlük kuralları ile bağdaşmadığından Türk Medeni Kanunu md 2 çerçevesinde korunması ve dinlenmesi mümkün değildir. Davacı davalılar arasındaki acentelik sözleşmesinin 2009 yılında yenilendiğini, bu yenileme sonrasında tarafların birbirlerine vermiş oldukları taahhütlerin geçerliliğinin kalmadığını, bu nedenle de ipoteğin kaldırılması gerektiğini iddia etmiştir. Davalılar arasındaki acentelik sözleşmesi 1997 yılından itibaren kesintisiz olarak aynı şartlarda devam etmekte olup bu sürede yapılan sözleşmeler ancak bir önceki sözleşmenin süresinin dolması nedeniyle yapılan süre uzatım sözleşmeleridir. Bu hususlar davacı tarafından da bilinmekte olup davacı ortaklıktan çıkmış olduğu 2011 yılında dahi böyle bir iddiada bulunmamakta iken aradan geçen 9 yıl sonra böyle bir iddia da bulunması da haksız, yersiz ve kötü niyetlidir. Bu nedenle de davacının istinaf sebeplerinin reddine karar verilmesi müvekkil adına saygıyla arz ve talep olunur. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 20.01.2014 tarihli, 2013/15080 Esas ve 2014/832 Karar sayılı ilamında; ipoteğin kaldırılması davası (İpotek Tesisine İlişkin İşlemden Önce Aile Konutu Olduğuna İlişkin Şerh Bulunmadığı/İpoteğin Davalı Koca İle Davacının Çocuklarının Ortağı Olduğu Şirketin Borçlarına Karşı Verildiği – Şirketin Kötüniyetli Olduğu Kanıtlanamadığı/Davanın Reddi) ipoteğin çocuklarının ortağı olduğu şirketin borçlarına karşı verilmesi (Davalı Koca İle Davacının Çocuklarının Ortağı Olduğu Şirketin Kötü Niyetli Olduğu Kanıtlanamadığı – Kadın Tarafından Açılan İpoteğin Kaldırılması Davasının Reddi)…Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.05.1987 tarihli, 1986/11-155 Esas ve 1987/352 Karar sayılı ilamında;… ipoteğin feshi ve iptali istemi ( Davacıların Bankadan Alınan Kredi Davacıların Kısmen Ortak Olarak ve Kısmen Yakın Akrabalık Dolayısıyla İlgili Bulundukları Aile Şirketi Yararına Kullanıldıktan Sonra İpoteklerin Geçersizliğinin İleri Sürülmesinin İyiniyetle Bağdaşmadığı) ipoteklerin geçersizliği (İpoteğin Feshi ve İptali İstemi – Davacıların Bankadan Alınan Kredi Davacıların Kısmen Ortak Olarak ve Kısmen Yakın Akrabalık Dolayısıyla İlgili Bulundukları Aile Şirketi Yararına Kullanıldıktan Sonra İpoteklerin Geçersizliğinin İleri Sürülmesinin İyiniyetle Bağdaşmadığı) iyiniyet kuralına aykırılık ( İpoteğin Feshi ve İptali İstemi – Davacıların Bankadan Alınan Kredi Davacıların Kısmen Ortak Olarak ve Kısmen Yakın Akrabalık Dolayısıyla İlgili Bulundukları Aile Şirketi Yararına Kullanıldıktan Sonra İpoteklerin Geçersizliğinin İleri Sürülmesi ) özet : Dava, ipoteğin feshi ve iptali istemidir. Davacıların taşınmazları davalı bankaya ipotek edilmek suretiyle bankadan alınan (20.000.000 ) lira kredi davacıların kısmen ortak olarak ve kısmen yakın akrabalık dolayısıyla ilgili bulundukları aile şirketi yararına kullanıldıktan sonra ipoteklerin geçersizliğinin ileri sürülmesi MK. 2. maddesinde yazılı iyiniyet kuralları ile bağdaşmaz.” denilmiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle; gerek kanun gerekse yerleşik yargıtay içtihatları uyarınca davacının iddia ve talepleri haksız mesnetsiz, hukuki dayanaktan yoksun istinaf sebeplerinin reddi saygıyla arz ve talep olunur.
Sonuç Ve İstem: Yukarıda açıklanan ve sayın mahkeme tarafından resen tespit olunacak sair nedenlerle; Davacının haksız ve mesnetsiz istinaf sebeplerinin reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı yana tahmiline…” karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.

DELİLLER, DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK.nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılan inceleme sonucunda,
Davacı İzmir … ‘da bağımsız bölüm üzerindeki teminat ipoteğinin kaldırılmasını talep etmiş, ilk derece mahkemesince davalı … hakkında açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, davalı … hakkında açılan davanın ise esastan reddine karar vermiş, verilen karara karşı davacı avukatı tarafından istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Davacı avukatı dilekçesinde; 2011 yılında vekil eden davacının şirket hisselerinin eski eşi … ve müşterek çocukları … ‘a devrettiğini, … ‘nin tek ortağı olan … üzerine kayıtlı 2 adet taşınmazın olduğunu, bu nedenle teminat olarak vekil edenine ait taşınmazın ipoteğinin devam etmesinin kötüniyetli olduğunu, şirkette hiçbir bağı olmadığından ipoteğin kaldırılması gerektiğini, … şirketinin vekil edenin taşınmazında hiçbir hakkının bulunmadığını, vekil edenin hayatı boyunca taşınmazı satamayacağı, tasarrufta bulunamayacağını, … şirketinin ortağı veya herhangi bir bağı olmadığı, bu nedenle ilk derece mahkemesi kararın kaldırılmasına karar verilmesi istemiyle istinaf etmiştir.
Dava, davacının maliki olduğu taşınmaz üzerine her iki davalı arasındaki acentelik sözleşmesi gereğince teminat olarak davalı … lehine konulan ipoteğin kaldırılması talebinden ibarettir.
Her iki davalı arasında 1997 yılından itibaren imzalanan ve yenilenen ve halen yürürlükte bulunan acentelik sözleşmesi kapsamında davaya konu taşınmaz üzerinde 2003 tarihinde 60.000,00 TL bedelli davalı … lehine ipotek tesis edildiği, davalılar arasında acentelik sözleşmesinin halen devam ettiği, davacının, davalı … Şirketinden ayrılmış olmasının tek başına ipoteğin kaldırılması için haklı bir neden oluşturmayacağı ipotek alacaklısı … ‘nin olması nedeniyle bunun yönünden haklı sebep ispatlanamadığı, diğer davalının ise ipotek alacaklısı olmadığından pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesinde usul ve yasaya bir aykırılık bulunmadığından davacı avukatının istinaf kanun yoluna başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
Her ne kadar davacı avukatı istinaf dilekçesinde belirtilen nedenlerle ilk derece mahkemesi kararını istinaf etmiş ise de, mahkeme tarafından dayanılan hukuksal ve yasal gerekçelere göre, delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemiş olup, ilk derece mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun bulunmuş olmakla, davacı avukatının istinaf talebinin HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiş olup, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 03.03.2020 tarih ve 2018/1060 Esas, 2020/158 Karar sayılı kararı, usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan, davacı avukatının bu karara karşı yapmış olduğu istinaf kanun yoluna başvurusunun, 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı avukatının istinaf başvurusunun reddine karar verilmiş olması nedeniyle, alınması gerekli 80,70 TL istinaf karar ve ilam harcından, peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile kalan 26,30 TL harç bedelinin davacıdan alınarak, Hazine’ye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından yatırılan 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile istinaf kanun yolu giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Kararın, ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 362/(1)-a maddesi uyarınca dava değeri itibarıyla kesin olmak üzere 15.12.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.