Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2023/1376 E. 2023/1322 K. 17.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2023/1375
KARAR NO : 2023/1268
KARAR TARİHİ : 10/07/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :İZMİR 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO :2022/588
KARAR NO :2023/408
DAVA TARİHİ :26/07/2022
KARAR TARİHİ :08/05/2023
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAİRE KARAR TARİHİ :10/07/2023
KARAR YAZIM TARİHİ :10/07/2023

İzmir 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2022/588 Esas, 2023/408 Karar sayılı dosyasından verilen 08/05/2023 tarihli kararının, istinaf başvurusu yoluyla incelenmesinin davalı avukatı tarafından istenilmesi üzerine, dairemize gönderilen dosya incelendi, dosya içeriğine göre incelemenin duruşmasız olarak yapılması uygun görülmekle, gereği konuşulup düşünüldü.
İSTEM:
Davacı vekili dilekçesi ile; davalı-borçlu aleyhine başlatılan İzmir 12. İcra Dairesi’nin 2021/12594 E. Sayılı takip dosyasına borçlu yan tarafından yapılan haksız itiraza karşı işbu itirazın iptali davasını açma mecburiyetimiz hasıl olduğunu davacı kişi tarafından davalı firmaya, 11/02/2020 tarihli ve 65.000,00TL+KDV bedelli sözleşme neticesinde finansal yeniden yapılandırma sözleşmesi yapılması için danışmanlık hizmeti verildiğini, davalı ise bu danışmanlık hizmeti sonucunda alacaklı kuruluşlarla mutabık kalarak borçlarını yapılandırmış ancak davacı kişiye olan borcunu ödemediğini, hizmet bedeli için GIB2021000000435 numaralı ve 08/09/2021 tarihli e-serbest meslek makbuzu kesilmesine ve İzmir 15. Noterliği’nin 28/09/2021 tarih 13061 yevmiye numaralı ihtarnamesi çekilmesine rağmen yine de bir ödeme gerçekleştirilmediğini, bahsi geçen borcun tahsili için davalı firma aleyhine İzmir 12. İcra Dairesi’nin 2021/12594 E. Sayılı dosyasıyla icra takibi başlatılmış ancak davalı taraf davacı kişiye gerçekten de böyle bir borcu olmasına rağmen ödeme emrine ve diğer ferilere karşı itirazda bulunduğunu, davalı firmanın ödeme emrine itiraz etmesi üzerine arabuluculuk başvurusunda bulunulmuş fakat yapılan arabulucuk toplantısı sonucunda olumlu bir sonuç elde edilememiş ve anlaşamama tutanağı düzenlendiğini, 02/03/2020 tarihli teslim tutanağı, … Bankası T.A.O … Şubesi yetkililerinin şifahi talebi üzerine davacı kişinin … Bankası T.A.O … Şubesi’ne göndermiş olduğu iş planına ilişkin yazı, 11/02/2020 tarihli sözleşme ve diğer deliller ile davacı kişinin davalı firmaya hizmet verdiği sabit olduğunu, ancak karşı yan, davacının emeğinden, bilgisinden ve biliminden faydalanmasına rağmen bunun karşı edimini yerine getirmediğini, borcunu ödemediği gibi takip başlatılınca da borcu inkar ettiğini, davalı firma, davacının hizmeti neticesinde, borçlu olduğu kuruluşlarla mutabık kalmış ve alacaklılarıyla finansal yeniden yapılandırma sözleşmesi imzalayarak amacına ulaştığını, davacı tarafından davalı firmaya hizmet verilmiş ancak bu hizmetin karşılığı alınamadığını, öncelikle alacak hakkı zayi olmaması adına davacı borçlunun İzmir 12. İcra Müdürlüğü’nün 2021/12594 E. sayılı dosyasındaki alacak ve tüm fer’ilerine yeter miktarda malı üzerine ihtiyati haciz ile cebr-i icra yetkisinin verilmesine, nihayetinde ise haksız itirazın iptaline karar verilmesi gerektiğini, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla; yargılama sonuna kadar alacak hakkı zayi olmaması adına İzmir 12. İcra Md. 2021/12594 E. Sayılı dosyasındaki alacakları nispetinde, borçlunun malı üzerine ihtiyati haciz kararı ile cebri icra yetkisi verilmesine, İzmir 12. İcra Dairesi’nin 2021/12594 E. Sayılı dosyasıyla başlatılan takibe konu borca, ödeme emrine ve faizlere haksız ve kötü niyetli olarak yapılan itirazın iptaline, davalı aleyhine takip konusu alacağın % 20’sinden az olmamak üzere tazminata hükmedilmesine, vekalet ücreti ve masrafların davalı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; İcra takibine yaptıkları itiraz dilekçesin de davalı şirketin davacı tarafın, davaya ve İzmir 12. İcra Dairesi’nin 2021/12594 E. Numaralı takibine konu ettiği bir borcu bulunmayıp, bu iddialarının doğruluğu gerekli incelemeler neticesinde de ortaya çıkacağını, dava konusu olan alacak yargılamayı gerektiren bir farazi fatura hizmeti olmakla birlikte davacı yanca talep edilen tedbir talebi veyahut ihtiyati haciz talebi alacağın varlığı dahi çekişmeli olan bir alacak için talep edildiğinden mahkemece talebin reddine yönelik karar verilmesi hukuka uygun olacağını, davacı yan vekilinin söz konusu alacak iddiası sahibi kimse/şirket ile fiili ve hukuki bağı olduğu düşünüldüğünde; dosyanın şahsileştirilerek hukuki olmayan ihtiyati tedbir talebinde bulunulduğu aşikar olduğunu, bu talebin reddi yönünde hüküm kurulması yasaya ve hukuka uygun olacağını, davacı tarafından dosyaya sunulan faturalar, Yargıtay İçtihatları kapsamında hükme esas teşkil edemeyeceğini, borcu ve hangi tarihli veya hangi numaralı faturadan da kaynaklı olduğu bildirilmemiş, varlığı dahi meçhul olan faturaları kabul anlamına gelmemekle beraber; edimini yerine getirdiğine yönelik ispat külfeti üzerinde bulunan karşı yan, söz konusu alacak-borç ilişkisinde kendi edimini yerine getirdiğini (mal teslimini yaptığını) ispatlayacak nitelikte herhangi bir delil sunamadığını, bu durumda ispat külfetinin davacı yan üzerinde olduğu mahkemenin de takdirinde olduğunu, söz konusu hizmetler davalı şirkete sunulmamış olup bahse konu takip ve iş bu dava dayanaktan yoksun olduğunu, bu noktada sunulmayan hizmete karşılık istenen alacak yönünden söz konusu takibe itiraz ettiklerini, haksız ve kötü niyetli yapılan bir takip bulunmadığını, bu sebeplerle davacı yanlarca haksız olarak talep edilen kötü niyet tazminatının da reddine karar verilmesi başvuru zarureti hasıl olduğunu, davalıdan kendisine sunulmamış hizmete karşılık herhangi bir bedel ödemesi beklenemeyeceğini, bu doğrultuda kendi edimini yerine getirmeyen davacının, davalı firmanın henüz doğmamış borcunu ödemesini beklemesi kabul edilmediğini, ayrıca davalı şirketten alacaklı olduğunu iddia eden davacı bu iddialarını somut delillerle kanıtlayamadığını, icra inkar tazminatı talebinin reddi gerekli olduğunu, davayı kabul anlamına gelmemek kaydıyla, davacının %20 oranında icra inkar tazminatı talep etmesinin yasal olmadığını, icra inkar tazminatının talep edilebilmesi için alacağın likit alacak olması, yargılamayı gerektirmemesi ve davalı borçlunun itirazında haksız olması gerektiğini, somut olayda ise davalı şirketin itirazı haksız olmadığı gibi, davacı tarafın talep etmiş olduğu alacak, faizi talebi de dahil olmak üzere likit bir alacak olmadığından davacı tarafın icra inkar tazminatı talep etmesi mümkün olmadığını, bunlara ilaveten karşı tarafça dava dilekçesinde söz edilen “davalı firma tarafından davalıya muhasebecilik ve mali müşavirlik hizmeti verildiği kuşkusuzdur” beyanı mahkemeyi yanıltmaya çalışmaktan öteye gidemediğini, bu şekilde mahkemeye sunulan beyanların hukuki dayanaktan ve her türlü hükme esas olabilecek delilden yoksun olmasının; davacı tarafın kötü niyetli olduğunu göstermesi açısından takdir mahkemenin olduğunu, haksız ve mesnetsiz davanın reddine, kötü niyetli ve haksız davacı taraf aleyhine %20 oranında icra inkar tazminatı hükmedilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ:
İlk derece mahkemesince, “…davacı tarafından açılan itirazın iptaline ilişkin davada, 6102 sayılı TTK nun 4/1 maddesinde her iki tarafın da ticari işletmesi ile ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işlerinin ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılacağının hüküm altına alındığı, buna göre bir uyuşmazlığın ticari nitelikte olabilmesi için her iki tarafın da ticari işletmesini ilgilendirmesi yahut aynı maddenin alt bentlerinde düzenlenen istisnalardan birine dahil olması gerektiği, anlaşılmakla, işbu davanın TTK 4/1 maddesi kapsamında nispi ticari bir dava da olmadığı, davanın çözümünde, genel görevli ve yetkili mahkeme olan Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevli olduğu, mahkememizin görevli bulunmadığı kanaatine varıldığından…” ifadelerini içeren gerekçelerle dava şartı yokluğundan, davanın usulden reddine karar vermiştir.
İSTİNAF TALEBİNDE BULUNAN:
Davalı vekili yasal süresi içinde istinaf talebinde bulunmuştur.
BİLDİRİLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesi tarafından görevsizlik kararı verildiğini bu kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, ilk derece tarafından verilen kararın kaldırılıp yeniden hüküm kurulmasını talep etmiştir.
CEVAP:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; dava konusunun finansal yeniden yapılandırma sözleşmesi hazırlanmasıyla ilgili yeminli mali müşavirlik hizmeti olarak verilen bir danışmanlığa ilişkin ücret alacağı olduğunu, davalının işbu istinaf başvurusu ile sadece art niyetle süreci uzatmayı amaçladığını, dosyanın görevli mahkemeye gönderilerek esasa ilişkin incelenmesini, davalı yanın ilgili karar hakkındaki istinaf başvurusunun usul ve yasaya aykırı olduğunu, davalı yanın bu haksız istinafın reddine karar verilmesini dosyanın bir an önce görevli mahkemeye gönderilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF İSTEMİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen ilk derece mahkemesi kararı hakkında 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine aykırılık olup olmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
Dava hizmet sözleşmesinden kaynaklanan itirazın iptali davasıdır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesine göre, bir davanın ticari dava sayılması için uyuşmazlık konusu işin taraflarının her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olması ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunu veya diğer kanunlarda o davaya asliye ticaret mahkemesinin bakacağı yönünde düzenleme olmalıdır.
Diğer taraftan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/II. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira, Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca ticari davalar asliye ticaret mahkemelerince görülerek karara bağlanır. Öte yandan aynı düzenleme gereğince, asliye ticaret mahkemeleri ile diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil, görev ilişkisidir. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olduğundan mahkemelerce ve istinaf incelemesi aşamasında Bölge Adliye Mahkemesince re’sen incelenir. Bu kuralın tek istisnası, 6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/4. maddesinde düzenlenmiş olup, buna göre, yargı çevresinde ayrı bir asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde asliye hukuk mahkemelerine açılan davalarda görev kuralına dayanılmamış olması görevsizlik kararı verilmesini gerektirmeyecektir. Başka bir anlatımla, yargı çevresinde asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde bir ticari uyuşmazlığın çözümü için asliye hukuk mahkemesine genel mahkeme sıfatıyla dava açılması halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilmeksizin işin görülmesi gerekir. Buna karşılık, Kanun aksi durumu düzenlememiş olduğundan, asliye hukuk mahkemesinin ticari olmayan bir davayı asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla görmüş olması açıkça usule aykırılık halini oluşturmaktadır.

6100 sayılı HMK’nın 1/(1) maddesinde “Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir.” hükmü düzenlenmiştir.
6100 sayılı HMK’nın 114/(1)-c maddesine göre, görev hususu dava şartlarından olup, aynı kanunun, 115. maddesine göre, dava şartlarının mevcut olup olmadığının mahkemece davanın her aşamasında kendiliğinden araştırılması ve gözetilmesi gerekmektedir.
Somut olayda davacı vekili tarafından finansal yapılandırma sözleşmesi için danışmanlık hizmeti verildiği, davalının ücret ödemediği belirtilerek davalı şirket aleyhine yapılan takibe karşı davalının itirazının iptali istemiyle itirazın iptali davası açılmış, davalı vekili davanın reddine karar verilmesini talep etmiş, ilk derece mahkemesi asliye hukuk mahkemesinin görevli mahkeme olduğunu belirterek görevsizlik kararı vermiş ve bu karara karşı davalı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Davacı taraf gerçek kişi, davalı taraf şirkettir. Dava ise hizmet sözleşmesinden kaynaklanan itirazın iptali davasıdır. Davacının tacir olduğuna dair bir bulgu ve iddia mevcut olmayıp, görevsizlik kararı yargılamanın her aşamasında verilebilir ve mahkeme tarafından resen dikkate alınmak zorundadır. Mevcut olayda görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesi olup, ilk derece mahkemesinin kararı usul ve yasaya uygun niteliktedir. Davalı vekilinin istinaf isteminin HMK 353 (1)-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatına ulaşılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-İzmir 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2022/588 Esas, 2023/408 Karar sayılı dosyasından verilen 08/05/2023 tarihli kararının, usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan, davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353(1)-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf talebinde bulunan davalı taraftan alınması gereken 269,80 TL istinaf karar harcına ilişkin; davalı tarafından peşin olarak yatırılan 179,90 TL istinaf karar harcının mahsubu ile kalan 89,90 TL istinaf karar harcının davacıdan alınarak Hazineye irat kaydına,
3-İstinaf talebinde bulunan davalı tarafından karşılanan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 391/3 ve 362/(1)-f maddeleri uyarınca, kesin olarak 10/07/2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.