Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2023/836 E. 2023/1459 K. 25.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2023/836
KARAR NO : 2023/1459

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 03/03/2023
NUMARASI : 2022/566 Esas 2023/152 Karar
BİRLEŞEN İZMİR 2. ATM ‘NİN 2022/830 ESAS SAYILI DAVA DOSYASINDA
ASIL DAVANIN KONUSU: Tapu İptali ve Tescil
BİRLEŞEN DAVANIN
KONUSU : Alacak
KARAR TARİHİ : 25.10.2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 25.10.2023

İzmir 3.Asliye Ticaret Mahkemesinin 03.03.2023 tarih 2022/566 Esas 2023/152 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi asıl ve birleşen dosya davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :Davacı vekili, davalı şirketin tür değişikliği öncesinde şahıs şirketi olduğu sırada şahıs şirketi yetkilisi ile dava dışı arsa malikleri … ve … arasında, … İli … İlçesi, … Mah. … ada … parsel sayılı taşınmaz ile ilgili İzmir 32. Noterliğinin 14.07.2016 tarih, 12285 yevmiye numaralı ”Düzenleme Şeklinde Taşınmaz Satış Vaadi ve Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesi” düzenlendiğini, daha sonra davalı şirketin tür değişikliği ile tüzel kişilik kazandığı ve böylece davalı şirket ile arsa malikleri arasında İzmir 14.Noterliğinin 04.01.2018 tarih 00096 yevmiye numaralı ek sözleşme düzenlendiği, iş bu sözleşme ile … ili, … ilçesi, … mahallesi … pafta … ada, … parsel sayılı arsa üzerinde yapılacak yapıların inşaatın yapımı işini üstlenen davalı şirket temsilcisi … ile müvekkili şirket temsilcisi … arasında üstlenilen projeyi yatırımın ve inşaatın yapılması için 04/08/2016 tarihli “İş Ortaklığı Sözleşmesi” yapıldığını, sözleşmenin 2/a maddesi uyarınca … veya …’nın ortak veya ayrı ayrı kuracakları sermaye şirketininde iş veren tarafında yer alan gerçek kişilerin yerine geçebileceğini, bu kez … Şirketi ile …. A.ş.’ye tüzel kişilik kazandırılarak taraflar arasındaki sözleşmenin devamı mahiyetinde 14/10/2017 tarihli iş ortaklığı sözleşmesinin akdedildiğini, 04/08/2016 tarihli sözleşmenin 15.maddesi uyarınca her hak edişte müteahhit firmaya serbest bırakılacak olan bağımsız bölüm, mesken ve dükkanların tapusunun … veya kuracağı şirketten … ve … iş oranı hisse oranında akabinde devredilebileceğinin düzenlendiğini, taşınmaz satış vaadi ve arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin 14.maddesi gereğince arsa maliklerinden hak ediş karşılığında ferağı alınan taşınmazların projenin tamamlanıp işin feshine gerek olmaksızın taraflar arasında bölüşülmesi gerektiğini, proje kapsamında iş akışı ve buna bağlı arsa payı hak edişlerinden gelen bağımsız bölüm mülkiyetlerinde bu şekilde paylaşıldığını, taraflar arasındaki iş ortaklığı ilişkisinin sözleşme hükümleri kadar aralarında oluşan iş akış teamüllerine uygun olarak yerine getirildiğini, bu güne kadar arsa maliklerinden devredilen taşınmazların satılarak bedelinin işte kullanılması veya bölüşülmesi konusunda sorun ortaya çıkmamışken davalı şirkete devredilen 33 ve 34 nolu bağımsız bölümleri 1/2 oranındaki hisselerin davacıya devrinin sağlanmadığını ileri sürerek fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla … ili, … ilçesi, … mahallesi … ada, … parsel sayılı taşınmazın 33 ve 34 nolu bağımsız bölüm numaralı tapularının davalı adına olan 1/2 hisse itibariyle tapunun iptali ile davacının adına tapuya tesciline İzmir 4. ATM 2022/131 D. İş sayılı 15/06/2022 tarihli ihtiyati tedbir kararının devamına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
BİRLEŞEN DAVA : Davacı vekili, asıl davada dayanılan iş ortaklığı sözleşmeleri ve kat karşılığı inşaat sözleşmesine dayanılarak, davalının iş ortaklığı adına yapımı süren binanın ortaklar arasında paylaşılması gereken 12. ve 117 nolu bağımsız bölümlerin arsa maliklerinden devir alınarak, davalı tarafça davacıya haber verilmeksizin satışının yapıldığını ve satış bedelinden davacıya düşen payın ödenmediğini, satış bedellerinin tapuda düşük gösterildiğini, davalı şirketin alacaklılarından mal kaçırmaya yönelik iş ve eylemlerde bulunduğunu ileri sürerek, 12. ve 117. nolu bağımsız bölüm taşınmazların mahkemece belirlenecek rayiç bedellerinin 1/2 sine tekabül eden alacağın fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 2.500.000,00-TL alacağın satış tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesini talep ve dava etmiştir.
ASIL VE BİRLEŞEN DAVA CEVAP: Davalı vekili, öncelikle tahkim itirazlarının olduğunu, taraflar arasındaki 14.10.2017 tarihli iş ortaklığı sözleşmesinin 16. İhtilafların Çözümü-Hakeme Başvurma maddesinin bulunduğunu, davanın usulden reddinin gerektiğini, davanın tarafları arasında davayı ve ihtiyati tedbire dayanak yapılan 04.08.2016 tarihli bir sözleşme bulunmadığını, dava konusu uyuşmazlığın uygulanamayacağını, dava konusu edilen 33 ve 34 nolu bağımsız bölümlerin tapusunun devrinin talep edilmesinin taraflar arasında düzenlenen 14.10.2017 tarihli sözleşmeye aykırı olduğunu, 14.10.2017 tarihli İş Ortaklığı Sözleşmesi’nin 8. Maddesinin ”Ortak Girişim tüm hak ve yükümlülüklerinin sona ermesinden sonra üzerinde anlaşma sağlanan kar veya zarar taraflarca yukarıdaki payları oranında paylaşılacaktır.” hükmünü içerdiğini, ortak girişimin henüz tasfiye aşamasına girmediğini, taraflar arasındaki hak ve yükümlülüklerin devam ettiğini, tarafların ortak girişimi sona erdikten sonra elbirliği ile adi ortaklığı tasfiye ederek, kar ve zararı bölüşebileceklerini, 14/07/2016 tarihli düzenleme şeklinde taşınmaz satış vadi ve arsa payı karşılığı sözleşmesinin 25. maddesinde devir yasağı bulunduğunu, davalının davacıdan mal kaçırma halinin söz konusu olmadığını, davacının talebinin dürüstlük kurallarına aykırı nitelikte olup, davalıya zarar vermek ve işlerini engellemek amacıyla yapıldığını ileri sürerek, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, asıl ve birleşen davada, tahkim itirazında bulunularak davanın usulden reddinin talep edildiği, 04.08.2016 tarihli iş ortaklığı sözleşmesinin 17. maddesinde ”Tüm anlaşmazlıklar, Türk HMK ‘nun tahkim hükümlerine göre çözüme bağlanacaktır. Anlaşmazlıkta Türk Maddi Hukuk hükümleri uygulanacağı ve bu hükümlere göre anlaşmazlıkların çözüleceği, tahkim yeri İzmir’dir. İhtilafların çözümü için yetkili mercinin İzmir Mahkemeleri olduğu, hakem kararı isteyen taraf hakem ücretlerini ve tahkim giderlerini yatıracağı, bu ücret ve giderler daha sonra hakem heyetinin kararına göre bölüşülebileceği hükmüne yer verildiği, taraflar arasındaki 14.10.2017 iş ortaklığı sözleşmesinin 16. maddesinde de aynı hükme yer verildiği, söz konusu tahkim şartı geçerli bir tahkim şartı olup tahkim şartı konulduktan sonra ihtilafların çözümü için yetkili merci İzmir Mahkemeleridir sözünün tahkim şartının varlığına halel getirmediği, dolayısı ile taraflar arasında geçerli bir tahkim sözleşmesinin bulunduğu ve iş ortaklığı sözleşmesi gereğince ortaya çıkacak ihtilafların tahkimde çözümlenmesi gerektiği değerlendirildiği, ancak ana davada tapu iptal ve tescil talebinin söz konusu olduğu, HMK 408 maddesi uyarınca taşınmaz mallar üzerindeki ayni haklardan kaynaklanan ihtilafların tahkime tabi olmadığı anlaşılmakla, asıl dava yönünden tahkim itirazının reddine, birleşen dava alacak davası olmakla birlikte asıl dava ve birleşen davanın aynı sözleşmeden kaynaklandığı, adi ortaklık hükümlerinin uygulanması gerektiği, tapu iptal tescil davasının mahkemede görülür iken alacak davasının tahkime tabi tutulmasının delillerin değerlendirilmesi ve tarafların menfaatlerine uygun olmadığı anlaşılmakla, birleşen davanın da ana dava ile birlikte görülmesi gerektiği değerlendirilerek, davalı tarafın tahkim itirazının reddine karar verildiği, davalı tarafın adi ortaklığın feshedilmediğini, taraflar arasındaki ortaklık sözleşmesi gereğince ortaklığın yükümlülükleri sona ermeden davacının talepte bulunamayacağını savunduğu, taraflar arasındaki 14.10.2017 tarihli iş ortaklığı sözleşmesinin 8. Maddesinde ”Ortak Girişim tüm hak ve yükümlülüklerinin sona ermesinden sonra üzerinde anlaşma sağlanan kar veya zarar taraflarca yukarıdaki payları oranında paylaşılacaktır.” hükmüne yer verildiği, yine taraf şirketlerin ortakları olan … ile … arasında akdedilen 04.08.2016 tarihli iş ortaklığı sözleşmesinin 8. maddesinde aynı hükme yer verildiği anlaşıldığı, tarafların dilekçelerdeki beyanlarından ve duruşma sırasındaki beyanlarından iş ortaklığının feshedilmediği, binanın yapımı sürdüğü ve ortakların üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirdiği anlaşıldığı, davacı vekili 03.03.2023 tarihli duruşmada taraflar arasındaki adi ortaklığın feshi konusunda yapılmış bir işlem, gönderilmiş bir ihtarname olmadığını, bu davada da adi ortaklığın feshi yönünde bir taleplerinin olmadığını, adi ortaklık tarafından kat karşılığı inşaat sözleşmesi gereğince yapılan binadan müteahhide düşen bağımsız bölümlerden olup arsa maliklerince davalıya devri sağlanan bağımsız bölümlerden asıl davada iki adet bağımsız bölümün 1/2 hissesinin davalı adına olan tapusunun iptali ile davacı adına tescili, birleşen davada davalı tarafından satılan iki adet bağımsız bölümün değerlerinin tespiti ile bedelinin 1/2 ‘sinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesi talebinin esasen adi ortaklığın tasfiyesi yönünde talepler olduğunu, adi ortaklık feshedilmeden veya feshi istenmeden tasfiyenin sağlanmasının mümkün olmadığı, davacı taraf adi ortaklığın sürdüğünü, tarafların giderlere katılma yükümlülüklerini yerine getirdiğini beyan ettiğine göre feshedilmeyen adi ortaklığın tasfiyesinin söz konusu olamayacağı, bunun yanı sıra taraf şirketler arasındaki 14.10.2017 tarihli iş ortaklığı sözleşmesi ile taraf şirketlerin ortakları arasındaki 04.08.2016 tarihli iş ortaklığı sözleşmesinin 8. maddesinde de ortak girişimin tüm hak ve yükümlülüklerinin sona ermesinden sonra kar ve zararın paylaşılacağı bildirilmekle, adi ortaklık sona ermeden kar paylaşımı niteliğindeki dava konusu taleplerin görülebilmesi mümkün olmadığı, bu durum karşısında davacının bu aşamada bu davayı açmakta hukuki yararı bulunmadığından, asıl ve birleşen davanın HMK 114/1-h ve 115/2 maddeleri uyarınca usulden reddine, ihtiyati tedbirin karar kesinleşinceye kadar devamına, davalı vekilinin ihtiyati tedbirin kaldırılması, teminatın arttırılması yönündeki tüm taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ: Asıl ve birleşen davada davacı vekili, davacı şirketin taleplerinin, adi ortaklığın tasfiyesi yönünde talepler olmadığını, kar payının tahsiline ilişkin davanın adi ortaklığın fesih ve tasfiyesini gerektirmeden talep ve dava olunabileceğinin Yargıtay 3. H.D’sinin 11.03.2014 tarih 2013/19680 E. 2014/3740 K.sayılı içtihatında belirtildiğini, mahkeme kararının davacının hem Avrupa İnsan Haklar Sözleşmesi 6.madde ve Anayasa’nın 36.maddesi kapsamında güvencelenen adil yargılanma ve bu kapsamda etkin ve etkili hak arama hakkının hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ek protokolünün 1.ve Anayasa’nın 35.maddesi kapsamında güvencelenen mülkiyet hakkının açık ihlali niteliğinde olduğunu istinaf nedenleri olarak ileri sürmekle, fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla mahkemece verilen usulden red kararının kaldırılmasını, talep ve itirazları doğrultusunda dosyanın esasına girerek keşif ve bilirkişi incelemesi yapılması açısından dosyanın yerel mahkemeye iadesini, uygun teminat mukabilinde tehiri icra kararının ilgili icra müdürlüğüne ibraz olunmak üzere yerel mahkemeye gönderilmesini, kararın kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE :Dava, asıl davada taraflarca akdedilen iş ortaklığı sözleşmesi uyarınca yapımı gerçekleştirilen taşınmazdaki müteahide düşen bağımsız bölümlerden arsa sahibi tarafından mütehide devredilen 33 ve 34 numaralı bağımsız bölümlerin 1/2 ‘sinin tapusunun iptali ile davacı adına tapuya tescili ile birleşen davada davalı tarafından satışı gerçekleştirilen dava konusu 12 ve 117 bağımsız bölüm numaralı taşınmazların gerçek değerlerinin tespiti ile 1/2’sinin davacıya verilmesine yönelik alacak istemine ilişkin olup ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın ve birleşen davanın HMK 114/1-h ve 115/2 maddeleri uyarınca usulden reddine, ihtiyati tedbirin karar kesinleşinceye kadar devamına, davalı vekilinin ihtiyati tedbirin kaldırılması, teminatın arttırılması yönündeki tüm taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve kamu düzeniyle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
Taraflarca delil olarak bildirilen İzmir 32. Noterliğinin 14.07.2016 tarihli, 12285 yevmiye numaralı, düzenleme şeklinde taşınmaz satış vaadi ve arsa payı inşaat sözleşmesinin, … ili, … İlçesi, … Mah., … Ada, … parselde yapılacak binaya ilişkin olarak arsa sahipleri … ve … ile müteahhit olarak … arasında imzalandığı anlaşılmıştır. Bu sözleşmeye ek olarak asra sahipleri … ve … ile müteahhit … A.ş arasında İzmir 14. Noterliğinin 14.01.2018 tarihli, 96 yevmiye numaralı ek sözleşmenin düzenlendiği; yine … ile … arasında İzmir 32. Noterliğinin 14.07.2016 tarihli 12285 yevmiye numaralı … İlçesi, … Mah., … Ada, … Parselde bulunan arsa üzerine yapılacak olan binanın ortaklaşa yapılması konusunda 04.08.2016 tarihli iş ortaklığı sözleşmesi atfedilmiş, daha sonra aynı konuda iş ortaklığının taraflarının şirketleri olan … A.Ş. ile … A.Ş. Arasında 14.10.2017 tarihli iş ortaklığı sözleşmesi imzalanmıştır.
TBK’nın 620. maddesinde “Adi ortaklık sözleşmesi, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. Bir ortaklık, kanunla düzenlenmiş ortaklıkların ayırt edici niteliklerini taşımıyorsa, bu bölüm hükümlerine tabi adi ortaklık sayılır.” 621. maddesinde “Her ortak, para, alacak veya başka bir mal ya da emek olarak, ortaklığa bir katılım payı koymakla yükümlüdür. Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa katılım payları, ortaklığın amacının gerektirdiği önem ve nitelikte ve birbirine eşit olmak zorundadır. Bir ortağın katılım payı, bir şeyin kullandırılmasından oluşuyorsa kira sözleşmesindeki; bir şeyin mülkiyetinden oluşuyorsa satış sözleşmesindeki hasara, ayıptan ve zapttan sorumluluğa ilişkin hükümler kıyas yoluyla uygulanır.” 622. maddesinde “Ortaklar, niteliği gereği ortaklığa ait olan bütün kazançları aralarında paylaşmakla yükümlüdürler.” ve “Kazanç ve zarara katılma” başlıklı 623. maddesinde “Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir. Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder. Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir.” şeklinde düzenlemeler mevcuttur. Adi ortaklık ilişkisi 6098 Sayılı TBK’nun 639. maddesinde sayılan sona erme sebeplerden birinin gerçekleşmesiyle sona erer. Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir. Tasfiye ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleriyle alacak, verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması yada satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Diğer bir anlatımla tasfiye memuru tarafından yapılacak bir arıtma işlemi olup; hesap ve işlemin incelenip, bir bilanço düzenlenerek ortaklığın aktifi ve pasifi arasındaki farkı ortaya koymaktır. Bu durumda mahkemece 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 Sayılı TBK’nun 620 vd.maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınmalıdır.
Öncelikle yanlar arasında akdedilen 04.08.2016 tarihli iş ortaklığı sözleşmesinin 17.maddesi ile 14.10.2017 tarihli iş ortaklığı sözleşmesinin 16.maddesinde yer alan tahkim şartı açısından asıl davanın tapu iptal ve tescile yönelik olmasına nazaran, HMK 408. maddesi dikkate alındığında tahkime tabi olmadığından asıl dava yönünden tahkim itirazının yerinde bulunmadığı, birleşen dava yönünden asıl dava ve birleşen davanın aynı sözleşmeden kaynaklandığı, adi ortaklık hükümlerinin uygulanması gerektiği, tapu iptal tescil davasının mahkemede görülür iken alacak davasının tahkime tabi tutulmasının delillerin değerlendirilmesi ve tarafların menfaatlerine uygun olmadığı dikkate alınarak her iki davanın birlikte görülmesi gerektiği yönündeki İDM kararının usul ve yasaya uygun bulunduğu değerlendirilmekle, davalı tarafın tahkim itirazının reddine karar verilmesi yerindedir, davacı vekilinin aksi yöndeki istinaf nedenleri isabetli görülmemiştir.
Taraflar arasındaki 14.10.2017 tarihli iş ortaklığı sözleşmesinin 8. maddesinde ”Ortak Girişim tüm hak ve yükümlülüklerinin sona ermesinden sonra üzerinde anlaşma sağlanan kar veya zarar taraflarca yukarıdaki payları oranında paylaşılacaktır.” hükmüne yer verildiği, yine taraf şirketlerin ortakları olan … ile … arasında akdedilen 04.08.2016 tarihli iş ortaklığı sözleşmesinin 8. maddesin de aynı hükme yer verildiği, taraf beyanlarından yanlar arasındaki iş ortaklığının feshedilmeyip, binanın yapımının sürdüğü, adi ortaklık tarafından kat karşılığı inşaat sözleşmesi gereğince yapılan binadan müteahhide düşen bağımsız bölümlerden olup arsa maliklerince davalıya devri sağlanan bağımsız bölümlerden asıl davada iki adet bağımsız bölümün 1/2 hissesinin davalı adına olan tapusunun iptali ile davacı adına tescili, birleşen davada davalı tarafından satılan iki adet bağımsız bölümün değerlerinin tespiti ile bedelinin 1/2 ‘sinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesi talebinin adi ortaklığın tasfiyesi yönünde talepler olduğu, adi ortaklık feshedilmeden veya feshi istenmeden tasfiyenin sağlanmasının mümkün olmadığına ilişkin Yerel Mahkemenin kabulü isabetli olup, taraf şirketler arasındaki 14.10.2017 tarihli İş Ortaklığı Sözleşmesi ile taraf şirketlerin ortakları arasındaki 04.08.2016 tarihli İş Ortaklığı Sözleşmesinin 8. maddesinde ortak girişimin tüm hak ve yükümlülüklerinin sona ermesinden sonra kar ve zararın paylaşılacağının sözleşmede kararlaştırılmış olmasına nazaran, hukuki yarar yokluğundan asıl ve birleşen davanın usulden reddine yönelik verilen karar isabetlidir, bu nedenle asıl ve birleşen davada davacı vekilinin istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir.
Bu durumda, istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre, duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Asıl ve birleşen dosya davacı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Asıl ve birleşen dosya davacı yönünden istinaf karar harcı olan 539,70 TL’den peşin alınan 359,8‬0 TL’nin mahsubu ile eksik kalan 179,9‬0 TL’nin asıl ve birleşen dosya davacıdan tahsiline,
3-İstinaf başvurusu nedeni ile asıl ve birleşen dosya davacının yaptığı giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay ilgili Hukuk Dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.25.10.2023