Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2022/1851 E. 2023/1185 K. 14.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/1851
KARAR NO : 2023/1185

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR FİKRİ VE SINAİ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 24.11.2021
NUMARASI : 2020/92 E. 2021/253 K.

DAVANIN KONUSU : Markaya Tecavüzün ve Haksız Rekabetin Durdurulması,
Giderilmesi (Karşı Dava; Markanın Hükümsüzlüğü)
KARAR TARİHİ : 14.09.2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 14.09.2023

İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 24.11.2021 tarih 2020/92 E. 2021/253 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı-karşı davalı vekili ile davalı-karşı davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA : Davacı vekili, müvekkili şirketin 1995 yılından beri İzmir’de deniz, kara ve hava taşımacılığı işi yaptığını, ticaret unvanının kılavuz kelimesinin “… ” ibaresi olduğunu, www…. com ve www…. alan adlarının sahibi olduğunu, ticaret unvanı kullanımının yanısıra müvekkili şirketin 25 yıldır kesintisiz olarak “… ” sözcüğünden ve … figürlerinden oluşan işaretini markasal mahiyette de kullandığını, 25 yıldır tescilsiz olarak kullanımının yanında 2019/76508 ve 2019/76514 sayılı markaların müvekkili adına Türkpatent nezdinde tescilli olduğunu, davalı şirketin 01.02.2011 tarihinde müvekkili şirketin ortaklarından dava dışı … tarafından “… Şti.” ticaret unvanı altında kurulduğunu, … ‘ın 01.04.2019 tarihli genel kurul kararı ile davalı şirketteki hissesini dava dışı … ‘e devrettiğini, … ‘in müvekkilinin “… ” ibareli unvanını Eylül 2019’a, en azından Haziran 2019 sonuna kadar kullanmak için izin istediğini, müvekkili şirketin bu talebi reddederek Nisan 2019 sonuna “… ” unvanı ve ismi v.b. ilişkin değiştirme işini tamamlaması gerektiğini e-posta yoluyla davalı şirkete bildirdiğini, ancak davalı şirketin ticari unvan ve internet alan adı olarak bu kez “… ” ibaresini seçtiğini, ayrıca … figürlerinden oluşan işareti marka olarak tescil ettirmek için Türkpatent nezdinde başvuruda bulunduğunu, davalıya 17.02.2020 tarihli ihtarname gönderilerek markaya tecavüz ve haksız rekabet teşkil eden eylemelere son verilmesi ve marka başvurusunu geri çekmesi hususlarının ihtar edildiğini, davalının cevabi ihtarnamesiyle bu talepleri reddettiğini, davalının markasının 35., 39. ve 40. sınıflardaki başvurusuna itiraz ettiklerini, itirazın incelenmesi sonucunda davalının SMK md. 6/9 uyarınca kötü niyetli olduğuna ve müvekkilinin SMK md.6/3 uyarınca önceye dayalı hakkı olduğuna karar verilerek 2019/74818 sayılı marka başvurusunun reddine karar verildiğini, davalının işyerindeki tabelalarda, faturalarında, kartvizitlerinde, broşürlerinde, antetli kağıtlarında v.b. iş evrakı ve reklamlarında ve internet alan adlarında “… ” işaretini markasal olarak kullandığını iddia ederek; davalının iş yerinde keşif yapılarak, internet alan adları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak davalının “… ” ibaresini marka olarak kullanıp kullanmadığının tespitine, müvekkilinin marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil eden fiillerin tedbiren durdurulmasına, müvekkilin “… ” ibareli marka hakkına tecavüzünün ve haksız rekabet teşkil eden eylemlerinin tespitine, durdurulmasına, menine, giderilmesine, tecavüz ve haksız rekabet teşkil eden maddi durumun ortadan kaldırılmasına, “… ” ibareli internet sitelerini kullanmasının durdurulmasına, menine, erişimin engellenmesine; davalının ticari unvanından “… ” sözcüğünün terkinine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP VE KARŞI DAVA : Davalı ve karşı davacı vekili, davacının 2019/76514 ve 2019/76508 başvuru numaralı tescilli markalarının “… ” değil, “… ” ifadesinden oluştuğunu, marka koruma tarihinin ise yıllar öncesinden değil, 09.08.2019 tarihinden başladığını, davacının sanki markası sadece … kelimesinden oluşuyor gibi algı yaratmak istediğini, davacı tarafından … işareti talep konusu yapıldığından, delil tespiti sırasında bilirkişinin bunun ötesine incelemede bulunmasının hukuka aykırı olduğunu, bilirkişinin, davacı adına tescilli “… ” markası ile müvekkili tarafından kullanılan “… ” işareti arasında benzerlik incelemesinde bulunması gerektiğini … kelimesinin “… ” anlamına geldiğini, deniz taşımacılığında faaliyet gösteren işletmeler açısından ilgili hizmetin nitelik ve değerine vurgu yaptığını, SMK m. 5/c uyarınca davacı tarafından tek başına ya da esaslı olarak marka korumasından yararlanamayacağını, müvekkilinin … işareti üzerinde SMK m. 6/3 uyarınca geçmişe yönelik hak sahibi olduğunu, müvekkili ile davacı şirket arasında organik bağ bulunduğunu, müvekkilinin eski ticaret unvanının “… Şirketi” olduğunu, 02.02.2011 tarihinde davacı şirketin ortağı/müdürü … ve … tarafından kurulduğunu, 2011 yılının sonu itibariyle … bir yandan müvekkili şirketin, diğer yandan da davacı şirketin ortağı ve müdürü konumunda olduğunu, 01.04.2019 tarihinde bütün payların dava dışı … ’e devredildiğini, tarafların uzun yıllar aynı ekonomik birliğin birer üyesi konumuna sahip olduklarını, müvekkilinin dava konusunu oluşturan … +şekil işaretini çoğu zaman davacıdan daha yaygın ve yoğun bir şekilde denizcilik sektöründe kullandığını, … +şekil işaretini internet alan adında yine ilk defa müvekkilinin kullandığını, davacı şirketin, müvekkili şirketin kurulduğu tarihe kadar denizcilik sektöründe taşıma ve lojistik faaliyetinde bulunmadığını, denizcilik sektöründe fiili olarak faaliyette bulunmadığını, bu alandaki faaliyetlerinin iki şirketin yönetiminin birbirinden ayrılmasından sonra başladığını, müvekkilinin geçmişe yönelik kullanımının aynı zamanda kendisinin eski ticaret unvanına dayandığını, SMK m. 5/c uyarınca davacının markasında yer alan … sözcüğünün hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiğini, davacı şirketin … sözcüğü üzerinde sicile kayıtlı hak sahibi olduğunu iddia ettiğini, ancak … üzerinde taşımacılık sınıfında yer alan dava dışı … Şti.’nin 31.12.2012 tarihinden itibaren marka tescili korumasından yararlandığını iddia ederek, asıl davanın reddine, karşı davanın kabulü ile davacı/ karşı davalının markasında yer alan “… ” sözcüğünün SMK m. 5/c, m. 5/ç ve m. 25 uyarınca hükümsüzlüğüne karar verilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
KARŞI DAVAYA CEVAP : Davacı-karşı davalı vekili, … sözcüğü +… figürü şeklindeki uzun süreli eskiye dayalı markasal mahiyetteki kullanımı nedeniyle müvekkilinin gerçek hak sahibi olduğunu, davalı tarafça müvekkiline “… ” işaretinin değiştirileceği, kullanımına son verileceği, gerekli değişikliğin yapılacağı bildirilerek Eylül 2019’a, en azından Haziran 2019 sonuna kadar kullanmak için müvekkilinden izin istendiğini, davalının iddiaların çoğuna cevap vermediğini, bir kısım iddialara karşı verdiği cevapların gerçeği yansıtmadığını, bazı beyanların çelişkili olduğunu, hangi markanın hükümsüzlüğünün talep edildiğinin belirtilmediğini savunarak karşı davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece, asıl dosya kapsamında toplanan deliller ve hükme esas alınan 13.09.2021 ve 25.10.2021 tarihli bilirkişi raporlarına göre; davalı tarafın pay devri esnasında unvan değişikliğini de kabul ettiği, unvanını bu sebeple değiştirdiği, unvan değişikliği nedeniyle davalının pay devrinden sonra da devam eden sürekli ve davacıdan bağımsız bir …/… işareti kullanımından söz edilemeyeceği, davalı şirketin … ibaresi kullanımlarının davacı şirketle organik bağının bulunması nedeniyle yapılan kullanımlar olduğu, bu kullanımların davacı şirketin devirden sonraki kullanıma rıza göstermemesi nedeniyle şirket pay devri ile sonlandırılması gerektiği, davalının … ve … sözcüğünü markasal olarak ve ticaret unvanında ek olarak kullanma hakkının mevcut olmadığı, davacının markalarının esas unsurunun … ibaresi ile birlikte logo ve davalının kullanımının esas unsurunun ise … ibaresi ile birlikte logo olduğu, davacı adına tescilli markalar ile davalı kullanımları arasında karıştırılma ihtimaline yol açabilecek derecede benzerlik olduğu; davacının markalarının kapsamında bulunan sınıf kodu 39’da yer alan hizmetler ile davalı tarafından sunulan lojistik ve liman hizmetleri arasında ayniyete yakın derecede benzerlik olduğu, bu nedenle davalının kullanımına konu hizmetler ile davacı markalarının kapsamındaki hizmetler arasında ayniyet bulunduğu, davalının unvanını 16.07.2019 tarihinde … Şirketi olarak değiştirdiği, buna karşılık davacının marka başvurularının ise bundan yaklaşık 23 gün sonra 09.08.2019 tarihinde yapıldığı, davalı tarafın kullanımlarının ve unvan değişikliğinin davacı marka tescil başvurularından
önceki tarihte başlaması nedeniyle davalının … +logo şeklindeki markasal kullanımlarının ve … Şirketi şeklindeki ticaret unvanının davacı adına 2019/76508 ve 2019/76514 sayı ile tescilli markalardan doğan hakları ihlal etmediği, tarafların kullandığı logoların ve taraf kullanımlarında yer alan “… ile … ” ibareleri arasındaki benzerlik birlikte dikkate alındığında, iltibasa yol açabilecek derecede olduğu, davacı
fiili kullanımı ile davalı fiili kullanımı arasında iltibasa yol açabilecek derecede benzerlik olduğu, davalı kullanımlarının TTK kapsamında haksız rekabet oluşturduğu, tarafların iştigal konularının bağlantılı ve benzer olduğu, ticaret unvanlarının asli ayırt edici unsuru ve ticaret unvanının eki olan “…” ve “… ” ibareleri arasında da yüksek oranda benzerlik bulunduğu, davacı şirketin 1995 tarihinde kurulmasına karşın davalı şirket unvanını 2019 yılında değiştirdiği, sonra kurulan şirketin öncekilerden ayırt edilmesini sağlayacak ekleri kullanması gerektiği, oysa davalı şirketin kullandığı “… ” ibarelerinin faaliyet alanlarını gösteren, ticaret unvanına tam olarak ayırt edicilik katmayan ve unvanları farklılaştırmaya yeterli olmayan kelimeler olduğu, tarafların ticaret unvanları arasında TTK kapsamında iltibas bulunduğu, davalı-karşı davacının örnek olarak sunduğu marka ile davacı-karşı davalı markaları arasında sloganlar ve logolar arasında farklılık bulunduğu, markaların tertip tarzları ve markalarda kullanılan renkler arasında da farklılık bulunduğu, aynılık veya ayırt edilemeyecek kadar SMK.m.5/1-ç uyarınca benzerlik bulunmadığı; davalı karşı davacının … logo kullanımlarının en erken 2011 yılından başladığı belirlenmekle birlikte, davacının … logo şeklindeki markasal kullanımlarının bundan çok daha önce en geç 1998 yılında başladığı, davalı şirket, davacı şirketle arasındaki organik bağ nedeniyle … ibaresini kullandığından, davalı şirketin … işareti üzerinde davacıdan bağımsız kullanımından veya davalı şirketin … ibaresi üzerinde herhangi bir hakka sahip olmadığı gerekçesiyle; asıl davanın kısmen kabulüne, davalının … + … Logolu fiili kullanımlarının davacı yönünden haksız rekabet oluşturduğunun tespitine, durdurulmasına, menine, haksız rekabet teşkil eden maddi durumun ortadan kaldırılmasına, davalının … ibareli internet sitelerini kullanmasının durdurulmasına, menine, erişimin engellenmesine; internet ortamında ve davalı-karşı davacıya ait sosyal medya hesaplarında “… ” ibaresini kullanmasının durdurulmasına, menine, davalının ticari unvanından “… ” sözcüğünün terkinine, davacının markaya tecavüzün tespiti, durdurulması ve meni davasının reddine, karşı davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı-karşı davalı vekili ile davalı-karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ : Davacı-karşı davalı vekili, katılma yoluyla sunduğu istinaf dilekçesinde, asıl davadaki marka hakkına tecavüzün tespiti, durdurulması ve meni yönünden davanın reddi ve buna bağlı olarak müvekkili aleyhine vekalet ücreti ile yargılama giderine hükmedilmesinin hatalı olduğunu, davalının “…” esas ibareli markanın müvekkili tarafından 25 yıldan beri tescilsiz ve dava tarihi itibariyle tescilli olarak kullanıldığını bilmesine rağmen, iltibas teşkil eden “… ” işaretini markasal mahiyetteki kullanmasının kötüniyetli olduğunu, kötüniyetli markasal kullanımların evleviyetle koruma göremeyeceğini ve marka hakkına tecavüz teşkil edeceğini, müvekkilinin 2019/76508 ve 2019/76514 sayılı markalarının dava tarihi itibariyle tescilli olmakla tescilli marka korumasından da yararlanmakta olduğunu belirterek kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı-karşı davacı vekili, ilk derece mahkemesi kararının çelişkili olduğunu, pay devri nedeniyle ticaret unvanında kullanılmaması gerektiği belirtildiği halde, müvekkiline ait ticaret unvanının davacının markalardan doğan haklarını ihlal etmediğinin tespit edildiğini, buna karşın ticaret unvanından müvekkilinin “…” sözcüğünün terkini gerektiğinin belirtildiğini, rıza olmadığı belirtildiği halde marka başvurusuna kadar kullanıma yönelik bir itiraz olmadığının ifade edildiğini, her ne kadar müvekkilinin kullanım için rıza araması gerekmemekte ise de, davacının müvekkilinin kullanımına yönelik rızasının bulunduğunu, tarafların … + şekil [… ] işareti üzerindeki tescilsiz markaya dayanan hak sahipliğine dair bir devir sözleşmesi bulunmadığını, verilen karar ile “…” sözcüğü üzerinde davacının marka hakkından kaynaklanan mutlak ve tekelci bir korumadan yararlanması sonucunun doğduğunu, ancak “…” sözcüğünün … ve … anlamına geldiğini, deniz taşımacılığında hizmetin nitelik ve değerine vurgu yaptığını, “…” sözcüğünün SMK m. 5/c uyarınca davacı tarafından tek başına ya da esaslı olarak marka korumasından yararlanamayacağını, davacı ile müvekkili şirketin “…” kelimesini içeren ticaret unvanını yıllar boyunca kullandıklarını, bu kullanıma ait bir uyuşmazlık veya rıza verilmeme gibi bir durumun bulunmadığını, müvekkili şirketi kuran …’ın 19.06.2007 tarihinde davacı şirkette pay sahibi olduğunu ve ayrıca 10.05.2010’da bu şirketin sermaye artırımına katıldığını, 04.11.2011 tarihinde ise davacı şirkette müdür olarak görev yapmaya başladığını, 2011 yılı sonu itibariyle …’ın bir yandan eski unvanı “… Lojistik” olan müvekkili şirketin, diğer yandan da davacı şirketin ortağı ve müdürü konumunda bulunduğunu, 01.04.2019 tarihinde bütün payların dava dışı …’e devredildiğini ve müvekkili şirkette …’in tek ortak hâline geldiğini, dava konusu …+şekil işaretinin bu ticari faaliyetlerin objesini oluşturduğunu, davacının bu noktada tek taraflı bir talep hakkının var olamayacağını, her iki tarafa ait ticari defter ve belgeler üzerinde birlikte değerlendirme yapılması gerektiğini, müvekkilinin söz konusu işareti sektörde kullanımının davacının önüne geçtiğini, …+şekil işaretinin logosunun bizzat müvekkili şirket tarafından yaptırıldığını, …+şekil işaretinin 2011 yılında ilk defa müvekkiline ait “www….” sayfasında kullanıldığını, davacı şirketin internet sitesini daha sonraki yıllarda açtığını, müvekkilinin kurulduğu tarihten bu güne kadar nakliye ve lojistik kapsamı dışında başka hiçbir alanda faaliyette bulunmadığını, birçok firmaya taşıma ve lojistik hizmet verdiğini, buna karşılık, davacı şirketin müvekkili şirketin kurulduğu tarihe kadar denizcilik sektöründe taşıma ve lojistik faaliyetinde bulunmadığını, şirketler arasındaki ekonomik bağlılığın sona erdirilmesinden sonra, şirket unvanında farklılık yaratmak için müvekkili tarafından ticaret unvanı değişikliğine gidildiğini, müvekkilinin bu tavrının doğrudan kendi tasarrufuna ve iradesine dayandığını, şirketler birliği içindeki şirketlerin … kelimesi üzerindeki hak kazanımının aynı sürece dayandığını, hangi sebeplerle, davacının ticaret unvanındaki kullanımın müvekkile üstün tutulduğu, hangi sebeple müvekkilin kendi ticaret unvanında terkine gitmesi gerektiği hususlarının ne gerekçeli kararda ne de gerekçeli kararın dayanağı bilirkişi raporunda açıklanmadığını, karıştırılma ihtimali sebebiyle sadece müvekkilinin unvanında terkine gidilmesinin doğru olmadığını, müvekkilinin kullanımının, davacının marka başvurusu öncesine dayandığını, haksız rekabet oluşturmadığını, müvekkilinin dava konusu marka için (“…+işaret”) 06.08.2019 tarihinde başvuruda bulunduğunu, davacının ise “…” slogan markası için başvurusunun 09.08.2019 tarihli olduğunu, başvuru tarihlerinden önce davacının … kelimesi üzerinde tek başına, münhasıran, ona tekelci haklar veren bir hakkının bulunmadığını, her iki şirketin ticaret unvanının … kelimesini barındırdığını, gerekçeli kararda müvekkilinin kullanımının davacının marka tescil başvurusu öncesine dayandığının kabul edildiğini, bu nedenle müvekkili yönünden davacıya yönelik markasal hak ihlalinin bulunmadığını, sektörel alanda objektif bir tespit yapabilecek nitelikte uzman bilirkişiden rapor alınması gerektiğini, kararda ortalama tüketici kavramının dikkate alınmadığını, dosyaya sunulan uzman görüşünün dikkate alınmadığını belirterek kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE : Asıl dava, marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, durdurulması, men’i, giderilmesi, davalının ticari unvanından “…” sözcüğünün terkini; karşı dava davacı-karşı davalının markasında yer alan “…” sözcüğünün hükümsüzlüğü istemlerine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle, asıl davanın kısmen kabulüne, karşı davanın reddine karar verilmiştir.
Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzenine ilişkin sebeplerle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, asıl dava yönünden davalı şirketin ticari unvan ve internet alan adında yer alan “…” ibaresi ve … figürlerinin markasal olarak kullanılmasının davacı adına 35. ve 39. sınıflarda 2019/76508 ve 2019/76514 numaraları ile tescilli “… +şekil” markalarına tecavüz ve haksız rekabet oluşturup oluşturmadığı, karşı dava yönünden ise davacı-karşı davalıya ait tescilli markaları hakkında hükümsüzlük koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
10.01.2017 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren, asıl ve karşı davanın açıldığı tarih itibariyle olaya uygulanması gereken 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 7/3. maddesinde “Aşağıda belirtilen durumlar, işaretin ticaret alanında kullanılması hâlinde, ikinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir”; anılan fıkranın (e) bendinde ise “İşaretin ticaret unvanı ya da işletme adı olarak kullanılması” şeklinde düzenleme bulunmaktadır. Aynı Yasanın 29/1-a maddesi uyarınca marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 7. maddede belirtilen biçimlerde kullanmak fiili, marka hakkına tecavüz sayılır. Böylece, SMK’nın 7/3. maddesine göre tescilli bir marka hakkı sahibinin, markasının ticaret unvanı veya işletme adı olarak kullanılmasını yasaklayabilmesi ve bu durumun SMK’nın 29/a maddesi uyarınca marka hakkına tecavüz sayılabilmesi için, bu kullanımın ticaret alanında gerçekleşmesi ve marka sahibinin izni olmadan, aynı yasanın 7/2. maddesinde belirtilin fiillerin işlenmiş olması gerekmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.12.2007 tarihli 2007/11-965 E.- 2007/961 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere, marka da ticari unvan da ayırt edici işaretlerdir. Marka, bir teşebbüsün ürün ve hizmetlerini, rakiplerinkinden ayırmaya yönelik olup; ticari unvan ise, tacirlerin ticari işletmesine ilişkin muamelelerinde, icrasında kullanmak zorunda olduğu ismidir. TTK’nın 18/1. hükmüne göre her tacir bir ticaret unvanı seçmek ve kullanmak zorundadır. TTK’nın 39/2. bendinde de unvanın işletmenin girişinde gösterilmesi zorunlu kılınmıştır.
Bir ticaret unvanının kullanılmasının, marka hakkına tecavüz teşkil etmesi için kullanımın ticaret sırasında olması, kullanım konusunda marka sahibinin izninin olmaması, kullanımın markanın tescil edildiği mallarla/hizmetlerle aynı veya benzer mallar/hizmetler için olması veya aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde olmasına bakılmaksızın, tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle markanın itibarından haksız bir yarar elde edecek veya itibarına zarar verecek veya ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikte olması ve kullanımın markanın işlevlerini, özellikle tüketicilere malların veya hizmetlerin kaynağını garanti etme yönündeki temel işlevini yerine getirmeye müsait olmasının gerektiği sabittir.
Somut olayda, ilk derece mahkemesince davalı şirketin iş yerinde yapılan keşif sonucunda düzenlenen 12.01.2021 tarihli bilirkişi raporunda, davacı adına tescilli ve koruma kapsamında olan markanın “… + şekil” sözcükler ve şekilden oluştuğu, “…” ibaresinin slogan mahiyetinde, “…” ibaresinin solunda daha küçük karakter ile yer aldığı, davacının marka olarak tescilli bu ibareler yönünden önceye kullanım iddiasında da bulunduğu, davacının ticaret unvanı, belge, internet kayıtları, yazışmalar benzeri belgeler üzerinde yer alan ibarenin “…+şekil” şeklinde olduğu, davalının ise “…+şekil” ibaresini ticaret ünvanı dışında işyeri levhası, yazışmalarda başlık, faturalar üzerinde tanıtıcı ibare şeklinde markasal anlamda kullandığı, markanın esaslı unsurunu “…” kelimesi, yan unsurunu ise şekil ve slogan ibarenin oluşturduğu, davalının davacı adına tescilli olan “…” ibaresinin sonuna “n” harfi, iyelik eki veya isim hali ekleyerek “…” olarak marka tescili başvurusunda bulunduğu, başvurusunun reddedildiği, davacı adına “…+şekil” ibareli, 35 ve 39 nice sınıflarında tescilli marka ile davalı tarafça “…+şekil”‘ ibareli, 35 39 40 nice sınıflarında tescil başvurusu yapılmış markalarının görsel, işitsel özellikleri ve kavramsal yapıları bir arada değerlendirildiğinde, her iki tescilli markanın karıştırma ihtimali içerecek şekilde benzediği, bu haliyle markanın kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının alıcısı olan ortalama düzeydeki halk nezdinde karıştırılma tehlikesi oluşturacağı, ticari faaliyet sektörlerinin benzer olduğu tespit edilmiştir.
Mahkemece sınai mülkiyet uzmanı bilirkişiden alınan 13.09.2021 tarihli raporda, davacı-karşı davalı şirketin 29.03.1995 tarihinde kurulduğu, davalı-karşı davacı şirketin ise “… Şirketi” unvanıyla 02.02.2011 tarihinde kurulduğu, şirketin kurucu ortaklarının davacı şirketin de ortağı olan … ile … olduğu, 06.04.2011’de …’ın ve 01.04.2019 tarihinde … ‘ın şirketteki paylarını …’e devrettiği ve …’in şirketin tek ortağı haline geldiği, davalı şirketin unvanının 16.07.2019 tarihinde “… Şirketi” olarak değiştirildiği, davalı tarafın pay devri esnasında unvan değişikliğini de kabul ettiği ve unvanını bu sebeple değiştirdiği, davalı şirketin “… ” ibaresi kullanımlarının davacı şirketle organik bağının bulunması nedeniyle yapılan kullanımlar olduğu, bu kullanımların davacı şirketin devirden sonraki kullanıma rıza göstermemesi nedeniyle şirket pay devri ile sonlandırılması gerektiği, davalı şirket yetkilisinin de bu hususu kabul ettiği, dolayısıyla davalı şirketin “…” işareti üzerinde pay sahipliği devrinden sonraya sirayet eden bir hak sahipliğinin bulunmadığı, tarafların kullandığı logolar ile “…” ve “…” ibareleri arasında iltibasa yol açabilecek derecede benzerlik olduğu, davalının kullanımına konu hizmetler ile davacı markalarının kapsamındaki hizmetler arasında ayniyet bulunduğu, davalının unvanını 16.07.2019 tarihinde “… Şirketi” olarak değiştirdiği, buna karşılık davacının marka başvurularının ise 09.08.2019 tarihinde yapıldığı, davalı tarafın kullanımlarının ve unvan değişikliğinin davacı marka tescil başvurularından önceki tarihte başlaması nedeniyle davalının “… +logo” şeklindeki markasal kullanımlarının ve ticaret unvanının davacı adına tescilli markalardan doğan hakları ihlal etmediği; davacının “… ” ibaresi kullanımının davalının ticaret unvanı değişikliğinden çok önce başladığı akla gelse de, tarafların fiili kullanımlarının haksız rekabet incelemesinin konusunu oluşturabileceği, TTK 52/1 maddesi uyarınca tarafların ticaret unvanları arasında var olan benzerlik ve iltibas nedeniyle davalı şirketin ticaret unvanından “…” ibaresinin terkini koşullarının oluştuğu; karşı dava bakımından davalı-karşı davacı şirketin hükümsüzlüğe gerekçe gösterdiği dava dışı … Şti. adına tescilli markanın “… +şekil” şeklinde olduğu, davacıya ait markalar ile arasında farklılık bulunduğu, markaların tertip tarzları, kullanılan renkler arasında da fark bulunduğu, aynılık ya da ayırt edilemeyecek kadar benzerlik gerekçesiyle davacı markalarının hükümsüzlük koşullarının oluşmadığı; Davacı markalarının tasvir edicilik gerekçesiyle hükümsüz kılınıp kılınmayacağı açısından yapılan değerlendirmede, “…” ibaresinin TDK sözlüğüne göre “…” anlamına geldiği, deniz kuvvetlerini belirtir bir adlandırma olduğu, davacı markalarının kapsamında bulunan 35. ve 39. sınıftaki hizmetler için doğrudan ve herhangi bir irdeleme ya da analize gerek kalmadan tanımlayıcı ve tasvir edici olmadığı, davacı markalarının salt kelime markası değil, kelime ve şeklin birleşiminden oluşan karma markalar olduğu, logo da bulunduğu, asgari ayırt ediciliğe sahip olduğu, tanımlayıcı ve tasvir edici olmadığı, SMK m.5/l-c bendi kapsamında hükümsüz kılınması koşullarının bulunmadığı; Davacı markalarının önceki tarihli kullanım gerekçesiyle hükümsüz kılınıp kılınamayacağı açısından yapılan değerlendirmede, davalının “…+logo” kullanımlarının en erken 2011 yılında başladığı, davacının “…+logo” şeklindeki markasal kullanımlarının ise bundan çok daha önce, en geç 1998 yılında başladığı, davalı şirketin davacı şirketle arasındaki organik bağ nedeniyle armada ibaresini kullandığı, davalı şirketin “…” işareti üzerinde davacıdan bağımsız kullanımından veya davalı şirketin … ibaresi üzerinde sahip olduğu haktan söz edilemeyeceği, bu nedenlerle davalının “… logo” ibaresi üzerinde davacıya nazaran öncelik hakkının bulunduğunu ispatlayamadığı yönünde görüş bildirilmiştir.
Tüm dosya kapsamı ile alınan bilirkişi raporları birlikte değerlendirildiğinde, davalının ticaret unvanını 16.07.2019 tarihinde “…Şirketi” olarak değiştirdiği, davacının marka başvurularının ise 09.08.2019 tarihinde yapıldığı, bu nedenle davalı şirketin davalının “…+logo” şeklindeki markasal kullanımlarının ve ticaret unvanının davacı adına tescilli markalardan doğan haklarını ihlal etmediği; Ancak, TTK’nın 52/1 maddesi uyarınca tarafların ticaret unvanları arasında var olan benzerlik ve iltibas nedeniyle davalı şirketin ticaret unvanından “…” ibaresinin terkini koşullarının oluştuğu, karşı davada ilere sürülen dava dışı … Şti. adına tescilli marka ile davacıya ait markalar arasında farklılık bulunduğu, bu nedenle karşı davanın yerinde olmadığı, davacı şirketin “…” ibaresini markasal olarak davalı şirketten daha önce kullanmaya başladığı, davalı şirketin davacı şirketle arasındaki organik bağ nedeniyle “…” ibaresini kullandığı, davalının “… +… logolu” fiili kullanımlarının davacı yönünden haksız rekabet oluşturduğu sonucuna varılmakla; mahkemece verilen kararda bir isabetsizlik bulunmadığından davacı-karşı davalı vekili ve davalı-karşı davacı vekilinin istinaf itirazları yerinde görülmemiştir.
Bu durumda, istinaf kanun yoluna başvuranların dilekçelerinde yer verdikleri itirazların açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre, duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir. Dairemizce ilk derece mahkemesi kararı usul ve yasaya bulunup davalı-karşı davacı vekilinin istinaf itirazı reddedildiğinden, ihtiyati tedbirin kaldırılması hakkındaki itirazının değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı-karşı davalı … Şti. vekili ve davalı-karşı davacı… Şti. vekilinin istinaf başvurularının Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı-karşı davalı … Şti. yönünden istinaf karar harcı olan 269,85 + 269,85 = 539,70 TL’den peşin alınan 80,70 TL’nin mahsubu ile eksik kalan 459,00 TL’nin davacı-karşı davalı … Şti. tahsiline,
3-Davalı-karşı davacı … Şti. yönünden istinaf karar harcı olan 269,85 + 269,85 =539,70 TL’den peşin alınan 242,10 TL’nin mahsubu ile eksik kalan 297,60 TL’nin Davalı-karşı davacı … Şti.’den tahsiline,
4-İstinaf başvurusu nedeniyle tarafların yaptığı giderlerin kendi üzerilerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay ilgili Hukuk Dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere birliğiyle karar verildi.14.09.2023