Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2022/2017 E. 2023/987 K. 04.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/2017
KARAR NO : 2023/987

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 11.10.2022
NUMARASI : 2021/96 E. 2022/812 K.
DAVANIN KONUSU : Maddi Tazminat
KARAR TARİHİ : 04.07.2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 04.07.2023

İzmir 4.Asliye Ticaret Mahkemesinin 11.10.2022 tarih 2021/96 E. 2022/812 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :Davacı vekili, 28/01/2016 tarihinde …’ın kullandığı … plakalı araç ile dava dışı … yönetimindeki … plakalı aracın çarpışması sonucunda müvekkilinin eşi olan …’ın olay yerinde vefat ettiğini, davacının ise yaralandığını, … plakalı aracın ZMMS poliçesinin davalı sigorta şirketi tarafından düzenlendiğini, kazanın oluşunda sigortalı araç sürücüsünün kusurlu bulunduğunu, kazaya ilişkin ceza yargılamasının İzmir 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2016/123 Esas sayılı dosyasında yürütülmekte olduğunu, bu dosyada Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi tarafından düzenlenen raporda sigortalı araç sürücüsünün asli ve tam kusurlu olduğunun belirlendiğini, kaza sonrasında davacının tedavisinin Dokuz Eylül Üniversite Hastanesi’nde yapıldığını, tedavi sürecinde davacının acı ve sıkıntılar yaşadığını, iş göremezliğinin oluştuğunu, bunun oranın rapor aldırıldığında belirleneceğini, davalı sigorta şirketine 01/03/2017 tarihinde başvurmalarına rağmen “eksik evrak sunulduğu” gibi gerekçelerle ödeme yapılmadığını, davayı belirsiz alacak davası olarak açtıklarını belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 50,00-TL geçici ve 50,00-TL kalıcı iş göremezlik tazminatının başvuru tarihinden itibaren avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davacı vekili 24.11.2017 tarihli bedel arttırım dilekçesi ile talebini 89.633,88 TL arttırarak toplam 89.733,88 TL’ye çıkartmıştır.
Davacı vekili 30.03.2022 tarihli sunmuş olduğu ıslah dilekçesi ile, 89.733,88 TL’lik maluliyet tazminatı talebini 258.767,34 TL’ye çıkarmıştır.
CEVAP: Davalı vekili, davacının müvekkiline gerekli tüm evraklarla birlikte yazılı başvuru yapması gerekirken davalı tarafından istenen evraklar temin edilmeden ve davalıya iletilmeden doğrudan dava açma yoluna gittiğini, davanın 2918 sayılı kanunun 97. maddesi gereğince reddi gerektiğini, davanın davalı şirkete sigortalı aracın işleteni olan … San. Tic. A.Ş.’ye ihbar edilmesini istediklerini, davayı kabul anlamına gelmemek üzerine müvekkilinin sorumluluğunun sigortalısının kusuru ve poliçe limiti ile sınırlı olduğunu, … plakalı aracın 25/03/2015-25/03/2016 tarihleri arasında müvekkili şirket nezdinde sigortalandığını, kaza tarihi itibariyle bedeni zararlar için kişi başı azami teminat limitinin 290.000,00-TL olduğunu, kazanan oluşunda sigortalı araç sürücüsünün kusurunun bulunmadığını, kusur durumunun belirlenmesi için dosyanın Adli Tıp Kurumu’na gönderilmesi gerektiğini, yine davacının ileri sürdüğü sakatlık halinde bu kurumdan alınacak rapor ile ispatlanması gerektiğini, manevi tazminat belirlenirken bilinen bir ücret yok ise asgari ücretin baz alınması ve zarar hesabını yapacak kişinin Aktüerler Siciline kayıtlı olması gerektiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
DAİREMİZİN KALDIRMA KARARINDAN ÖNCEKİ İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, sigortalı araç sürücüsünün 28.01.2016 tarihlinde yönetimindeki kamyonet tipi araç ile tam kusurlu olarak sebebiyet verdiği kaza nedeniyle davacının kalıcı iş göremezlik oranının % 11 olduğu, maddi zararının 74.025,86 TL olduğu, davalı sigorta şirketinin trafik poliçesi çerçevesinde davacının zararını karşılamakla yükümlü olduğu, belirlenen zararın poliçe teminatı kapsamında kaldığı gerekçesiyle kalıcı iş göremezlik tazminatı isteğinin kabulüne,74.025,86 TL’nin 06.03.2017 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, geçici iş göremezlik tazminatı isteğinin feragat nedeniyle reddine karar verilmiştir.
DAİREMİZİN KALDIRMA KARARI : Somut olayda davalı nezdinde zorunlu mali sorumluluk poliçesiyle sigortalı araca ait poliçenin 25.03.2015 tarihinde akdedildiği, kazanın 28.01.2016 tarihinde gerçekleştiği, ilk derece mahkemesince maluliyet raporu alınmaksızın ceza dosyasında alınan Dokuz Eylül Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı tarafından poliçe ve kaza tarihinde yürürlükte olmayan 11.10.2008 tarihli Sosyal Güvenlik Kurumu Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği’ne göre düzenlenen hatalı maluliyet raporuna göre hesaplanan tazminata hükmedildiği anlaşılmaktadır. Poliçe tarihi itibariyle 12.08.2003 tarihli ve 25197 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının uygulanması gerekmektedir. 12.08.2003 tarihli ZMMS Genel Şartları ve 14.04.2016 tarihli 6704 sayılı kanunla yapılan değişikle 2918 sayılı Kanun’ un 90.madesinin 1.cümlesine ” ..ve bu Kanun Çercevesinde hazırlanan genel şartlarda’ ibaresi ile 2.cümlesine ” ..bu kanun..” ve genel şartlarda ” ibaresi eklenmeden önceki mevcut yasa hükümlerinin yürürlükte olduğu dönemde, Yargıtay 17.Hukuk Dairesinin istikralı emsal içtihatlarında, haksız fiil sonucu çalışma gücü kaybının olduğu iddiası ve buna yönelik bir talebinin bulunması halinde, zararın belirlenmesi için alınması zorunlu olan maluliyet raporlarının, 11.10.2008 tarihinden önce gerçekleşen kazalarda Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11.10.2008 tarihi ile 01.09.2013 tarihleri arasındaki kazalarda Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01.09.2013 tarihinden sonraki kazalarda ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliğine uygun olarak düzenlenmesi gerektiği kabul edilmiştir. Bu durumda ilk derece mahkemesince, Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı Bölümlerinde oluşturulacak uzman doktor heyetinden, davaya konu kazaya bağlı çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen davacıda bulunan şikâyetler ve tüm tedavi belgeleri dikkate alınarak, Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre, maluliyeti belirleyecek rapor alınması gerekirken maluliyet raporu alınmadan ceza dosyasında alınan Dokuz Eylül Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı tarafından poliçe tarihinde yürürlükte olmayan 11.10.2008 tarihli Sosyal Güvenlik Kurumu Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği’ne göre düzenlenen rapora itibar edilerek karar verilmesi doğru görülmemiştir. Kabule göre de, davacı vekilinin davacının çalışmasına ilişkin belge bulunmadığı yönündeki beyanı ile davacının bir iş verene bağlı olarak çalıştığı hususunda dosya kapsamında bilgi belge bulunmadığı gözetilmeksizin aktif dönemde de asgari geçim indirimi dahil edilmiş asgari ücrete göre yapılan hesaplamanın esas alınması da doğru değildir. Bu durumda, ilk derece mahkemesince davanın esasıyla ilgili olarak maluliyet raporu alınmaksızın uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli deliller toplanmadan ve değerlendirilmediğinden karar verildiğinden, istinaf istemine konu karara yönelik denetim yapılması mümkün değildir. O halde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a-6 maddesi uyarınca davalının istinaf başvurusunun esasa ilişkin hususlar incelenmeksizin kabulüne, kararın kaldırılmasına, kaldırma kararının sebep ve şekline göre davalı vekilinin sair istinaf itirazlarının incelenmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekmiştir.
DAİREMİZİN KALDIRMA KARARINDAN SONRAKİ İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davaya konu kaza tarihi 28/01/2016 olduğundan, Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümleri uygulanmak suretiyle düzenlenen ATK’nın 09/12/2021 tarihli raporu ile bu rapor üzerinden değerlendirme yapan hesap uzmanı bilirkişinin 20/03/2022 tarihli raporu hükme dayanak tutulduğu, sigortalı araç sürücüsü …’ın 28/01/2016 tarihinde yönetimindeki kamyonet tipi … plakalı araç ile tam kusurlu olarak sebebiyet verdiği kaza nedeniyle davacının kalıcı iş göremezlik oranının % 10 olduğu, bu süre zarfında maddi zararının 258.767,34 TL olduğu, davalı sigorta şirketinin poliçe çerçevesinde davacı zararını karşılamakla yükümlü olduğu, belirlenen zararın poliçe teminatı kapsamında kaldığı anlaşıldığından, ıslah edilen miktar olan 258.767,34 TL kalıcı iş göremezlik tazminatının 06/03/2017 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine; geçici iş göremezlik tazminatı isteğinin ise feragat nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ: Davalı vekili, mahkemece kaldırma kararı öncesi verilen karar sadece davalı tarafça istinaf edilmiş olup kaldırma kararı sonrası yapılan yargılamada taraflarına aleyhine daha yüksek miktarda tazminata hükmedilmesi usuli kazanılmış haklarının ihlali olduğunu, davacının maluliyet oranının belirlendiği hastane raporu çelişkili ve yetersiz olup bu raporun gerçek durumu yansıtmadığını, bu rapordaki maluliyet oranının fahiş olduğunu, hükme esas alınan işbu raporun hüküm kurmaya elverişli olmadığından dosyanın Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesi’ne sevki sağlanmak yerine davanın kısmen kabulüne karar verilmesinin yeniden yargılama nedeni olduğunu, dava sürecinde alınan maluliyet oranına ilişkin rapora karşı itirazların bulunduğu halde dosyanın bu konuda uzman Adli Tıp 3. İhtisas Dairesi’ne sevkedilmeden karar verildiğini, maluliyet raporu gerçeği yansıtmayan belgelere dayandığından yerel mahkeme hükmünün hukuka aykırılık teşkil ettiğini, raporun bağlayıcı olmadığını, bu nedenle itiraz edilmesi halinde Adli Tıp Kurumu’ndan rapor alınması gerektiğini istinaf nedenleri olarak ileri sürmekle kararın kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE : Dava, trafik kazasına dayalı maddi zararın tazmini istemine ilişkin olup ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın geçici iş göremezlik tazminatı isteğinin feragat nedeniyle reddine, kalıcı iş göremezlik tazminatı isteğinin kabulüne karar verilmiştir.
Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve kamu düzeniyle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
Dava dışı … San. Tic. A.Ş.’ye ait olan … plakalı aracın kaza tarihini de kapsayacak şekilde ZMMS poliçesi davalı sigorta şirketi tarafından düzenlendiği, poliçede kaza durumunda bedensel zararlarda teminat limitinin 210.000,00-TL olduğu, SGK tarafından dava konusu kaza nedeniyle davacıya ödeme yapıldığına ilişkin herhangi bir kaydın bulunmadığının bildirildiği, davaya konu trafik kazası nedeniyle sanık … hakkında taksirle ölüm ve yaralamaya neden olma suçundan dolayı İzmir 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2016/123 Esas sayılı dava dosyasının bulunduğu, dosyada maluliyet oranına ilişkin olarak Dokuz Eylül Üniversitesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı tarafından düzenlenen rapor ve ek raporların alındığı, kazadaki kusur durumlarına ilişkin olarak ise, ceza yargılamasında alınan İstanbul Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi’nin 30.12.2016 tarihli raporunun esas alınarak dosyanın aktüerya bilirkişisine tevdi ile alınan bilirkişi raporunun hükme esas alınması suretiyle, yukarıda belirtilen şekilde karar verildiği görülmüştür.
Ceza dosyasında alınan kusur raporunda belirtildiği üzere sürücü …’ın yönetimindeki kamyonet ile … yönünden … yönüne doğru seyretmekteyken kaza yerine geldiğinde direksiyon hakimiyetini kaybederek karşı yön yol bölümüne geçerek karşı yönden gelmekte olan sürücü … yönetimindeki araca çarpması sonucunda kazanın oluştuğu, sürücü …’ın yola gereken dikkati vermemesi, direksiyon hakimiyetine özen göstermemesi, kendi seyir şeridini muhafaza edecek tarzda seyretmemesi dikkatsiz, özensiz ve kurallara aykırı hareket etmesi nedeniyle kazanın oluşunda asli ve tam kusurlu olduğu, sürücü …’ın ise, kazaya engel olmak bakımından fren ile birlikte sağa direksiyon kırma tedbirine başvurmaması nedeniyle kazada kusurunun bulunmadığı yönündeki kusur raporunun olayın oluş şekline uygun ve hükme esas almaya elverişli nitelikte bulunduğu anlaşılmıştır.
Dosyada davacının maluliyeti yönünden Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığı’na sevkinin yapılmak suretiyle alınan 01/06/2017 tarihli raporda; davacının sağ dirsek ekleminde meydana gelen hareket kısıtlılığının sağ üst ekstremite işlevlerinin sürekli zayıflaması niteliğinde olduğu, meslekte kazanma gücündeki azalmanın % 11 oranında olduğunun bildirildiği, yine aynı kurum tarafından düzenlenen 09/09/2021 tarihli raporda ise; 3 Ağustos 2013 tarihli ve 28727 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği” ve 11 Ekim 2008 tarihli ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği” ekindeki Meslekte Kazanma Gücünün Azalma Oranları Tespit Cetveli kapsamında; olay tarihinde (2016 yılında) 25 yaşında olduğundan meslekte kazanma gücünde azalma oranının % 9 (dokuz) olduğu, kişinin sekelin belirlendiği günümüzdeki yaşına göre (30 yaş) meslekte kazanma gücünde azalma oranının % 9.3 (dokuznoktaüç) olduğu, hastanın geçici iş göremezlik süresinin 180 (yüz seksen) gün olduğu, hastanın arızaları nedeniyle mutad iştigaline (kişinin temizlik, yıkanma, tuvalet vb. işleri) engel teşkil eden 45 (kırkbeş) gün süreyle bir başkasının (bakıcı) sürekli bakımına muhtaç olduğu bildirilmiştir. Yine Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığı’ndan 30.11.2021 tarihli raporda; davacının 30/03/2013 tarihli 28603 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Özürlülük Ölçütü Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik çerçevesinde, özür oranının %10 olduğuna ilişkin kurul raporu alındığı, kaza tarihi itibariyle uygulanması gereken bu yönetmelik hükümlerine göre belirlenen maluliyet oranı esas alınmak suretiyle karar verildiği görülmekle, davalı vekilinin bu hususta yeniden rapor alınmasına yönelik istinaf nedeni yerinde değildir.
Davacı vekilinin 26.12.2017 tarihli duruşmada vermiş olduğu imzalı beyanlarında, değer artırım dilekçelerinde 15.708,02 TL geçici iş göremezlik tazminatı istemiş iseler de, bu isteklerinden tüm hukuki sonuçlarını kabul ederek feragat ettiklerini; 74.025,86 TL kalıcı iş göremezlik tazminatının başvurunun davalı tarafından reddedildiği 06/03/2017 tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istedikleri yönündeki beyanı karşısında davanın talep edilen geçici iş göremezlik tazminatı yönünden feragat nedeniyle reddine karar verilmesi isabetlidir.
Yerel Mahkemece dosyanın aktüerya bilirkişisine tevdii edilerek alınan 20.03.2022 tarihli ek raporda özetle; poliçe düzenlenme tarihi 01/06/2015 tarihinden sonraki hesaplamalar için TRH-2010 yaşam tablosunun erkek / kadın ayrımlı olarak kullanılması ve yine %10 artırım ve ıskonto uygulanması hususunun benimsendiğini, nihai uygulamada ise herhangi bir tarih gözetilmeksizin hesaplamada TRH 2010 mortalite tablolarının kullanılması yönünde içtihat oluşturulduğunu, hesaplamada TRH-2010 yaşam tablosunun erkek / kadın ayrımlı olarak kullanıldığını ve % 10 artırım ve iskonto uygulanarak değerlendirme yapıldığını, kaza tarihinde yürürlükte olan 30/03/2013 tarihli 28603 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Özürlülük Ölçütü Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik çerçevesinde düzenlenen ve davacı için % 10 oranında özür bildiren 30/11/2021 tarihli DEÜ ATK raporu baz alınarak yapılan hesaplama neticesinde, 28/01/2016 tarihinde yaralanan davacı …’ın geçici iş göremezlikten kaynaklı maddi tazminat alacağının 14.216,58 TL olduğu, sürekli maluliyetten kaynaklı maddi tazminat alacağının ise 258.767,34 TL olduğu, davacının toplam maddi tazminat alacağının (272.983,92 TL) olduğu, davalı sigorta şirketinin tespit olunan zararın poliçe teminat limiti dahilinde tamamından sorumluluğunun olacağı yönünde alınan rapor doğrultusunda davanın kalıcı iş göremezlik tazminatı yönünden kabulüne, geçici iş göremezlik tazminatı yönünden ise feragat nedeniyle reddine karar verildiği görülmüştür.
AYM’nin 09/10/2020 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir. Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır. Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır. Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil etmektedir. T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı). Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir. Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihatı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir. Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir. Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamındabir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında; AYM nin 09/10/2020 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır. Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM iptal gerekçesinde vurgulandığı üzere aynı kaza ile ilgili olmak üzere işleten ve fiili yapan kişiye yönelik açılan dava ile sigortanın davalı olması durumunda uygulanacak Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır. Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir. Bu halde mahkemece AYM verilen iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre hükme esas alınan aktüerya bilirkişisi raporu doğrultusunda sonuca gidilmesi yerindedir.
Davacı vekilinin önce 24.11.2017 tarihli bedel arttırım dilekçesi ile talebini 89.633,88 TL arttırarak toplam 89.733,88 TL’ye çıkarttığı, sonrasında dosyaya sunmuş olduğu 30.03.2022 tarihli ıslah dilekçesi ile, 89.733,88 TL’lik maluliyet tazminatı talebini 258.767,34 TL’ye çıkarttığı görülmekle, İDM’nin kalıcı iş göremezlik tazminatı yönünden verdiği kabul kararı ile geçici iş göremezlik yönünden verilen feragat nedeniyle red kararı isabetli olup, davalı vekilinin istinaf nedenleri yerinde değildir.
Bu durumda, istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre, duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalının istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Davalı yönünden istinaf karar harcı olan 17.676,40-TL’den peşin alınan 4.420,00-TL’nin mahsubu ile bakiye 13.256,40-TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf başvurusu nedeniyle davalı tarafından yapılan giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay ilgili Hukuk Dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.04.07.2023