Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/1512 E. 2022/1537 K. 23.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/1512
KARAR NO : 2022/1537

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2018/764
KARAR NO : 2020/190
DAVA TARİHİ : 30/06/2018
KARAR TARİHİ : 05/03/2020
DAVA : Alacak (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 23.11.2022
KARARIN YAZ. TARİH : 24.11.2022

İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 05.03.2020 tarih ve 2018/764 Esas, 2020/190 Karar sayılı kararının, istinaf başvurusu yoluyla incelenmesinin davacı avukatı tarafından istenilmesi üzerine, dairemize gönderilen dosya incelendi, dosya içeriğine göre incelemenin duruşmasız olarak yapılması uygun görülmekle, gereği konuşulup düşünüldü.
İSTEM:
Davacı vekili tarafından verilen dava dilekçesinde özetle; Müvekkili ile davalı arasında 05/08/2014 tarihinde; 1 adet Storm 3000 Boyama ve Kurutma Kabini imal, nakil ve montajı konusunda anlaşma yapıldığını, sözleşme gereği kabinin 40 gün içinde çalışır halde 12/09/2014 tarihinde müvekkile teslimi konusunda anlaşma sağlandığını, sözleşme gereği satın alınan ürünün bedeli 17.600,00 TL+ KDV olduğunu, müvekkil peşinat miktarını 05/08/2014 tarihinde davalının hesabına havale ettiğini, elindeki ikinci el kabini davalıya teslim ettiğini ancak davalının bugüne kadar teslim etmediğini, müvekkilin bu durumdan oluşan zararının giderilmediğini, uyulacağı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zarar menfi zarar olduğunu, müvekkil elindeki ürünü davalıya teslim ettiğini ve davalının ürünü süresinde teslim etmemesinden dolayı birçok işi kaçırdığını, müvekkil tarafından ödenen bedeli de iade etmeyerek kendisinin kullanarak haksız çıkar elde etmiş olduğunu, bu nedenlerle müvekkilin uğradığı (menfi-müspet) zararının değerinin, davalıya ödenen 16.750,00 TL bedelin 12/09/2014 tarihinden 16.750,00 TL nin müvekkile iade tarihi olan 11/05/2018 tarihine kadar (yani 12/09/2014 ile 11/05/2018 arası) öncelikle sözleşme de yazılı aylık %5 faiz koşulu ile mahkeme aksi kanaatte ise avans faizinin, bu taleplerin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda arttırılmak üzere belirsiz alacak olarak şimdilik 1.000,00 TL menfi-müspet zarar ve faiz alacağının, menfi-müspet zarara kabinin teslim edilmesi gereken 12/09/2014 tarihten itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
YANIT:
Davalı vekili tarafından verilen cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili ile davacı şirket arasında 05/08/2014 tarihinde mal alım-satım sözleşmesi imzalandığını, davacı şirket, sözleşmede belirtilen peşinatı ve eski kabinleri müvekkil şirkete verdiğini, müvekkil tarafından 12/09/2014 tarihinden önce davacı şirketin arandığını ve kabinin zamanında hazır olacağını bildirdiğini ancak davacı şirketin servis alanının hazır olmadığını belirttiğini, 12/09/2014 tarihinden sonrada arandığını ancak aynı mazeretle kabinin teslimi sürekli geciktirildiğini ve davacı tarafın sözleşmeye uygun olarak 12/09/2014 tarihinde yeri hazır edemediğini ve yerin hazır edildiğine dair yazı bildiriminde bulunulmadığını, kararlaştırılan teslim tarihinden sonra da defalarca arandığını ve davacı şirketten kaynaklanan sebeplerle malın teslim edilemediğini, sözleşmede yer alan bakiye bedeli de hiçbir zaman ödenmemiş olduğunu, sözleşme edimlerini yerine getirmeyen müvekkilin değil davacı şirketin olduğunu, davacı şirketin kesmesi gereken faturaları hiçbir zaman kesilmediğini ve müvekkil şirketin zarara uğratıldığını, davacı şirketin sözleşmeye aykırı olarak kendi edim eksikliği ve kusuruna davalı zarar tazmini talebinde bulunmasının hukuki dayanağı bulunmadığı gibi talepleri tamamen yasaya aykırı olduğunu, davacı şirketin zarara uğradığını kanıtlayacak bir belge veya sair delil de sunmamış sadece soyut ve mesnetsiz iddialar ile zararının doğduğunu beyan ettiğini, bu nedenlerle, her türlü şikayet, alacak haklarımız ile dava haklarımız baki kalmak kaydıyla, haksız ve mesnetsiz davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
İlk derece mahkemesinin 05.03.2020 tarih ve 2018/764 Esas, 2020/190 Karar sayılı kararı ile özetle; ‘…Somut olayda; taraflar arasında 05.08.2014 tarihinde imzalanan boyama ve kurutma kabini tesis sözleşmesi başlıklı sözleşme eser sözleşmesi olup; davacı şirket iş sahibi davalı şirket ise yüklenici sıfatını taşımaktadır. Sözleşme hükümlerine göre davacı iş sahibi şirket müşteri olarak anılacak olup; sözleşme kapsamına göre yüklenici davalı şirket teknik özellikleri ayrıca belirlenen bir adet kabinin Ankara Asfaltı üzeri 4. km Merkez Denizli adresine nakil ve montajı ile çalıştırılarak teslimini belirtilen koşullarda yapmayı üstlenmiştir. Sözleşmenin “Sözleşme kapsamı ve fiyatlandırma” başlıklı 1. maddesinin alt bentleri “d) Kabinin fabrika teslimi 40 gündür. Tarafların sözleşme kurallarına uyarak, ödemelerinin peşin olarak alınmasını takiben; kabin müşteri adresine teslim edilecektir. e) Kabinin montajının gecikmesi halinde, gecikme … dan kaynaklanmadığı takdirde, ödemelerde hiçbir değişiklik yapılmayacaktır. f) Kabinin kati kabul tarihinin gecikmesi, … Ltd. Şti. firmasından kaynaklanmaması halinde ödeme tarihlerinde hiçbir değişiklik yapılmayacaktır. g) Nakliye ücreti: Nakliye işlemi müşteri tarafından gerçekleştirilecek ve nakliye ücreti müşteri tarafından ödenecektir.” hükümlerini düzenlemektedir. Ayrıca sözleşmenin “Teslim süresi” başlıklı 3. maddesinin a bendi “Kabin’in çalışır halde kabule hazırlanması ve sözleşmenin hazırlanması sözleşmenin imza tarihinden itibaren 40 gündür. Müşteri 12.09.2014 tarihine kadar montaj yerini yer görme belgesi’ne uygun olarak teslim etmekle yükümlüdür. Aksi halde teslim süresi gecikilen gün kadar ertelenecek, ancak bu erteleme, ödeme programının ertelenmesi anlamı taşımayacaktır.” düzenlemesini içermektedir. Davacı iş sahibi eldeki uyuşmazlıkta her ne kadar davalı yüklenicinin sözleşme gereği teslim etmesi gereken kabini teslim etmediğini iddia ederek menfi ve müspet zararlarının tahsili için eldeki davayı açmış ise de; sözleşmenin taraflarca fesih edilmemesi nedeniyle halen yürürlükte olduğu anlaşılmaktadır. Sözleşme hükümlerine göre kabinin nakliyesi ve kabinin kurulacağı yerin gösterilmesi sözleşmede müşteri olarak anılan davacı şirkete aittir. Dinlenen davalı tanıkları kabinin teslim edilememesinin sebebinin davacı şirketin nakliye işlemini gerçekleştirmemesi ve kabinin kurulacağı yeri göstermemesinden kaynaklandığını beyan etmişlerdir. Özellikle dinlenen davalı tanıklarından … davacı şirkette satış sonrası hizmetler koordinatörü olarak sözleşmenin kurulduğu zaman ve sonrasında çalışmış olup bu tanığın beyanından da kabinin teslim edilememesinin nedeninin davacının sözleşmeye aykırı eylemlerinden kaynaklandığı anlaşıldığından davacının davalının sözleşmeye aykırı davranışlarını ve kusurlu olduğunu ispatlayamaması karşısında davanın reddine karar verildiği görülmüştür.
İSTİNAF EDEN: Davacı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili tarafından verilen 18.08.2020 tarihli istinaf kanun yoluna başvuru dilekçesi ile; ”…Mahkemece “…sözleşmenin taraflarca fesih edilmemesi nedeniyle halen yürürlükte olduğu anlaşılmaktadır.” denilmekte ise de müvekkilce davalı tarafa gönderilen Denizli 3. Noterliği’nin 02.05.2018 tarihli 11769 yevmiye nolu ihtarnamesinde “Sayın muhatap yine sözleşme de; “Vadesinde yapılmayan ödemelere aylık % 5 temerrüt faizi uygulanır” hükmü bulunmaktadır. Bu bağlamda sözleşmeye göre müvekkile bahse konu Kabin’i en geç 12.09.2014 tarihinde teslim etmeniz gerekmekte iken teslim etmemiş bulunmaktasınız.
Bu nedenle müvekkilin tarafınıza ödediği 5.750,00 TL peşinat ve 11.000,00 TL ikinci el kabin bedeli toplamı olan 16.750,00 TL ye; 12.09.2014 tarihinden itibaren (teslim edilmesi gereken tarih) yine sözleşme de yazılı olan “Vadesinde yapılmayan ödemelere aylık % 5 temerrüt faizi uygulanır” hükmü gereğince aylık %5 faiz toplamı olan 36.850,00 TL ile birlikte toplam 53.600,00 TL yi iş bu ihtarnamenin tebliğ tahinîden itibaren 3 iş günü içinde aşağıda bulunan hesap numarasına ödemenizi, aksi halde hakkınızda yasal işlemlere başlayacağımızı, yasal işlem giderleri ve vekalet ücreti ile birlikte talep edeceğimizi ihtaren bildiririz.” denilerek açıkça sözleşmeden dönülmüş ve bedel iadesi talep edilmiştir.
Doktrinde genel kabul gören görüşe göre, BK. md. 365/II’de sözleşmenin niteliğinin ani edimli olduğu kabul edilerek, sözleşmenin ileriye etkili olarak feshedilemeyeceği, ancak sözleşmeden geriye etkili olarak dönülebileceği belirtilmiştir. Dönme hakkı, tek taraflı irade beyanı ile borç ilişkisinin geriye etkili olarak sona erdirilmesi hakkı olarak ifade edilmiştir. Bu hak, karşılıklı borç doğuran ve ani edimli borç ifasını esas alan sözleşmelerde tek taraflı irade beyanı ile sözleşmeyi sona erdiren yenilik doğuran bir haktır. Nitekim dönme ile tarafların sözleşme kurulmadan önceki duruma getirilmesi amaçlanmaktadır. Borçlar Kanunu’nun 106 ve 108. maddeleri bu konuda uygulama alanı bulacak ve bu nedenle, dönme ile sözleşme geriye etkili olarak ortadan kalkacağı gibi, yerine getirilen edimler de iade edilecektir.
Klasik dönme teorisine göre, dönme işleminin yenilik doğuran bir hak bahşederek sözleşmeyi sanki hiç kurulmamış bir hale getirmeyi amaçladığı belirtilmiştir. Bu nedenle, ifa edilmeyen edimlerin kendiliğinden ortadan kalkacağı ve fakat ifa edilenlerin ise ancak sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde geri istenebileceği izah edilmiştir.
Yeni dönme teorisine göre ise sözleşme sona ermeyecek ve fakat iade borçları söz konusu olacağından, sözleşme konusu tersine dönecektir. Sözleşmeye dayalı olarak geri verme talepleri, ifa edilmemiş edimler için ifa etmemeye ilişkin def’i hakları ile ifa edilenlerin iadesi yönünden söz konusu olacaktır. Eser sözleşmesi açısından ise yeni dönme teorisinin sadece verme borçları açısından söz konusu olabileceği ve klasik görüşün esas alınması gerektiği belirtilerek; geriye doğru ortadan kalkan sözleşmenin ifa edilip edilmediğine bakılmaksızın tüm alacak ve borçların artık akdi temelini kaybettiği ve sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre iade edilmesi gerekmektedir.
Dava konusu olayda da davalıya gönderilen ihtarnamede davalının sözleşmede yer alan edim yükümlülüğünü yerine getirmemiş olmasından dolayı sözleşmeden dönülerek peşin ödenen bedel ile süresinde teslim edilmeyen kabinden dolayı sözleşmede yer alan “Vadesinde yapılmayan ödemelere aylık % 5 temerrüt faizi uygulanır” hükmü gereği aylık %5 faiz toplamı olan 36.850,00 TL ile birlikte toplam 53.600,00 TL yi ihtarnamenin tebliğ tarihinden itibaren 3 iş günü içinde ödenmesi talep edilmiştir.
İşbu ihtarnameden açıkça sözleşmenin feshedildiği anlaşılmakta olup mahkemenin sözleşmenin feshedilmediği, sözleşmenin devam ettiği yönündeki hükmü hatalıdır.
Kaldı ki davalı yana gönderilen ihtarname neticesinde davalı yan da sözleşmeden dönüldüğünü, kabinin teslim edilmediğini kabul etmiş, kabin için ödenen bedeli tarafımıza iade etmiştir.
Ayrıca sözleşmenin devamına ve kabinin teslimine ilişkin taraflar arasında uyuşmazlık olmayıp dava konusu olayda müvekkile süresinde teslim edilmeyen kabinden dolayı sözleşmede yer alan “vadesinde yapılmayan ödemelere aylık % 5 temerrüt faizi uygulanır” hükmü gereğince davalıya ödenen 16.750,00 TL bedelin 12.09.2014 tarihinden 16.750,00 TL nin müvekkile iade tarihi olan 11.05.2018 tarihine kadar (yani 12.09.2014 ile 11.05.2018 arası) öncelikle sözleşme de yazılı aylık %5 faiz koşulu ile mahkeme aksi kanaatte ise avans faizi ve kabinin süresinde teslim edilmemesinden dolayı uğranılan müspet- menfi zararların tazmini talep edilmiş, davalı tarafça da işbu duruma itiraz edilmiştir.
Bu durumda davalı yanında da sözleşmenin devam ettiğine dair herhangi bir iddiası olmayıp, aksine kabinin teslim edilmediği davalının kabulü dahilindedir.
Zira kabin teslim edilmediği için kabine ödenen ücret iade edilmiş, ancak sözleşmede yer alan faiz hükmü yerine getirilmemiştir.
Oysa ki müvekkil kabin için 12.09.2014 tarihinde ödeme yapmış, davalı yan ihtarnamenin tebliğinden sonra yani 11.05.2018 tarihinde kabin bedelini iade etmiş olup aradan 4 yıl geçmiş ve davalı 4 yıl boyunca bedeli alarak ve kabini teslim etmeyerek sebepsiz zenginleşmiştir.
İşbu nedenle müvekkilin ödediği bedele karşılık sözleşme gereği faiz uygulanması gerektiği gibi müvekkilin başka bir kabin almak zorunda kalmış olmasından dolayı zararı da mevcuttur.
Bu nedenlerle sözleşme gereği faiz talep edilebileceği gibi kanun gereği uğranılan zararların tahsili de talep edilebilir.
Bunun yanında mahkemenin “sözleşme hükümlerine göre kabinin nakliyesi ve kabinin kurulacağı yerin gösterilmesi sözleşmede müşteri olarak anılan davacı şirkete aittir. Dinlenen davalı tanıkları kabinin teslim edilememesinin sebebinin davacı şirketin nakliye işlemini gerçekleştirmemesi ve kabinin kurulacağı yeri göstermemesinden kaynaklandığını beyan etmişlerdir. Özellikle dinlenen davalı tanıklarından … davacı şirkette satış sonrası hizmetler koordinatörü olarak sözleşmenin kurulduğu zaman ve sonrasında çalışmış olup bu tanığın beyanından da kabinin teslim edilememesinin nedeninin davacının sözleşmeye aykırı eylemlerinden kaynaklandığı anlaşıldığından” şeklindeki gerekçesinin de kabul edilmesi mümkün değildir.
Zira dosyada dinlenen tüm tanık anlatımları, müvekkil şirket eski çalışanı olan tanık …’ un beyanlarına üzerine kurulmuş, diğer davalı tanıkları da bu kurgu üzerinden beyanda bulunmuştur.
Nitekim Tanık … ;
“2007 nisan ayından 2014 yılı aralık sonuna kadar davacı şirkette satış sonrası hizmetler koordinatörü olarak çalıştım. Sözleşmenin kuruluş aşamasında ve görüşmelerde de yer aldım. Üzerinden uzun zaman geçtiği için tam olarak hatırlamamakla birlikte davalı şirket tarafından kabinin hazır olduğu, şirketimize bildirildi ve teslim almamız istenildi. Ancak o dönemde Denizlideki şirkette kabinin kurulacağı yerde başka bir kabin vardı. Sökülmesi gerekiyordu. O dönemde Fethiye ve Ortaca’da başkaca işyerlerimizle ilgili işlemler olduğu için Denizlideki işyerindeki işler daha aksak ağır ilerliyordu. Davalı şirket tarafından kabinin teslimi için arandığımızı hatırlıyorum. Ancak kaç kere arandık ve bu süreç ne kadar sürdü hatırlamıyorum. Yaklaşık iki ay sonra ben davacı şirketten ayrıldığım için sonrasına ilişkin bir bilgim yoktur. Genelde imzaladığımız sözleşmelerde nakliyeyi kendimiz üstleniyorduk. Böylelikle davacı şirketin ucuza nakliye bulması imkanı doğuyordu. Hatırladığım kadarıyla taraflar arasındaki sözleşmede de nakliyenin bize ait olacağı yönünde anlaştığımızı anımsıyorum dedi.Bilgim ve görgüm bundan ibarettir” şeklinde beyanda bulunmuş ise de;
Davalı tanığı … 25.01.2015 tarihinde müvekkil şirketten işten ayrılmıştır.
… beyanında;”Genelde imzaladığımız sözleşmelerde nakliyeyi kendimiz üstleniyorduk. Böylelikle davacı şirketin ucuza nakliye bulması imkanı doğuyordu. Hatırladığım kadarıyla taraflar arasındaki sözleşmede de nakliyenin bize ait olacağı yönünde anlaştığımızı anımsıyorum ” demiş,
Davalı tanığı … ise beyanında; “Sözleşmeye göre nakliye işlemi müşteri tarafından gerçekleştirilecektir. Genellikle uygulama şöyle gerçekleşmektedir. Fabrikadan sipariş tamamlandığı tarihte müşteri şirketler siparişi almak için fabrikaya kendi araçlarını gönderirler. Biz de eş zamanlı olarak kabinlerin montajı için şirket elemanlarını şirket adresine yönlendiririz. Bu sözleşmede de bir kısım miktar peşin, 11.000,00-Tl lik kısmı davacıdan alınacak ikinci el kabinler için montajda teslim olarak da 2.500,00-Tl olarak belirlenmiştir. Bu dediğimiz husus bakiye kalan ücrete ilişkindir. Montajı şirketimizi yapacak ancak nakliye müşteri tarafından karşılanacaktır. Yaptığımız sözleşmelerin %95 i bu şekildedir dedi.” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Ancak sözleşmenin 1 maddesi; “… Şti teknik özellikleri bu sözleşmenin teknik değerler bölümünde yer alan bir adet Kabinin Ankara Asfaltı Üzeri 4 KM Denizli adresine nakil ve mantajı ile çalıştırarak teslimi aşağıda yazılı bedelle, koşullarla yapmayı kabul eder ”
Sözleşmenin 1/d maddesi “Kabin fabrika teslimi 40 gündür, Tarafların sözleşme kurallarına uyarak, ödemeleri peşin olarak alınması takiben; kabin müşteri adresine teslim edilecektir” şeklindedir.
Taraflar arasındaki sözleşmeden de anlaşıldığı üzere kabinin nakil ve montajı davalı tarafından gerçekleştirilecek, kabin çalışır halde müvekkile teslim edilecektir.
Bunun yanında diğer davalı tanığı … ise beyanında; “Boyahanede yapılan kabin davalı şirketin adresine gelmeden direk teslim edileceği yere sevk edilir.” şeklinde diğer tanıklarla çelişkili ifade vermiştir.
Bu husus dahi davalı tanıklarının yalan ve kasıtlı olarak zarar verme kastıyla tanıklık yaptığının bir göstergesidir.
Bunun yanında davalı tanığı … beyanında önce “Davalı şirketin teslim edeceği yeni kabinin siparişini vermiştik siparişi verdiğimiz fabrikadan imalat süresi yaklaşık 25-40 gün arası sürmektedir. Siparişten yaklaşık 40 gün sonra fabrikadan teslim aldığımız kabini davacı şirkete teslim etmek için birçok kez muhasebe biriminin davacı şirketin yetkilisi olan …’u aradığını biliyorum.” şeklinde beyanda bulunmuş, daha sonra tarafımızca sorulan soru üzerine “boyahanede yapılan kabin davalı şirketin adresine gelmeden direk teslim edileceği yere sevk edilir.” şeklinde beyanda bulunarak aynı anda birbiri ile tam tersi ve çelişkili ifade vermişlerdir.
Davalı tanığı … beyanında; “davacı şirketin yetkilisi olan …’u aradığını biliyorum. Bir defasında da … hanım ile birlikte …’un hazır bulunduğu sırada kabinin hazır olduğunu, teslim edilmek istendiğini, … hanım … Beye bildirdi.” .. ” Bu 40 gün sonrasında da birkaç kez ikişer üçer aylık aralıklarla davacı şirket yetkilisi … bey ile görüşülerek teslim yerinin gösterilmesi istenildi.” demiştir.
Davalı tanığı … beyanında; şirket ortaklarından … ile aynı odada oturmam sebebiyle davacı şirketin yetkilisi olduğunu bildiğim …’u … hanıma bağlamak için davacı şirketi birçok kez aradım. İmalathanede halen kabin hazırlanırken ve kabin imalatı bitmeden davalı şirket yetkilisi …’ı arayarak kabinin teslim edileceği tarihi haber verdik. … hanımın yaptığı konuşmalarda aynı odada yanında bulunduğum için konuşmalarına şahit oldum. Kabin imalatı tamamlandıktan sonra da en az 7-8 kez davacı şirketi aradık. Ancak kimisinde yetkiliye ulaşamadık, Kimisinde … Bey yoktu.”
Davalı tanığı … beyanında “… beyin verdiği süreden sonra … beyi arayarak halen kabini almak için başvurmadıklarını, kabini almaları gerektiğini, kabinin imalathanede daha fazla bekletilemeyeceğini bildirdik. … bey firma sahipleri kabinin kurulacağı yeri belirleyemediler, yer hazır değil, tarafımıza süre verin dedi. En az 4-5 kez davacı şirketi aradık.” şeklinde aynı anda birbiri ile tam tersi ve çelişkili beyanda bulunmuşlardır.
Öncelikle tanık … 25.01.2015 tarihinde yukarıda bahsettiğimiz nedenlerle müvekkil iş yerinden ayrılmıştır. Bu nedenle tanıkların diğer tanık …’ u aramaları söz konusu olmayacaktır. Zira tanık … “birkaç kez ikişer üçer aylık aralıklarla davacı şirket yetkilisi … bey ile görüşülerek” şeklinde beyanda bulunduğu gibi bunun yanında diğer tanık … de 7-8 kez aradıklarını diğer tanık … ise 4-5 defa aradıkalarını beyan etmiştir. Davacı tanıkları dahi kaç kez arandığı hususunda çelişkiye düşmüştür. Bunun yanında … işten ayrıldığı için …’u aramaları da mümkün olmayıp, kasıtlı ve yalan beyan olduğu son derece açıktır.
Zira sözleşme gereği kabin en geç 12.09.2014 tarihinde teslim edilecek olup davalı tanığı … ise 25.01.2015 tarihinde işten ayrılmış olmasından dolayı üçer aylık aralıklarla … ile görüşülmüş olması fiilen mümkün değildir.
Nitekim teslim edilmeyen kabinin son teslim tarihinden 4 ay sonra işten ayrılan bir kişi ile üçer aylık aralıklarla iki üç kez görüşülmüş olması mümkün değildir.
Tüm bunların yanında davalı tanığı olan … beyanında; “Ben davalı şirkette şirketin müdürü ve ortağıyım.” şeklinde beyanda bulunmuştur.
HMK 240′ da; “Davada taraf olmayan kişiler tanık olarak gösterilebilir” hükmü yer almaktadır.
Bilindiği üzere tüzel kişinin taraf oldukları davada tüzel kişiliğin kanuni temsilcileri tanık olarak dinlenemez.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas : 2007/11-438 Karar : 2007/432 kararı; “Usulüne uygun olarak dosyaya sunulan belgelerde yer alan ibarelerin şerhlerin açıklanması hususunda, belgelerde imzası bulunanların mahkemece dinlenmesi mümkün olup tüzel kişilerin dava sırasındaki temsilcileri tanık olarak dinlenemezler, davadan daha önceki temsilcilerin tanık olarak dinlenmesine kanuni engel yoktur. Bu sebeple mahkemenin tanık dinletme talebinin reddine dair ara kararı yerinde olmamıştır”. “Üyeler açısından”; itiraz olmaz ise dinlenebilir. Madde 255- (1) Tanığın davada yararı bulunmak gibi tanıklığının doğruluğu konusunda kuşkuyu gerektiren sebepler varsa, bunu iki taraftan biri iddia ve ispat edebilir.” şeklindedir.
Aynı yöndeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2006/ 9-315 E. 2006 / 465 K. 21.06.2006 T. Kararında; “Tüzel kişinin taraf olduğu bir davada, o tüzel kişinin kanuni temsilcisi durumunda bulunan kişiler tanık olarak dinlenemezler (Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. baskı, cilt 3, s. 2568). Bir davada taraf ya da kanuni temsilcilerinin vakıalar hakkında beyanı isticvap yolu ile alınabilecektir.
HUMK’nun 230 ve müteakip maddelerinde düzenlenen isticvap, bir davada o dava ile ilgili belli vakıaların açıklığa kavuşturulması, varlığı ve yokluğu konusunda aleyhine olan tarafın ikrarının sağlanması amacıyla hakimin kendiliğinden veya taraflardan birinin isteminin kabulü ile başvurabileceği usulü bir işlemdir. Başlı başına bir ispat vasıtası değildir. Davacı, miktar ve dayanağı hukuki muamelenin niteliğine göre iddiasını yasal delillerle ispat etmek zorundadır.
Davacı tarafından tanık olarak ifadesine başvurulmak istenen bir kısım kişilerin davalı tüzel kişinin kanuni temsilcisi olduğu anlaşılmaktadır. Özel dairece, anılan kişilerin tanık olarak değil, taraf (kanuni temsilcisi) olarak isticvap edilmeleri istendiğinden Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.” hükmü yer almaktadır.
Bu nedenle açıkça şirket ortağı olduğunu beyan eden …’ ın beyanlarının dikkate alınması usul ve yasaya aykırıdır.
Ayrıca tanıkların ifadelerinin çelişkili ve kurguya dayalı olduğu açıkça anlaşılmaktadır.
Davalı yan sözleşmede yazılı ürünü teslim etmemiş, üzerinde düşen edim yükümlülüğünü yerine getirmediği gibi müvekkilin hatalı ve kusurlu olduğunu iddia ederek kendi üzerine düşen sorumluluktan kaçınmaya çalışmaktadır.
Davalı taraf sözleşmede yer alan yükümlülükleri yerine getirmemiş olmasından dolayı tanık beyanları ile iddialarını ispat etmeye çalışmış ise de tanıkların çelişkili ifadeleri açıkça davalının haksız olduğunu göstermektedir.
Bu durumda müvekkilin zarara uğradığı açıkça ortada olup sözleşme gereğini yerine getiren, kabin bedelini ödeyen müvekkil yeni kabinini teslim alamamaktan dolayı birçok işi kaçırdığı gibi söz konusu ürünün yerine başka bir kabin almak zorunda kalmıştır. Bu süreçte kaçırılan fırsatlar da menfi zarara girer ki bunun da belge ile delillendirilmesi mümkün olmamakla birlikte bilirkişi incelemesi neticesinde ortaya çıkacaktır.
Yargıtay 15.Hukuk Dairesi 2014/ 7074 E. 2015 / 3995 K. 06.07.2015 T. Kararında; “Menfi zarar, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 17.01.1990 tarih 1989/13-392 Esas 1990/1 Karar sayılı ilâmında da açıklandığı gibi, uyulacağı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zarardır. Başka bir anlatımla sözleşme yapılmasaydı uğranılmayacak olan zarardır. Menfi zarar borçlunun sözleşmeye aykırı hareket etmesi dolayısıyla ortaya çıkar. Sözleşmenin uygulanacağına güvenilerek yapılan ve sözleşmenin geçersizliği ya da ifa edilmemesi sonucu mal varlığını eksilten harcama ve giderler menfi zararları oluşturmaktadır. Bu kapsamda sözleşmenin taraflarının ifa olunmayan sözleşmeye güvenerek kaçırmış olduğu fırsattan kaynaklanan zararları da menfi zarardır. Bu açıklamalara göre davacının menfi zararının sözleşmenin yerine getirileceğine olan güvene dayanılarak kaçırılan elverişli fırsatlara göre değerlendirilip hesaplanması gerekir.”
Ayrıca müvekkilin ürününü teslim etmeyen davalı taraf müvekkilce ödenen bedeli de uzun süre iade etmemiş, davalı tarafa gönderilen ihtarname neticesinde geri ödemiş ise de müvekkil bu süreçte hem bedelini ödediği kabini teslim alamamaktan hem de parasını ödemiş olmaktan dolayı hak kaybına uğramıştır.
Zira davalı taraf hem kabini hem de kabin bedelini elinde tutarak haksız kazanç sağlamıştır. Davalı tarafın bu sürede sebepsiz zenginleştiği de ortada olduğu gibi davalının kabin bedelini ihtarnameden sonra göndermiş olduğu da gözetildiğinde sebepsiz zenginleşmeye ilişkin bu durum davalının da kabulü dahilindedir.
Kaldı ki davalı taraf sadece kabin bedelini ödemiş ise de işbu ödenen bedel sadece asıl alacak kadarı olup müvekkilin bunca zaman uğramış olduğu zararları ve faizini ödememiştir. Davalıdan bu alacak kalemlerinin de tahsili gerekmektedir.
Tüm bu nedenlerle İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2018/764 E. 2020/190 K. sayılı kararının kaldırılması gerekmektedir.
Yukarıda açıklanan ve heyetinizce re2sen gözetilecek nedenlerle, İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2018/764 E. 2020/190 K. Sayılı Kararının Kaldırılmasına, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yüklenmesine” karar verilmesi istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
DELİLLER, DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılan inceleme sonucunda,
Dava, taraflar arasında 05.08.2014 tarihinde imzalanan boyama ve kurutma kabini tesis sözleşmesi başlıklı eser sözleşmesinin davalı tarafından yerine getirilmemesi nedeniyle davacının uğradığı menfi ve müspet zararların olduğu iddiasına dayalı şimdilik 1000 TL’nin tahsili ve davalıya sözleşme bedeli olarak ödenen 16.750,00-TL nin ödeme tarihinden iade tarihine kadarki sözleşmede belirtilen aylık %5 faizi ile birlikte tahsili istemine ilişkindir.
Bilindiği üzere; davanın açılması harca tabi usuli bir işlemdir. Davanın açılması nedeniyle alınacak yargı harçlarının türü, ödeme yeri, zamanı ve usulü, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 16 ve devamı maddeleri ile bağlı tarifede gösterilmiştir. Harcın eksik yatırılması halinde yapılacak işlemler ve izlenecek yol ile harcın yatırılmaması ve yaptırımı aynı Kanun’un 27. ve 32. maddelerinde belirtilmiştir. 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 27. maddesinin son fıkrası hükmüne göre, harç peşin veya süresinde ödenmemiş ise, müteakip işlemlere ancak harç ödendikten sonra devam olunacağı vurgulanmış ve 30. maddesinde, yargılama sırasında tespit olunan değerin dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa yalnız o oturum için yargılamaya devam olunacağı, takip eden oturum gününe kadar noksan değer üzerinden harç tamamlanmadıkça davaya devam olunamayacağı, HMK’nın 150/5. maddesinde gösterilen süre içerisinde dosyanın işleme konulmasının eksik harcın ödenmesine bağlı olduğu açıklanmıştır.
Başvuru harcı ile karar ve ilam harcına ilişkin açıklanan hükümler, 6100 sayılı HMK’nın 114/(2). fıkrasında, “Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır.” şeklindeki düzenleme gereğince dava şartı niteliğindedir.
HMK’nın 353/(1)-a-4. maddesi; ”Diğer dava şartlarına aykırılık bulunması.” düzenlemesini içermektedir. Dava şartlarına aykırılık olması halinde mahkeme esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verecektir.
Yine yukarıda da açıklandığı üzere, 492 Sayılı Harçlar Kanununda, harcın alınması veya tamamlanması tarafların isteklerine bırakılmayıp, anılan hususun (istinaf edenin sıfatına bakılmaksızın) mahkemece kendiliğinden gözetileceği düzenlenmiş ve buyurucu nitelikteki 492 Sayılı Harçlar Kanunun 32. maddesinde yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağı öngörülmüştür.
Aksi halin kabulü, istinaf ve temyiz sınırlarına göre tarafların kanun yoluna başvuru hakkının elinden alınmasına neden olacağından (verilen kararın niteliğine bakılmaksızın), 6100 sayılı HMK’nın 27. maddesinde düzenlenen hukuki dinlenilme hakkının ihlali sonucunu doğuracaktır.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olayda;
Davacı dava dilekçesinde dava değerininin 1000 TL gösterildiği, dosya içeriği ve toplanan delillerden davacı vekilinin 30.06.2018 tarihli dava dilekçesi ile aynen; ‘… davalıya ödenen 16.750,00 TL bedelin 12/09/2014 tarihinden 16.750,00 TL nin müvekkile iade tarihi olan 11/05/2018 tarihine kadar (yani 12/09/2014 ile 11/05/2018 arası) öncelikle sözleşme de yazılı aylık %5 faiz koşulu ile mahkeme aksi kanaatte ise avans faizinin ve bu taleplerin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda arttırılmak üzere belirsiz alacak olarak şimdilik 1.000,00 TL menfi-müspet zarar ve faiz alacağının, menfi-müspet zarara kabinin teslim edilmesi gereken 12/09/2014 tarihten itibaren işleyecek avans faiziyle tahsilini… ‘ talep ettiği; Keza yerel mahkemece yapılan yargılama sırasında 17/12/2018 tarihli ön inceleme duruşmasında 1 nolu ara kararla da mahkemece davanın konusunun taraflar arasında 05.08.2014 tarihinde imzalanan sözleşmenin davalı tarafından yerine getirilmemesi nedeniyle davacının uğradığı menfi ve müspet zararların tespiti ve tahsili ayrıca davalıya sözleşme bedeli olarak ödenen 16.750,00-TL nin ödeme tarihinden iade tarihine kadarki sözleşmede belirtilen aylık %5 faizi ile birlikte tahsiline ilişkin alacak davası olduğunun kabul edildiği; Ancak davanın, davacı vekilince davanın menfi ve müspet zarara ilişkin zarar talebine ilişkin talep eidlen 1000-TL’liik bedel üzerinden harçlandırılak dava açıldığı, davacının 16.750-TL’lik talebi yönünden davanın başlangıçta harçlandırılmadığı, mahkemenin de kabulünde olduğu üzere iki ayrı taleple davanın açılmasına rağmen eksik harçla davanın sonuçlandırıldığı gibi harçlandırılan 1000-TL’lik menfi ve müspet zarar kalemlerinin ne olduğu ve harçlandırılan miktarının ne kadarının menfi ne kadarının müspet zarar alacağına ilişkin olduğunun da açıklattırılmadan karar verildiği görülmektedir.
Hâl böyle olunca, öncelikle; Davacı vekilinin talep sonucu tereddüte mahal vermeyecek şekilde belirlenmeden hüküm kurulduğu anlaşılmakla mahkemece bu husus 6100 sayılı HMK. 31. maddesinde öngörülen hakimin davayı aydınlatma ödevi çerçevesinde açıklattırılmaya muhtaç olduğundan davacıya HMK 31. maddesi kapsamında dava konusu talebini yukarıda ayrıntılı izah edildiği şekilde açıklaması için süre ve imkan verilmesi, davacının talep sonucu tereddüte mahal vermeyecek şekilde belirlendikten sonra da dava değeri toplamı (bakiye eksik 16.750 -TL) değeri toplamı üzerinden eksik peşin harcı ödemesi konusunda davacı tarafa usulüne uygun süre verilmesi, bu sürede eksik harcın tamamlanmaması halinde ödenen 16.750-TL bedelin iadesi talebi yönünden 6100 sayılı HMK’nın 150.maddeye göre dosyanın işlemden kaldırılması ve üç aylık yasal süre sonunda davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi, eksik peşin harcın ikmali halinde bu talep yönünden de davaya devam edilmesi, açılan dava yönünden dosya kapsamına göre hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken bu husus gözardı edilerek işin esası bakımından hüküm kurulmuş olması dairemizce yerinde görülmemiştir.
Bu nedenle yukarıda yapılan açıklamalar ışığında; Tüm dosya kapsamı, mahkeme gerekçesi ve yapılan değerlendirmeye göre yukarıdaki gerekçelerle ve kamu düzenine ilişkin (harç) hususlar da gözetilerek davacı vekilinin istinaf kanun yoluna başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-a-4 ve 353/(1)-a-6. maddeleri gereğince kaldırılmasına karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile,
2-İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 05.03.2020 tarih ve 2018/764 Esas, 2020/190 Karar sayılı kararının, 6100 Sayılı HMK’nın 353/(1)-a-4 ve 353/(1)-a-6. maddeleri gereğince KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-Verilen kararın niteliği gereğince harç alınmasına yer olmadığına, davacı avukatı tarafından yatırılan 54,40 TL istinaf karar harcının isteği halinde yatıran davacıya geri verilmesine,
5-Davacı avukatı tarafından yatırılan 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile yapılan istinaf yargılama giderlerinin, ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
6-Kararın, ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/(1)-a maddesi gereğince, kesin olmak üzere, 23.11.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.