Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2022/1769 E. 2023/299 K. 24.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/1769
KARAR NO : 2023/299

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 08.09.2022
NUMARASI : 2022/566 Esas
TALEBİN KONUSU : İhtiyati Tedbire İtiraz
KARAR TARİHİ : 24.02.2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 24.02.2023
İzmir 3.Asliye Ticaret Mahkemesinin 08.09.2022 tarih 2022/566 Esas sayılı ara kararın Dairemizce incelenmesi ihtiyati tedbire itiraz eden davalı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
TALEP : İhtiyati tedbir isteyen davacı vekili, davalı şirket kurulmadan önce, davalı şirketin tek ortağı ve yetkili temsilcisi olan … ile arsa sahipleri arasında 14.07.2016 tarihli düzenleme şeklinde taşınmaz satış vaadi ve arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi imzalandığını, davalı şirketin tüzel kişilik kazanmasından sonra bu kez arsa malikleri ile davalı şirket arasında aynı konuda noterde düzenlenen 04.01.2018 tarihli ek sözleşme bağıtlandığını, müvekkili şirket temsilcisi … ile … arasında 04.08.2016 tarihli “İş Ortaklığı Sözleşmesi” imza edildiğini, sözleşmenin “Amaç” başlıklı 3. maddesinde işin ortaklaşa yapılması ile iş ortaklığının yönetim usulü, kar zarar dağıtımı ve iş ortaklığının tasfiye usulünü saptamak gibi konuları ifa etmek amacıyla sözleşme yapıldığının açıklandığını, sözleşmenin 2/a maddesindeki tarafların kuracağı sermaye şirketlerinin işveren tanımında geçen gerçek kişilerin yerine geçebileceklerine dair hükmüne uygun olarak davalı şirket ile müvekkili şirket arasında 14.10.2017 tarihli iş ortaklığı sözleşmesi imzalandığını, temel sözleşme olan 04.08.2016 tarihli sözleşmenin 15. maddesinde arsa sahibi ve müteahhit firma arasında yapılan sözleşme gereğince her hak edişte müteahhit firmaya serbest bırakılacak olan bağımsız bölüm mesken ve dükkanların tapusu … ve/veya kuracağı şirketten … ve … iş ortaklığına hisse oranlarında devredileceğinin belirtildiğini, bu sözleşmeden sonra …’nun tek başına davalı şirketi, …’nın da tek başına davacı şirketi kurduğunu, iş akışı sorunsuz bir şekilde devam ederken, davalı şirketin, müvekkili şirketten gizli olarak bağımsız bölüm satışı yaparak uhdesine geçirdiğini öğrendiklerini, müvekkili şirket ile davalı şirket arasında düzenlenen 20.02.2020 tarihli belge ile bu tarih itibariyle iş ortaklığına müvekkili şirketin 2.880.000,00 TL, davalı şirketin 2.150.000,00 TL sermaye aktardıklarının derc edildiğini, inşaatın % 95 oranında tamanlandığını, davalı şirketin, inşaat karşılığı olarak alması gereken arsa payı tapularından oluşan hak edişlerinin tamamına yakınını aldığı halde hak edişi tamamlanıp tapusu 2022 yılı Nisan ayında arsa maliklerince davalı şirkete devredilen 33, 34 numaralı bağımsız bölümlerin 1/2 oranındaki hisselerini müvekkili şirkete devretmediğini, müvekkilin gönderdiği ihtarnameden de sonuç alamadığını, müvekkilinin tüm edimlerini ifa etmesine rağmen davalının edimlerini yerine getirmekten imtina ettiğini, mal kaçırma amaçlı hileli işlemler gerçekleştirdiğini ileri sürerek, dava konusu 33 ve 34 nolu bağımsız bölüme ait 1/2’şer hissenin davalı adına olan tapu kayıtlarının iptali ile müvekkili adına kayıt ve tesciline, İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2022/131 D. İş sayılı ve 15.06.2022 tarihli kararı ile dava konusu taşınmazların tapu kaydına her türlü devir ve temlikin önlenmek üzere konulan ihtiyati tedbirin HMK’nın 397/1. maddesi uyarınca devamına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece, 06.07.2022 tarihinde dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, davacı tarafın ihtiyati tedbir talebini yaklaşık ispat çerçevesinde ispatladığı, İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2022/131 D.İş sayılı dosyası ile kurulan ihtiyati tedbir kararının içeriğinin benimsendiği gerekçesiyle ihtiyati tedbirin aynen devamına, değişik iş dosyasına yatırılan teminat yeterli görülmekle, dosyaya aktarılması için mahkemesine yazı yazılmasına karar verilmiştir.
İTİRAZ : Davalı vekili, İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2022/131 D.İş sayılı dosyasına verdiği itiraz dilekçesinde, davacının taraf olmadığı 04.08.2016 tarihli sözleşmeye dayandığını, davacının taraf olduğu 14.10.2017 tarihli sözleşmenin 3 ve 8. maddesinin TBK’nın 643. maddesindeki ortaklığın borçları ödendikten ve ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa ortaklar arasında paylaşılacağı hükmüne uygun olduğunu, kazanç ya da zararın tasfiye aşamasının tamamlanmasıyla taraflar arasında eşit olarak paylaştırılması gerektiğini, taraflar arasındaki adi ortaklık henüz tasfiye edilmediğini, inşaatın devam ettiğini, inşaatın 17.10.2020 tarihli tutanağa göre % 75, halihazırda ise % 85 seviyesinde bulunduğunu, müvekkili tarafından inşaatın tamamlanmaya çalışıldığını, müvekkilinin gerek davacıya, gerek bankalara ve gerekse 3. kişilere karşı hiçbir temerrüdünden bahsedilemeyeceğini, arsa sahibi tarafından müvekkili adına tapuda devredilen bağımsız bölümlerin müvekkili ile davacı şirket arasında 4’er tane bağımsız bölüm hissesi olarak paylaştırıldığını ve tapu devir işlemlerinin tamamlandığını, nihai hesabın tasfiyede yapılacağını, paylaşılan bağımsız bölümler ortaklık konusundan çıkarak şahsi malvarlığı haline geldiği için müvekkilinin bu mallarla ilgili mal kaçırdığından bahsedilemeyeceğini, Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarına göre adi ortaklık paylarının tasfiyeden önce haczedilemeyeceğini savunarak ihtiyatı tedbire ve teminata itiraz etmiştir.
Davalı vekili, İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin ihtiyati tedbirin devamına dair 2022/566 E sayılı kararına karşı verdiği itiraz dilekçesinde, değişik iş dosyasına itirazda bulunduklarını, dava açıldıktan sonra itiraz hakkında karar verme yetkisinin davanın açıldığı mahkemeye geçtiğini, mahkemenin tarafları davet ederek itirazı incelemesi gerekirken ihtiyati tedbirin devamına karar vermesinin doğru olmadığını belirterek, değişik iş dosyasına sundukları itiraz sebeplerini tekrar edip ihtiyati tedbire ve teminata itiraz etmiş, duruşmadaki beyanında taraflar arasındaki adi ortaklık ilişkisinin aynen devam ettiğini, inşaatın tamamlanmadığını, muacceliyetin söz konusu olmadığını, tedbir kararının haksız olduğunu belirterek bu talebinin kabul edilmemesi halinde taşınmaz değeri olarak belirlenen değer kadar teminat sunulması yönünde teminatın kaydırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İTİRAZA CEVAP : Davacı vekili, hali hazırda inşaatın % 95 seviyesinde olduğunu, 4’er adet taşınmaz yönünden fiili paylaşımın yapıldığının tedbire itiraz edenlerce de beyan edildiğinden taraflar arasında bu yönde teammül oluştuğunu savunarak ihtiyati tedbire itirazın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece duruşma açılarak yapılan inceleme neticesinde, inşaat seviyesinin davacının beyanına göre % 95, davalının beyanına göre ise % 85 oranında bitirildiği göz önüne alındığında henüz inşaat tamamlanmamış ise de yine edim yükümlülüğü kapsamında olan 7-18-150 ve 153 nolu bağımsız bölümler ile 19-22-144 ve 153 nolu bağımsız bölümler yönünden fiili olarak taksim işleminin yapıldığı, söz konusu 33 ve 34 nolu bağımsız bölümlerin davalı adına kayıtlı olduğu, davaya konu bağımsız bölümlere yönelik tarafların taahhütleri ve taahhütlerinin içerikleri göz önüne alındığında telafisi güç ve imkansız zararlar doğurmaması adına yüklenilen taahhüdün de konusunu oluşturan bahse konu 33 ve 34 nolu bağımsız bölümler yönünden davalı aleyhine devir yasağının engellenmesine yönelik tedbir kararının yerinde olduğu kaldı ki ileride tasfiye aşaması geldiğinde dahi söz konusu taşınmazların devrinin engellenmesine yönelik ihtiyati tedbir kararının bulunmasının da tarafların yararına olacağı, ihtiyati tedbir talep edenin tedbirin nakti teminata çevrilmesi talebini kabul etmediği, uyuşmazlık konusu hususun bahse konu bağımsız bölümlere ilişkin olduğu, söz konusu bağımsız bölümlerin teminat miktarı bakımından yaklaşık olarak değerlerinin belirlendiği ve bu kapsamda teminat miktarının ortaya çıkabildiği, talebin mahiyeti gereği şu aşamada 33 ve 34 nolu bağımsız bölümlere ilişkin ortaklık sözleşmesi ile belirlenen 1/2 oranındaki hak ediş değerine göre esasen davacı tarafın hak ettiği tutarın bu tutarın miktar itibariyle daha azına yahut daha fazlasına karşılık gelip gelmeyeceğinin tespitinin yapılamayacağı, bu anlamda iki tarafın da hakkının korunmasının gerektiği, ihtiyati tedbir konusunun nakit teminata kaydırılması yönündeki talebin de yerinde olmadığı gerekçesiyle, mahkemenin 06.07.2020 tarihli ara kararı ile İzmir 4 ATM’nin 2022/131 D.iş dosyasında verilen ara kararına ilişkin ihtiyati tedbir ve teminata yönelik itirazların ve tedbir kararı konusunun nakti teminata kaydırılmasına dair taleplerin ayrı ayrı reddine karar verilmiştir.
Karara karşı ihtiyati tedbire itiraz eden davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ : İhtiyati tedbire itiraz eden davalı vekili, değişik iş kararının heyet halinde verilmesine rağmen ihtiyati tedbire itirazın tek hakim tarafından incelendiğini, mahkemenin ihtiyati tedbire itirazları değerlendirmeden tedbirin devamına hükmettiğini, taraflar arasındaki 14.10.2017 tarihli iş ortaklığı sözleşmesinin 16. maddesinde tahkim hükmüne yer verildiğini, HMK’nın 413. maddesi uyarınca tahkim ilk itirazında bulunulması halinde davanın usulden reddi gerektiğini, davaya ve tedbire dayanak yapılan 04.08.2016 tarihli sözleşmenin taraflar arasında imzalanmadığını, taraflar arasındaki iş ortaklığı sözleşmesinin 14.10.2017 tarihinde imzalanarak yürürlüğe girdiğini, taraflar arasında geçerli olan bu sözleşmenin 8. maddesine göre ortak girişimin tüm hak ve yükümlülüklerinin sona ermesinden sonra üzerinde anlaşma sağlanan kar veya zararın taraflar arasında paylaşılacağını, arsa sahibine karşı sorumluluğu ve taahhüdü devam eden müvekkilinin hak edişiyle kendisine devredilen taşınmazları satarak inşaatı tamamlaması gerektiğini, davacının arsa sahibine karşı bir taahhüdü bulunmadığını, tedbir kararının arsa sahiplerinin menfaatlerini de tehlikeye düşürdüğünü, ortak girişime konu inşaat ve yükümlülükler halen devam ettiğini, bununla birlikte taşınmazların halen müvekkili şirket üzerinde bulunduğunu, müvekkilinin arsa sahiplerine karşı taahhüdünü tamamladıktan ve ortak girişim sona erdikten sonra elbirliği ile adi ortaklığın tasfiye edileceğini, dava konusu bağımsız bölümleri değil kar ve zararı bölüşeceğini, ihtiyati tedbir kararının 14.10.2017 tarihli iş ortaklığı sözleşmesinin 8. maddesini ve TBK’nın 643. maddesini ihlal ettiğini, TBK’nın 478. maddesi uyarınca iki yıllık süre sonunda kar ve zararın ortaya çıkacağını, bu sonucun ortaya çıkması için inşaatın tamamlanması ve tamamlanan tüm dairelerin satılması, arsa sahibine müvekkili tarafından verilen teminatların iade alınması, üçüncü kişilerin, vergi ve SGK borçlarının ödenmesi gerektiğini, taraflar arasındaki ortaklık sözleşmesinde bağımsız bölümlere ilişkin ortaklık sözleşmesi ile belirlenen 1/2 oranındaki hak ediş değerine ya da tarafların taşınmazları eşit olarak paylaştıracaklarına dair bir hüküm bulunmadığını, ihtiyati tedbir talebinin nakte çevrilmesi talebinin ihtiyati tedbir talep edenin muvaffakatine bağlı olmadığını, teminatın nakde ya da banka teminat mektubuna kaydırılmasının davacının zararını karşılamak için daha uygun olduğunu, taraflar arasındaki anlaşmaya dayanarak tapu iptali ve tescil talep edilemeyeceğini, taşınmaz devri anlaşmasının resmi şekilde yapılması gerektiğini, arsa sahipleriyle imzalanan 14.07.2016 tarihli sözleşmenin 25. maddesinde yüklenicinin sözleşmeden doğmuş ve doğacak haklarını arsa sahiplerinin izni olmaksızın üçüncü kişilere kısmen veya tamamen devredemeyeceğini, bu nedenle müvekkili ile davacı şirket arasında kar ve zarar paylaşımının düzenlendiğini, müvekkilinin mal kaçırdığı iddiasının gerçeği yansıtmadığını, ortak girişime konu işin kısmen tamamlanmasıyla beraber bazı bağımsız bölümlerin … Yapı, …. Yapı yetkilisi … ve … Mimarlık arasında eşit olarak paylaştırıldığını, müvekkilinin kendi payına düşen taşınmazlar üzerinde tasarruf edebileceğini, davacının talebinin dürüştlük kuralına aykırılık teşkil ettiğini, müvekkiline zarar vermek ve işlerine engel olmak amacı taşıdığını istinaf nedenleri olarak ileri sürmüştür.
GEREKÇE: Talep, ihtiyati tedbire itiraza ilişkin olup ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle ihtiyati tedbire itirazın reddine karar verilmiştir.
HMK’nun 389/1. maddesi uyarınca mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir.
HMK’nın 394/2. maddesinde “İhtiyati tedbirin uygulanması sırasında karşı taraf hazır bulunuyorsa, tedbirin uygulanmasından itibaren; hazır bulunmuyorsa tedbirin uygulanmasına ilişkin tutanağın tebliğinden itibaren bir hafta içinde, ihtiyati tedbirin şartlarına, mahkemenin yetkisine ve teminata ilişkin olarak, kararı veren mahkemeye itiraz edebilir. (Ek cümle:22/7/2020-7251/42 md.) Esas hakkında dava açıldıktan sonra, itiraz hakkında, bu davaya bakan mahkemece karar verilir.” hükmüne yer verilmiştir.
Somut olayda, esas hakkında dava açılmadan önce ihtiyati tedbir isteyen vekili İzmir 4. ATM’nin 2021/131 D.İş dosyası üzerinden ihtiyati tedbir talebinde bulunmuş mahkemece dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde ihtiyati tedbir talebinin kabulüne karar verilmiştir. İhtiyati tedbire itiraz eden vekili, ihtiyati tedbire ve teminata yönelik iirazlarını içerir itiraz dilekçesini mahkemeye sunmuş ise de dilekçesini sunduğu tarih itibariyle İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesinde esas hakkında dava açılmıştır. Davanın esasının incelendiği İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesince öncelikle bu dilekçe dikkate alınarak HMK’nın 394/4. maddesi uyarınca duruşma açılarak ihtiyati tedbire itiraz hususunda bir karar verilmesi gerekirken dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde ihtiyati tedbirin devamına karar verilmesi doğru değil ise de ihtiyati tedbire itiraz eden davalı vekilinin bu yöndeki itirazları dikkate alınarak duruşmalı olarak ihtiyati tedbire itiraz incelenerek bir karar verildiğinden ihtiyati tedbire itiraz eden vekilinin usule ilişkin istinaf itirazı haklı bulunmamıştır.
İhtiyati tedbire itiraz eden davalı vekili, dava konusu ortaklık sözleşmesinde tahkim hükmü bulunduğu için mahkemece ihtiyati tedbir kararı verilemeyeceğini istinaf nedeni olarak ileri sürmüştür. Uyuşmazlığın HMK’nın 407 ve devamı maddeleri uyarınca tahkime tabi olup olmadığı, tahkim itirazının suresinde olup olmadığı hususları mahkemece irdelenerek bir sonuca ulaşılması gerektiğinden Dairemizce bu konuda bir değerlendirme yapılması mümkün olmamakla birlikte geçici hukuki koruma kapsamında bulunan ihtiyati tedbir taleplerinin HMK’nın 414/4. maddesi uyarınca tahkime tabi uyuşmazlıklarda da mahkemeden istenebileceği gözetildiğinde bu yöndeki istinaf itirazı rededilmiştir.
İhtiyati tedbire itiraz eden davalı vekili, değişik iş dosyasında mahkemenin heyet olarak ihtiyati tedbir kararı verdiği için itirazı inceleyen mahkemenin de heyet olarak karar vermesi gerektiğini, tek hakim tarafından karar verilmesinin yasaya aykırı olduğunu istinaf nedeni olarak göstermiştir. Değişik iş dosyasına konu talep dilekçesinde müddeabih belirtilmemiş olup iki taşınmaz dava konusu olduğu için o aşamada tedbir talebinin heyetçe değerlendirilmesi yerinde olup, daha sonra açılan davada dava dilekçesinde taşınmazların emlak vergisine esas değerine göre müddeabih belirtilmiş olmakla keşif ve bilirkişi incelemesi yapılıncaya kadar şimdilik dava dilekçesindeki değere göre ihtiyati tedbire itirazın tek hakim tarafından incelenmesi doğrudur.
İhtiyati tedbire itirazın esasına ilişkin istinaf itirazlarına gelince, davanın adi ortaklığın tasfiyesi kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği mahkemece yapılan yargılama neticesinde belirlenmesi gerekmekle adi ortaklığa konu malvarlığının (taşınmazların) üçüncü kişilere devrinin önlenmesine dair tedbir kararı verilmesi için şimdilik yaklaşık ispat şartı yerine getirildiği kanaatine varılmıştır. Dilekçeler teatisi aşamasındaki davada, henüz keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmadığına göre mahkemece taşınmazların emlak vergisine esas değerleri üzerinden belirlenen % 20 oranında teminat makul görülmüştür.
Bu durumda istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların, açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre, duruşma açılmasına gerek görülmeyerek ihtiyati tedbire ve teminata itiraz üzerine verilen karar yönelik istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
İhtiyati tedbire itiraz eden davalı vekili, ihtiyati tedbirin nakti teminata çevrilmesi konusundaki talebinin reddedilmesini de istinaf nedeni olarak bildirmiş ise de ihtiyati tedbirin değiştirilmesi talebi hakkındaki karar, HMK’nın 395. maddesi kapsamında kalıp anılan kanun hükmünde bu hususta verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabileceği belirtilmediği için istinafı kabil olmayan karar hakkındaki istinaf dilekçesi rededilmiştir.
HÜKÜM-Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-İhtiyati tedbire itiraz eden davalı vekilinin ihtiyati tedbire ve teminata itiraz üzerine verilen karara yönelik istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-İhtiyati tedbire itiraz eden davalı vekilinin ihtiyati tedbirin değiştirilmesi talebinin reddine dair karara yönelik istinaf dilekçesinin kararın istinafı kabil olmaması nedeniyle reddine,
3-İstinaf kanun yolu harç ve yargılama giderlerinin, istinaf yoluna başvuran üzerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1-f maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 24.02.2023