Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2022/1322 E. 2023/488 K. 30.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/1322
KARAR NO : 2023/488

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 21.12.2021
NUMARASI : 2017/490 Esas 2021/1184 Karar
DAVANIN KONUSU : Tazminat
KARAR TARİHİ : 30.03.2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 30.03.2023

Taraflar arasındaki davadan dolayı İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 21.12.2021 gün ve 2017/490 Esas 2021/1184 Karar sayılı hükmün istinaf yoluyla Dairemizce incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA : Davacı vekili, davalı şirket nezdinde işyeri pkaet sigortası ile sigortalı dava dışı şirkette meydana gelen hırsızlık olayı nedei ile dava dışı şirkete 98.296,00-TL ödeme yapıldığını, dava dışı şirket ile davalı arasında özel güvenlik hizmet alım sözleşmesi bulunduğunu, davalının sözleşmeden kaynaklı yükümlülüğü yerine getirmediğini, davacının davalıaya rücu hakkı bulunduğunu, belirterek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 98.296,00-TL’nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili, davalı şirket ile dava dışı sigortalı arasında akdedilen güvenlik hizmetleri sözleşmesi kapsamında özel güvenlik hizmeti verildiğini, aynı anda 3 kişinin görev yapabildiğini, alanın büyüklüğü düşünüldüğünde yapılan işin koruma değil caydırıcılık olduğunu, hırsızlık olayının güvenlik kulübesinin yaklaşık 80 metrelik mesafede meydana geldiğini, görüş açısının yetersiz olduğu, sözleşme kapsamında davalıya atfedilecek hizmet kusuru bulunmadığını, olayın açık alanda olduğu, zararın poliçe kapsamı dışında kaldığını, rücu koşulların oluşmadığını, belirterek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :Mahkemece iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; dava dışı sigortalıya ait fabrikanın İzmir – Çanakkale asfaltına bakan kısmında işletme sahasına girilmesini engellemek için bulunan galvaniz tel örgünün kimliği belirsiz kişilerce kesilmek suretiyle fabrika sahasına girildiği, daha sonra fabrika sahasına giren kimliği belirsiz kişilerin fabrika sahası içerisinde yaklaşık 50 metrelik bir alanı geçerek kapısı açık olan depo içerisine girmek suretiyle bina içerisinde istiflenmiş olan 4 adet bakır kablo sarılı makaraları yuvarlayarak tel örgünün bulunduğu alana kadar getirmek ve burada da kabloları makara üzerinden sökerek yola çıkarmak ve park halindeki araca yüklemek suretiyle dava konusu hırsızlık olayının meydana geldiği, olayın oluşumunda davalının tam ksurulu olduğu, sigortalının 98.296,00-TL zararın oluştuğu, zararı gideren davacının davalıya rücu hakkı bulunduğu, belirterek; davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karara karşı davacı ve davalı tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ : Davacı vekili, davalının dava dışı sigortalıya halef olduğunu, ödeme tarihinden faiz yürütülmesi gerektiğini belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
Davalı vekili, sözleşme kapsamında davalı tarafından yüklenilen işin % 100 bir koruma değil bir caydırıcılık olduğunu, davalının kusurunun bulunmadığını, hükme esas alınan bilirkişi heyetinde yer alan sigortacı bilirkişinin davacının avukatlarından olduğunu, raporun hükme esas alınamayacağını, hırsızlık olayının açıktan hırsızlık şeklinde olup poliçe kapsamı dışında kaldığını, davacının rücu hakkı bulunmadığını, temliknamenin geçerli olmadığını, davalının edimini eksiksiz yerine getirdiğini, sigortalı veya üçücnü kişinin kusuru bulunup bulunmadığının tam olarak değerlendirilmediğini, yanlış istifleme bulunduğunu güvenlik kameralarının çalışmadığını, görüş açılarının bozuk olduğunu, olay tarihinde aşırı yağışın söz konusu olduğunu, olayının meydana geldiği bölge ile güvenlik kulübesi arasında yaklaşık 80 metre mesafe olduğunu, yüksek otların ve bu bölgedeki zeytin ağacının görüş açısını kapattığını, olay gecesi fabrikada gece fazla mesai çalışması olduğunu, kumlama ve devam eden diğer bölümlerde çalışanların olduğunu, her tarafın elektriklerin yandığı halde bakır kabloların olduğu bölgede elektriklerin tasarruf amacı ile yakılmadığını, kumlama bölgesinin hırsızlığın yapıldığı asfalta bakan taraftaki kapının kapalı olması gerekirken açık bırakıldığını, fabrikada gece çalışması yapılan bölümdeki faaliyetleri ve çalışma yapan işçileri denetleyen kontrol eden amir /şef pozisyonunda bir görevlinin veya iş güvenliği uzmanın olmadığını, bu işçilerin de durumu fark etmediğini, fabrikada üretilen yerden yüksekliği 4-4,5 metre, boyları 40-50 metre olan rüzgar türbin kanatlarının yaklaşık 60-70 adedinin yerde istiflenmiş halde olduğunu, istiflemenin uygun alanlara göre yapılmadığını, yerden yürüyen bir güvenlik görevlisinin gözetleme ve alanı kontrol etmesine göre bir düzenlemenin olmadığınu, davalının borca aykırı bir davranışı bulunmadığını, belirterek kararın kaldırlmasını talep etmiştir.
GEREKÇE :Dava, iş yeri sigorta poliçesi kapsamında rüceun tazminat istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
1. Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzenine ilişkin sebeplerle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
2. Halefiyet, bir kişinin hukuken diğerinin yerine geçmesi anlamına gelir. 6102 sayılı TTK m. 1472/1. maddesinde sigorta tazminatını ödeyen sigortacının, hukuken sigorta ettirenin (başkası hesabına sigortada sigortalının) yerine geçeceği ifade edilmiştir. Bu nedenle hukukumuzda yasal halefiyete ilişkin olarak tazminat alacağının yasa uyarınca sigortacıya geçmesi ilkesi benimsenmiştir. Yasal halefiyet zarar sigortalarında söz konusu olup, mal sigortaları bakımından TTK m. 1472 hükmünde, sorumluluk sigortaları bakımından TTK m. 1481 hükmünde düzenlenmiştir. Bu madde uyarınca sigortacı, sigorta bedelini ödedikten sonra hukuken sigorta ettiren yerine geçer ve dava, tazmin ettiği bedel nispetinde sigortacıya intikal eder. Burada sigortacı, sigorta ettiren yerine geçtiği için şahsî ve rücu ödediği bedelle sınırlı olduğundan dolayı da cüz’î haleftir (Yargıtay HGK’nın 05/02/2019 tarih ve E. 2017/17-1088 E – 2019/65 K sayılı kararı). Davalı sigorta şirketi, davayı sigortalısının halefi olarak açtığına göre, uyuşmazlığın çözümünde de dava dışı sigortalı ile davacı arasındaki ilişkinin hukuki mahiyeti nazara alınmalıdır. Sigortacının sorumlu kişi aleyhine açacağı dava sigorta poliçesinden doğan bir dava değildir. Bu nedenle, halefiyet davası bir ticari dava sayılamaz. Bu dava, aynen sigortalı kimsenin sorumlu kişiye karşı açmış olduğu bir dava gibidir. Sigortalının muhtelif mahkemelerde dava açma hakkı varsa aynı hak sigortacının halefiyet hakkına dayanan rücu davası için de söz konusudur. ( Yargıtay İBK’nun 22/03/1944 tarih ve 1939/37 E – 1944/9 K, 17/01/1972 tarih 1970/2 E – 1972/1 K sayılı kararı )
3. İşyeri Sigortası Genel Şartları’na göre poliçe kapsamında sigortalının zararını karşılayan sigorta şirketi, ödediği tazminat tutarınca sigortalıya halef olur ve ödediği bu tazminatı gerçek zarar miktarı üzerinden ödediği bedel nispetinde zarara neden olana rücu edebilir.
4. Davacı tarafından, sigortalı şirketin güvenliğini üstlenen davalının gerekli önlemleri almaması nedeniyle, meydana gelen hırsızlık olayı neticesinde sigortalının zarara uğradığı ileri sürülmüş, davalı ise kusurunun bulunmadığını, zararın poliçe kapsamı dışında kaldığını savunmuştur. İDM tarafından 09.07.2018 ve 01.03.2020 tarihli bilirkişi raporuna üstünlük tanınmak sureti ile davalının zarardan sorumluğu cihetine gidilmiştir. Davalı tarafın her iki raporda da sigorta bilirkişisi olarak görev yapan bilirkişinin daha önce davacı vekilliği görevi yaptığı belirtilerek açıkça red talebinde bulunulmaksızın bu husus ayrıca belirtilerek rapora itiraz edilmiştir. Bilirkişinin daha önce davacı vekili olarak görev yapması kanunda tahdidi sayılan yasaklılık nedenlerinden biri değil ise de tarafsızlığını şüpheye düşüren genel bir red nedeni olarak görülebilir. Hakimler hakkındaki yasaklılık sebeplerinden biri, bilirkişinin şahsında gerçekleşmişse, mahkeme, hüküm verilinceye kadar, her zaman bilirkişiyi resen görevden alabileceği gibi, bilirkişi de mahkemeden, görevden alınma talebinde bulunabilir. Ancak, HMK’nın 38. maddesi gereğince red ve çeklilme talebin açıkça yapılması amirdir. Davalı tarafından bu hususta açıkça bilirkişinin görevden alınması ve red talebinde bulunulmaksızın raporun hükme esasalımayacağına yönelik itiraz ileri sürülmüştür. Bilirkişinin resen görevden alınmasını gerektiren ve yasaklılık nedeni bulunmadığı gibi açık talepte söz konusu olmadığından bilirkişinin şahsına yönelik rapora itiraz yerinde değildir. Ancak, davalı tarafından bilirkişi raporuna, ekspertiz raporunda belirtilen açıktan hırsızlık olgusuna dayanılarak zararın poliçe kapsamı dışında kaldığı ve yanlış istifleme, güvenlik kameralarının çalışmaması, görüş açılarının bozuk olması, olay sırasındaki hava durumu, güvenlik kulübesinin yeri, fabrikanın çevre durumu, olayın gerçekleştiği bölgede tasarruf amacı ile aydınlatma yapılmaması gibi nedenler ile somut itirazlar ileri sürülmesine rağmen bu hususlar hükme esas alınan bilirkişi raporunda yeterince tartışılmamıştır. Zira, zararın meydana gelmesinde veya artmasında mağdurun / zarar görenin ( sigortalının ) da kusurunun bulunması halinde müterafik kusur söz konusu olacak, müterafik kusurun varlığı halinde 6098 sayılı TBK’nun 52. maddesi gereğince belirlenen tazminattan indirim yapılması gerekecektir.
5. Mahkemece bilirkişi incelemesine başvurulduğunda; raporun, olayın özelliklerine ve uyuşmazlığın çeşidine göre yapılması gerekli olan inceleme ve değerlendirmeleri içermesi, raporda hâkimin uyuşmazlığı çözmesi için gerekli olan tüm özel ve teknik bilgilere ve açıklamalara usulünce yer vermesi, tarafların iddia, savunma ve itirazlarını gerekçeleriyle ve olayın teknik özellikleriyle tartışması, bu tartışmanın da denetime elverişli olması gerekmektedir. Bilirkişi raporunun teknik özellikleri taşımaması, denetime elverişli olmaması, mevcut bilirkişi raporları ile çelişki oluşturması ya da verilen bilgilere göre somut olayın özellikleri ve var olan teknik verilere göre kendi içinde çelişki oluşturur tarzda olması hâlinde söz konusu rapor hükme esas alınamayacaktır. Hâkim bu durumda, davayı aydınlatma yükümlülüğünün de bir gereği olarak, eksiklik veya belirsizliğin ya da çelişkilerin giderilmesi ve gerçeğin ortaya çıkarılması için bilirkişiden ek rapor almalı ya da yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırmalıdır. Bu itibarla; dosyaya kazandırılan bilirkişi raporu hükme esas alınmış ise de hükme esas alınan bilirkişi raporu açıklanan ilkeler ışığında yetersiz olup davalının sorumluluğunun tespiti konusunda yapılan araştırma eksiktir. Eksik inceleme ve araştırma ile hüküm kurulamaz.
6. Açıklanan tüm bu hukuki ve maddi vakıalar karşısında; İDM tarafından soruşturma dosyasının akıbeti araştırılıp, dosyanın alanında uzman sigorta, özel güvenlik, sektör bilirkişilerin yer aldığı yeni bilirkişi kuruluna tevdi ile davalının rapora yönelik itirazlarını karşılayacak şekilde olayın oluş şekli göz önüne alınarak, davalının üzerine aldığı işin niteliğine uygun şekilde davranıp davranmadığı, zararın oluşmaması için gerekli önlemleri alıp almadığı, sigortalı veya üçüncü kişinin zararın oluşumuna ve artmasına neden olan sözleşmeye aykırı bir davranışının bulunup bulunmadığı, bu zararın poliçe genel şartları kapsamında davalıya rücu edilip edilemeyeceği, edilecek ise ne kadarlık kısımın rücü edilebileceğini gösterir açıklamalı, ayrıntılı, denetime elverişli bilirkişi kurul raporu alınarak varsa rapora yönelik itirazdalar giderilip oluşacak sonuca göre usuli kazanılmış haklar da gözetilerek karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve incelemeyle yazılı biçimde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
7. Kabule göre de; rücu alacaklısı olan davacı sigorta şirketinin dava konusu hasar nedeniyle üçüncü kişilere ödeme yaptığı tarih itibariyle rücu borçlusu olan davalı temerrüde düşmüş olup, faiz başlangıç tarihinin de ödeme tarihi olarak kabul edilmesi gerekir.( Yargıtay 17. HD’nın 20/06/2016 tarih ve 2016/5793 E. – 2016/7482 K. sayılı ilamı)
Bu durumda, ilk derece mahkemesince uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış ve değerlendirilmemiş olması nedeniyle istinaf istemine konu karara yönelik denetim yapılması mümkün değildir. O halde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a-6 maddesi uyarınca istinaf başvurusunun esasa ilişkin hususlar incelenmeksizin kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve kaldırma kararının sebep ve şekline göre sair istinaf itirazlarının incelenmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M :Yukarıda açıklanan nedenenlerle;
1-Tarafların istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca ESASA İLİŞKİN SEBEPLER İNCELENMEKSİZİN KABULÜNE,
2-İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 21.12.2021 tarih 2017/490 Esas 2021/1184 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Dairemizin kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın mahal mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-Kaldırma kararının sebep ve şekline göre sair istinaf itirazlarının incelenmesine yer olmadığına,
5-İstinaf yoluna başvuran tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde kendisine iadesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a-6 maddesi gereğince kesin olmak üzere 30.03.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.