Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2022/411 E. 2022/576 K. 08.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/411
KARAR NO : 2022/576

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 14/12/2021
NUMARASI : 2017/1011 Esas 2021/1130 Karar
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 08.04.2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 08.04.2022

İzmir 1.Asliye Ticaret Mahkemesinin 14.12.2021 tarih 2017/1011 Esas 2021/1130 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA : Davacı vekili, müvekkili şirket ile davalı arasında düzenlenen 01.05.1996 tarihli, 28.02.2003 tarihli ve 01.04.2013 tarihli acentelik sözleşmelerine dayanarak davalının İskele Acentesi olarak faaliyet gösterdiğini, 16.09.2014 tarihinde davalı tarafından acenteliğin feshedildiğini, davalının bu faaliyeti sonunda müvekkil şirkete 31.135,33 TL tutarında cari hesaptan kaynaklanan borcu bulunduğunu, taraflar arasında imzalanan sözleşme gereğince ticari ilişkide faaliyet ve niteliği açısından acentenin serbest ve bağımsız olduğunu, kendisine ait vergi levhası ve işyeri sicil numarası ile faaliyet gösterdiğini ve işyerinde çalışan personeli istihdam edenin de doğrudan davalının kendisi olduğunu, müvekkil şirketin cari hesaptan kaynaklanan ticari alacağının tahsili amacıyla takip başlatıldığını, davalı borçlunun borca ve ferilerine itiraz etmesi nedeniyle takibin durduğunu, davalı tarafın itirazının haksız ve yasal dayanaktan yoksun olduğunu ileri sürerek davalının icra takibine itirazlarının iptaline, takibin devamına, % 20 den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili, davacı tarafça sunulan sözleşme ve taraflar arasındaki davalar incelendiğinde aralarındaki ilişkinin aslında hizmet sözleşmesi olduğunu, müvekkilinin davacı şirketin işçisi konumunda olduğunun tespit edileceğini, müvekkilinin işçi olarak işe girdiği 1987 tarihinden iş sözleşmesinin bitimine kadar şube müdürü olarak görev yaptığını, işçi konumunda çalışmakta iken iş akdinin sonlandırılması sonucu görünürdeki acentelik sözleşmesinin muvazaalı olduğunun tespiti ve işçilik alacaklarının tahsili amacıyla Karşıyaka 4 İş Mahkemesinin 2014/437 Esas sayılı dosyasında dava ikame ettiğini, geçerli bir ticari alacak bulunmadığını, bu nedenle mahkemenin görevsiz olduğunu savunarak görevsizlik kararı verilmesini, dosyanın görevli ve yetkili İzmir İş Mahkemelerine gönderilmesini, geçerli bir ticari alacak bulunmadığından haksız davanın reddini, %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, Karşıyaka 4. İş Mahkemesi’nin 2014/437 E sayılı dosyasıyla eldeki dosyanın davalısının … A.Ş. aleyhine aralarında acentelik sözleşmesi değil iş akti bulunduğunun tespiti ile işçilik alacaklarının tahsiline dair dava açtığı, dava konusu uyuşmazlıkta taraflar arasındaki acentelik sözleşmesine konu ilişkinin muvazaalı olup olmadığı, davalının davacı bünyesinde işçi olarak çalışıp çalışmadığı ve taraflar arasındaki sözleşmenin davalının işçilik haklarına etki edip etmediği hususlarının irdelenmesi ve davacı alacağının mevcut olup olmadığının bundan sonra belirlenmesi gerektiği nazara alındığında görevli mahkemenin iş mahkemeleri olduğu gerekçesiyle göreve ilişkin dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
DAİREMİZİN KALDIRMA KARARI: Dairemizin 2017/714 Esas 2017/763 Karar sayılı kararı ile, eldeki davanın davalısı olan …’nın yine eldeki davanın davacısı olan … A.Ş. aleyhine acentelik sözleşmesinin muvazaalı bulunduğunun tespiti ve işçilik alacaklarının tahsili istemiyle açtığı derdest bir dava bulunmasının tek başına davanın görev yönünden usulden reddi kararı verilmesine yeterli olmayıp, mahkemece davayı etkileyecek nitelikte olan söz konusu Karşıyaka 4. İş Mahkemesi’nin 2014/437 E dosyasının kesinleşmesi beklenerek ortaya çıkacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde göreve ilişkin dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesinin yerinde olmadığı gerekçesiyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a-6. maddesi uyarınca istinaf başvurusunun esasa ilişkin hususlar incelenmeksizin kabulüne ve ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.
DAİREMİZİN KALDIRMA KARARI SONRASI İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, taraflar arasında acentelik ilişkisinin bulunup bulunmadığı hususunda bir uyuşmazlığın bulunduğu, acentenin 6102 sayılı kanunda düzenlendiği ve bu hususta çıkacak uyuşmazlıkların mutlak ticari dava olarak nitelendirildiği ancak dosyanın tarafları arasında Karşıyaka 4. İş Mahkemesi’nde işçilik alacağı ve acentelik sözleşmesinin hükümsüzlüğüne dair yargılama yapıldığı, yargılamanın neticesinde Karşıyaka 4. İş Mahkemesi 2014/437 Esas sayılı dosyası ile taraflar arasında acentelik ilişkisinin bulunmadığı, davalının davacının işçisi olduğu yönünde tespitin yapıldığı ve verilen bu hükmün kesinleştiği, haliyle taraflar arasında mahkememiz dosyasına konu edilen uyuşmazlığın hizmet ilişkisi çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği, bu haliyle mahkemenin görevli olmadığı gerekçesiyle mahkemenin görevsizliğine, görevli mahkemenin İzmir İş Mahkemeleri olduğuna karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ : Davacı vekili, mahkemenin salt işçilik alacağı dosyasını bekletici mesele yaparak karara bir gerekçe oluşturduğunu, ancak belirtilen gerekçe yeterli olmayıp, Yargıtay ilamları ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümleri gereğince davanın neden görevsizlik nedeni ile usulden reddedildiğine ilişkin hususların ayrıntılı olarak açıklanması gerekeceğini, mahkemenin salt hukuka aykırı ilk derece mahkemesi kararını dayanak göstererek oluşturmuş olduğu gerekçenin kabul edilmesinin mümkün olmadığını, kararın sadece bu yönüyle bile kaldırılması gerektiğini, taraflar arasındaki sözleşmenin niteliğinin acentelik olduğunu, acentelik sözleşmesinin akdedilmesiyle davalının “işçi” sıfatı kaybederek başlı başına bağımsız bir “işveren/acente” haline geldiğini, müvekkil şirketin, taşımacılık faaliyeti kapsamında; müvekkili şirket nam ve hesabına taşıtların yükleme, boşaltma, gümrükleme ve pazarlama işlemlerini akdettiği acentelik sözleşmesi ile acenteleri vasıtasıyla yürüttüğünü, söz konusu acentelik ilişkisine Karayolu Taşıma Kanunu ve ilgili tüm mevzuatta da yer verilmiş olup, taşımacılık faaliyetini acenteleri vasıtası ile yürüten hizmet sağlayıcılarına ilişkin düzenlemeler bulunduğunu, acentelerin Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’ndan alınan G3 yetki belgesine istinaden faaliyet gösterdiğini, akdedilen acentelik sözleşmelerinin ilgili bakanlığa da sunulduğunu, söz konusu acentelik ilişkisi ilgili mevzuat kapsamında kabul görmüş bir ticari ilişki olmakla, işçi-işveren ilişkisi olarak kabul görmesinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu, müvekkili şirket ile davalı arasında da acentelik sözleşmeleri akdedildiğini, davalının acentelik faaliyeti kapsamında Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’ndan G3 yetki belgesi aldığını, acentelik faaliyeti dolayısıyla davalının tacir olup, müvekkil şirket ile ticari bir iş ilişkisi içerisinde olduğunu, taraflar arasında akdedilen vekalet sözleşmeleri ve acentelik sözleşmesi incelendiğinde bu sözleşmenin bir iş akdi olmadığının da görüldüğünü, sözleşmede açıkça belirtildiği üzere sözleşmenin konusunun “bağımsız bir tacir sıfatı ile” hızlı kurye ve kargo taşımacılığı sözleşme ve işlemlerini, …. nam ve hesabına yapılmasından ibaret olduğunu, sözleşmede bu hizmetlerin karşılığı olarak; gelen ve giden kargo sayısı temelinde sözleşmede belirtilen formüle göre “hak ediş alacağı” öngörüldüğünü, davalının sözleşmede belirlenen usulle hesapladığı hak ediş alacağı için her ay fatura keşide eden ve keşide ettiği faturalar mukabilinde alacağını tahsil eden bir tacir olduğunu, davalının kendi vergi numarası ve kendi SGK işyeri sicil numarası bulunan bağımsız tacir sıfatını haiz, kendi işçilerini kendisi istihdam eden, işçileri üzerinde işin ifası yönünden emir ve talimat vermek yetkisi olan ve işçilerinin her türlü ücret, ikramiye vs. sosyal haklarının ödemesi ile sorumlu olan, aynı şekilde işçinin işe giriş ve işten çıkış bildirgelerini tanzim ve ilgili makamlara bildiren taraf olarak bizatihi kendisinin iş veren konumunda olduğunu, davalının sözleşmeyle yükümlendiği işleri kendi organizasyonu çerçevesinde, kendi personelleriyle yürütmekte olup kayıtların dahi celbi talep edilmeden davanın usulden reddine karar verilmiş olmasının hukuka aykırı olduğunu, bu acentelik sisteminin dayanağının ise müvekkil şirketin iştigal konusu olan taşıma işlerinin düzenlendiği 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu olduğunu, bu kanuna istinaden çıkartılan Karayolu Taşıma Yönetmeliği’nde … taşımacılığı yapacak olan şirketlerin şube ya da acente şeklinde 7 coğrafi bölgede ve her bir bölgede en az 3 ilde olmak üzere örgütlenmelerinin şart koşulduğunu, kargo şirketlerinin bir yerde şube veya acente şeklinde örgütlenmek konusunda kendi ticari karar ve hedeflerine göre hareket ettiklerini, bu doğrultuda, müvekkili şirketin de kendi ticari kararları doğrultusunda bazı bölgelerde acentelik sistemiyle çalışmayı tercih ettiğini, müvekkili şirketin bir bölgenin acenteliğini verirken neticede bu işe talip olanlarla çalıştığını, davalının iddia ettiği gibi kimseye bir sözleşme dayatılmadığını, herkesin acentelik sistemini bilerek bu işi aldığını ve istediği müddetçe de bu faaliyetine devam ettiğini, acentelik sözleşmelerinde ve Ticaret Kanununda acentelik hükümlerinde fesih imkânları öngörülmüş olup, herkesin dilediği gibi bu hakkı kullanma serbestisine sahip olduğunu, bir şubenin acenteliği verilirken burada daha önce çalışmış ve işleyişi bilen birinin öncelikli tercih edilmesinin son derece doğal olduğunu, müvekkil şirket ile davalı arasındaki ilişki iki bağımsız tacir arasındaki ticari ilişkiden ibaret olup bu ilişkinin iş mevzuatı çerçevesinde değerlendirilemeyeceğini, müvekkili şirketin Türkiye çapında davalı gibi bir çok acente ile çalışmakta olup bu ilişki vekalet/acentelik yoluyla kurulan bir ticari ilişkiden ibaret olduğunu, taraflar arasında ticari ilişkinin unsurlarının bulunduğunu, davalı işçi olmayıp, maaş ödemesinin de söz konusu olmadığını, taraflar arasında münakit cari hesap sözleşmesine göre acenteye aylık ciroya dayalı olarak hak ediş ödemesi yapılacağının kararlaştırıldığını, sözleşmedeki formüle göre hesaplanan aylık hak ediş bedeli için acente müvekkil şirkete fatura kestiğini ve acenteye fatura mukabili ödeme yapıldığını, acentenin de elde ettiği hak ediş gelirinden personel maaşlarını, vergilerini vs kendi işletme masraflarını kendisi ödediğini, tacir olarak davalının kar/zarar riski kendi üzerinde olduğunu, cari hesap dökümünden görüleceği üzere tahakkuk eden aylık hak edişlerin bir işçiye ödenmesi mutat olmayan rakamlar olduğunu, acentelik/vekâlet sözleşmesinin kapsamı, tarafların hak ve yükümlülükleri incelendiğinde bu sözleşmenin hukuken “Acentelik Sözleşmesi” olduğunu, sözleşmenin iş akdini karakterize eden unsurları taşımamakta olup ilk derece mahkemesince işbu hususlar göz önünde tutulmadan davanın usulden reddine karar verilmesinin hukuki dinlenilme hakkını zedelediğini, taraflar arasındaki sözleşme görünüşte (muvazaalı) bir sözleşme değil, gerçek bir sözleşme olduğunu, muvazaa olduğu varsayılsa bile sözleşmenin tarafının kendi muvazaasına dayanarak hak talep edemeyeceğini, müvekkili şirketin ve davalı acentenin 3. şahısları kandırma kastıyla aslında hüküm ve sonuç doğurmasını istemedikleri bir sözleşme akdetme iradesi bulunmadığını, müvekkilin ve davalının gerçek iradelerinin acentelik sözleşmesi kurulması yönünde olduğunu, acentelik sistemi taşıma mevzuatında öngörülen bir imkân olduğundan dolayı, bu sistemin muvazaalı olduğunun iddia edilmesinin bir anlamda yasanın inkârı olduğunu, ayrıca müvekkili şirketin bu şekilde bir muvazaalı yola başvurmasına sebep teşkil edecek bir menfaati ve başkalarına zarar verme kastının olmasının mümkün olmadığını, müvekkil şirketin taşıma mevzuatı gereği zaten bir şube açma imkânı var iken görünüşte bir acentelik sözleşmesi akdedip sözde acenteyi de işçi olarak çalıştırmasının hiçbir mantıki izahı bulunmadığını, davalının kendi hür iradesi ile söz konusu acentelik sözleşmesini imzaladığını ve tarafların işbu ticari ilişkinin kurulması için mutabık kaldıklarını, taraflar arası ticari ilişkisi ve cari hesap ilişkisi uyarınca süregelen bir ticari ilişkisi bulunmakla mevcut durumda müvekkil şirketin cari hesap alacağının konu olduğu icra takibine davalının itirazlarının alenen kötü niyetli olduğunu, bir işçiye prim olarak ödenmesi mutad olmayan meblağlarda kesilen fatura bedellerinin tümünün davalıya düzenli olarak ödendiğini, davalının yıllar boyunca hak ediş faturalarını tahsil ederek acentelik sisteminin semerelerinden yararlandığını, sözleşmede davalıya da 3 ay önceden bildirimle fesih hakkı tanınmasına rağmen bu hakkını kullanmadığını ve ticari ilişkiyi sürdürmeyi tercih ettiğini, davalının yıllarca acenteliğin semerelerinden yararlanmasına rağmen sözleşmenin sona ermesi sonrasında muvazaalı sözleşmelerle çalıştırıldığını ve aslında işçi olduğunu iddia ettiğini, davalının bu iddialarının müvekkil şirketin cari hesap kaynaklı alacağının ödenmemesi amacıyla haksız ve hukuka aykırı iddialar olduğunu, müvekkili şirketle acentelik sözleşmesi akdeden, bu sözleşme faaliyetlerini yürütmek amacıyla iş sözleşmeleri akdeden, SGK’ya bildirgelerini veren, vergi ve primlerini ödeyen, bu faaliyetleri karşılığı hak ediş elde eden, istediği takdirde bu ilişkiden çıkabilecekken bunu yapmayıp uzun yıllar bu sistemle çalışmayı tercih eden davalının müvekkil şirketin cari hesap kaynaklı alacağının tahsili gündeme geldiğinde mahkeme kararıyla bambaşka bir statüye sokulmak istendiğini, hukuki mütalaada da belirtildiği gibi bir sözleşmeden yararlanırken onun geçerli, yararı sona erince geçersiz saymak çelişkili davranış yasağı ve hakkın kötüye kullanılması yasağına ilişkin açık kanun hükümünün ihlalini oluşturduğunu, alacağın niteliği gereği cari hesaba konu ticari alacak olduğunun değerlendirilerek görevsizlik kararı kaldırılarak işin esasına girilmesi gerektiğini, müvekkili şirket ile davalı arasında acentelik sözleşmesi nedeniyle cari hesaptan kaynaklı uyuşmazlık bulunduğundan davada asliye ticaret mahkemelerinin görevli olduğunu, ekte sunulan sözleşme/yetki belgesi uyarınca ve bakanlık tarafınca da kabul gördüğü üzere acentelik faaliyeti dolayısıyla davalının tacir olup, müvekkil şirket ile ticari bir iş ilişkisi içerisinde olduğunu, davalının borcunun da taraflar arasında son olarak imzalanmış, 01.04.2013 tarihli acentelik sözleşmesi ve eki mahiyetindeki cari hesap sözleşmelerinden kaynaklandığını, dolayısıyla acenteliği feshedilen davalının, acentelik faaliyeti sonucunda müvekkili şirkete 31.135,33 tl cari hesaptan kaynaklanan borcu bulunduğunu, acentenin 6102 sayılı TTK’da düzenlendiğini ve bu hususta çıkacak uyuşmazlıkların mutlak ticari dava olarak nitelendirildiğini, dolayısıyla asliye ticaret mahkemelerinin görevli olduğunu, Karayolları Taşıma Kanunu ve ilgili mevzuatta yer alan hükümler ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın bilgisi ve onayı dahilinde yürümekte olan iş şeklinin muvazaalı olduğunun ileri sürülmesinin de haksız ve hukuka aykırı olduğunu, taraflar arasında acentelik ilişkisi olduğuna dair emsal kararların bulunduğunu, aynı tip sözleşmeye dayalı olarak müvekkili şirketin bir başka acentesi tarafından muvazaa iddiasıyla İstanbul 2. İş Mahkemesinin 2011/187 E sayılı dosyasından açılan davada mahkemece uyuşmazlığın iş sözleşmesinden kaynaklanmaması, davalının acente olması nedeniyle 18.12.2013 tarihli ve 2013/474 K sayılı kararıyla mahkemenin görevsizliğine ve dosyanın Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verildiğini, kararın Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 10/04/2014 tarih ve 2014/6849 E-12223 K sayılı kararıyla onandığını, aynı sözleşmeye dayalı olarak diğer acenteler tarafından haksız fesih, hak ediş, haksız kesinti vs. benzer alacak talepleriyle açılan davaların tümünün Ticaret Mahkemelerinde görüldüğünü ve Yargıtay onamasından da geçtiğini, acente personelleri tarafından acenteyle birlikte müvekkili şirkete de açılan işçilik haklarına dayalı davalarda Mahkemeler “Şube personellerinin acente işçisi olduğunu, … ile aralarında iş akdi bulunmadığını” tespit ederek müvekkili şirket açısından davayı husumet yönünden reddettiğini,Yargıtay tarafından da onanan bu kararlarla, acentelerin başlı başına ve bağımsız bir işveren olduğu, şube personellerinin … işçisi olmadığının ortaya konulduğunu, davada icra takibine konu alacağın cari hesap alacağı olduğunu, acentelik sözleşmesi ve cari hesap sözleşmesi Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenmiş olmakla TTK 4.maddesi hükmü uyarınca mutlak ticari davalardan olduğunu, acente akdine dayalı olarak açılan, cari hesap kaynaklı bu dava ticari nitelikte olduğundan görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemeleri olduğunu istinaf nedenleri olarak ileri sürmekle kararın kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE : Dava, taraflar arasında imzalanan “Acentelik Sözleşme”lerine dayanarak acentelik ilişkisi bulunduğu iddiasıyla bu sözleşmeler kapsamında oluşan cari hesap alacağının tahsiline yönelik itirazın iptali istemine ilişkin olup ilk derece mahkemesince mahkemenin görevli olmadığı gerekçesiyle mahkemenin görevsizliğine, görevli mahkemenin İzmir İş Mahkemeleri olduğuna karar verilmiştir.
Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzenine ilişkin sebeplerle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
Dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1-a maddesi gereği, her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili olup olmadığına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenen hususlar mutlak ticari davayı, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan uyuşmazlıklar ise nisbi ticari davayı teşkil eder. TTK’nın 5/1. maddesi gereği ticari davalara bakmakla görevli mahkeme, asliye ticaret mahkemeleridir. Somut olayda, davacı taraf taraflar arasında acentelik sözleşmeleri imzalandığı ve acentelik ilişkisi bulunduğu iddiasıyla bu sözleşmeler kapsamında oluşan cari hesap alacağının tahsili için davalı hakkında başlattığı icra takibine yönelik itirazın iptalini istemiştir. Eldeki davanın davalısı olan …’nın yine eldeki davanın davacısı olan … A.Ş. aleyhine acentelik sözleşmesinin muvazaalı bulunduğunun tespiti ve işçilik alacaklarının tahsili istemiyle açtığı davada yapılan yargılama sonucunda Karşıyaka 4. İş Mahkemesi’nin 2014/437 E 2018/484 Karar sayılı kararı ile taraflar arasında düzenlenen acentelik ve vekalet sözleşmelerinin muvazaalı olduğunun tespitine karar verilmiş, onama ile karar 18.02.2021 tarihinde kesinleşmiştir. Kesinleşen bu karar ile taraflar arasında acentelik ilişkisinin bulunmadığı, davalının davacının işçisi olduğu yönünde tespitin yapıldığı, bu nedenle taraflar arasında uyuşmazlığın hizmet ilişkisi çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği, bu haliyle iş mahkemesinin görevli olduğu, Asliye Ticaret Mahkemesinin görevli olmadığı sonucuna varılmakla; mahkemece görevsizlik kararı verilmesi yerinde olup, verilen kararda bir isabetsizlik görülmemiştir.
Bu durumda, istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre, duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı yönünden istinaf karar harcı olan 80,70 TL peşin olarak alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
3-İstinaf başvurusu nedeni ile davacının yaptığı giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 08.04.2022