Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2023/1336 E. 2023/1409 K. 12.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2023/1336
KARAR NO : 2023/1409

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : AYDIN ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 21.06.2023
NUMARASI : 2023/361 Esas

DAVANIN KONUSU: İhtiyati Tedbire İtiraz
KARAR TARİHİ : 12.10.2023
KARAR YAZIM TARİHİ: 12.10.2023

Taraflar arasındaki davadan dolayı Aydın Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 21.06.2023 gün ve 2023/361 Esas sayılı hükmün istinaf yoluyla Dairemizce incelenmesi ihtiyati tedbire itiraz eden davalı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
TALEP : İhtiyati tedbir isteyen davacı vekili, müvekkilinin davalı şirketin 30.000’de 6.000 (%20) oranında hissedarı olduğunu, davalı şirketin 04.06.2001 tarihinde Ticaret Siciline kayıt ve tescil edildiğini, kuruluşta halen şirket müdürlüğünü sürdüren müvekkilinin abisi dava dışı … ‘nın 400’de 160 (%40), erkek kardeşi dava dışı … ‘nın 400’de 80 (% 20) ve kuzeni dava dışı … ‘nın 400’de 160 (% 40) olmak üzere şirket ortağı olduklarını, 15.12.2003 tarihinde kuzeni … ‘nın şirketteki hisselerini … ‘ya devrederek şirketten ayrıldığını, 26.12.2003 tarihinde müvekkilinin, … ‘nın 400’de 60 hissesini (%15) devralarak davalı şirkete ortak olarak katıldığını, müvekkilinin 18.05.2007 tarihinde kardeşi … ‘nın 30.000’de 1.500 adet payını devraldığını ve nihai olarak şirkette 30.000’de 6.000 (%20) paya sahip olduğunu, davalı şirketin … Merkezi ünvanlı diyaliz merkezini işlettiğini, müvekkilinin 2007 yılı Şubat ayından itibaren bu merkezde çalıştığını ve ortağı bulunduğu şirkete katkı yaptığını, müvekkilinin davalı şirkette haklı nedenle iş aktini feshettiği Ekim 2022 tarihinde 20.000,00-TL maaşla çalıştığını, müvekkilinin, şirket ortağı olmasına ve fiilen diyaliz merkezinde diyaliz hekimi olarak aktif çalışmasına karşın, azınlık hisse sahibi olarak tüm kararlardan hariç tutulduğunu, diğer ortakların ve özellikle baskın hissedar ve şirket müdürü … müvekkilin iradesini dikkate almaksızın şirketi tek başına yönettiğini, şirket ana sözleşmesinde açık hüküm olmasına ve uzun yıllar kâr etmesine karşın hiç bir zaman şirkette kâr payı dağıtımı yapılmadığını, huzur hakkı ödemesinin de yapılmadığını, yalnızca işletmeden aldığı diyaliz hekim maaşı ile geçinmek zorunda kaldığını, defalarca talep etmesine karşın müvekkiline davalı şirketin mali tabloları hakkında ayrıntılı bilgi verilmediğini, ihtarname göndererek davalı şirket yönetimini ve mali denetimi sağlamak amacıyla ortaklar toplantısı talep ettiğini, ancak davalı şirket yönetimi/diğer ortaklar müvekkilin bu istemini usulüne uygun bir şekilde yerine getirmediklerini, işyerinde müvekkiline karşı mobbing uygulandığını, şirket müdür ve hakim ortağı … ile şirket ortağı … ‘nın, şirkete ait kredi kartlarını, şahsi harcamalarında, çocuklarının okul taksitlerini ödemede kullandıklarını iddia ederek, TTK’nın 638/2-ikinci cümlesi uyarınca çıkma davası süresince müvekkilinin zarara uğratılmasının önüne geçilebilmesi için; ortaklıktan doğan hak ve borçların tümünün müvekkili açısından çıkma süresi sonuna kadar dondurulmasını, davalı şirket adına kayıtlı taşınır ve taşınmaz malların üçüncü kişilere devir ve temliklerin önlenmesini, davalı şirket yönetiminin her türlü borçlandırıcı tasarrufi işlemlerinin önlenmesini, davalı şirket adına bankalarca verilmiş tüm kredi kartlarının bloke edilmesini, davalı şirkete ait banka hesaplarında çalışanların maaş ödemeleri haricinde ödeme yapılmaması için mevcut tüm banka hesapları üzerine bloke konulmasını teminen HMK’nun 389. maddesi ve 6102 Sayılı Kanun’un 638/2. ikinci cümlesi gereğince ihtiyati tedbir kararı verilmesini, TTK’nın 641/1 maddesi gereğince ve karar tarihine en yakın tarih itibari ile mahkeme tarafından belirlenecek esas sermaye payının gerçek değeri tutarında ayrılma akçesinin ödenmesi kaydı ile müvekkilinin davalı şirket ortaklığından çıkmasına, ayrılma akçesinin dava tarihinden itibaren yasal faiz oranından az olmamak üzere ödeme tarihine kadar işleyecek değişen oranlarda avans faizi ile birlikte davalı şirketten tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
İlk derece mahkemesince 18.05.2023 tarihli tensip tutanağında, davacı tarafın şirkete ait taşınmaz ve taşınır malları üzerine ihtiyati tedbir konulması isteminin kısmen kabulüne, davalı şirket adına kayıtlı araçlar, iş makineleri ve gayrimenkuller üzerine ihtiyati tedbir konulmasına, TTK’nun 638/2. bendi gereğince dava süresince davacının ortaklıktan doğan hak ve borçlarının tümünün dondurulmasına, davacı tarafın davalı şirkete ait banka kayıtları ve kredi kartları üzerine tedbir konulması, şirket yönetiminin her türlü borçlandırıcı tasarrufi işlemlerinin önlenmesi yönündeki taleplerinin, şirketin günlük işleyişini ve ticari hayatını işlemez hale getireceği nazara alınarak reddine karar verilmiştir.
İHTİYATİ TEDBİRE İTİRAZ : Davalı vekili, cevap dilekçesinde davacının ortaklıktan haklı nedenle çıkma davasını açmaya hakkının ve hukuki yararının bulunmadığını, müvekkil şirketin ortaklık yapısı itibari ile 3 kardeşli aile şirketi olduğunu, davacının herhangi bir hisse bedeli ödemeden ve şirkete ayni/nakdi sermaye koymadan sadece kardeş olması nedeniyle diğer ortaklar tarafından iyiniyetli olarak %20 ortak yapıldığını, %57 hissedarın … , %23 hissedarın ise … olduğunu, tarafların ortak kararı ile … ‘nın şirketi münferiden temsil ve ilzama yetkili müdür olarak atandığını, davacının şirket yönetimine doğrudan karar alabilecek yetkisi olmasa dahi fiiliyatta tamamen iyiniyetli olarak davacının haklarının her daim gözetildiğini, her yıl düzenli genel kurul yapılmamasının sebebinin, şirketin bir aile şirketi olması, zaten karar alınacak konuların sürekli irtibat halinde olunarak alınması ve ortakların kardeş olarak şirkette her türlü bilgi ve belgeye her zaman istediği gibi ulaşabilmesi olduğunu, davacının şirket ortağı olarak sadece maddi menfaat elde etmediğini, ayrıca diyaliz hekimliği görevini üstlendiği süreç açısından da her daim avantajlı pozisyonda olduğunu, normal bir hekime göre yarı oranda çalıştığını, davacının işyerindeki disiplini ve çalışma ortamını bozduğunu, davacı aleyhine şirket aracının istihkakı davası açıldığını, teminatsız olarak ihtiyati tedbir karar verilmesinin hatalı olduğunu belirterek, mahkemece şirketin taşınır-taşınmaz-medikal cihazları üzerine konulan tüm ihtiyati tedbirlerin kaldırılmasına, mahkeme aksi kanaatte ise davacının %20’lik hissesine karşılık şirket malvarlığı değerinin %70’ini karşılayan tapu üzerindeki tedbirin devam ettirilerek şirketin ekonomik hareket alanını kısıtlamamak adına diğer malvarlığı olan araç (7 adet)/taşınır/medikal cihazlar üzerindeki ihtiyati tedbirin kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ ARA KARARININ ÖZETİ : Mahkemece duruşma açılarak yapılan inceleme neticesinde, verilen tedbir kararının kanuna ve ana sözleşmeye aykırı olmadığı, dava konusu ile ilgili tedbir kararı verildiği, davalı vekilinin itiraz dilekçesinde belirttiği şekilde, şirket faaliyetlerini sekteye uğratması ve şirkete zarar vermesine neden olmayacağı, şirketin işleyişine ve faaliyetlerine doğrudan müdahale mahiyetinde olmadığı, dosya kapsamına, HMK’nun ihtiyati tedbire ilişkin hükümleri ile Yargıtay’ın kökleşmiş içtihatlarına uygun olduğu gerekçesiyle ihtiyati tedbirin kaldırılması talebinin reddine karar verilmiştir.
Karara karşı ihtiyati tedbire itiraz eden davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ : İhtiyati tedbire itiraz eden davalı vekili, mahkemece davacı tarafın dava dilekçesinde talep etmiş olduğu şirket menkul ve gayrimenkul mallarına ilişkin herhangi bir teminat alınmaksızın tedbir kararı verdiğini, tedbirin amacını aşan bir tedbir olduğunu, şirketin taşınmazına koyulan tedbir ile en az %70’lik malvarlığına tedbir konulmuş olduğunu, bunun üzerindeki araç ve tıbbi cihaz üzerindeki tedbirlerin taşkın birer tedbir olduğunu, taşınmaza konulan tedbir ile zaten davacının işbu davada haklı çıksa bile her türlü hakkının 3-4 kat fazlası ile teminat altına alındığını, ayrıca söz konusu teminatlara ilişkin teminat alınmamasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, öncelikle ilgili tüm tedbirlerin kaldırılmasını, istinaf mahkemesi aksi kanaatte ise de zaten şirkete ait malvarlığının %70’ine tekabül eden taşınmaz (4 dönüm üzerine kurulu Aydın Nazilli yolu kenarında modern yapılı hastane binası) üzerindeki tedbirin %20’lik hissenin dava konusu ayrılma akçesini fazlasıyla teminat altına aldığı gerekçesi ile ilgili tapu tedbirin muhafaza edilerek, şirketin aktif malvarlığında yer alan taşınırlar (araçlar, tıbbi cihazlar vb.) üzerindeki tedbirin kaldırılmasını talep ettiklerini, halihazırda araçlar, tıbbi cihazlar ve diğer taşınırlar üzerinde tedbir bulunmasının şirketin ticari işleyişini sekteye uğrattığını, tıbbi cihazların hastalara daha kaliteli hizmet sağlamak adına yenilenmek zorunda olduğunu, ancak işbu tedbir kararı nedeni ile yenilenemediğini, şirketin tüm malvarlığına tedbir konulmuş olmasının şirketin ekonomik anlamda bankalar ve piyasalar nezdinde kredibilitesini düşürdüğünü savunarak, tedbirin kaldırılmasına, mümkün olmaması halinde davacıdan teminat alınmasına, taşınmaz üzerindeki tedbirin yeterli olduğu değerlendirilerek taşınırlar (tıbbi cihazlar ve araçlar) üzerindeki ihtiyati tedbirin kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE : Talep, ihtiyati tedbirin kaldırılması yönündeki itiraza ilişkin olup, ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle itirazın reddine karar verilmiştir.
Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzenine ilişkin sebeplerle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
Davacı vekilince, davacının ayrılma akçesi ödenmesi kaydı ile davalı şirket ortaklığından çıkması istemiyle açılan davada, ortaklıktan doğan hak ve borçların tümünün davacı açısından çıkma süresi sonuna kadar dondurulması, davalı şirket adına kayıtlı taşınır ve taşınmaz malların üçüncü kişilere devir ve temliklerin önlenmesi, davalı şirket yönetiminin her türlü borçlandırıcı tasarrufi işlemlerinin önlenmesi, davalı şirket adına bankalarca verilmiş kredi kartlarının bloke edilmesi, maaş ödemeleri haricinde banka hesapları üzerine bloke konulması yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesi talep edilmiştir. İlk derece mahkemesince 18.05.2023 tarihli tensip tutanağı ile, ihtiyati tedbir isteminin kısmen kabulüne, davalı şirket adına kayıtlı araçlar, iş makineleri ve gayrimenkuller üzerine ihtiyati tedbir konulmasına, TTK’nun 638/2. bendi gereğince dava süresince davacının ortaklıktan doğan hak ve borçlarının tümünün dondurulmasına karar verilmiş, davalı şirkete ait banka kayıtları ve kredi kartları üzerine tedbir konulması ve şirket yönetiminin her türlü borçlandırıcı tasarrufi işlemlerinin önlenmesi yönündeki ihtiyati tedbir istemi ise reddedilmiştir.
HMK’nın 390/3 maddesinde, ihtiyati tedbir isteğinin kabul edilebilmesi bakımından, ihtiyati tedbir isteyenin haklılığı konusunda tam kanaat değil, kuvvetle muhtemel yaklaşık bir kanaatin yeterli olacağı öngörülmüş olup, somut olayda davacı esas sermaye payının tespiti ile gerçek değeri tutarında ayrılma akçesinin davalı şirketten ödenmesini talep ettiğinden, HMK’nın 389. maddesi kapsamında mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşması, tamamen imkânsız hâle gelmesi veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğması ihtimalinin bulunduğu hususlarında yaklaşık kanaatin mevcut olduğu sonucuna varılmıştır. Ne var ki, ihtiyati tedbir kararının davalı şirketin ticari faaliyetlerini zarara uğratmaması davalı şirket için olduğu kadar, davanın çıkma payının tespiti istemini de içerdiği gözetildiğinde davacının da yararına olup, davalı şirketin taşınmaz malvarlığı üzerine konulan tedbirin ticari faaliyetleri engelleyecek nitelikte olmamakla birlikte, özellikle şirkete ait tıbbi cihazlar ve araçlar üzerine konulan tedbirin şirketin faaliyetini engelleyici nitelikte olup olmadığı hususu değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir.
Öte yandan, HMK’nın 392. maddesinde “(1) İhtiyati tedbir talep eden, haksız çıktığı takdirde karşı tarafın ve üçüncü kişilerin bu yüzden uğrayacakları muhtemel zararlara karşılık teminat göstermek zorundadır. Talep, resmî belgeye, başkaca kesin bir delile dayanıyor yahut durum ve koşullar gerektiriyorsa, mahkeme gerekçesini açıkça belirtmek şartıyla teminat alınmamasına da karar verebilir. Adli yardımdan yararlanan kimsenin teminat göstermesi gerekmez. (2) Asıl davaya ilişkin hükmün kesinleşmesinden veya ihtiyati tedbir kararının kalkmasından itibaren bir ay içinde tazminat davasının açılmaması üzerine teminat iade edilir.” şeklinde düzenleme bulunmaktadır. İlk derece mahkemesince ihtiyati tedbir kararı teminatsız olarak verilmiş olup, 18.05.2023 tarihli tensip tutanağında ve itiraz üzerine verilen istinaf incelemesine konu 21.06.2023 tarihli ara kararda HMK’nın 392/1. maddesi uyarınca teminat alınmamasının gerekçesi gösterilmemiştir.
Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Bir mahkeme kararının gerekçesi, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterir. Tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta bir gerekçe bölümünün bulunması zorunludur. Ayrıca, karar aleyhine yasa yollarına başvurulduğunda kanun yolu incelemesi sırasında gerekçe sayesinde kararın usul ve yasaya uygun olup olmadığı denetlenebilir. Diğer bir anlatımla, kanun yolu incelemesi ancak bir kararın gerekçe taşıması halinde mümkün olabilir. Dolayısıyla gerekçe, bir hükmün olmazsa olmaz unsurudur. Nitekim, 07.06.1976 gün ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin, ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği, yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır. İstinaf istemine konu gerekçesiz karara yönelik denetim yapılması mümkün değildir.
O halde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a-6 maddesi uyarınca istinaf başvurusunun esasa ilişkin hususlar incelenmeksizin kabulüne, ilk derece mahkemesi ara kararının kaldırılmasına ve kaldırma kararının sebep ve şekline göre sair istinaf itirazlarının incelenmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M :Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca ESASA İLİŞKİN SEBEPLER İNCELENMEKSİZİN KABULÜNE,
2-Aydın Asliye Ticaret Mahkemesi’nin ihtiyati tedbire itirazın reddine dair 21.06.2023 tarih 2023/361 Esas sayılı ara kararının KALDIRILMASINA,
3-Dairemizin kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın mahal mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-Kaldırma kararının sebep ve şekline göre sair istinaf itirazlarının incelenmesine yer olmadığına,
5-İstinaf yoluna başvuran tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde kendisine iadesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a-6 maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 12.10.2023