Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2023/1066 E. 2023/1054 K. 13.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2023/1066
KARAR NO : 2023/1054

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 05.05.2023
NUMARASI : 2023/349 Esas
TALEBİN KONUSU : Yönetici Kayyım Atanması
KARAR TARİHİ : 13.07.2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 13.07.2023

İzmir 1.Asliye Ticaret Mahkemesinin 05.05.2023 tarih 2023/349 Esas sayılı kararın Dairemizce incelenmesi talep eden davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip, dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
TALEP : Davacı vekili, öncelikle Türk Ticaret Kanunu’nun 638/2.hükmü uyarınca davacının ve şirketin dava sürecindeki hakların korunması bakımından gerekli tedbirlerin alınmasını, dava sürecinde şirketi yönetmesi için şirkete kayyım atanmasını, yargılama neticesinde davacının haklı sebeplerle şirket ortaklığından çıkmasını, bu mümkün olmadığı takdirde şirketin tasfiyesini, davacının haklı sebeple şirketten çıkmasının sonucu olarak TTK 641.hükmüne göre ayrılma akçesinin davacıya ödenmesini, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasını talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili, davacının kendi eylemleri sonucunda haksız olarak şirkete işbu davanın açılmasına sebebiyet vermiş olduğu ve hiç kimsenin kendi haksız eylem ve işlemlerine dayanarak kendi lehine sonuç çıkaramayacağını, 6102 Sayılı Kanun’un 636/3.maddesi gereğince, fesih yerine davacı ortağın payının gerçek değerinin ödenerek şirketten çıkarılmasına da hükmedileceği nazara alınarak, dosya kapsamına göre şirketin feshi için bir sebep yok ise de, davacının şirketi devam ettirmek istemediğinin dikkate alındığını, Mahkemece 6103 Sayılı Kanun’un 3.ve 6102 Sayılı Kanun’un 636/3.maddesinde belirtilen hükümler dikkate alındığında davacının paylarının belirlenerek, şirkete verdiği zararlarında tespit edilip mahsubu neticesinde varsa alacağının ödenip şirketten çıkarılmasına, bu şekilde Mahkemece adaletli çözüm sağlanmasını, şirkette kayyım tayini hakkındaki talebin yersiz ve hukuka ve fiili duruma aykırı olması, şirketin liyakatle yönetilmekte olması, şirketin genel kurallarının da yapılıyor ve yapılacak olması şirketin kayyıma tevdiine getirilecek hiçbir olumsuzluğun bulunmamasını savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, her ne kadar davacı tarafça , davacının haklı sebeplerle şirket ortaklığından çıkmasına, bunun mümkün olmaması halinde şirketin fesih ve tasfiyesine, davacının haklı sebeple şirketten çıkmasının sonucu olarak TTK m.641 hükmüne göre ayrılma akçesinin davacıya ödenmesine karar verilmesine yönelik olarak davalı şirket hakkında dava açılmış ve dava dilekçesinde dava sürecinde şirketi yönetmesi için şirkete yönetici kayyım atanmasına ilişkin ihtiyati tedbir kararı verilmesi talep edilmiş ise de ; davalı şirkette hali hazırda herhangi bir organ boşluğunun söz konusu olmadığı bu husus göz önüne alındığında davalı şirkete kayyım atanmasına ilişkin yasal koşulların oluştuğunun belirlenemediğinden, davacının şirkete kayyım atanması talebinin reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ : Davacı vekili, Türk Ticaret Kanunu’nun 638.maddesinin 2.fıkrası uyarınca “Her ortak, haklı sebeplerin varlığında şirketten çıkmasına karar verilmesi için dava açabilir. Mahkeme istem üzerine, dava süresince, davacının ortaklıktan doğan hak ve borçlarından bazılarının veya tümünün dondurulmasına veya davacı ortağın durumunun teminat altına alınması amacıyla diğer önlemlere karar verebilir.” bu noktada davada öncelikle davacının davalı limited ortaklıktan çıkması talebi öne sürüldüğünü, bu süreçte taraflar arasındaki ihtilaflar ve kırgınlıklar hasebiyle özellikle davacının da davalı şirketin son dönemdeki ticari faaliyetleri hakkında hiçbir şekilde bilgi sahibi olamaması nedenlerine dayalı olarak şirketin ve şirketin ticari ilişkiler içerisinde olduğu şirketlerin zarar görmemesi amacıyla kayyım atanması talebinde bulunulduğunu, ancak ilk derece mahkemesi tarafından bu taleplerinin organ boşluğu bulunmadığından reddedildiğini, esasen kayyım atanabilecek hallerin çok sıkı şekilde sınırlandırılmaması gerektiğini, uygulamada yönetim organının işlevini yitirmesinin de kayyım atanması bakımından gerekli görüldüğünü, somut olayda davalı şirketin müdürünün hiçbir şekilde görevlerini yerine getirmediğini, şirket paydaşlarına bilgi vermediğini ve şirketi ekonomik anlamda mahva sürüklediğini, davacının davalı şirkete ait şirket hesaplarını, defterlerini, bilançolarını ve ticari faaliyetlerini hiçbir şekilde denetleyemediğini, kayyım atanmaması halinde gerek davalı şirket ve ortakları gerekse de şirketin ticari ilişki içerisinde olduğu diğer şirketleri bekleyen vergisel, ekonomik ve sosyal riskler doğması muhtemel olduğunu, şirket genel kurul toplantılarının uzun süredir yapılamadığını, kağıt üzerinde şirket organlarının eksiksiz gözükmesine rağmen sahada organların mevcut olmadığını, şirketin adeta tek bir ortak varmışcasına müdür tarafından yönetildiğini, davacıya haklarının sağlanmadığını istinaf nedenleri olarak ileri sürmekle kararın kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE : Talep, davacının davalı aleyhine açmış olduğu haklı sebeplerle ortaklıktan çıkma, mümkün olmadığı takdirde şirketin fesih ve tasfiyesine, davacıya ayrılma akçesi ödenmesine yönelik davada davalı şirket yönünden kayyım atanması istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle talebin reddine karar verilmiştir.
Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzenine ilişkin sebeplerle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
HMK’nun 389/1. maddesi uyarınca mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir. HMK’nın 390/3. maddesi uyarınca tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır.
Somut olayda, davacının davalı şirket aleyhine açmış olduğu haklı sebeplerle ortaklıktan çıkma, mümkün olmadığı takdirde şirketin fesih ve tasfiyesi, TTK 641.maddesine göre davacıya ayrılma akçesi ödenmesi istemiyle açılan davada, ihtiyati tedbir yoluyla şirket yönetimine kayyım atanmasına karar verilmesi talebinde bulunulmuştur. Dava dilekçeler aşamasında olup, henüz bilirkişi incelemesi yapılmadığı gözetildiğinde yaklaşık ispat koşulunun şimdilik bulunmadığı anlaşılmakla ihtiyati tedbir talebinin reddine dair karar sonucu itibariyle doğru bulunmuştur.
Bu durumda, istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre, duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Talep eden davacı yönünden istinaf karar harcı olan 296,40 TL’den peşin alınan 179,90 TL’nin mahsubu ile eksik kalan 116,5‬0 TL’nin talep eden davacıdan tahsiline,
3-İstinaf başvurusu nedeni ile talep eden davacının yaptığı giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1-f maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.13.07.2023