Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2023/832 E. 2023/1710 K. 29.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2023/832
KARAR NO : 2023/1710

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : MANİSA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 09.09.2022
NUMARASI : 2022/479 E. – 2022/1235 K.
DAVANIN KONUSU : Alacak
KARAR TARİHİ : 29.11.2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 29.11.2023

Manisa Asliye Ticaret Mahkemesinin 09.09.2022 tarih 2022/479 E. – 2022/1235 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA : Davacı vekili, 13.02.2013 tarihinde davalı ile müvekkili arasında “Hisse Devrine Dair Taahhütname ve Protokol” imzalandığını, protokol uyarınca devir bedelinin 250.000 Euroluk kısmının müvekkili tarafından davalıya ödenerek, davalının şirket paylarının % 25’inin müvekkiline devredildiğini, bu şekilde şirkete ait hisselerin % 25’lik kısımın 20.09.2013 tarihinde müvekkiline devredildiğini, devrin ardından müvekkilinin davalı ile birlikte 1 yıllığına şirket müdürü olarak atandığını, davalının, 25.11.2013 tarihinde müvekkiline ait borçlardan dolayı şirkette hisse sahibi olarak görülmesinin tehlikeli olacağını tavsiye edip, müvekkilini kandırıp ikna ederek müvekkiline devredilen söz konusu hisselerin dava dışı …’e devredilmesini sağladığı, ancak söz konusu hisse bedeli olarak davacıya ödediği 250.000 Euro’nun kendisine iade edilmediğinden bahisle, söz konusu bedelin 13.02.2013 tarihinden itibaren işleyecek faiziyle tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili, hisse devrine dair protokolün geçerli bir sözleşme olduğunu, şirketin % 25’lik hissesinin davacıya ve daha sonra da bir üçüncü şahsa devrini düzenleyen hisse devir sözleşmelerinin resmi şekil şartlarına uygun olarak noterlikçe hazırlandığını, devirlerin ticaret siciline kaydedildiğini, protokolün görünürdeki muhatabı davacı ise de sözleşmenin ardındaki gerçek muhatabın … A.Ş gibi önemli bir şirketin sahibi olan … bulunduğunu, davacının şirket hissesini devralacak maddi gücü olmadığından sözleşmede bahsi geçen devir bedellerinin karşılanmasının … tarafından taahhüt edildiğini, sözleşmede ve dava dilekçesinde bahsi geçen devir bedelinin ödenmesi için açılan kredilerin bu kişi güvencesi ve imzasıyla aktedildiğini, davacının hisse devir bedeli olarak 250.000 Euro ödediğine dair iddiasının gerçek dışı olduğunu, bu paranın … tarafından bankaya gönderilen paradan ödendiğini, müvekkilinin şirket adına çekilen krediden haberdar olmadığını, imzanın sahte olduğunu banka müdürünün anlaması ve müvekkilinin banka müdürün zarar görmesini istememesi ile davacının ısrarı üzerine müvekkilinin sonradan imza attığını, devir bedeli olarak ödenmeyen ve müvekkil tarafından kullanılmayan şirketi borçlu konuma sokan yine davacıyı kredi geri ödemesi borcu altına sokmayan kredi sözleşmesinin hisse devir bedeliyle alakası olmadığını, davacının sorunlu mali geçmişi ve borçları nedeniyle şirketin banka blokajı altına girdiğini, işlerinin durma noktasına gelmesi üzerine 25.11.2013 tarihle hisse devir şözleşmesiyle davacıya ait hissenin müvekkilinin eşi …’e devredildiğini, 250.000 Euro devir bedeli davacıya nakden ve elden iade edildiğini, noterde düzenlenen hisse devir sözleşmesinde de bu hususun belirtildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davacı ile davalı arasında imzalanan hisse devir protokolü çerçevesinde davacı tarafından davalıya hisse devir bedelinin peşinatı olarak 250.000 Euro banka kanalıyla ödendiği, davalı tarafça bu miktara karşılık gelen 5.000 hissenin davacıya devri gerçekleştiği, davacı yaklaşık 1 yıl süre ile davalı ile birlikte dava dışı şirketin idaresinde yer aldığı, dava dışı şirketin 25.11.2013 tarihli 4 sayılı ortaklar kurulu kararı ile “davacının sahip olduğu 5.000 paya karşılık 125.000,00 TL sermayesinin tamamının aynı bedel ile şirket ortağı olmayan …’e devredilmesine, davacının ortaklıktan ayrılmasına, pay devrinin pay defterine işlenmesine” karar verildiği, bu karar ile birlikte davacının, dava dışı şirketteki ortaklığı sona erdiği, davacı ile dava dışı … arasındaki devir işleminin noterde resmi olarak yapıldığı ve dava konusu olan hisseye karşılık gelen hisse devir bedelinin ödendiğinin kararlaştırıldığı, resmi nitelikte bu işlemle birlikte artık davacının, davalıdan devraldığı ancak sonradan dava dışı …’e devrettiği hissesinin bedelini aldığının kabul edildiği, resmi senedin aksinin aynı nitelikte bir belge ile ispatlanması gerekli olup, davacı tarafça bu nitelikte bir belge sunulmadığından, davacı vekilinin iddiasına göre davacı ile dava dışı … arasında inanç sözleşmesinin varlığından söz edilebileceği, bu çerçevede hisse devir bedelinin geri alınmadığı yönündeki iddianın da dava dışı bu kişi ile davacı arasında tartışılacak bir iddia olduğu, taraflar arasındaki 13/02/2013 tarihli sözleşmenin TTK’nun aradığı şekil şartlarına uymadığı kabul edilse dahi sözleşme gereğince edimini yerine getiren ve 250.000,00 Euro’yu havale eden davacıya 5.000 hissenin devredilmiş olması nedeniyle sözleşmenin geçersiz olduğunun iddia edilemeyeceği, bu iddianın HMK’nun 2. Maddesindeki iyi niyet kuralı ile bağdaşmayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ : Davacı vekili, mahkeme kararının gerekçesiz olduğunu, hisse devir taahüdüne ilişkin ön akitlerde de noter şartı arandığını, somut olayda taraflar arasında aktedilen sözleşmenin hisse devri taahhüdünde ilişkin ön akit kapsamında kaldığını, bu nedenle sözleşmenin geçersiz sayılması ve davacının vermiş olduğu 250.000 Euro’nun geri alınmasına karar verilmesi gerektiğini, davacının kendisine devredilen hisseyi davalıya değil, …’e devretmesi nedeniyle bu kişiye karşı talepte bulunması gerekçesinin hatalı olduğunu, müvekkilinin devraldığı hisselerin davalının kızı …’e ait ise de gerçekte şirketin tek hakimi ve sahibinin davalı olduğunu, davacı nasıl ki kızına ait hissenin devrini davacıya yapılmasını sağladı ise aynı hususun yargılama sırasında hiç tartışılmadığını, tarafların bu yöndeki iddia veya savunmasının alınmadığını, HMK’nın 31. maddesine aykırı hareket edildiğini, mahkemece tarafların görüşüne başvurulması halinde bu açıklamaların yargılama aşamasında yapılacağını, belki de davalının da dava dışı … adına hareket ettiğini kabul edeceğini, ön inceleme duruşması tutanağına aykırı şekilde tahkikatın yürütüldüğünü, taraflar arasında husumete ilişkin bir uyuşmazlık bulunmadığını, bu yönde bir itiraz bildirilmediğini, dava dışı …’nin kendi namına davalı hesabına hareket ettiğinin dikkate alınmadığını, davanın …’ye yöneltilmesi gerektiği yönünde savunma yapılmadığını, bilirkişi raporu alınmadığını, hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiğini istinaf nedeni olarak ileri sürmekle kararın kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE :Dava, limited şirket hisse devrinden kaynaklanan alacak istemine ilişkin olup ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzenine ilişkin sebeplerle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
Dairemizin 21.12.201 tarih ve 2018/1503 E-2021/1572 K sayılı kararıyla; “HMK’nın 14/2 maddesi gereğince özel hukuk tüzel kişilerinin, ortaklık veya üyelik ilişkileriyle sınırlı olmak kaydıyla, bir ortağına veya üyesine karşı veya bir ortağın yahut üyenin bu sıfatla diğerlerine karşı açacakları davalar için ilgili tüzel kişinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir. 11.06.2015 tarihli ticaret sicil gazetesindeki ilana göre dava tarihi itibariyle şirket merkezi Yunusemre/Manisa olduğuna göre mahkemece kesin yetki nedeniyle davanın usulden reddi gerekirken davanın esasına girilerek karar verilmesinin doğru olmadığı” gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırıldığı, ilk derece mahkemesince verilen yetkisizlik kararı üzerine dosyanın Manisa Asliye Ticaret Mahkemesine gönderildiği, Manisa Asliye Ticaret Mahkemesinin 2022/479 E-2022/1235 K sayılı kararıyla davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Somut olayda, taraflar arasındaki uyuşmazlığın, şirket hissedarları arasındaki hisse devir bedelinin iadesi isteminden kaynaklandığı, davacı vekili, taraflar arasındaki “Hisse Devrine Dair Taahhütname ve Protokol” e istinaden dava dışı şirketin % 25 hissesine karşılık 250.000 Euro hisse devir bedelini nakden ödeyen davacının hissedar haline geldikten sonra davalı şirket yöneticisinin müvekkilini kandırarak, davacıya devredilmiş olan hissenin davalının eşi …’e devrini sağladığını, bu şekilde müvekkilinin şirket hissesini ve hisse devir bedelini kaybettiğini ileri sürerek, hisse devir bedeli olarak ödediği 250.000 Euro’nun davalıdan tahsili isteminde bulunduğu, davacının dayandığı protokolün davacı, davalı ve dava dışı şirket adına imzalandığı, mahkemece yapılan yargılama sonucunda, dava dışı şirketin 25/11/2013 tarihli ve 4 sayılı Ortaklar Kurulu Kararı ile davacının sahip olduğu payın tamamının aynı bedel ile şirket ortağı olmayan dava dışı …’e devredilmesine ve davacının ortaklıktan ayrılmasına karar verildiği, bu konuda devir işleminin Manisa 1. Noterliği’nin 25/11/2013 tarihli ve 30338 yevmiye numaralı hisse şirket devri sözleşmesinin imzalandığı, bu sözleşmenin resmi belge sıfatına sahip olduğu, taraflar arasındaki 13/02/2013 tarihli sözleşmenin TTK’nun aradığı şekil şartlarına uymadığı kabul edilse bile sözleşme konusu edimin taraflarca yerine getirilmiş olması karşısında sözleşmenin geçersiz olduğunun iddia edilmesinin iyi niyet ve dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, bu gerekçeye dayalı yerel mahkeme kararında isabetsizlik veya usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı değerlendirilmiştir.
Açıklanan tüm bu hukuki ve maddi vakıalar karşısında; tarafların iddia ve savunmaları ile dayandıkları belgelere göre; netice itibariyle ilk derece mahkemesince verilen kararda bir hukuka aykırılık bulunmadığı, bu durumda, istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre, duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı yönünden istinaf karar harcı olan 269,85 TL’den peşin alınan 179,90 TL’nin mahsubu ile bakiye 89,95 TL harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf başvurusu nedeniyle davacı tarafından yapılan giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay ilgili Hukuk Dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere 29.11.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.