Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/2641 E. 2021/1581 K. 07.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2019/2641
KARAR NO : 2021/1581

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2018/542
KARAR NO : 2018/1344
DAVA TARİHİ : 02.05.2018
KARAR TARİHİ : 20.12.2018
DAVA : İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 07.12.2021
KARARIN YAZ. TARİH : 09.12.2021

İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 20.12.2018 tarih ve 2018/542 Esas, 2018/1344 Karar sayılı kararının, istinaf başvurusu yoluyla incelenmesinin davalı avukatı tarafından istenilmesi üzerine, dosyanın gönderildiği, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi’nin 26.09.2015 tarih ve 2019/2210 Esas, 2019/1788 Karar sayılı görevsizlik kararı ile dairemize gönderilen dosya incelendi, dosya içeriğine göre incelemenin duruşmasız olarak yapılması uygun görülmekle, gereği konuşulup düşünüldü.
İSTEM:
Davacı avukatı tarafından verilen 02.05.2018 tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkili davacının davalı şirket ile otel yapımı konusunda anlaştıklarını, anlaşma kapsamında müvekkilinin işi yapıp bitirdiğini, davalının ödeme amaçlı olarak verdiği ve dava dilekçesinde belirtilen çeklerin davalının oyalaması ile süresinde bankaya ibraz edilemediğini, çek bedellerinin tahsili için İzmir 24. İcra Müdürlüğünün 2018/5477 E sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalının itirazı ile takibin durduğunu beyanla itirazın iptaline, takibin devamına, % 20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
YANIT :
Davalı avukatı tarafından verilen 24.05.2018 tarihli yanıt dilekçesinde özetle; davanın haksız açıldığını, davacıya borçlarının bulunmadığını, çeklerin zamanında bankaya sunulmamasından müvekkilinin kusurunun bulunmadığını belirterek davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
İlk derece mahkemesi 20.12.2018 tarih ve 2018/542 Esas, 2018/1344 Karar sayılı kararında özetle; “…Toplanan deliller, bütün dosya kapsamına göre; Davacının davalı şirket ile otel yapımı konusunda anlaştıklarını, anlaşma kapsamında müvekkilinin işi yapıp bitirdiğini, davalının ödeme amaçlı olarak verdiği ve dava dilekçesinde belirtilen çeklerin davalının oyalaması ile süresinde bankaya ibraz edilemediğini, çek bedellerinin tahsili için yapılan icra takibine itiraz ettiğini, davalı savunmasında yapılan işin eksik ve ayıplı olduğuna dair herhangi bir savunma sunmadığı, çeklerin karşılıksız kaldığı veya ödendiği hususunda savunma ileri sürmediği bu delil itibariyle çeklerin davacı tarafından yapılan iş karşılığı verilmiş olduğu ancak süresinde bankaya ibraz edilemediğinden muhatap banka nezdinde tahsili yapılmadığı, çek ödeme aracı olduğundan ve halen davacının elinde bulunmakla ödenmediğinin sabit olduğu, çek bedeli bakımından davacının alacaklı olduğu ve davalıdan tahsili gerektiği anlaşıldığından davanın kabulüne…” şeklindeki gerekçe ile davanın kabulüne itirazın iptaline karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davalı avukatı tarafından verilen 21.04.2019 tarihli istinaf kanun yoluna başvuru dilekçesinde özetle; deliller toplanmadan ticari defterler incelenmeden karar verilmesinin, ayrıca icra inkar tazminatına hükmedilmesinin de haksız olduğunu belirterek karar verilmesi istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
YANIT:
Davacı avukatı tarafından verilen 24.07.2019 tarihli istinafa yanıt dilekçesinde özetle; haksız ve kötüniyetli istinaf talebinin reddi ile ilk derece mahkemesi ilamının onaylanmasına, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
DELİLLER, DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılan inceleme sonucunda,
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan itirazın iptali davasıdır.
“Dava, TBK’nın 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen, eser sözleşmesinden kaynaklanan bakiye iş bedelinin tahsili amacıyla yapılan icra takibine vâki itirazın, İİK’nın 67. maddesi uyarınca iptâli istemine ilişkindir.
Sözleşme ve dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan, 6098 Sayılı TBK’nın 470. maddesi, “Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, işsahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.” hükmünü; aynı kanunun 471. maddesi,
“Yüklenici, üstlendiği edimleri işsahibinin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle ifa etmek zorundadır.
Yüklenicinin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alandaki işleri üstlenen basiretli bir yüklenicinin göstermesi gereken meslekî ve teknik kurallara uygun davranışı esas alınır.
Yüklenici, meydana getirilecek eseri doğrudan doğruya kendisi yapmak veya kendi yönetimi altında yaptırmakla yükümlüdür. Ancak, eserin meydana getirilmesinde yüklenicinin kişisel özellikleri önem taşımıyorsa, işi başkasına da yaptırabilir.
Aksine âdet veya anlaşma olmadıkça yüklenici, eserin meydana getirilmesi için kullanılacak olan araç ve gereçleri kendisi sağlamak zorundadır.” hükmünü; aynı kanunun 479/1. maddesi ise; “İşsahibinin bedel ödeme borcu, eserin teslimi anında muaccel olur.” hükmünü düzenlemiştir.
6098 sayılı TBK’nın 97. maddesi de, “Karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası isteminde bulunan tarafın, sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme hakkı olmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerekir.” düzenlemesini içermektedir.

TMK’nın 6. maddesi, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” hükmünü içermekte olup, taraflar iddialarını kanıtlamakla yükümlüdür.
Kural olarak, eser sözleşmesi, zorunlu şekil koşuluna bağlı değildir. Sözleşmenin kurulması için yazılı şekil şartı yok ise de davalı tarafından sözleşme ilişkisi inkâr edildiği takdirde yazılı delille ispata ilişkin kuralların gözetilmesi gerekir. 6100 sayılı HMK 200. maddeye göre bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk Lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz. Yazılı sözleşme olmasa da sözleşmenin varlığını ortaya koyan davalının veya onun adına hareket eden kişinin imzasını taşıyan teslim belgesi, irsaliyeli fatura, ile de sözleşme ilişkisinin ispatı mümkündür. Yazılı delil niteliğinde olmayan ancak kesin delil niteliğindeki ticari defterler, ikrar veya yemin delilleri ile de sözleşme ilişkisi ispatlanabilir.
Tüm bu delillerle de sözleşme ilişkisi ispatlanmış değilse HMK 200. maddedeki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati hâlinde tanık dinlenebilir. Açık muvafakat olmazsa tanıkla sözleşme ilişkisi ispatlanamaz. Bunun da istisnası olan HMK 202. maddeye göre senetle ispat zorunluluğu bulunan hâllerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir.
Delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir. HMK 222. maddeye göre ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır. Belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.
Yemin delili 6100 sayılı HMK’nın 225 ve devamı maddelerde düzenlenmiştir. Yemin kesin delillerdendir. Yemin deliline dayanan taraf, iddia veya savunmasının diğer delillerle ispatlanmamış olması nedeniyle bu delile sıra gelmiş olduğunu başka türlü bilemeyeceğinden; mahkeme, yemin teklif etmek hakkı bulunduğunu istek sahibine hatırlatmakla yükümlüdür. Şu durumda kural olarak, yemin teklifi hakkı kullandırılmadan karar verilemez.
Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre fatura emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır (229. md.). Fatura malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami “yedi gün” içinde düzenlenir. Bu süre içerisinde düzenlenmeyen faturalar hiç düzenlenmemiş sayılır (231/5. md.). 6102 sayılı TTK’da da fatura konusunda hükümler vardır. Ticari işletmesi bağlamında bir mal satmış, üretmiş, bir iş görmüş veya bir menfaat sağlamış olan tacirden, diğer taraf, kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir.” (6102 Sayılı TTK 21/1) Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır (6102 Sayılı TTK 21/2).
Faturanın delil olması ile ticari defterlerin delil olması birbirinden farklıdır. 6102 sayılı TTK’nın 21/2. maddeye göre faturaya itiraz edilmemiş ise içeriği kesinleşir ise de akdî ilişkinin yazılı delillerle ispatı gerekir. Fatura ticari defterlere kayıt edilmiş ise artık faturanın delil olmasıyla ilgili bu maddeye değil ticari defterlerin delil olmasıyla ilgili TTK’nın 222. maddeye bakmak gerekir. Bu nedenle ticari defterlere kaydedilmiş fatura akdi ilişkinin varlığını da kanıtlar. Faturayı teslim aldıktan sonra süresi içinde itiraz ve iade etmeyerek ticari defterlerine kaydeden kimse, bu faturanın mal veya hizmet aldığı için geçerli bir sözleşme ilişkisine göre düzenlendiğini kabul etmiş sayılır ve fatura nedeniyle mal veya hizmet almadığını, bu faturadan dolayı borçlu olmadığını yazılı veya kesin delillerle ispatlaması gerekir.
Faturanın onu teslim alan kişiyi borç altına sokabilmesi için taraflar arasında borç doğurucu bir ilişkinin varlığı ve faturanın da bu ilişki nedeniyle düzenlenmiş olması gerekir. Borç münasebeti olmaksızın düzenlenen ve muhatap tarafından her nasılsa teslim alınan faturaya sekiz günde itiraz edilmemiş olması onu borç altına sokmaz” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 1978/11-1147 K sayılı içtihadı).
“…Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan bakiye iş bedelinin tahsili istemiyle başlatılan icra takibine vaki itirazın iptâli, takibin devamı, davacı lehine %20 icra inkâr tazminatına hükmedilmesine ilişkin olup mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen hüküm, davalı vekilince yasal süresi içerisinde temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-İtirazın iptâli davalarında İcra ve İflas Kanunu’nun 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde itiraz etmesi ve alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması gerekir. Burada, borçlu itirazının kötü niyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz. İcra inkâr tazminatı, hakkındaki icra takibine itiraz ederek durduran ve çabuk sonuçlandırılmasına engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır.
Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likit olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için, ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise, ortada likit bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir (HGK’nın 07.06.2006 tarihli ve 2006/19-295 Esas, 2006/341 Karar sayılı kararı). Bu ilke ile kurallar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dava konusu alacağın mevcut olup olmadığı ve mevcut bir alacağın tespit edilmesi toplanan delillerin değerlendirilmesi neticesinde yapılan yargılama sonucu belirlenmiştir. Ayrıca talep edilen alacak miktarının büyük bir kısmı da reddedilmiştir. Alacak miktarının likit olmadığı, yargılama ile belirlendiği hallerde borçlunun takibe itirazında haksız olduğu kabul edilemez. Bu durumda likit bir alacak bulunduğundan söz edilemeyeceğinden mahkemece icra inkar tazminatı isteminin reddine karar verilmesi gerekirken kabulü doğru olmamıştır…” (Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 2020/118 Esas, 2020/3189 Karar sayılı içtihadı).
Bu bilgiler ışığında somut olayda davacı şirket vekili; davacı ile davalının otel yapımı hususunda anlaştıklarını, işin yapılıp teslim edildiği, davalının davacıya 48.550 Euro’luk 2 adet çek verdiğini, ancak davalının davacıyı oyaladığını, davacının İzmir 24. İcra Müdürlüğü’nün 2018/5477 Esas sayılı dosyasında 48.550 Euro asıl alacak 179,57 Euro işlemiş faiz olmak üzere 48.729,57 Euro üzerinden ilamsız takip yoluyla takibe geçtiğini, itiraz üzerine takibin durduğunu belirterek itirazın iptali ve %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesi istemiyle mevcut dava açılmış, davalı vekili davanın reddine karar verilmesini talep etmiş, mahkeme ise davanın kabulü ile itirazın iptaline ve icra inkar tazminatı ödenmesine karar verilmiştir.
Davalı vekili davanın reddine karar verilmesini talep etmiş, mahkeme ise davanın kabulüne ve itirazın iptaline karar vermiştir.
Davalı tarafça, cevap dilekçesinde yer alan delil listesinde ticari defterlere dayanılmış olup, ilk derece mahkemesi tarafların ticari defterlerini incelemeden eksik inceleme ile hüküm kurmuştur. mahkemenin tarafların ticari defterlerini ibraz etmeleri için kesin vermek suretiyle defterler ibraz edildiğinde de mali müşavir bilirkişi ile inceleme yapmak suretiyle tarafların tüm delillerini toplaması, icra inkar tazminatı istemini de dava konusu alacağın ticari defterler kapsamında yer alıp almamasına göre değerlendirmesi gerekir. Mahkemenin eksik inceleme yapması nedeniyle davalı vekilinin istinaf istemlerinin HMK 353/(1)-a-6. maddesi gereğince kabulü gerektiği kanaatine ulaşılmıştır.
HMK 353/(1)-a-6 maddesi gereğince davalı vekilinin istinaf istemlerinin kabul edilerek kararın kaldırılması gerektiği kanaatine dairemiz tarafından ulaşılmıştır.
22.07.2020 tarihli ve 7251 Sayılı Yasa ile Değişik HMK’nın 353/(1)-a-6. maddesinde; “Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması” halinde HMK 353/(1)-a-6. bendi uyarınca bölge adliye mahkemesinin, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar vereceği yönünde düzenleme getirilmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle mahkemece verilen karar, usul ve yasaya uygun bulunmadığından davalı vekilinin istinaf kanun yoluna başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-a-6. maddesi uyarınca kaldırılmasına karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı avukatının istinaf başvurusunun, KABULÜ ile,
2-İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 20.12.2018 tarih ve 2018/542 Esas, 2018/1344 Karar sayılı kararının, 6100 Sayılı HMK’nın 353/(1)-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-Verilen kararın niteliği gereğince harç alınmasına yer olmadığına, davalı tarafından yatırılan 4.160,89 TL istinaf peşin karar harcının istek halinde yatıran davalıya geri verilmesine,
5-Davalı tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile yapılan istinaf yargılama giderlerinin, ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
6-Kararın, ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/(1)-a maddesi gereğince, kesin olmak üzere, 07.12.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.