Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/2532 E. 2021/1509 K. 25.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2019/2532
KARAR NO : 2021/1509

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KARŞIYAKA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2018/183
KARAR NO : 2019/434
DAVA TARİHİ : 17/11/2015
KARAR TARİHİ: 03/07/2019
DAVA : İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 25.11.2021
KARARIN YAZ. TARİH : 03.12.2021

Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 03.07.2019 tarih ve 2018/183 Esas, 2019/434 Karar sayılı kararının, istinaf başvurusu yoluyla incelenmesinin taraf avukatları tarafından istenilmesi üzerine, dairemize gönderilen dosya incelendi, dosya içeriğine göre incelemenin duruşmasız olarak yapılması uygun görülmekle, gereği konuşulup düşünüldü.
İSTEM:
Davacı avukatı tarafından verilen dava dilekçesinde özetle; Taraflar arasında düzenlenen 15.09.2007 tarihli iş ve ücret sözleşmesinin, davalının yönetici kadrosunda idari müdür olarak çalışan, yakın akrabası ve tapudaki alım satım ve sözleşmeleri için vekalet ile yetkili kıldığı … tarafından imzalandığını, sözleşme uyarınca müvekkilinin davalıya ait …. parsel sayılı taşınmazın bilimsel kazı çalışmalarını, gerekli tüm izinleri alarak KYME Antik Kenti Kazı Başkanlığı ve Kültür ve Turizm Bakanlı’ğı temsilcisi gözetiminde yaptırmak ve arazinin 1. derece arkeolojik sit kapsamından 3. derece arkeolojik sit kapsamına dönüştürülme ediminin 5 yıllık sözleşme süresi dolmadan, 2 yıllık bir sürede 23.11.2009 tarihinde yerine getirdiğini, sözleşmenin 8/A md. ile 1.000.000-USD + KDV + Stopaj olarak belirlenen iş bedelinin, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı’ndan imar durumu yazısının alınması ile işin bitiminden itibaren 1 yıl içinde ödenmesinin kararlaştırıldığını, davacıya ödenecek ücretin, şifai görüşmeler ile sürekli ötelendiğini, davalı tarafın son olarak ücret sözleşmesine konu taşınmazı sattıktan sonra parasını ödeyeceğini beyan ettiğini, taşınmazı 18.09.2014 tarihinde 32.819.850,00-TL bedelle …. ‘ne satan davalının, iş bedelini ödememesi nedeniyle, alacağın tahsili için başlatılan Aliağa İcra Müdürlüğü’nün 2015/7984 E.s. icra takibinin, davalının icra dairesinin yetkisine, borca ve ferilerine kötü niyetli itirazı üzerine durduğunu, İİK.’nun 50., TBK.’nun 89. ve HMK.’nun 10. md. uyarınca icra müdürlüğünün yetkisine itirazın haksız olduğunu ileri sürerek, davalının icra takibine itirazının iptaline, takibin devamına, davalı aleyhine alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
YANIT :
Davalı avukatı tarafından verilen yanıt dilekçesinde özetle; müvekkili şirkete ait İzmir, …. İlçesi, …. Köyü’nde kain, 1. derecede arkeolojik sit kapsamında olan …. parsel sayılı taşınmazın 3. derecede arkeolojik sit alanına dönüştürülmesi çalışmaları kapsamında, davacı tarafın ifa ettiği harita ve benzeri işler nedeniyle aradan 6 yıldan fazla sürenin geçtikten sonra bu davanın açıldığını, BK.’nun 126/4. md. uyarınca eser sözleşmesinden kaynaklanan alacağın zamanaşımına uğradığını, davacı dayanağı 15.09.2017 tarihli “İş ve Ücret Sözleşmesi” başlıklı sözleşmenin geçersiz olduğunu, sözleşmeyi davalı şirketi temsilen imzaladığı ileri sürülen …’ın, hiçbir şekilde davalı şirketin yetkili temsilcisi/vekili olmadığını, şirketin yönetici kadrosunda idari müdür olarak çalışmadığını, böyle bir sözleşmeyi şirket adına imzalama yetkisinin bulunmadığını, sözleşmenin davalı şirketi bağlamayacağını, taraflar arasında sözlü olarak yapılan eser sözleşmesi uyarınca davacı yüklenicinin, işi bitirerek İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 23.11.2009 tarihli imar durumu yazısının alınmasından çok önce işi müvekkiline teslim ettiğini, davalı şirket tarafından …’a verilen Aliağa 1. Noterliği’nin 14.08.2007 tarihli vekaletnamenin davalı şirketin elektrik idareleri TEDAŞ, TEÜAŞ nezdinde, o sıralar müvekkilinin işlettiği Foça Yolu 1. km. adresinde bulunan …. ile abonelik sözleşmesi imzalanması, elektrik satış sözleşmesi, bağlantı anlaşması yapılması ve bu kapsamda diğer belgeleri düzenlemek için verildiğini, hiç bir şekilde ve özellikle iddia olunan 1.000.000-USD tutarındaki sözleşme imzalama yetkisi verilmediğini, sınırlı olarak bazı işlerin takip yetkisinin verilmiş olduğunu, diğer vekaletnamelerin ise dava ile hiç bir ilgisi bulunmayan taşınmaz alım ve satımına yetki veren, davacı elinde bulunmaması gereken vekaletnameler olduğunu, 15.09.2007 tarihli sözleşmenin büyük bir olasılıkla vekili ile iş birliği yapılarak sonradan imzalanmış olduğunu, davacı tarafın yaptığı iş karşılığında düzenlediği serbest meslek makbuzları tutarlarının ödenmiş olduğunu, hiçbir borç kalmadığı gibi, müvekkili şirketin cari hesabında 24.887,00-TL alacaklı göründüğünü, buna rağmen davacının en son fatura ödenmesinden 5 yıldan fazla süre geçtikten sonra, hiçbir belgeye faturaya dayanmaksızın icra takibine giriştiğini, hiçbir tacir veya serbest meslek sahibinin 3.405.500,00-TL tutarındaki alacak için bu kadar uzun süre beklemeyeceğini savunarak, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
İlk derece mahkemesi 03.07.2019 tarih ve 2018/183 Esas, 2019/434 Karar sayılı kararında özetle; “…Dava; 15.09.2007 tarihli İş ve Ücret Sözleşmesi’ne dayanan davacının, sözleşme kapsamında davalı şirkete ait …. parsel sayılı taşınmazda gerekli arkeolojik çalışmaların yapılarak, taşınmazın 1. derece arkeolojik alandan 3. derece arkeolojik alana düşürülmesi için gerekli işlemlerin yapılması ve 1/25000 ölçekli İzmir kentsel bölge nazım imar planına …. parseli işlettirerek imar durumu yazısı alınması konulu işin yerine getirildiği iddiası ile sözleşme bedelinin tahsili amacı ile girişilen icra takibine itirazın iptali istemini içermektedir.
Uyuşmazlık; davacı ve davalı temsilcisi sıfatıyla … arasında düzenlendiği iddia edilen 15.09.2007 tarihli “İş ve Ücret Sözleşmesi” başlıklı sözleşmenin geçerli olup olmadığı, davalı şirketi bağlayıp bağlamadığı, geçerli olduğunun varsayılması halinde icra takip tarihi itibariyle davacının davalıdan iş ve hizmet bedeli alacağının bulunup bulunmadığı, varsa tutarı konusundadır.
15.09.2007 tarihli “İş ve Ücret Sözleşmesi” davalı şirketin temsilcisi …. tarafından imzalanmamıştır. Davacı, sözleşmenin … tarafından, …’a verilen vekaletnameye dayalı olarak imzalandığını ileri sürmüş ise de, ibraz edilen vekaletnameler, davalı şirket temsilci …. tarafından şirket çalışanı …’a dava konusu işin yapımı konusunda değil, taşınmaz alım-satımı ile taşınmazların elektrik aboneliği işlemleri konusundadır. Taşınmazın sit alanı olarak tescillenmesi, derecelendirilmesi, sınırlarının belirlenmesi, sınır veya derece değişikliği yapılması görevi, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın merkez ve/veya taşra teşkilatına ait olup, özel va da tüzel kişilerce herhangi bir basvuru/talep olmasa dahi, bu çalışmalar ilgili Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü tarafından yürütülmekte, mülkiyet sahibinin başvurusu ile de yapılabildiği durumda mülkiyet sahibinin imzalı başvurusu, birden fazla mülkiyet sahibi varsa verilen ayrıntılı vekaletname ve muvakatname ile işlem yapılabilmektedir. Koruma Kurullarının Çalışma Esaslarına İlişkin Yönerge uyarınca Koruma Kurulu Müdürlüğü tarafından işlem yapılması istenen taşınmaza ilişkin olarak mülkiyet sahibince işlemi yapacak olan kişiye noter onaylı vekaletname verilmesi bu vekaletname içeriğinde de taşınmaza ilişkin ilgili kurumda ne işlerin yapılacağının detaylı olarak belirtilmek zorundadır. Davalı şirket tarafından dava dışı …’a verilmiş olan vekaletnamede net olarak dava konusu iş ve işlerin tanımı yapılmamış olduğundan Koruma Kurulları’nda iş takibi yapılamayacağı ve dolayısıyla sözleşme imzalayarak verdiği yetki ile de bu kurulda bu işlemlerin yapılamayacağı, bu anlamda davacı dayanağı 15.09.2007 tarihli sözleşmenin davaya konu işlemler için geçerli olmadığı, davalı şirketin davacı dayanağı sözleşme ile bağlı bulunmadığı saptanmıştır.
Sözleşmenin yetkisiz temsil hükümlerine dayanılarak imzalandığı, davalının sözleşme hükümlerinin ücret dışındaki şartlarını yerine getirdiği kabul edilecek olsa dahi, davalı şirketin usul ve yasaya uygun tutulan ticari defter kayıtları uyarınca taraflar arasında 2007 yılında başlayan ticari ilişkinin, 09.10.2008 tarihinde davalı tarafından davacının banka hesabına yapılmış olan 10.000,00-TL tutarındaki ödeme ile son bulduğu, cari hesap ekstresinde belirtili belgelerin davalı şirketin ticari defter ve dayanağı belgelerine göre kayıtlarında işlenmiş olduğu, icra takip tarihi itibari ile, davacı …’ün davalı şirketten alacağının bulunmadığı, cari hesap ekstresi uyarınca davacı …’ün davalı şirkete, yasal defter ve dayanağı karşılığı 24.887,00-TL tutarında borçlu göründüğü anlaşılmış, davacının kanıtlanamayan davasının reddine, icra takibine sırf kötü niyetle girişildiği kanıtlanamadığından, davalının haksız takip tazminatı isteminin de reddine…” dair karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davalı avukatı tarafından verilen 22.08.2019 havale tarihli istinaf kanun yoluna başvuru dilekçesinde özetle; Dilekçelerinde ayrıntılı olarak açıkladıkları üzere, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile; kamu görevine, kamu düzenine, hayatın olağan akışına ilişkin hususlar da göz önünde bulundurularak, izah ettikleri sebepler ve gerekçeler ile re’sen nazara alınacak hususlar da dikkate alınarak; 6102 S. TTK m. 82/5 uyarınca 10 (on) yıl saklaması gereken ticari belge ve defterlerini saklamayan ve mahkemeye sunmayan, tacir davacı …’ün 6102 S. TTK’nın 562. maddesince adli ve idari para cezalarına çarptırılmasına taleplerine ilişkin Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nce olumlu veya olumsuz karara bağlanmayan davacı aleyhine adli ve idari para cezalarına ilişkin olarak davacı aleyhine adli ve idari para cezalara hükmedilmesine, TTK M. 562/1/a uyarınca davacı …’ün 4.000 TL idari para cezasıyla cezalandırılmasına, TTK m. 562/1/b’ye göre davacı …’ün 4.000 TL idari para cezasıyla cezalandırılmasına, TTK m. 562/1/d hükmüyle davacı …’ün 4.000 TL idari para cezasıyla cezalandırılmasına, TTK m. 562/6 dayanağıyla davacı …’ün 300 günden az olmamak üzere adli para cezasıyla cezalandırılmasına, müvekkili şirketten haksız menfaat temini için İhbar olunan … ve davacı …’ün iş birliği, el birliği, çıkar birliği içinde olduklarına, ticari defter, kayıt ve belgelerini mahkemeye sunmayan gerçek kişi tacir davacının kötü niyetli olduğuna, kötü niyet tazminatına hükmedilmesi taleplerinin reddine ilişkin Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi kararının ortadan kaldırılmasına, bu konudaki istinaf kanun yoluna başvurularının kabulü ile, davacı aleyhine olacak şekilde alacak değerinin %20’sinden aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına hükmedilmesine, Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nce olumlu veya olumsuz bir karara bağlanmayan adli ve idari para cezalarına ilişkin olarak davacı aleyhine adli ve idari para cezalarına çarptırılmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesine karar verilmesi istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Davacı avukatı tarafından verilen 19.08.2019 tarihli istinaf kanun yoluna başvuru dilekçesinde özetle; Davacı vekili davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken reddine karar verilmesi nedeniyle dosyayı istinaf dilekçesinde belirttiği sebeplerle istinaf ettiğini, mahkemenin red gerekçelerinde dayandırdığı hukuki sebepleri kabul etmediğini, istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasına, incelemenin duruşmalı olarak yapılmasına, haklı davalarının kabulüne, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalıya tahmiline karar verilmesi istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
YANIT:
Davacı avukatı tarafından verilen 24.09.2019 tarihli, davalı avukatının istinaf başvuru dilekçesine yanıt dilekçesinde özetle; Dilekçelerinde ayrıntılı olarak açıkladıkları üzere, Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/183 E., 2019/434 K. Sayılı kararına karşı davalı tarafça yapılan istinaf başvurusunun reddine, 19.08.2019 tarihinde yapılan istinaf başvurularının kabulüne yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalıya tahmiline karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
Davalı avukatı tarafından verilen 25.09.2019 ve 15.10.2019 tarihli, davacı avukatının istinaf başvuru dilekçesine yanıt dilekçesinde özetle; Dilekçelerinde ayrıntılı olarak açıkladıkları üzere, HMK m. 344 dayanağıyla eksik harç ve giderlerin tamamlanması için davacıya bir haftalık kesin süre verilmesine, aksi halde başvurudan vazgeçmiş sayılacağı hususunun davacıya yazılı bildirilmesine, Aliağa 1. Noterliği 14.08.2007 tarihli, 9699 yevmiye nolu vekaletnamenin celbine, bunun mümkün olmaması halinde, iddia edilen sözleşmede atfı yapılan vekaletnamenin aynısı olduğunu gösteren vekaletname işlemi olan Aliağa 1. Noterliğinin 27.11.2018 tarihli, 13158 yevmiye nolu örnek işlemin dikkate alınmasına, davacının istinaf başvuru dilekçesinin 12- nolu bendinde “…’ın yetkisiz temsilci olduğu tarafımızca kabul edilmemektedir” beyanıyla davada artık hukuki kavram olarak “yetkisiz temsilci” kavramının irdelenmesine lüzum olmadığına, açıkça “istinaden” ifadesiyle “elektrik müesseseleri nezdinde şirket adına elektrik satış sözleşmeleri imzalama” ile sınırlı, belirli, somut, münferit, somut, özel, çerçevelendirilmiş vekaletnameyi bilen, bilmesi gereken, bilebilecek olan tacir davacının kötüniyetli olduğuna, … ile davacının elbirliği, işbirliği, çıkarbirliği içinde olduklarına, vekaletnameye dayandığı üzerinde açıkça yazan iddia edilen hukuki işlemde tanık dinlenemeyeceğine, HMK m. 329 dayanağıyla davacı ve/veya vekili aleyhine disiplin para cezalarına, vekalet ücretine, tacir davacının istinaf başvuru taleplerinin reddine, davacının tehr-i icra talebinin reddine, iddia edilenleri kabul ettikleri anlamına gelmemek kaydıyla; 818 s. BK. M. 126/4, 6098 S. TBK m. 147/6 dayanağıyla 5 yıllık zamanaşımı def’i nedeniyle davanın reddine, taleplerinin kabülüne, yargılama giderleri, vekalet ücretlerinin davacıya yükletilmesine karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
DELİLLER, DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK.nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılan inceleme sonucunda,
Dava; 15.09.2007 tarihli İş ve Ücret Sözleşmesi’ne dayanan davacının, sözleşme kapsamında davalı şirkete ait …. parsel sayılı taşınmazda gerekli arkeolojik çalışmaların yapılarak, taşınmazın 1. derece arkeolojik alandan 3. derece arkeolojik alana düşürülmesi için gerekli işlemlerin yapılması ve 1/25000 ölçekli İzmir kentsel bölge nazım imar planına …. parseli işlettirerek imar durumu yazısı alınması konulu işin yerine getirildiği iddiası ile sözleşme bedelinin tahsili amacı ile girişilen icra takibine itirazın iptali istemini içermektedir.
Dava, alacağın tahsili için yapılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
”…Uyuşmazlığın üzerinde toplandığı yön itibariyle, ”davaya dayanak sözleşmelerin tarihleri itibariyle yürürlükte bulunan ve uygulanması gereken 818 sayılı Borçlar Kanunu kapsamında” öncelikle vekalet, temsil, ticari vekil ve ticari mümessil kavramları üzerinde durulmasında yarar görülmüştür:
Vekalet; 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’ nun 386.maddesi uyarınca yükümlenilen işlerin yönetimi ve o doğrultudaki hizmetleri kapsar.
Genel (umumi) vekil, yalnız alışılagelmiş, olağan tedbirleri almağa yetkilidir; vekilin mutad dışı, olağanüstü işlemlerin yararı ve yapılması imkanı hakkında müvekkilin dikkatini çekmeğe ne derece mecbur olduğu hususu vekalet ilişkisinin güvene dayanan niteliği gözönünde tutularak, iyiniyet kurallarına göre tayin olunur(Tandoğan, Haluk Borçlar Hukuku, Özel Borç ilişkileri, c.II, Ankara, 1987, s. 396).
Vekilin yaptığı muamele müvekkilini ilzam eder ise de, vekilin o muameleyi ifaya yetkili olması lazımdır. Bir kimse temsil yetkisi olmadığı halde başka bir kişi adına bir hukuksal işlem veya sözleşme yaparsa yetkisiz temsil sözkonusu olur.Yine bir kimse üçüncü bir kişi ile başkası adına bir hukuksal işlem yaptığı zaman temsil yetkisini haiz değilse, yapılan işlemin hüküm ve sonuçları hiçbir şekilde temsil olunanın hukuksal alanında meydana gelmez.Temsil yetkisi olmadan başkası adına hukuksal işlem yapan kimseye yetkisiz mümessil denir(Bkz. Eren, Fikret: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, c.1, 4.bası, İstanbul, Sevinç Matbaası,. 1991, sh. 543).
Genel olarak ticari senetle borç altına giren kimse o senedi imzalayandır. Ancak bazı hallerde bir şahıs senedi başkasının namına imzalamış olabilir. İşte bu durumda temsil sözkonusu olur. 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda temsile ilişkin hükümler bulunmadığından 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun temsile ilişkin hükümleri uygulanır.Temsil yetkisi kanundan ya da sözleşme ilişkisinden doğabilir. (Ertekin Erol,Karataş İzzet Uygulamada Ticari Senetler, Turhan Kitabevi,Ankara,1998 s: 127).
Temsilcinin temsil yetkisi yoksa temsil olunduğu söylenen şahsı Kambiyo senetleri hukuku esasları çerçevesinde sorumlu tutmak mümkün değildir; zira kendisinin doğumuna yol açtığı herhangi bir hukuki görünüş yoktur (Öztan Fırat Kıymetli Evrak Hukuku, 12.bası,Turhan Kitabevi, Ankara,2006,s:77).
6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 590.maddesi gereğince temsil yetkisi bulunmadığı halde temsilci gibi senet imzalayan kimse o senetten dolayı bizzat sorumlu olur. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 388.maddesi gereğince vekilin kambiyo taahhüdünde bulunabilmesi için özel yetkiyi haiz olması gerektiği gibi, ticari vekilin böyle bir taahhüt altına girmesi de aynı kanunun 453.maddesinde özel yetkinin bulunması koşuluna bağlanmıştır. Ancak, yine bu Kanunun 450.maddesine göre, ticari mümessil böyle özel bir yetkisi olmadan kambiyo taahhütlerinde bulunabilir.
Ticari hayattaki yoğunluk ve karmaşıklık, ticari işletme sahibinin, belirli bir büyüklüğe ulaşmış olan işletmesini tek başına yönetmesini neredeyse imkansızlaştırdığı için, yardımcı kullanması zorunlu hale gelmektedir. Ticari mümessil ve ticari vekil, bu yardımcılardan ikisidir.
Gerek ticari mümessillik ve ticari vekillik; gerekse diğer yardımcılıklar (örneğin komisyoncu, acente gibi) 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 32.maddesinde düzenlenmiş olan temsil müessesesinin, ticari hayatın söz konusu gereklerinden kaynaklanan, bu gerekliliklere uydurulmuş özel türleridir. Önemli bir ortak yön olarak, hem ticari mümessillik ve hem de ticari vekillik, tek taraflı bir hukuki işlemle verilen bir temsil yetkisini içerirler ve bu temsil yetkisinin verilmesinde etken olan alt ilişkiden bağımsız bir nitelik taşırlar.
Ticari mümessil, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 449/1.maddesinde, “Bir ticarethane veya fabrika veya ticari şekilde işletilen diğer bir müessese sahibi tarafından işlerini idare ve müessesenin imzasını kullanarak bilvekale imza vazetmek üzere sarih veya zımni kendisine mezuniyet verilen kimse” olarak tanımlanmış; maddenin 2.fıkrasında, “Müessese sahibi, vekaletnameyi ticaret siciline kaydettirmeye mecburdur. Ancak kayıttan evvel dahi mümessilin muameleleri ile mülzemdir.” hükmüne yer verilmiştir.
Ticari vekil ise, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 453/1.maddesindeki tanıma göre, “Ticari mümessil sıfatını haiz olmaksızın bir ticarethane veya fabrika veya ticari şekilde işletilen diğer bir müessese sahibi tarafından müessesenin bütün işleri veya muayyen bazı muameleleri için temsile memur edilen kimse”dir. Maddenin 2.fıkrasında, ticari vekilin yetkilerinin mutad işlerin tümünü kapsadığı, ancak, açık bir yetki verilmedikçe ticari vekilin bazı işlemleri yapamayacağı belirtilmiştir. Tahdidi olarak gösterilen, özel yetkiyi gerektiren işlerden biri de, şirket adına borçlanmaktır.
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun bu tanımlamaları itibariyle, ticari mümessil ve ticari vekil arasında, ana hatlarıyla şu farkların bulunduğu görülmektedir:
Ticari mümessilin, bir işletmenin tüm işlerini idareyle görevlendirilmesine ve böylece, işletmenin belirli yetkilere sahip “idarecisi” niteliğinde olmasına ve adeta işletmenin sahibiymiş gibi işletme konusuna giren tüm işlemleri (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 451.maddesindeki sınırlamalar dışında) yapabilme yetkisine sahip bulunmasına karşın, ticari vekilin temsil yetkisi, işletmenin olağan işleriyle sınırlıdır; ticari vekil, işletmenin yönetimine ve yürütülmesine ilişkin yetkilere sahip değildir. Dolayısıyla, ticari mümessil işletmenin olağan ve olağanüstü nitelikteki bütün işlerini yapma yetkisine sahip olduğu halde, ticari vekil, kural olarak sadece olağan işleri yapabilir; ticari vekilin, olağan işler dışında kalan alanlarda işletmeyi temsilen işlem yapabilmesi, ancak, işletme sahibince o konuda özel olarak yetkilendirilmesiyle mümkündür. Bir başka fark da şudur: Ticari temsilcinin tersine ticari vekil, ticaret siciline tescil edilemez.
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 453/2.maddesindeki açık hükme göre de, ticari vekilin müvekkilini borç altına sokabilmesi için, bu konuda kendisine açıkça yetki verilmiş olması şarttır. Oysa, ticari mümessilin borç altına sokan işlem yapabilmesi, bu yönde açık ve ayrıca verilmiş bir yetkinin varlığına bağlı değildir (Prof.Dr.Feyzi Necmeddin Feyzioğlu, Ticari Mümessiller ve Diğer Ticari Vekiller, Ord.Prof.Dr.Halil Arslanlı’nın Anısına Armağan, İ.Ü.H.F. Yayını, Fakülteler Matbaası, İstanbul 1978, sh: 407 ve devamı; Prof.Dr.Sabih Arkan, Ticari İşletme Hukuku, 6.Baskı, Sözkesen Matbaası, Ankara 2001, sh: 167 ve devamı; Prof.Dr.Ünal Tekinalp, Kambiyo Senetlerinde Temsile İlişkin Bazı Sorunlar, Temsil ve Uygulamada Vekalete İlişkin Sorunlar Sempozyumu, 14-16 Haziran 1976, İÜHF Yayını, Sulhi Garan Matbaası, İstanbul 1977, sh: 35 ve devamı; Dr. İsmail Kırca, Ticari Mümessillik, Yetkin Yayınları, Ankara 1996, sh: 33 ve devamı).
Yukarıda değinildiği üzere, gerek ticari mümessilin ve gerekse ticari vekilin temsil yetkisi, işletme sahibinin (tüzel kişiliğe sahip işletmelerde, temsile yetkili olanın) tek taraflı bir hukuki işlemine dayalıdır. Herhangi bir şekil şartına tabi olmamakla birlikte, yasal düzenlemeler çerçevesindeki yerleşik uygulamada, işletme sahibinin bu konudaki tek taraflı hukuki işleminin, genellikle yazılı bir vekaletname verilmesi şeklinde tezahür ettiği bilinmektedir.
Vurgulanmalıdır ki; yukarıda yapılan açıklamaların da ortaya koyduğu gibi, bir kişinin ticari vekil mi, yoksa ticari mümessil mi olduğunun çekişmeli bulunduğu hallerde, öncelikle, o kişiye işletme sahibi (veya işletmeyi temsile yetkili kişi) tarafından verilen yetkilerin içerik ve kapsamları dikkate alınarak bir değerlendirme yapılmalıdır.
Eğer, verilen yetkiler, işletmenin hem olağan ve hem de olağanüstü nitelikteki bütün işlerinin idare edilmesine olanak tanıyan bir içerik ve genişlikte ise, ortada ticari mümessilin bulunduğu; buna karşılık, sadece olağan işlerle sınırlı bir yetki verilmiş ise, ticari vekilden söz edilmesi gerektiği kabul edilmelidir.
Yeri gelmişken şu da belirtilmelidir ki; olağan işlerin neler olduğunun belirlenmesinde, hem işletmenin niteliği, iş hacmi gibi unsurlar, hem de, yapılacak işlemlerin türü ve değeri göz önüne alınmalıdır. Örneğin, işletmenin satış politikasında değişikliğe gitmek, işletmede kullanılan makineleri daha yeni teknolojiyle üretilmiş olanlarla değiştirmek konusunda sözleşmeler yapmak, olağanüstü nitelikteki işlemlerden sayılmaktadır.
Nitekim, Hukuk Genel Kurulu’nun 30/01/1980 gün ve 1979/1692 E, 1980/170 K ,19.04.2006 gün, 2006/19-165 E., 2006/213 K.; 29.11.2006 gün ve 2006/12-758 E., 2006/754, 05.11.2008 gün ve 2008/15-651 E, 2008/654 sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir….” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’ nun 19.10.2011 tarih ve 2011/12-549 Esas 2011/644 Karar sayılı İlamı’ ndan)
ULAŞILAN KANAAT:
Somut olayda, davaya dayanak 15.09.2007 tarihli “İş ve Ücret Sözleşmesi” davalı şirketin temsilcisi …. tarafından imzalanmadığı hususu çekişmesiz olup; dava dışı … ‘a verilen vekaletnameye dayalı olarak imzalandığını mahkemenin de kabulündedir.
Bilirkişi heyeti 14.07.2017 tarihli raporu ile; raporda detaylı olarak açıklandığı üzere, taraflar arsındaki sözleşmenin geçerli olduğuna karar verilecek olursa, davacının davalıdan takip tarihi itibariyle 2.793,90 TL (takip tarihi olan 06.08.2015’deki kur) talep edebileceği yönünde görüş bildirmiştir.
Bilirkişi heyeti 21.09.2018 tarihli raporu ile; raporda detaylı olarak açıklandığı üzere, davacı vekili ile davalı temsilcisi sıfatıyla … arasında akdedildiği iddia edilen 15.09.2017 tarihli ”İş ve Ücret Sözleşmesi” başlıklı sözleşmenin geçerli olmadığı ve taraflara maddi sorumluluk doğurmadığı yönünde görüş bildirmiştir.
Bilirkişi heyeti 06.05.2019 tarihli ek raporu ile; raporda detaylı olarak açıklandığı üzere, ilgili tutardan, kök raporda, davalı tarafın davacı taraftan 09.10.2008 tarihi itibari ile 24.887.00 TL tutarında alacaklı olduğunun tespit edildiği, ilgili bedelin sözleşme bedelinden mahsup edilmesi gerekip gerekmediğinin mahkemenin takdirinde olduğu, eğer sözleşmenin mahkemece geçerli olmadığına karar verilecek olur ise 36.000,00 TL olarak toplam masraf yapılmış olduğu, ancak davacı tarafından dava açılış dilekçesinde yapılmış olan masrafların davalı tarafından karşılandığının beyan edilmiş olması neticesinde masraflar ile ilgili olarak davacı tarafın herhangi bir alacağının bulunmadığının görüldüğü, ancak heyetçe davacı tarafından yapıldığı kabul edilebilecek organizasyon ve takip işleri için bildikleri bir yasal meslek tanımı ve ücret tarifesi bulunmamakla birlikte anılan işlerin sözleşme tarihi olan 15.09.2007 tarihi itibari ile 20.000.00 TL mertebesinde olabileceği, söz konusu bedelin de davalı tarafının ilgili tutardan kök raporda davalı tarafın, davacı taraftan 09.10.2008 tarihi itibari ile 24.887.00 TL tutarında alacaklı olduğu tespit edilmiş olması sebebi ile, 24.887,00 – 20.000,00 = 4.887,00 TL tutarında davacı tarafın davalı tarafa borç bakiyesinin kalmış olacağı ve bu sebeple de davalı tarafından davacı tarafa ödenmesi gereken herhangi bir tutarın bulunmadığı yönünde görüş ve kanaatine varılmıştır.
Buna göre;
1-Davacı, sözleşmenin … tarafından, …’a verilen vekaletnameye dayalı olarak imzalandığını ileri sürmüş ise de, ibraz edilen vekaletnameler, davalı şirket temsilci …. tarafından şirket çalışanı …’a dava konusu işin yapımı konusunda değil, taşınmaz alım-satımı ile taşınmazların elektrik aboneliği işlemleri konusundadır. Davalı yanca ticari vekil/temsilci olduğu iddia olunan …’ın ticari vekil olarak gerek Borçlar ve Ticaret Kanunu kapsamında yapabileceği mutad (olağan) işlemler ile bunun yanında takip tarihine kadar davalı şirket adına başka şirket/şirketler veya kişi/kişilerle borçlandırıcı işlemlerde bulunup bulunmadığı, sözleşmede imzası olan ve temsilci olduğu iddia olunan …’ın borçlandırıcı sözleşmeler yapması yönünde teamül oluşup oluşmadığı, yani yetkisiz temsilci durumunda bulunan bu kişinin sözleşmede taraf olmasının davalı şirket tarafından açıkça ya da taraflar arasında oluşan bir teamül ile örtülü olarak benimsenip benimsenmediği yönünde TMK iyiniyete ilişkin hükümler de gözetilerek yeterli araştırma yapılmadan ve bu yönde davalı şirket kayıt ve belgeleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırmadan eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir. (Yarg. 23. HD. ESAS NO: 2013/7385 KARAR NO: 2014/5415)
2-Yine yapılan yargılama sırasında Aliağa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1 hesap bilirkişi, 1 arkeoloğ ve 1 harita müh.den oluşan 3 kişilik heyetten aldıkları raporda davacının takip tarihi itibariyle davalıdan 2.793,90-TL alacaklı olduğunun tespit edildiği; Yargılamanın devamında Karşıyaka Asliye Ticaret mahkemesince farklı ve 1 SMMM, 1 mimar, 1 arkeoloji uzmanından oluşturulan heyetten alınan 21.09.2018 tarihli heyet raporunda davalı firmanın davacıdan icra takip tarihi itibariyle 24.887-TL alacaklı olduğunun tespit edildiği; Mahkemece aynı heyetten alınan 06.05.2019 tarihli ek raporda ise, bu kez aynı bilirkişi heyetinin neticeten davalı tarafın davacı tarafa ödemesi gereken herhangi bir tutarın bulunmadığının tespit edildiği; Bu haliyle raporların kendi içinde ve her birinin de kendi arasında çeliştiği, aynı vasıf ve sayıdaki bilirkişi heyetlerinin tanzim ettiği raporlardaki çelişki giderilmeden son alınan rapora neden üstünlük tanındığı da gerekçede tartışılmaksızın hüküm oluşturulmuştur.
Eksik inceleme ile hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır. Bu durumda Mahkemece yapılacak iş, iddia ve savunma çerçevesinde taraflar arasındaki alacak ilişkisi yönünden itirazları da gözetilerek önceki raporlardaki çelişkiyi giderecek şekilde yeni bir bilirkişi heyetinden ayrıntılı ve istinaf denetimine elverişli rapor alınıp tüm deliller hep birlikte değerlendirilerek usulüne uygun yeterli gerekçeyi de içerecek şekilde uygun sonuç dairesinde bir karar verilip, hüküm oluşturulmasından ibaret olmalıdır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle mahkemece verilen karar, usul ve yasaya uygun bulunmadığından taraf avukatlarının istinaf kanun yoluna başvurularının kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-a-6. maddesi uyarınca kaldırılmasına karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Taraf avukatlarının istinaf başvurularının, KABULÜ ile,
2-Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 03.07.2019 tarih ve 2018/183 Esas, 2019/434 Karar sayılı kararının, 6100 Sayılı HMK’nın 353/(1)-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-Verilen kararın niteliği gereğince harç alınmasına yer olmadığına, davacı ve davalı tarafından ayrı ayrı yatırılan 44,40’ar TL istinaf peşin karar harçlarının istekleri halinde yatıran davacı ve davalıya geri verilmesine,
5-Davacı ve davalı tarafından ayrı ayrı yatırılan 121,30’ar TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile yapılan istinaf yargılama giderlerinin, ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
6-Kararın, ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/(1)-a maddesi gereğince, kesin olmak üzere, 25.11.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.