Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2023/910 E. 2023/999 K. 06.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2023/910
KARAR NO : 2023/999

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 11.11.2022
NUMARASI : 2022/529 Esas 2022/919 Karar
DAVANIN KONUSU : Alacak
KARAR TARİHİ : 06.07.2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 06.07.2023

İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 11.11.2022 tarih 2022/529 Esas 2022/919 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :Davacı vekili, davacının güneş enerjisi santralleri yapımı konusunda uzman olup uzun yıllardır bu işle uğraştığını, davalı şirketin bugüne kadar gerçekleştirdiği projelerin tamamında davacının işi bulan, geliştiren, uygulamaya hazır hale getiren ve bu sözleşmelerin müşterilerle imzalanmasını sağlayan uzman olduğunu, davacının bu faaliyeti nedeniyle ilişkinin bir sözleşme ile bağlanmasına karar verilerek taraflar arasında 01/01/2020 tarihli sözleşmenin imza altına alındığını, geriye dönük olarak yapılan sözleşmede, davalı şirketin kuruluş tarihinden itibaren yapmış olduğu işler karşılığında müvekkiline %40 pay verileceğinin kararlaştırıldığını, diğer davalıların sözleşmeyi taraf olarak ve … .. Şirketinin ortak ve yetkilileri olarak imzaladıklarını, sözleşmeye rağmen davalılar tarafından davacının %40 oranındaki payına tekabül eden 2.061.000,00 TL’nin davacıya ödenmediğini, yapılan görüşmelerin sonuçsuz kalması üzerine 10/05/2022 tarihli ihtarname ile bedelin ödenmesi için ihtar ve ihbarda bulunduklarını, ihtara rağmen ödeme yapılmadığını, zorunlu arabuluculuk görüşmelerinden sonuç alınamadığını, her türlü menfi ve müspet zararların tazmini hakları saklı kalmak kaydıyla dava açmak zorunda kaldıklarını bildirmiş, davalı şirketin kuruluşundan itibaren elde edilen gelirin %40 payına isabet eden 2.061.000,00 TL’nin ihtarname tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalılar vekili, davacının gerçek kişi vergi mükellefi sıfatlı olarak tacir olmadığı gibi davanın nitelik, konu ve mahiyet itibariyle TTK ile ilgili olmadığını, davacının iddialarının asliye ticaret mahkemesinin yargılama konuları içine girmediğini, asliye ticaret mahkemesinin görevsiz olduğunu, davalı şirketin sözleşmede dahli ve katılımı olmaması nedeniyle taraf sıfatı olmadığından husumet yokluğu nedeniyle hakkındaki davanın reddinin gerektiğini, davalı gerçek kişiler ile davacı yan arasında 01/01/2020 tarihinde akdedilmiş herhangi bir sözleşme olmadığını, sözleşme tarihinde davalı şirketin iki ortaklı değil üç ortaklı olduğunu, sözleşme altındaki imzalara itiraz ettiklerini, sözleşme tarihinde ortak olan …’ın, 50 adet payını 28/07/2020 tarihinde 25’er pay olarak davalı ortaklara devrettiğini, sözleşme tarihinde şirketin üç ortaklı olması nedeniyle sözleşmede imzası bulunmayan ortağın, ortaklık haklarına tecavüzün söz konusu olması nedeniyle davacının dayandığı sözleşmenin varlığından söz edilmesinin imkansız olduğunu, sözleşmenin 2.7 nolu maddesinde … .. Şirketinden söz edildiğini, bu şirketin sözleşme tarihinden sonra ticaret siciline tescil edilmesi nedeniyle sözleşmenin varlığından söz edilmesinin imkansız olduğunu, davalıların davacı ile davaya dayanak sözleşmeyi tanzim etmediklerini, davacının ….. Şirketinde bir zamanlar işçi olarak çalıştığını, davalılara güven ve itimat telkin ettiğini, davacının … isimli bir şirketin İzmir Merkez Şubesi yetkilisi olup, müvekkili davalı şirkete ait adreste faaliyet gösterdiğini, davacının bu şekilde çalışırken edindiği tecrübe, deneyim ve çevreden yararlanmak kaydıyla … ve … ile … .. Şirketini kurup bu şirket adına çalışmaya başladığını, bu şirketi kurmadan önce davacının, davalı … Şirketinden takriben 592.167,52-TL’yi yetkilisi olduğu … -İzmir Merkez Şube hesaplarına aktardığını, 12/09/2020 tarihli temlikname isimli iki adet belgede, önce … – İzmir Merkez şubesince bu borcun, davacının sahip ve yetkilisi olduğu … .. Şirketine temlik olduğunu ve borçlunun … .. Şirketi olduğuna dair davacının şirket yetkilisi olarak attığı imza ile verildiğini, bu aşamadan sonra … … Şirketinin, davalı ….. Şirketinden 164.641,45-TL daha borç almakla, halihazırda …’nin, davalı … Ltd.Şti’ne toplam 756.808,97-TL borcu bulunduğunu, davacının, bu dava ile aslında 756.808,97-TL borcundan kurtulmaya çalıştığını, davacının davalı müvekkillerine bu borcun ödenmesi ve somutlaştırılması için kendisinin hazırladığı 12/09/2020 tarihli temlikname isimli belge ile birlikte hile ve aldatma ile, dava konusu sözde sözleşmeyi imzalatmış olabileceğini, sözleşmede Türk Hukuk Sistemine uyan ve uygun olan hiçbir maddenin bulunmadığını, özellikle TTK ve diğer ticaret hukukunda sınırlı olarak ortaya konulan sözleşme tiplerinden hiçbirisine uymadığını, TTK’nda kar dağılımının nasıl yapılacağının yasada somut bir şekilde düzenlendiğini, üçüncü kişinin bir şirketin karında ortak olduğu iddiasının yasal hiçbir dayanağı bulunmadığını, adi sözleşme yapılması mümkün ise de bu nitelikteki sözleşmede ortak olunan işin, sözleşmenin uygulama alanının, taraflara ait sorumlulukların, sözleşmenin ne şekilde sona ereceğinin, sözleşmenin devamı sırasında doğabilecek sorunlarda tarafların birbirlerine gerekli ihbar ve ihtar yükümlülüklerinin somut olarak belirtilmek zorunda olduğunu, dava konusu sözleşmenin hiçbir sözleşme tipine uymayan, tamamen hayali ve uygulanması mümkün olmayan hususlar içeren, davalı müvekkillerinin yanıltılmak suretiyle diğer bazı belgelerle birlikte araya konulmak şeklinde yahut başkaca bir yöntemle pek çok hileli, hakkaniyete, iyiniyet ve etik kurallara mugayir eylemlerinde olduğu gibi davalı müvekkillerinin iradeleri dışında imzalarının alındığı bir belge olabileceğini, imzanın müvekkillerine ait çıkması halinde müvekkillerinin irade sakatlığı hallerinin dikkate alınması gerektiğini, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü tüm hususların gerçek dışı olup yetkilisi ve ortağı olduğu şirketlerin davalı şirket …’e borcu olduğunu, davacının davalı müvekkili şirkette işçi sıfatında çalıştığı döneme dair tüm haklarının tam ve eksiksiz olarak kendisine ödendiğini, müvekkili şirketin muhasebecisini yanıltmak suretiyle alması gereken ücretten çok daha fazlasını kendi hesaplarına ve farklı hesaplara aktarıp, ücretinden çok daha fazlasını haksız ve yersiz olarak sebepsiz zenginleşme suretiyle mal edindiğini, davalı müvekkillerinin davacıya hiçbir borcu bulunmadığını, davacının, yetkilisi ve sahibi olduğu şirket adreslerini 11/03/2021 tarihinde Balçova adresine taşıyarak davalı müvekkili şirketin adresindeki faaliyetlerine son verip, ihtarname tarihine kadar söyleminin haksız ve yersiz sebepsiz zenginleşme niyetini ortaya koyduğunu bildirmiş, davanın görev ve husumet yokluğu ile esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davacının sözleşme ve dava tarihi itibariyle gerçek kişi tacir olmadığı gibi kendi adına bir ticari işletmesinin de bulunmadığı, her ne kadar davacı, tacir sıfatıyla geçmişte … ünvanlı iş yeri sahibi olarak … kayıtlarında ve vergi mükellefi olarak yer almış ise de; tacir sıfatıyla vergi yükümlüsü kaydının 20/09/2010 ve 31/12/2010 tarihleri dönemine ilişkin olup, 31/12/2010 tarihi itibariyle vergi mükellefiyetinin sona erdiği gibi …ndeki kaydın da 11/10/2010 tarihinde tescil edilip 11/11/2011 tarihinde faaliyetinin terk edildiği, bu tarihten sonra davacının tacir sıfatıyla vergi mükellefiyetinin bulunmadığı gibi adına kayıtlı bir iş yerinin de bulunmadığı, davacının, dava dışı başkaca şirket veya şirketlerde ortak veya yetkili olmasının, davaya dayanak sözleşmede hiçbir şirketin taraf bulunmaması nedeniyle bu davaya konu uyuşmazlık yönünden davanın nispi ticari dava sayılmasını gerektirmeyeceği, davaya dayanak 01/01/2020 tarihli sözleşme tarihinde davacının tacir sıfatıyla vergi mükellefiyetinin bulunmadığı gibi adına kayıtlı ticari bir işletmenin de var olmadığı, sözleşmede; sözleşme tarihinden itibaren geçmişe yönelik kar paylaşımı yapılacağı iddiasının kabul edilmesinde dahi sözleşmede adı geçen davalı ….. Ltd. Şti’nin sözleşme tarihinde henüz kurulmamış ve tescil edilmemiş olduğu, buna göre davacının faaliyetinin terki ile sonuçlanan önceki ticaret sicil ve vergi kaydının dava konusu uyuşmazlığın niteliğine ve esasına etkili olmadığı, davacının sözleşmeyi ortak ve yetkilisi olduğu şirketler adına imzalamadığı, şahsı adına imzaladığı, davacının ortak ve yetkilisi olduğu şirketlerin sözleşmede taraf olmadığı gibi davalı şirketin dahi sözleşmede taraf olmadığı, davalı şirketin ortak ve yetkilileri ile davacının şahsi olarak sözleşmede imzalarının bulunduğu, buna göre davacının tacir sıfatıyla ve adına kayıtlı bir işletme ilgili olarak sözleşmeyi imzalamadığı, ayrıca sözleşmede gerçek kişi davalıların da yalnız şahıs olarak taraf olup imzalarının bulunması nedeniyle davalıların şahıs olarak tacir sıfatıyla vergi yükümlüsü olduklarına ve kendi adlarına ticari işletmeleri bulunduğuna dair dosyada bir delil ve belge toplanmadığı gibi bu konuda tarafların aksine bir iddiasının dahi bulunmadığı, buna göre davalı gerçek kişiler yönünden de tacir sıfatı ve ticari işletmenin varlığına ilişkin yokluk nedeniyle davalı gerçek kişiler yönünden de davanın nispi ticari dava niteliğinin varlığının bulunmadığı, davacının, davalı şirkette ortak ve yetkili sıfatının hiç var olmadığı gibi bir süre davalı şirkette çalışmış olmasının uyuşmazlığın ticari nitelikli ve davanın nispi ticari dava olmasını gerektirecek bir ilişki niteliğinde bulunmadığı birlikte değerlendirildiğinde; davanın mutlak ve nispi ticari dava niteliğinin bulunmadığı, buna bağlı olarak Asliye Ticaret Mahkemesinde görülmesinin mümkün olmadığı anlaşılmakla uyuşmazlığın Asliye Hukuk Mahkemesinde çözülmesi gerektiği ve mahkemenin görevsiz olup görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olması nedeniyle görevsizlik kararı verilmesinin zorunlu olduğu, görevin dava şartlarından olup HMK nun 115(1) maddesi uyarınca davanın her aşamasında resen gözetilmesi gerektiği dikkate alınarak mahkemenin görevsizliği nedeniyle davanın dava şartı yokluğu yönünden usulden reddine karar verilmiştir.
Karara karşı taraf vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ : Davalılar vekili, davalılardan … … San. Ve Tic.Ltd.Şti.’nin yargılama konusu uyuşmazlıkla hiçbir bağlantısı bulunmayıp davacının imza olunduğu iddia olunan belirsiz süreli iş sözleşmesinde de imzası veya kaşesi bulunmadığını, bahse konu sözleşmede … ve …’ın imzası bulunduğu iddia olunmakta ise de, bu hususun gerçeği yansıtmadığını, bu nedenle davacı tarafın sunduğu sözleşmenin kabulünün mümkün olmayıp davalı müvekkil asillerin, davacı ile böyle bir sözleşme tanzim etmediklerini, yargılama konusu uyuşmazlığın tarafları arasında esasen, işçi-işveren ilişkisi söz konusu olduğunu, somut uyuşmazlık bakımından davacı tarafın şirket yetkilisi müvekkillerin emir ve talimatı altında ücret karşılığı iş görme borcunu yerine getirdiğini, davalı müvekkil şirkete ait resmi kayıtların ve ticari defterlerin hiçbirisinde bu hususta hiçbir düzenleme, borç vs durum söz konusu olmadığını, açıklandığı üzere taraflar arasındaki ilişkinin daha önceden kurulmuş bir işçi-işveren ilişkisi olduğunu, davalı şirketin davacıya iş sözleşmesinden doğan alacaklarını tam ve eksiksiz bir şekilde ödediğinin açık olduğunu, yargılama konusu uyuşmazlıkta görevli mahkeme İş Mahkemesi olduğunu istinaf nedenleri olarak ileri sürmekle kararın kaldırılmasını istemiştir.
Davacı vekili katılma yoluyla vermiş olduğu istinaf dilekçesinde; görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemesi olması gerektiğini, zira taraflar arasındaki sözleşmenin her ne kadar akdedilen sözleşmenin “İş Sözleşmesi” başlığı taşısa da, sözleşmenin 2.1 maddesinde açıkça belirtilen ortaklık kavramı ve genel içeriğinden de anlaşılacağı üzere bir adi ortaklık sözleşmesi niteliğinde olduğunu, sözleşme konusu … … San. Ve Tic. Ltd. Şti’nin ortağı olarak taraflarca kabul edilen davalının bu sözleşme kapsamında da tacir sıfatında olduğunu, bu bakımdan sözleşmenin ortaklık yapısına dair niteliği de göz önüne alınarak görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi olması gerekmekte olup görevsizlik kararının ortadan kaldırılarak Asliye Ticaret Mahkemesinin görevli olduğuna karar verilmesini istinaf nedenleri olarak ileri sürmekle kararın kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE :Dava, taraflar arasında düzenlendiği iddia edilen 01/01/2022 tarihli süresiz iş sözleşmesi başlıklı sözleşmeden kaynaklanan alacağın ödenmediği iddiası ile davalılardan tahsili istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir.
Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzenine ilişkin sebeplerle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
TTK’da tanımlanan mutlak ve nispi ticari davalara ticaret mahkemelerinin bakmakla görevli olup, bu kapsamda mutlak ticari davaların, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın yasal düzenlemelerce ticari sayılan davalar olup, bu davaların TTK’nun 4(1) , Kooperatifler Kanununun 99, İİK’nun 154, Finansal Kiralama Kanununun 31, Ticari İşletme Rehni Kanununun 22. Maddelerinde sayıldığı, bu nitelikteki davaların mutlak ticari dava sayılabilmesi için ilgili özel kanunlarda nitelendirilmesi ya da TTK’nun 4(1) maddesinde sayılmış olmasının yeterli olduğu, nispi ticari davalarda ise, her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili ve tarafların tacir olması halinde ticari nitelikte sayılan davalar olduğu, öte yandan yalnız bir tarafın ticari işletmesini ilgilendirilen havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların TTK’daki yasal düzenleme gereği uyuşmazlığın bir yanı tacir olmasa dahi bir yanının tacir olması halinde ticari dava sayıldığı, 6335 Sayılı Türk Ticaret Kanunu ile Türk Ticaret Kanunu’nun Yürürlüğü ve uygulama şekli hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair kanununun ikinci maddesi ile değişik TTK’nun 5(1) maddesi gereğince ticaret mahkemesi ticari nitelikli davalara ve çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlendirilmiştir.
Davaya dayanak teşkil eden 01.01.2020 tarihli sözleşmenin, davacı ile davalı gerçek kişiler arasında düzenlendiği, davalı şirketin ve sözleşmede adı geçen dava dışı şirketlerin taraf olmadığı, sözleşme içeriğinde davalı şirket ile dava dışı … … .. A.Ş.’nin yapacağı tüm ticari faaliyetler ile yaptığı işlerden doğacak karın ve dava dışı … .. Şirketinden yapılan tüm işlerden doğan karın %60’ının davalı gerçek kişilere, %40’ının ise davacıya ait olacağının kararlaştırıldığı görülmüştür.
Bu açıklamalar kapsamında, dosyada toplanan deliller ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, İDM’ce davacının sözleşme ve dava tarihi itibariyle gerçek kişi tacir olmadığı gibi kendi adına bir ticari işletmesinin de bulunmadığı, her ne kadar davacının tacir sıfatıyla geçmişte … ünvanlı iş yeri sahibi olarak … kayıtlarında ve vergi mükellefi olarak yer almış ise de, tacir sıfatıyla vergi yükümlüsü kaydının 20/09/2010 ve 31/12/2010 tarihleri dönemine ilişkin olup, 31/12/2010 tarihi itibariyle vergi mükellefiyetinin sona erdiği gibi …ndeki kaydın da 11/10/2010 tarihinde tescil edilip 11/11/2011 tarihinde faaliyetinin terk edildiği, bu tarihten sonra davacının tacir sıfatıyla vergi mükellefiyetinin bulunmadığı gibi adına kayıtlı bir iş yerinin de bulunmadığı, davacının, dava dışı başkaca şirket veya şirketlerde ortak veya yetkili olmasının, davaya dayanak sözleşmede hiçbir şirketin taraf bulunmaması nedeniyle bu davaya konu uyuşmazlık yönünden davanın nispi ticari dava sayılmasını gerektirmeyeceği, davaya dayanak 01/01/2020 tarihli sözleşme tarihinde davacının tacir sıfatıyla vergi mükellefiyetinin bulunmadığı gibi adına kayıtlı ticari bir işletmenin de var olmadığı, sözleşmede, sözleşme tarihinden itibaren geçmişe yönelik kar paylaşımı yapılacağı iddiasının kabul edilmesinde dahi sözleşmede adı geçen davalı ….. Ltd. Şti’nin sözleşme tarihinde henüz kurulmamış ve tescil edilmemiş olduğu, buna göre davacının faaliyetinin terki ile sonuçlanan önceki ticaret sicil ve vergi kaydının dava konusu uyuşmazlığın niteliğine ve esasına etkili olmadığı, davacının sözleşmeyi ortak ve yetkilisi olduğu şirketler adına imzalamadığı, şahsı adına imzaladığı, davacının ortak ve yetkilisi olduğu şirketlerin sözleşmede taraf olmadığı gibi davalı şirketin dahi sözleşmede taraf olmadığı, davalı şirketin ortak ve yetkilileri ile davacının şahsi olarak sözleşmede imzalarının bulunduğu, buna göre davacının tacir sıfatıyla ve adına kayıtlı bir işletme ilgili olarak sözleşmeyi imzalamadığı, ayrıca sözleşmede gerçek kişi davalıların da şahıs olarak taraf olup imzalarının bulunması nedeniyle davalıların şahıs olarak tacir sıfatıyla vergi yükümlüsü olduklarına ve kendi adlarına ticari işletmeleri bulunduğuna dair dosyada bir delil ve belge bulunmadığı, buna göre davalı gerçek kişiler yönünden de tacir sıfatı ve ticari işletmenin varlığına ilişkin yokluk nedeniyle davalı gerçek kişiler yönünden de davanın nispi ticari dava niteliğinin varlığının bulunmadığı, davacının, davalı şirkette ortak ve yetkili sıfatının hiç var olmadığı gibi bir süre davalı şirkette çalışmış olmasının uyuşmazlığın ticari nitelikli ve davanın nispi ticari dava olmasını gerektirecek bir ilişki niteliğinde bulunmadığı, bu itibarla davanın mutlak ve nispi ticari dava niteliğinin bulunmadığından bahisle Mahkemenin görevsizliği nedeniyle davanın dava şartı yokluğu yönünden usulden reddine, dosyanın görevli Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine yönelik verilen kararda herhangi bir usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı değerlendirilmiştir.
Bu durumda, istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre, duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Taraf vekillerinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı yönünden istinaf karar harcı olan 179,90 TL peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
3-Davalılar yönünden istinaf karar harcı olan 179,90 TL peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
4-İstinaf başvurusu nedeni ile davacının ve davalıların yaptığı giderlerin kendi üzerilerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 06.07.2023