Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2022/309 E. 2023/107 K. 23.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/309
KARAR NO : 2023/107

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 02.11.2021
NUMARASI : 2020/260 E. 2021/856 K.
DAVANIN KONUSU : Tazminat
KARAR TARİHİ : 23.01.2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 23.01.2023

Taraflar arasındaki davadan dolayı İzmir 3.Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 02.11.2021 gün ve 2020/260 E. 2021/856 K. sayılı hükmün istinaf yoluyla Dairemizce incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA : Davacı vekili, 29.11.2015 tarihinde, dava dışı …’in sevk ve idaresindeki … plakalı araç ile seyir halinde iken … sayılı motosiklet ile çarpıştığını, motosiklette yolcu olarak bulunan müvekkilinin ağır şekilde yaralandığını, kazanın meydana gelmesinde … plakalı araç sürücüsünün asli kusurlu olduğunu iddia ederek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 100,00 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı sigorta şirketinden tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili, davacının daimi sakatlığa maruz kalıp kalmadığı, kalmışsa derecesi, gerçek zararının miktarının tarafların kusur oranlarına göre ehil ve uzman bilirkişilerce saptanması ve herhalükarda davalı şirketin sorumluluğunun azami olarak poliçe teminatı ile sınırlı olacağının dikkate alınması gerektiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
DAİREMİZİN KALDIRMA KARARINDAN ÖNCEKİ İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece, davacı vekilinin 17.09.2019 tarihli duruşmada “Mahkemenizdeki yargılama başladıktan sonra biz davalı … Sigorta A.Ş.’den müvekkilimin istemiş olduğu tazminat miktarını aldık, şu aşamada herhangi bir alacağımız kalmamıştır. Karşı taraftan herhangi bir talebimiz yoktur. Yargılama giderlerinin üzerimizde bırakılmasını talep ediyoruz” şeklinde beyanda bulunduğu, verilen bu beyanın teyidi amaçlı 08.10.2019 tarihli duruşmada davacı vekilinin imzalı beyanının alındığı, her ne kadar davacı vekili tarafından 17.09.2019 tarihli duruşmadaki beyanın sehven verildiği yönünde yazılı ve sözlü olarak beyanda bulunulmuş ise de, davacı vekilinin bu beyanın kendisi tarafından verilip verilmediği yönünde bir sonraki celse imzalı alınan beyanında bu beyanın kendisi tarafından verildiğinin imzalı olarak beyan edilmesi neticesinde, istem konusu edilen tazminat tutarlarının artık davacı tarafından dava dışı olarak tahsil edildiği yönünde ortaya sonuç çıktığı kanaatine varıldığı, vekil beyanı göz önünde bulundurulduğunda bu beyanın doğruluğunun teyit amaçlı olarak araştırma yapılmasına gerek görülmediği, söz konusu beyanın davacı tarafı bağladığı, bu kapsamda açılan davanın dava dışı harici tahsil ile son bulduğu gerekçesiyle, esas hakkında bir karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Mahkemece 20.11.2019 tarihli ek karar ile, miktar itibariyle kesin olarak karar verildiği ve bu kararın davacı tarafça istinaf edildiği, istinafa konu edilen hükmün miktar itibariyle 2019 yılı için belirlenen istinaf parasal sınırının altında kaldığı gerekçesiyle, davacı vekilinin istinaf dilekçesinin kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Karar ve ek karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
DAİREMİZİN KALDIRMA KARARI : Dairemizin 2020/699 E. 2020/573 K. Sayılı kararı ile; dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklar saklı tutulduğundan, davacı vekilinin istinaf isteminin reddine karar verilmesinin isabetli olmadığı, davacı vekilinin istinaf itirazlarının incelenmesi gerektiği, 17.09.2019 tarihli duruşmada davacı vekili “mahkemenizdeki yargılama başladıktan sonra biz davalı … Sigorta A.Ş’den müvekkilimin istemiş olduğu tazminat miktarını aldık şu aşamada herhangi bir alacağımız kalmamıştır, karşı taraftan herhangi bir talebimiz yoktur yargılama giderlerinin üzerimizde bırakılmasını talep ediyoruz” şeklinde imzasız olarak beyanda bulunduğu, 18.09.2019 tarihli beyan dilekçesinde duruşmada sehven beyanda bulunulduğunu, dava konusu tazminat talepleriyle ilgili olarak davalı sigorta şirketinden tazminat ödemesi alınmadığını beyan ettiği, 08.10.2019 tarihli duruşmada ise, “Geçen celseki beyan tarafımıza aittir. Bu şekilde beyanda bulunmuştum ancak her ne kadar beyanımda karşı taraftan herhangi bir tazminat talebimiz yoktur ve tazminat miktarını aldık demiş isem de karşı taraftan aldığımız bir tazminat tutarı yoktur. Bunu sehven yaptık” şeklinde imzalı olarak beyanda bulunduğu, davacı vekilinin davanın konusuz kaldığına ilişkin 17.09.2019 tarihli duruşmadaki beyanının hataya dayalı olduğunu iddia ettiğinden, davacının buna dair delilleri toplanıp, davalı tarafça ödeme yapılıp yapılmadığı da araştırılmak suretiyle, davacı vekilinin beyanının hukuki sonuç doğurup doğurmayacağı tartışılarak karar verilmek üzere HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca istinaf başvurusunun kabulüne ve ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KALDIRMA KARARI SONRASI VERDİĞİ KARARIN ÖZETİ: Mahkemece Dairemizin kaldırma kararı üzerine davalı sigorta şirketi ile feri müdahil … Sigorta A.Ş.’ye ayrı ayrı müzekkere yazıldığı, davacı tarafa herhangi bir ödeme yapılıp yapılmadığının sorulduğu, 08.10.2020 tarihli duruşmada feri müdahil vekili tarafından davacı tarafa ödeme yapılmadığının belirtildiği, davalı tarafça da ödemeye yönelik herhangi bir bilgi ve belgenin sunulmadığı, davacı vekillince sunulan talep artırım dilekçesi ile geçici iş göremezlik tazminatının 960,14 TL olarak, kalıcı iş göremezlik tazminatının 194.679,46 TL olarak talep edildiği, aktüer bilirkişi tarafından TRH 2010 tablosu ve %10 artırım %10 iskonto uygulanarak hazırlanan 27.08.2021 havale tarihli raporun dosyaya sunulduğu, bu raporda davacının bakiye geçici iş göremezlik zararının 960,14 TL, sürekli maluliyetten kaynaklı maddi tazminat alacağının ise 430.646,73 TL olduğu, dava dışı sürücü … tarafından önceden ödenen ve güncelleştirilen 7.535,00 TL’nin mahsubu sonrası 423.111,73 TL olacağı, böylelikle davacının toplam maddi tazminat alacağının 424.071,87 TL olduğu, davalı sigorta şirketinin police teminat limiti olan 290.000,00 TL sorumluluğunun bulunduğu, ceza soruşturmasının uzlaşma ile sonuçlandığı, dava dışı … tarafından maddi ve manevi zararlar kapsamında davacıya 12.500,00 TL ödeme yapıldığı, bunun 5.000,00 TL’sinin maddi geri kalan tutarının manevi zarara ilişkin alındığının belirtildiği, SGK tarafından geçici iş göremezlik zararına esas teşkil edecek şekilde davacıya 29.11.2015-14.04.2016 tarihleri arasında toplam 4.583,84 TL tazminat ödendiği, araç sürücüsü tarafından soruşturma aşamasında maddi tazminat yönünden 5.000,00 TL tutarında ödeme yapılmış ise de, davacının maddi tazminat tutarının karşılanmadığı, her ne kadar kaldırma kararı sonrası alınan raporda davacının geçici iş göremezlik tazminatı alacağının, kendisine yapılan ödemenin güncelleştirilmeksizin düşülmesi neticesinde bakiye 960,14 TL olduğu belirtilmiş ise de, ödeme tarihi ve dava tarihi göz önüne alındığında bu tutarın güncelleştirilmesi gerektiği, ödenmesi gereken 5.543,98 TL’nin fazlasının SGK tarafından davacıya ödendiği, dolayısıyla geçici iş göremezlik tazminat talebinin kabul edilmesinin mümkün olmadığı, sürekli maluliyetten kaynaklı tazminat alacağının önceden ödenen ve güncelleştirilen bedelin mahsubu neticesi 423.111,73 TL olmasına rağmen, sigorta şirketinin sorumluluk limitinin 290.000,00 TL olduğu, ayrıca bu 290.000,00 TL’nin 289.039,86 TL’sinin tahsilinin talep edildiği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, geçici iş göremezlik tazminat talebinin reddine, 289.039,86 TL sürekli iş göremezlik tazminatının 21.09.2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Karara karşı, davalı vekilince istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ : Davalı vekili, müvekkili şirkete başvuru yapılmaksızın davacı açıldığını, zorunlu dava şartının yerine getirilmediğinden davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, davacı tarafından yapılan başvuruda kaza tarihinde yürürlükte olan yönetmelik hükümleri uyarınca usulüne uygun hazırlanmış sağlık kurulu raporunun yer almadığını, ilk derece mahkemesi kararının gerekçelendirilmediğini, usul ve yasaya aykırı olarak düzenlenen bilirkişi raporuna değinilmekle yetinildiğini, kabul anlamına gelmemek kaydıyla, hükme esas alınan aktüer bilirkişi raporunda hesaplamanın ZMMS Sigortası Genel Şartlarına göre TRH 2010 yaşam tablosu ve %1,8 teknik faiz kullanılarak yapılması gerekirken, amir mevzuat hükmüne aykırı olarak %10 artış ve %10 iskonto uygulandığını, Anayasa Mahkemesi kararlarının geri yürümeyeceğini, mahkemece her ne kadar gerekçeli kararda müvekkilinin ıslaha karşı beyanda bulunmadığı belirtilmiş ise de, ıslaha karşı süresi içinde itiraz ettiklerini, kabul anlamına gelmemek kaydıyla, karara esas alınan sağlık kurulu raporunun kaza tarihinde yürürlükte olan yönetmeliğe göre hazırlanmadığını, kaza tarihinde yürürlükte olan “Özürlülük Ölçütü Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik” hükümlerine göre hesaplama yapılması gerektiğini, ayrıca sağlık kurulu raporunun Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Dairesi tarafından düzenlenmesi gerektiğini, üniversite hastanelerinden alınan maluliyet raporlarındaki oranların, Adli Tıp Kurumundan alınan raporlarda belirlenen oranlara göre daha yüksek şekilde düzenlendiğini, hükme esas alınan kusur oranlarının hatalı olduğunu, poliçe üzerinde azami teminat tutarının yazılmış olmasının tamamının ödeneceği anlamını taşımadığını, davaya konu kazaya ilişkin açılmış olan soruşturma ve kovuşturma dosyalarından anlaşılacağı üzere taraflar arasında uzlaşma sağlanmış olduğunu, CMK’nın 253/19. Maddesi gereğince müvekkilinin tazminat sorumluluğunun bulunmadığını, kabul anlamına gelmemek üzere müvekkili şirket aleyhine dava tarihinden değil, güncel eksper hesabının yapıldığı tarihten itibaren faize hükmedilmesi gerektiğini, mahkemece itirazları değerlendirmeye alınmaksızın hüküm kurulduğunu, müvekkilinin hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiğini belirterek kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE : Dava, trafik kazası nedeniyle yaralanan yolcunun kazaya sebebiyet veren karşı aracın zorunlu mali sorumluluk sigortacısından sürekli ve geçici iş gücü kaybından doğan maddi tazminat istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle geçici iş göremezlik tazminatı isteminin reddine, sürekli iş göremezlik tazminatı isteminin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
CMK’nın 253/19. maddesi uyarınca uzlaşma sonucunda şüphelinin edimini def’aten yerine getirmesi halinde, hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilir. Uzlaşmanın sağlanması halinde, soruşturma konusu suç nedeniyle tazminat davası açılamaz; açılmış olan davadan feragat edilmiş sayılır.
Somut olayda davacı vekili, davalının zorunlu mali sorumluluk sigortacısı olduğu aracın müvekkilinin yolcu olarak bulunduğu motosiklete çarpması nedeniyle müvekkilinin yaralandığını ileri sürerek geçici ve kalıcı iş göremezlik tazminatı talebinde bulunmuş, davalı vekili ise yargılama sırasında davacının sigortalı ile uzlaştığını, uzlaşma nedeniyle takipsizlik kararı verildiğini savunarak davanın reddini istemiştir. Dosyadaki uzlaşma raporu incelendiğinde, davacının maddi ve manevi kayıpları karşılığında 12.500,00 TL karşılığında uzlaştığı anlaşılmaktadır. Uzlaşma raporunda CMK’nın 253/19. maddesi uyarınca zarar görenin (müştekinin) ayrıca hukuk davası açamayacağı hususunda bir ihtarata yer verilmemiş olmakla, hukuk mahkemesinde dava açma hakkını ortadan kaldırıcı şekilde uzlaşmanın gerçekleştiğinden söz edilemez. Bu nedenle de ilk derece mahkemesince işin esasına girilmesi yerindedir.
Ne var ki, haksız fiil sonucu çalışma gücünde kayıp olduğu iddiası ve buna yönelik bir talebin bulunması halinde, zararın kapsamının tespiti açısından maluliyetin varlığı ve oranının doğru bir şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Söz konusu belirlemenin ise Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlarının çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikâyetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden kaza tarihi 11.10.2008 tarihinden önce ise Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11.10.2008 tarihi ile 01.09.2013 tarihleri arasında Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01.09.2013-01.06.2015 tarihleri arası Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği, 01.06.2015-20.02.2019 tarihleri arası Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurul Raporları Hakkında Yönetmelik, 20.02.2019 tarihinden sonra Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik hükümleri dikkate alınarak yapılması gerekmektedir.(Yargıtay 4. HD 22.06.2021 tarih 2021/3089 E, 2021/3441 K).
Yukarıda yapılan açıklamalara göre mahkemece, kaza tarihinin 29.11.2015 olduğu gözetilerek öncelikle kaza tarihinde yürürlükte olan Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurul Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre davacının iş göremezlik oranının tespitine ilişkin rapor alındıktan ve raporun tebliğine müteakip rapora itirazlar giderildikten sonra, davacının bakiye ömür süresinin TRH 2010 Yaşam Tablosu’na göre belirlenmesi ve işleyecek (bilinmeyen) devre hesaplamasında her yıl için gelirin %10 artırılıp %10 iskonto edilmesi esasına dayanan progresif rant yöntemi kullanılmasıyla hazırlanacak aktüerya ek raporu alınması gerekirken, kaza tarihinde geçerli olmayan Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliğine göre hazırlanan maluliyet raporuna itibar edilmesi doğru değildir. Bu nedenle mahkemece usulünce alınmış maluliyet raporu ve dolayısıyla aktüerya raporunun varlığından söz edilemez.
Bu durumda, ilk derece mahkemesince uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış ve değerlendirilmemiş olması nedeniyle istinaf istemine konu karara yönelik denetim yapılması mümkün değildir. O halde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a-6 maddesi uyarınca istinaf başvurusunun esasa ilişkin hususlar incelenmeksizin kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve kaldırma kararını sebep ve şekline göre sair istinaf itirazlarının incelenmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenenlerle;
1-Davalı … Sigorta A.Ş. vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca ESASA İLİŞKİN SEBEPLER İNCELENMEKSİZİN KABULÜNE,
2-İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 02.11.2021 tarih 2020/260 E. – 2021/856 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Dairemizin kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın mahal mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-Kaldırma kararının sebep ve şekline göre davalı vekilinin sair istinaf itirazlarının incelenmesine yer olmadığına,
5-İstinaf yoluna başvuran tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde istinaf yoluna başvurana iadesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a-6 maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 23.01.2023