Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/1866 E. 2021/1041 K. 16.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2019/1866
KARAR NO : 2021/1041

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İZMİR 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2017/833
KARAR NO : 2019/344
DAVA TARİHİ : 26/07/2017
KARAR TARİHİ: 28/03/2019
DAVA : İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 16.09.2021
KARARIN YAZ. TARİH: 04.10.2021

İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28.03.2019 tarih ve 2017/833 Esas, 2019/344 Karar sayılı kararının istinaf başvurusu yoluyla incelenmesinin davacı avukatı tarafından istenilmesi üzerine, dairemize gönderilen dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
İSTEM:
Davacı vekili tarafından verilen 26/07/2017 havale dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirket ile davalı arasında icra dosyasına konu 25.09.2012 tarih D12/993 numaralı sözleşme akdedildiğini, sözleşme gereğince müvekkili şirketin öncelikli yükümlüğünün; davalı için Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından açılan KKYDP 7. Etap kapsamında hibe çıkartabilmek amacıyla proje hazırlamak olduğunu, müvekkili şirketin projeyi hazırlamak için gerekli personeli hazır ettiğini,davalı şirket adresine giderek görüşmeler yapıldığını, e-mail, telefon ile iletişime geçilerek proje hazırlama döneminde üzerine düşeni yaptığını, müvekkili şirket tarafından hazırlanan “İncir İşleme Paketleme” projesinin kabul edildiğini, şirketin hibe kazanmaya hak kazandığını, hibe verilmesi için projenin başarılı olmasından sonra ilgili Bakanlık ile davalı şirketin sözleşme imzalaması gerektiğini, davalı şirketin bu aşamada hibe almaktan vazgeçip Bakanlık ile sözleşme imzalamadığını taraflar arasında kararlaştırıldığından, davalı yan başarı bedeli dışında ayrıca 5.000TL cezai şart bedelini de müvekkiline ödemekle yükümlü olduğunu beyanla, İzmir 26. İcra Md..2017/1286 sayılı dosyasındaki itirazın iptaline, takibin kaldığı yerden devamına ve %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı yana yüklenmesine karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
YANIT:
Davalı avukatı tarafından verilen 24/08/2017 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davacı tarafın müvekkili firma ile sözleşme akdettikleri sırada hibenin yakın tarihte çıkacağını belirterek müvekkil firmanın sözleşmenin esaslı noktası olan süre konusunda hataya sebebiyet verdiğini, dolayısıyla müvekkili firma gerekli planlamayı yaptıktan sonra davacının ilgili işlemleri üstlendiği hibe kredisini beklediğini, ancak kendisine söylenen sürelerde alınmadığını, alınacak kredinin şirket menfaatlerine aykırı düşmesi nedeniyle söz konusu krediyi almaktan vazgeçildiğini, müvekkili firma ile davacı taraf arasında imzalanan sözleşme gereği davacı tarafın edimlerini tam olarak yerine getirmemesinin yanında cezai şart olarak öngörülen rakamların fahiş olduğunu, sözleşme tarihi 2012 yılı olmasına rağmen beş yıl gibi uzun bir aradan sonra davacı tarafından 2017 yılında icra takibine girişilmesinin, iyi niyete sığmadığını beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
İlk derece mahkemesi 28.03.2019 tarih ve 2017/833 Esas, 2019/344 Karar sayılı kararında özetle; “…Dava, itirazın iptali davasıdır.
Taraflar arasında 25.09.2012 tarihli hizmet sözleşmesi imzalandığı, sözleşmenin konusunun Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından açılan KKYDP 7. ETAP kapsamında belirlenen önceliklere göre hibe projesi yazımı ve iş takibi olduğu, yani davacı tarafça davalıya hibe desteği alabilmesi için bir proje hazırlanması konusunda danışmanlık hizmeti verileceğinin düzenlendiği, sözleşmeye göre proje hazırlama ve teslim bedeli olarak 1.250 TL nin peşinen ödeneceğinin kararlaştırıldığı, Projenin başarılı olduğunun onaylanmasından sonra 3.500 TL başarı bedeli ödeneceği, 9.000 TL de iş takibi bedeli ödeneceği husunda anlaşma sağlandığı, sözleşmenin 3. Maddesine göre; onaylanan proje kuruluş(davalı) tarafından uygulanacak olsun veya olmasın, kuruluşun başarı bedelini hemen …’ e(davacıya) ödemekle yükümlü olduğu, ödemenin gününde yapılmaması halinde Kuruluş’un gecikilen her gün için 50 TL cezai şart ödemekle yükümlü olduğu, sözleşmenin 5. Maddesine göre de; projenin onaylanmasından sonra Kuruluş ilgili kurum ya da ajansla sözleşme yapmaz veya yapamazsa yani projeyi uygulamaktan vazgeçerse peşin olarak ödenen başarı bedeline ek olarak 5.000 TL cezai şart bedelini ödemekle yükümlü olduğunun düzenlendiği anlaşılmaktadır.
Davacı tarafça da sözleşmenin 3 ve 5. Maddelerine göre davalıdan alacaklı olduğundan bahisle davalı aleyhine icra takibi yaptığı, itiraz üzerine davacının mahkememizde iş bu itirazın iptali davasını açtığı anlaşılmıştır.
Mahkememizce taraflar arasındaki sözleşmeye konu edimlerin taraflarca yerine getirilip getirilmediği, davacının sözleşme kapsamında davalıdan alacak talep edip edemeyeceğinin tespiti için Ziraat Mühendisi bilirkişiden aldırılan raporun denetime elverişli ve açık olması nedeni ile mahkememizce itibar edildiği, gerek bilirkişi raporu gerekse de … Müdürlüğü’nden gelen müzekkere cevabına göre; davalının hibe desteği kazandığı, ancak hibe sözleşmesi yapılması için yapılan tebligata rağmen firmanın belirlenen süre içerisinde sözleşme yapmaya gelmediği, davalının 15.04.2013 tarihli hibe desteği feragat dilekçesinin müdürlüğe gönderildiğinin belirtildiği, dolayısıyla davacının, davalıya verdiği danışmanlık sonucu davalının hibe desteğine hak kazandığı, ancak hibe sözleşmesi yapmaktan feragat ettiği görülmüştür.
Tüm bu bilgiler ışığında; davacının davaya konu sözleşme konusu edimleri yerine getirdiği, projenin onaylandığı ve davalının hibe desteğine hak kazandığı, ancak davalının kendi isteği ile sözleşme yapmaktan feragat etmesi nedeniyle sözleşme gereği davacının başarı bedeli olan 3.500 TL ye hak kazandığı, ayrıca davalının sözleşmeyi uygulamaktan vazgeçmesi nedeni ile de sözleşmenin 5. Maddesi gereği 5.000 TL cezai şartı davalıdan talep edebileceği, yine davalının başarı bedeli ödemesini hemen yapmaması nedeniyle sözleşmenin 3. Maddesi gereği gecikilen her gün için 50 TL cezai şart talep edebileceği, mahkememizce mali müşavir bilirkişiden aldırılan rapora göre de; söz konusu cezai şartın davalının mahvına neden olacak nitelikte bir miktar olmadığı kanaatine varılmakla ve davacı tarafça da mahkememizde sadece icra takibine kadar olan cezai şartı talep ettikleri belirtildiğinden, bu miktarında icra takibinde 1.500 TL olarak talep edildiği ve sözleşmeye uygun olduğu anlaşılmakla davanın kısmen kabulüne, davacı tarafça icra takibinden önce davalı temerrüde düşürülmediğinden işlemiş faiz talebinin reddine” dair karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davacı avukatı tarafından verilen 23.05.2019 tarihli istinaf kanun yoluna başvuru dilekçesinde; ”…A-İcra inkar tazminatı talebimizin reddi kararının hukuki gerekçesinin kabulü mümkün değildir.
Sayın Mahkeme’nin 28.03.2019 tarihli gerekçeli kararında açıkladığı üzere icra inkar tazminatı talebimiz “alacağın likit olmadığı” gerekçesiyle reddine karar verilmiştir. Bu karar kanun ve mevzuata aykırıdır. İcra takip talebimizde belirttiğimiz ve sonradan davaya konu olan alacak kalemlerinin her biri sözleşmede açık açık belirtilmiştir. Bu halde Sayın Mahkemenin alacağın likit olmadığı gerekçeli red kararı mantığa, kanuna ve mevzuata aykırı düşmektedir. İİK İtirazın İptali başlıklı M.67/3 hükmünde “Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.” denilmekle amaçlanan özellikle borçlular tarafından süre kazanmak kastıyla takibe karşı yapılan haksız itirazları önlemektir.
Öğretide genel olarak kabul edildiği üzere, borçlu, alacaklının icra takibinde talep ettiği alacağı veya alacağın bütün unsurlarını bilmekte veya bilebilecek durumda ise ve alacağın miktarının belirlenmesi için tarafların ayrıca mutabakata varmasına veya mahkemenin tayin edeceği bilirkişi eliyle bir değerlendirme yapılmasına ihtiyaç yoksa, alacak likittir.
Yargıtay’ın çeşitli kararlar vesilesiyle genel olarak yaptığı tanım da buna paraleldir:
Nitekim, T.C Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2003/ 19-109 esas 2003 / 152 karar ve 12.03.2003 tarihli kararında belirtildiği ve diğer bazı kararlarda da benimsendiği üzere, “alacağın gerçek miktarı belli ve sabit ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmekte veya bilinmesi gerekmekte ve böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesi mümkün ise başka bir ifadeyle, borçlu yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda ise” alacak likiddir. Bir tacir olan ve basiretli bir iş adamı gibi davranma yükümlülüğü bulunan davalı yanın imzaladığı sözleşmede geçen alacak kalemlerini bilmesi pek tabi kendinden beklenmektedir.
T.C Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2006/ 19-295 esas 2006 / 341 karar ve 07.06.2006 tarihli kararında özetle: Somut olayda davalı şirket, söz konusu satım sözleşmesi nedeniyle satıcı davacıya olan borcunun miktarının belirlenebilmesi için gereken bütün unsurları bilmekte veya bilmesi gereken bir konumda; kısaca, davacıya ne miktarda borçlu olduğunu tespit edebilecek durumdadır. Davalının bizzat belirleyebileceği borç miktarı ile, davacının düzenlediği faturadaki tutarı karşılaştırmak suretiyle faturanın gerçek borcu gösterip göstermediğini denetlemesi; buna bağlı olarak da, eğer hakkındaki İcra takibinde talep edilen alacak gerçeğe uygun ise, borca itiraz etmemek suretiyle, icra inkar tazminatına mahkum olmaktan kurtulması fiilen ve hukuken mümkündür. Buna rağmen, borca itiraz etmiş olan davalının, icra ve inkar tazminatından sorumlu tutulması hem somut olay özelliklerinin ve hem de yasal düzenlemelerin gereğidir.
T.C Yargıtay 13.Hukuk Dairesi 2018/ 5810 esas 2018 / 10468 karar ve 08.11.2018 tarihli kararında özetle: Yasal kuralların ışığında takip konusu alacak değerlendirildiğinde, borçlu yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilecek konumda bulunması nedeniyle alacağın likit ve muayyen nitelikte olduğunun kabulü ile icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerekir. Mahkemece, davacının bu istemi hakkında kabul kararı verilmesi gerekirken, yazılı şekilde icra inkar tazminatı talebinin reddedilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
T.C Yargıtay 11.Hukuk Dairesi 2017/ 159 esas 2018 / 6116 karar ve 08.10.2018 tarihli kararında özetle: Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davacı ile dava dışı … arasında akdedilen 04/11/2009 tarihli sözleşme ile davacının … üyesi olduğu, sözleşmede …’nın tüm havayolu şirketlerini temsil ettiğinin bildirildiği, dolayısı ile davacı ve davalının da sözleşmenin tarafları olduğu, sözleşme kapsamında davalının … aracılığı ile davacıya ödemesi gereken bilet bedellerini ödemediği, ödenmeyen bedelin toplam 36.030,32 TL olduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, davalının itirazının kısmen iptali ile, takibin 35.841,24 TL asıl alacak ve 189,08 TL işlemiş faiz üzerinden devamına, davalının itirazı haksız ve alacak likit olduğundan davalının asıl alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatına mahkumiyetine, reddedilen kısım feri nitelikte olup, alacaklının kötü niyeti de ıspat edilemediğinden davalının kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir. Hükmün onanması gerekmiştir.
Yukarıda ilgili kısmı ekte tamamı sunulu Yargıtay kararlarından da anlaşılmaktadır ki; Yerel Mahkemenin icra inkar tazminatı talebimizi reddi kararı yerinde değildir. Bu açıklamalar ışığında Yerel Mahkemenin kanuna ve mevzuatat aykırılık teşkil eden icra inkar tazminatının reddi kısmının kaldırılmasını talep ediyoruz.
B-İşlemiş faiz talebizin reddi kararı yerinde değildir.
Sayın Mahkeme davamızın asıl alacak yönünden kabulüne karar vermiştir. Karar bu yönüyle kabülümüzdür.. Ancak davamız işlemiş faiz talebimiz yönünden reddedilmiştir. Gerekçeli kararda işlemiş faiz talebimizin reddi gerekçesi olarak “davacı tarafça icra takibinden önce davalı temerrüde düşürülmediğinden işlemiş faiz talebinin reddine…” denilmiştir. Kanaatimizce Sayın Mahkeme bu konuda yanılgıya düşmüştür.
Şöyle ki;
Taraflar tacir olup temerrüt hususunda sözleşmede hüküm vardır. Taraflar arasında akdedilen sözleşmenin 3. sayfasında (“Onay sonrası” kelimeleriyle başlayan paragraf içerisinde) temerrüt konusunda açık hüküm vardır.
“… Kuruluş’un(davalı şirket) işbu sözleşmede yer alan tüm yükümlülükleri açısından edimleri zamanında ifa edilemezse ayrıca bir ihtarnameye gerek olmaksızın, Kuruluş temerrüde düşmüş olacaktır…”
Türk Ticaret Kanununun 1530’uncu maddesine göre ödeme günü veya süresi kararlaştırılmış ise borçlu alacaklının ihtar çekmesine veya fatura düzenlemesine gerek kalmaksızın temerrüde düşer ve alacaklı sözleşmede öngörülen tarihte veya ödeme süresini takip eden günden itibaren şart edilmemiş olsa dahi faize hak kazanır (TTK m. 1530/3).
Yukarıda izahına çalıştığımız açıklamalar ışığında Sayın Mahkemenin alacağın likit olmadığı gerekçeli red kararı ve işlemiş faiz talebimiz yönünden reddi kararı isabetsizdir.
Yerel Mahkeme kararının istinaf yoluyla incelenerek aleyhimize olan itiraz ettiğimiz hususlar yönünden kararın kaldırılmasına, davamızın kabulüne ve icra inkar tazminatına hükmedilmesine” karar verilmesi istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Davalı avukatı tarafından verilen 30.05.2019 tarihli istinaf başvuru dilekçesine yanıt dilekçesinde; ”…Davacı tarafın ileri sürdüğü istinaf itirazları yerel Mahkemede tartışılmış ve karar vermeye elverişli bilirkişi raporları ile Yargıtay kararları uyarınca davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Alacak likit olmadığından icra inkar tazminat talebinin reddi yasaya ve usüle uygundur. İşlemiş faiz talebinin reddi kararı hakkaniyete uygundur.
Müvekkil firma adından da anlaşılacağı üzere tarım ürünleri alanında hizmet veren kendi alanında başarılı olan yüksek kapasite ve tonajda çalışan bir kurumdur. Firma prensipleri ve çalışma sistemleri gereği planlama ve proje hazırlıkları önceden tamamlanarak buna göre hareket edilir. Ancak;
Davacı taraf müvekkil firma ile sözleşme akdettikleri sırada hibenin yakın tarihte çıkacağını belirterek müvekkil firmanın sözleşmenin esaslı noktası olan süre konusunda hataya düşmesine sebebiyet vermiştir. Dolayısıyla müvekkil firma gerekli planlamayı yaptıktan sonra davacının ilgili işlemleri üstlendiği hibe kredisini beklemiş ancak kendisine söylenen sürelerde alınmamıştır. Daha sonra alınacak kredinin şirket menfaatlerine aykırı düşmesi nedeniyle vekil eden firma söz konusu krediyi almaktan vazgeçmiştir.
Davacı taraf, müvekkil firma ile akdettikleri sözleşmeye aykırı olarak edimlerini yerine getirmediğinden müvekkil şirketten herhangi bir alacağı bulunmamaktadır.
Kabul anlamına gelmemek kaydıyla bilirkişi raporunda her ne kadar hakediş tarihinden itibaren yasal gecikme vade farkının uygulanması gerektiği belirtilmişse de davacı, takip talebinde takip tarihinden itibaren işlemiş faizi talep etmesi nedeniyle huzurdaki itirazın iptali davasında işbu taleple bağlıdır. Ayrıca söz konusu belgelerin müvekkil şirkete tebliğ edilmesi ve ilan edilmesiyle müvekkil şirketin temerrüde düşmesinin mümkün olmayacağını ve TBK 117. madde gereği ayrıca ihtarın şart olduğunu belirtmek isteriz. Tüm bunların yanında 50 TL’lik cezai şart fahiş ve hukuka aykırı olduğundan tarafımızca kabulü mümkün değildir. Mahkemece alınan iki bilirkişi raporu arasında bu husus çelişkilidir ve alacak sübut bulmadığından reddi gerekmektedir.
Müvekkil firma ile davacı taraf arasında imzalanan sözleşme gereği davacı tarafın edimlerini tam olarak yerine getirememesinin yanında cezai şart olarak öngörülen rakamlar fahiştir. Ayrıca sözleşme tarihi 2012 yılı olmasına rağmen beş yıl gibi uzun bir aradan sonra davacı tarafından 2017 yılında icra takibine girişilmesinin dürüstlük ve iyiniyet ilkelerine aykırılık teşkil ettiği açıkça ortadadır.
Konuyla ilgili olarak Yargıtay 11. Hukuk dairesi 14.10.2004 tarih ve 2003/13367 E., 2004/9841 K. tarihli ilamında; “Sözleşmenin tarafları tacirdir. TTK.nun 20/II nci maddesine göre tacirlerin tüm işlemlerinde basiretli bir tacir gibi davranması esastır. Bu ilke sözleşmenin imzası, ifası ve feshi aşamalarının hepsinde gözetilmesi gereken ilke olması nedeniyle mahkemece, sözleşmenin imzası sırasındaki taraf pozisyonlarından hareketle sözleşmeye bağlı kalmaları gerektiği belirtilmiştir. Bu gerekçe ilke olarak doğru ise de, imzalanmış sözleşmenin yürütümü sırasında da hukukun genel ilkelerinden olan MK’nun 2’nci maddesi gereğince de, hak ve borçların kullanımı ve ifasında da iyiniyet kurallarına uyulması gerekmektedir. Bir hakkın sırf başkasını zarara sokacak şekilde kötüye kullanılmasını kanun himaye etmez.” demektedir.
İcra takibine konu sözleşmeye ilişkin edimlerini tam olarak yerine getirmemesi nedeniyle müvekkil firmanın sözleşmeyi yürütmesinin imkânsız hale getiren davacının müvekkil firmayı zarara uğratma kastıyla açmış olduğu iş bu dava hukuka aykırıdır.
Yukarıda arz ve izaha çalıştığımız nedenlerle davacı tarafın belirttiği sürelerde kredinin çıkmaması nedeniyle müvekkil firmanın plan ve projede değişikliğe gitmesi ve kredi alımından vazgeçmesi sonucu davacı tarafın zarar verme kastıyla cezai şart bedelinin yüksek çıkması için uzun süre bekledikten sonra icra takibine girişmesi ve itiraz sonucu itirazın iptali davası yoluna gitmesi dikkate alındığında işbu açılan davanın ilgili hukuka aykırı olduğundan reddi gerekmektedir.
Yukarıda arz ettiğimiz maruz sebeplere binaen;
Davacının İstinaf itirazlarının reddi ile yerel mahkeme kararının ONANMASINA, yargılama gideri ve vekâlet ücretinin davacıya tahmiline” karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
DELİLLER, DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında HMK’nın 355.maddesi uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılan inceleme sonucunda;
Davacı … vekili dava dilekçesinde, icra dosyasına eklemiş oldukları 25.09.2012 tarih D12/993 numaralı sözleşmeyi davalı ile akdettiklerini, sözleşme gereğince davalı için Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından açılan 7. Etap kapsamında hibe çıkartabilmek amacıyla proje hazırlandığını, projeyi hazırlamak için davalı şirketle görüşmeler yapıldığını, email yoluyla ve telefon yoluyla iletişimde bulunduklarını ve üzerine düşen edimleri yerine getirdiklerini, proje başarılı bulunduktan sonra ilgili bakanlık ile davalı şirketin sözleşme imzalaması gerektiği halde hibe almaktan vazgeçtiğini sözleşmeyi imzalamadığını, başarılı projeleri açıklanma tarihinde peşin ödenecek bedelin 3500 TL olduğu, ancak proje başarı bulunduğu halde bu bedelin müvekkiline ödenmediğini, onaylanan hibe projesi, uygulanacak olsun olmasın bedelinin davacı şirkete ödemekle yükümlü olduğunu, ödeme gününde yapılmadığı takdirde her gün için 50 TL cezai şart ödenmesi gerektiğinin düzenlendiğini, müvekkili şirketin projesinin iyi proje olmaya hak kazandığı halde davalı şirketin bakanlıkla sözleşme imzalamadan hibe almaktan vazgeçtiğini, bu nedenle başarı bedeli ödenmediğinden 3.500 TL başarı bedeli, sözleşmenin 3.maddesine göre hesaplanan, şimdilik 1.500,00 TL cezai şart, sözleşmenin 5. Maddesine göre, 5000 TL cezai şart, 10.000,00 TL asıl alacak ile 3.662,80 TL işlemiş faiz yönünden icra takibinde bulundukları, likit alacak olması nedeniyle itirazın kaldırılması ile birlikte %20 icra inkar tazminatı isteminde bulunmuştur.
Davalı şirket vekili ise, davacı tarafın sözleşme akdettikleri sırada hibenin yakın tarihte çıkacağına söz verdiklerini, ancak sözleşmenin esaslı noktası olan süre konusunda firmalarının hataya düşmesine sebebiyet verdiklerini, davalı şirketin gerekli planlama yaptıktan sonra davacının işlemlerini üstlendiği ve hibe kredisi beklediğini fakat söylenen sürelerde alınmadığından şirketin bu projede değişikliğe giderek söz konusu kredinin alınmasından vazgeçildiğinden bahisle davanın reddini istemiştir.
Mahkeme tarafından yapılan yargılama sırasında, ziraat yüksek mühendisinden alınan 09.04.2018 tarihli bilirkişi raporuna dayanarak karar verildiği, rapora göre dosyadaki yazışmalar sonucu taraflar arasındaki sözleşmeye göre KKYDP programı kapsamında incir işleme paketlemesi projesinin davacıya hazırlatıldığından ve projenin başarılı olmasından sonra Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nca davacı şirketin projesinin kabul edildiği ve davalı şirkete toplam 600.000 TL’nın 300.000TL’nın olarak hibe tutarı kazandığının tespit edildiği, hibe kazanan bu projenin 18.02.2013 tarihli 121-2699 sayılı yazıyla 60 gün içinde sözleşme yapmak üzere tebligat yapıldığı, ancak davalı şirketin belirtilen süre içerisinde sözleşme yapmaya gelmediği ve 15.04.2013 tarihli hibe desteği feragat dilekçesini … ‘ne bildirdiğini, dosya kapsamıyla belirlendiği, bu nedenle istem konusu olan başarı bedeli 3.500 TL, sözleşmenin 5. maddesine göre uygulanmasından vazgeçilirse başarı bedeline ilave olarak 5000 TL cezai şart bedelinin ödenmesi isteminin de yerinde olduğunu, ancak başarı bedelinin ödenmemesi halinde gecikilen her gün için 50 TL cezai şart isteminin yerinde olmadığının raporda açıklandığı anlaşılmaktadır. İlk derece mahkemesince rapordaki günlük 50 TL cezai şart talebinin davalının mahvına neden olacak nitelikte bir miktar olmadığı ve icra takibine kadar olan istem konusu 1500 TL’nin sözleşmeyi de uygun olduğu kanaati ile takibin devamına, fazlaya ilişkin istemin reddine ve alacak likit olmadığından icra inkar tazminatının da reddine karar verildiği, ancak davalı icra takibinden önce temerrüde düşürülmediğinden faiz isteminin reddine karar verildiği, karara karşı davacı vekilinin istinaf kanun yoluna başvurduğu anlaşılmaktadır.
Davacı vekili istinaf itirazlarında, alacağın likit olmadığı gerekçesinin hatalı olduğu, alacak kalemlerin her birinin sözleşmede açık açık belirtildiği 1 yıl işlemiş faiz talebinin yerinde olmadığını, taraflar arasında akdedilen sözleşmenin 3. sayfasında, onay sonrası ihtarnameye gerek olmaksızın kuruluşun temerrüde düştüğü hususunun belirtildiğini, buna göre Türk Ticaret Kanunu 1530/3.maddesi dikkate alınarak ihtar çekmek sizin ödeme süresinin takip eden günden itibaren faize hak kazandığını bu yönden kararların haksız olması nedeniyle kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
Sözleşmenin 3. sayfasında kuruluşun ödemeleri zamanında yapmaması halinde davacı şirketin ödemelere bağlı olan ifa sorumluluğunun başlamayacağını, kuruluşun işbu sözleşmede yer alan tüm yükümlülükleri açısından ödemeleri zamanında ifa etmezse, ayrıca ihtarnameye gerek olmaksızın temerrüde düşüleceği hususunun düzenlenmiş ise de Yargıtay 15. HD’nin içtihatlarında, “…..Kesin vadeden söz edilebilmesi için taraflarca müttefikan kararlaştırılan ifa gününün takvime bakıldığında tarih olarak açıkça belirli olması veya kesin olarak hesaplanabilir olması gerekir”(Yargıtay 15.HD 12.10.2011 T. 2011/3774 E. 2011/5877K.) yukarıda açıklanan ve uygulanan Yargıtay uygulamalarına göre, somut olayda” ifa günü” olarak kesin vade düzenlenmediği anlaşılmakla, faiz isteminin reddi ile alacağın hak kazanılıp kazanılmadığı yapılan yargılama sonucu anlaşıldığından, icra inkar tazminatı isteminin reddinin dosya kapsamına uygun olduğu, davacı vekilinin itirazları haklı görülmediğinden, 6100 Sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiş olup, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28.03.2019 tarih ve 2017/833 Esas, 2019/344 Karar sayılı kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davacı avukatının bu karara karşı yapmış olduğu istinaf kanun yoluna başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1.maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı avukatının istinaf kanun yoluna başvurusunun reddine karar verilmiş olması nedeniyle alınması gerekli 59,30 TL istinaf maktu karar harcından peşin alınan 44,40 TL harcın mahsubu ile kalan 14,90 TL harç bedelinin davacıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına,
3-Davacının istinaf kanun yoluna başvurusunun reddine karar verilmesi nedeniyle davacı tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/(1)-a maddesi gereğince kesin olmak üzere 16.09.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.