Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2021/645 E. 2021/1193 K. 18.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/645
KARAR NO : 2021/1193
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 01/07/2020
NUMARASI : 2017/834 Esas 2020/371 Karar
DAVANIN KONUSU :Örtülü Kazanç Aktarımı Konusu Alacağın İadesi
KARAR TARİHİ : 18.10.2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 18.10.2021

Taraflar arasındaki davadan dolayı İzmir 2.Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 01.07.2020 gün ve 2017/834 Esas 2020/371 Karar sayılı hükmün istinaf yoluyla Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA : Davacı vekili, davalı şirketin İtalya’da yerleşik bir holding şirketi olup, dava dışı … Şirketinin %71 oranında ana ortağı olduğunu, dava dışı … Şirketinin … ünvanlı şirkete iştirak etmek amacıyla 23.06.2005 tarihinde İtalya merkezli … ünvanlı şirketin %99,01 hissesini davalı şirketten 85.000 Euro karşılığı 139.519.000,00 TL bedelle satın aldığını, satış bedelinin tamamını yabancı bir finans kurumundan temin edilen kredi ile karşıladığını, bu konuda hazırlanan denetim raporunda belirtildiği üzere … tarafından …’nin satın alınması nedeniyle 101.811.908,50 TL gidere katlanıldığını, … şirketinin 03.04.2009 tarihinde … şirketindeki paylarının tamamını satın alma bedeli olan 85.000 Euro karşılığı 185.036.500,00 TL bedelle şirketin ana ortağı olan davalı şirketin bir bağlı ortaklığı olan …’ya sattığını, bu konuya ilişkin vergi denetimi yapılması sonucu düzenlenen raporda bu satım işleminin davalı ana ortağa kazanç aktarmak amacıyla yapılan muvazaalı bir işlem olduğu, gerçekte … paylarının satın alınmasında kullanılan kredinin bedelsiz olarak ana ortağa kullandırılmasının amaçlandığı sonucuna varıldığını, satış fiyatının emsallerine göre bariz şekilde düşük belirlendiğini, böylece 101.811.908,00 TL finansman giderinin … şirketi tarafından üstlenilerek bu tutarın örtülü olarak davalı şirkete aktarıldığını, satış işleminde imzası bulunan yönetim kurulu üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu, 6362 sayılı SPK’nın 21.maddesinde örtülü kazanç aktarımı yasağı getirildiğini, dava dışı şirketin örtülü kazanç aktararak 101.811.908,00 TL zarar ettirildiğini, halka açık bir şirket olan … şirketinin paylarının borsada işlem gördüğünü, örtülü kazanç aktarımı eyleminin kurul uzmanlarınca hazırlanan denetleme raporunda açıklandığını, bu şekilde davalı şirkete örtülü kazanç aktarımı yoluyla … şirketinin sermayesinin azaltıldığını, SPK’nın 21.maddesinin 4.fıkrası gereğince kendilerine kazanç aktarımı yapılan tarafların aktarılan tutarı kanuni faizi ile birlikte iade etmek zorunda olduğunu, dava dışı şirketin uğradığı sermaye kaybı zararının davalı tarafça giderilmemesi nedeniyle SPK’nın 94.maddesi uyarınca kurulun dava açma yetkisini kullandığını ileri sürerek davalı şirkete aktarılan 101.811.908,00 TL ve yasal faizinin fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak şimdilik HMK’nın 109.maddesi uyarınca 1.018.119,00 TL’sinin yasal faiziyle birlikte mal varlığı azaltılan … şirketine iadesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili, müvekkili şirketin İtalya’da kurulu olması nedeniyle davanın yabancılık unsuru taşıdığını, yabancılık unsuru taşıyan davalarda Türk Mahkemelerinin yetkisinin 5718 sayılı MÖHUK hükümleri ile düzenlendiğini, MÖHUK’un 40.maddesi uyarınca yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklarda Türk mahkemelerinin yetkisinin iç hukukun yer itibariyle yetki kuralları uyarınca tayin edileceğini, MÖHUK’un 41 ile 46.maddeleri arasında düzenlenen özel yetki kurallarının uygulama alanlarının bulunmadığını, SPK’nın 94.maddesinde veya diğer maddelerinde davacı kurula sermayesinin azaltıldığını iddia ettiği şirketin ticari merkezinde dava açma yetkisini tanıyan bir düzenlemeye yer verilmediğini, Türk mahkemelerinin yetkili olması konusunda da herhangi bir hüküm bulunmadığını, davalı şirketin yerleşim yerinin Roma’da bulunduğu gözetilerek yetkisizlik kararı verilmesi gerektiğini, SPK’nın 92/1-b maddesine göre örtülü kazanç aktarımı iddiasında her halde 3 yıl içinde iptal, 5 yıl içinde de butlan ya da yokluğun tespiti davası açılması gerektiğini, hak düşürücü niteliğinde olan bu süreler içinde bu şekilde bir tespit davası açılmadığını, davacının iade talebinin hak düşümüne uğradığını, SPK’nın 94.maddesine göre davacı kurulun talep sonucunu kısmi olarak belirlemesi ve kısmi dava açmasının mümkün olmadığını, kanunun kurula kısmi dava açma yetkisi vermediğini, dava açma yetkisinin davacı kurul tarafından belirlenen tutarın iadesine ilişkin olduğunu, örtülü kazanç aktarımı iddiasına ilişkin işlem hakkında vergi dairesi tarafından yapılan işlemin iptali amacıyla vergi mahkemesinde açılan davanın derdest olup bu davanın bekletici sorun yapılmasını talep ettiklerini, müvekkili şirketin davacı kurulun örtülü kazanç olarak nitelendirilen tutarın aktarıldığı taraf olmaması nedeniyle taraf sıfatı bulunmadığını, davacı kurulun iade talebinin TBK’nın 82.maddesi gereğince sebepsiz zenginleşmeden doğan davalarda uygulanan zamanaşımı süresinin geçmesinden sonra yapılması nedeniyle zamanaşımına uğradığını, örtülü kazanç aktarımı yasağına aykırı bir işlem bulunmadığını, hisse satış işlemi yapıldığı dönemin şartları ve … şirketinin kendisine özgü koşulları göz önünde bulundurulduğunda satın alma ve satış işleminin tamamen ticari ve ekonomik gerçekliklere uygun olduğunu, … şirketinin Türkiye’de ve dünyada ekonomik gelişmelere paralel olarak büyük bir beklenti ile bu yatırım ve diğer yatırımları gerçekleştirdiğini, ancak ekonomik krizin derinleşmesi ve …’ın döviz kredi borcunun yüksek olması nedeniyle yönetimin basiretli bir şekilde davranarak daha büyük zararların önüne geçtiğini, satış işleminin transfer fiyatlandırmalarının düzenlemelerine ve emsallerine uygun olarak gerçekleştirildiğini, kurulca emsal alınan bedelin hiçbir hukuki dayanağının bulunmadığını savunarak davanın usulden ve esastan reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, taraflar arasındaki uyuşmazlığın, 23.06.2005 tarihinde 85 milyon euro bedelle … tarafından satın alınan … şirketinin 03.04.2009 tarihinde …’ya aynı bedelle tekrar satılmasının davalı ana ortağa kazanç sağlamak amacı ile muvazaalı olarak yapılıp yapılmadığı ve …’ın zarara uğratılıp uğratılmadığı hususlarına ilişkin olduğu, davalı vekilinin uzatılmış cevap süresi içerisinde yetki itirazında bulunduğu ve itirazın süresinde olduğu, yabancı unsurlu davalarda Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini düzenleyen 5718 sayılı MÖHUK’da konuya ilişkin bir genel kural ve birden çok özel kural öngörüldüğü, milletlerarası yetki konusuna ilişkin genel kuralın MÖHUK’nın 40. maddesinde yer aldığı, bu hüküm uyarınca yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklarda Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisinin iç hukukun yer itibariyle yetki kurallarına göre belirlendiği, Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisine ilişkin özel kuralların ise MÖHUK’nın 41 ilâ 46. maddelerinde yer aldığı, bu maddelerde yabancılık unsuru taşıyan bazı hukukî işlem ve ilişkiler bakımından Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisinin doğrudan düzenlendiği, somut olayda, MÖHUK m. 41 – 46 maddelerde düzenlenen özel yetki kuralları söz konusu olmadığından ve taraflar arasında yapılmış bir yetki sözleşmesi bulunmadığından 40. madde uyarınca Hukuk Muhakemeleri Kanuna göre yetkili mahkemenin belirlenmesinin zorunlu olduğu, HMK’ya göre ise özel yetkili mahkeme belirlenmediği sürece, davanın davalının yerleşim yeri mahkemesinde açılacağı, 6100 sayılı HMK’nın 6. maddesi gereğince genel yetkili mahkemenin davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi olduğu,davalı …’nın İtalyan kanunlarına göre kurulduğu ve ticari merkezinin İtalya’da olduğu, dava dilekçesinde de davalının yerleşim yerinin Roma – İtalya olarak gösterildiği, davanın Roma – İtalya’da görülmesi gerektiği, her ne kadar dava dışı … … A.Ş.’nin merkezi İzmir’de ise de; Sermaye Piyasası Kanununda dava dışı 3. kişinin yerleşim yerinde dava açılması imkanını tanıyan özel bir yetki düzenlemesinin bulunmadığı, mahkemenin milletlerarası yetkisi bulunmadığı gerekçesiyle yetki itirazının kabulü ile dava dilekçesinin yetki yönünden reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ : Davacı vekili, 08.03.2019 tarihli ön inceleme duruşmasında dava şartlarının tamam olduğu ve davalı tarafından herhangi bir ilk itiraz öne sürülmediği belirtilerek yetki itirazının reddine karar verildiğini, daha sonra tahkikat aşamasına geçilerek bilirkişi raporu alındığını, bilirkişi raporuna ilişkin beyanların sunulmasının ardından mahkemenin milletlerarası yetkisinin bulunmadığı belirtilerek yetki itirazının kabulü ile dava dilekçesinin yetki yönünden reddine karar verildiğini, anılan karara karşı bir üyenin muhalefet şerhi düştüğünü, yetki itirazı 08.03.2019 tarihli ön inceleme duruşmasında reddedilmesine rağmen mahkemenin yargılamanın üçüncü yılında ve tahkikatın son aşamasında keyfi şekilde ara karardan dönmesinin hukuka aykırı olduğunu, yetki itirazının reddine ilişkin ara karara ölçüt teşkil eden şartların yargılamanın devamı sırasında değişmediği halde ayrıca dava konusu olaya etki edecek yeni bir vakıa ya da maddi olay ortaya konulmaksızın verilen kararın hukuka aykırı olduğunu, Yargıtay’ın istikrar kazanmış içtihatlarında da kural olarak mahkemelerin ara kararından keyfiliğe varacak ölçüde taktiri olarak ve hiçbir gerekçe göstermeksizin dönebilmesinin kabul edilemeyeceği ve ara kararlarda beklenen özenin gösterilmesi gerektiğinin benimsendiğini, aksi halde tahkikat sırasında bu ara karara dayanılarak yapılan bir dizi usuli işlemin de gereksiz yapılarak taraflar açısından zaman ve masraf kaybına yol açtığını, yetki itirazının reddine ilişkin ara kararda mal varlığı azaltılan … şirketinin halka açık şirket olması nedeniyle SPK’nın 21.maddesi uyarınca yasaklanan örtülü kazanç aktırımı fiilinin yatırımcılar için haksız fiil teşkil ettiği, MÖHUK’un 40.maddesinde yapılan atıf neticesinde HMK’nın 16.maddesinde düzenlenen haksız fiile ilişkin özel yetki kuralı kapsamında zarar görenin yerleşim yerinin yetkili mahkeme sayıldığı, HMK’nın 16.maddesi hükmünde zarar görenin davacı olma şartının aranmadığı belirtilerek yetki itirazının reddine karar verildiğini, bu ara karardan yaklaşık 1 buçuk yıl sonra tahkikatın sonunda keyfi bir şekilde tüm yargılama ilkeleri göz ardı edilerek hukuka aykırı olarak dönüldüğünü, davalı vekili tarafından da ara karardan dönülmesini zorunlu hale getirecek herhangi bir yeni vakıa sunulmadığını, bu kararın ayrıca HMK ile getirilen ön inceleme aşamasının mahiyeti ile de bağdaşmadığını, ön inceleme aşamasının düzenlenmesi ile usulüne uygun ve makul sürede bir yargılama yapılarak boşuna emek masrafı ve zaman kaybı yaşanmadan karara ulaşılmasının amaçlandığını, davalı tarafça defalarca yargılamanın her aşamasında hukuka aykırı olarak yetki itirazının ileri sürüldüğünü, bu durumun dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, ara karardan dönme gerekçesinin de açıklanmadığını, 13.02.2020 havale tarihli bilirkişi raporunda örtülü kazanç aktarımı yapıldığı ve şirketin uğradığı zararın tespit edildiğini, kararın tamamen keyfiliğe dayalı olarak yargılamanın temel ilkelerine aykırılık teşkil edecek şekilde belirlendiğini, SPK’nın 21.maddesi gereğince yasak olan ve 110.maddesi kapsamında suç teşkil eden örtülü kazanç aktarımı fiilinin haksız fiil niteliğine haiz olup mahkemece vasıflandırmanın yanlış yapıldığını, taraflar arasında bir yetki sözleşmesi bulunmadığının belirtildiğini, örtülü kazanç aktarımının tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği ve yetki sözleşmesine konu olabilecek bir durum olmadığını, örtülü kazanç aktarımının özel kanun niteliğindeki SPK’da hukuki ve cezai sonuçlara bağlanan haksız fiil niteliğinde olduğunu, örtülü kazanç aktarımı fiilini suç olarak düzenleyen ve cezai yaptırıma bağlayan SPK’nın 110.maddesi hükümleri de birlikte değerlendirildiğinde örtülü kazanç aktırımı ve dava konusu olayın haksız fiil teşkil ettiğini, dava konusu örtülü kazanç tutarının davacı kurula değil bu işlemlerle zarara uğratılıp mal varlığı azaltılan halka açık … şirketine iadesinin talep edildiğini, bu tutarın iadesinin dayanağının sözleşmesel bir ilişki değil kanunen ön görülen bir zorunluluk olduğunu, bu nedenle yetki sözleşmesi yapılamayacağını, örtülü kazanç aktarımı işleminin halka açık şirket olan bu şirkette pay sahiplerinin de zararına sebebiyet verdiğini, şirketin yöneticileri hakkında suç duyurusunda bulunulması üzerine açılan kamu davasının derdest olduğunu, örtülü kazanç aktarımı işlemlerinde yatırımcıları ya da şirket alacaklılarının da yanıltma kastının bulunduğunu, bu işlemlerin muvazaalı ve kanuna karşı hile teşkil ettiğini, örtülü kazanç aktarımının haksız fiil niteliği göz ardı edilerek verilen kararın hukuka aykırı olduğunu, Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisinin belli konulara özgü olarak MÖHUK’un 41-46.maddesi kapsamında sınırlı bir şekilde düzenlendiğini, MÖHUK 40.maddesi uyarınca iç hukukun yer itibariyle yetki kurallarından olan HMK’nın 16.maddesi hükmünün dikkate alınmadan verilen kararın hukuka aykırı olduğunu, örtülü kazanç aktarımı fiili haksız fiil teşkil ettiğinden bu davada HMK 16.maddesi hükmü uyarınca mal varlığı azaltılan zarar gören halka açık … şirketinin merkezinin İzmir olması nedeniyle mahkemenin bu davada yetkili olduğunu, HMK’nın 16.maddesi hükmünde haksız fiilden doğan davalar bakımından özel yetki kuralı düzenlenmiş olup, zarar görenin yerleşim yeri mahkemesinin de yetkili olduğunu, bir davada HMK uyarınca yer itibariyle yetkili bir mahkeme mevcut değilse Türk mahkemelerinin o dava için milletlerarası yetkisinin de olmadığını, bu sebeple HMK hükümlerinin Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisinin tayininde önem arz ettiğini, genel yetki kurallarının kesin nitelikte olmayıp özel yetki kuralları ile birlikte uygulanabileceğini, haksız fiilden doğan davalar için HMK’nın 16.maddesinde özel yetki kuralı belirlenmiş olup bu hususta davacıya seçimlik hakkı tanındığını, buna rağmen mahkemece HMK 16.maddesi hükmü görmezden gelinerek hukuka aykırı karar verildiğini, SPK 94.maddesinin bir usul hükmü olmayıp kurula dava açma yetkisi veren bir hüküm olduğunu, HMK 16.maddesi hükmü gereğince zarar görenin davacı sıfatının olması gerekmediğini, mahkemenin sadece genel yetki hükümlerine göre değil özel yetki hükümlerinden birine göre de yetkili olup olmadığının araştırması gerektiğini, zarar gören … şirketinin merkezinin İzmir’de olması sebebiyle HMK’nın 16.maddesi uyarınca İzmir mahkemelerinin yetkili olduğunu, mahkemece mahkemenin yetkisizliği nedeniyle dava dilekçesinin reddine karar verilmesiyle yetinilmesi gerekirken İtalya Roma mahkemelerinin yetkili görüldüğünün karar gerekçesinde belirtildiğini, bu hususun dahi kararın bozulması için yeterli olduğunu, mahkemenin yabancı bir mahkemenin herhangi bir konuda yetkili olduğuna karar veremeyeceğini, yöneticiler hakkındaki ceza davasının da İzmir 3.Asliye Ceza Mahkemesinde devam etmesi nedeniyle aynı maddi eylem ve işlemler neticesinde açılan örtülü kazanç aktarımının iadesi davasının da İzmir mahkemelerinde görülmesi gerektiğini, müvekkili kurulun taraf olduğu benzer nitelikteki davalarda da HMK 16.maddesi uyarınca zarar görenin yerleşim yeri mahkemesinde dava açıldığını ve yargılama yapıldığını, yetkisizlik kararının onanması halinde yurt dışında şirket kurup ülkemizdeki halka açık şirketlerin içinin boşaltılması yönündeki uygulamanın önünün açılmasına ve Türk sermaye piyasalarının zarar görmesine neden olacağına, bu durumun kurulun yatırımcının korunması yönündeki asli fonksiyonunu yerine getirmesine engel olacağını, ayrıca SPK’nın 21.ve 94.maddeleri hükmünün konuluş amacına aykırı bir durumun yerleşik hale gelmesi tehlikesi ile de karşı karşıya kalınabileceğini, ayrıca mahkemece davacı aleyhine 3.400,00 TL maktu vekalet ücret hükmedildiğini, HMK’nın 331/2.maddesi uyarınca görevsizlik yetkisizlik veya gönderme kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmesi halinde yargılama giderlerine o mahkemenin hükmedeceğini, yetkisizlik kararı veren mahkeme tarafından vekalet ücretine hükmedilemeyeceğini, HMK’nın açık hükmüne rağmen mahkemece hukuka aykırı olarak vekalet ücretine hükmedildiğini istinaf nedenleri olarak ileri sürmekle kararın kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE :Dava, örtülü kazanç aktarımı yolu ile dava dışı şirketin zarara uğratıldığı iddiasıyla zarar bedelinin davalı şirketten alınarak dava dışı şirkete iadesi istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince mahkemenin milletlerarası yetkisi bulunmadığı gerekçesiyle yetki itirazının kabulü ile dava dilekçesinin yetki yönünden reddine karar verilmiştir.
Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzenine ilişkin sebeplerle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
Eldeki davada, davacı vekili, dava dışı … şirketinin 23.06.2005 tarihinde İtalya merkezli … ünvanlı şirketin %99,01 hissesini davalı şirketten 85.000 Euro bedelle satın aldığını, satış bedelinin tamamını yabancı bir finans kurumundan temin edilen kredi ile karşılanması nedeniyle 101.811.908,50 TL gidere katlanıldığını, … şirketinin 03.04.2009 tarihinde … şirketindeki paylarının tamamını 85.000 Euro bedelle şirketin ana ortağı olan davalı şirketin bir bağlı ortaklığı olan …’ya sattığını, bu satım işleminin davalı ana ortağa kazanç aktarmak amacıyla yapılan muvazaalı bir işlem olduğunu, finansman giderinin … şirketi tarafından üstlenilerek bu tutarın örtülü olarak davalı şirkete aktarıldığını, dava dışı şirketin örtülü kazanç aktarımı yoluylu zarar ettirildiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak şimdilik 1.018.119,00 TL’sinin yasal faiziyle birlikte … şirketine iadesine karar verilmesini talep ve dava etmiş, mahkemece mahkemenin milletlerarası yetkisi bulunmadığı gerekçesiyle yetki itirazının kabulü ile dava dilekçesinin yetki yönünden reddine karar verilmiştir.Yabancı uyruklu davalı şirketin merkezi İtalya’da olan bir İtalyan şirketi olduğu taraflar arasında çekişmesiz ve dosya kapsamı ile sabittir.
SPK md. 21’de Yatırımcı/Azınlık Pay Sahiplerini Korumaya Yönelik “Örtülü Kazanç Aktarımı Yasağı” kenar başlığı ile özel bir düzenleme getirilmiştir. Sermaye Piyasası Kanunun 21. Maddesinin 1. Fıkrasında örtülü kazanç aktarımı açıkça yasaklamıştır. Hatta yasaklamakla kalmamış SPK md. 110’da “Güveni Kötüye Kullanma ve Sahtecilik” kenar başlığındaki düzenlemesi ile de bu eyleme (örtülü kazanç aktarımı) cezai yaptırım da getirmiştir. Kanunun yasakladığı bir eylemin haksız fiil sayılacağında bir duraksama bulunmamaktadır. Bu bağlamda somut olay değerlendirildiğinde Sermaye Piyasası Kanunun 21. Maddesinde yasaklanan örtülü kazanç aktarımının haksız fiil olarak tanımlanması kaçınılmazdır.
5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunun İkinci Kısım Birinci bölümünde “Türk Mahkemelerinin Milletlerarası Yetkisi” başlığı altında “Milletlerarası yetki” kenar başlığı altında 40.maddesi”Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini, iç hukukun yer itibariyle yetki kuralları tayin eder. ” hükmünü ihtiva etmektedir. Buna göre Türk Mahkemelerinin yetkisi 6100 sayılı HMK’ya göre belirlenecektir. 6100 sayılı HMK.nun genel yetkili mahkeme başlıklı 6.madddesi, “Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir.” şeklindeki düzenlemeyi içermektedir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Madde 16 “Haksız Fiilden doğan davalarda yetki” kenar başlığı ile düzenlenmiş olup ” – (1) Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.” hükmünü içermektedir.
Yukarıda yapılan tüm açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; …, Sermaye Piyasası Kanundan doğan görevi gereğince dava dışı …. A.Ş. ile şirketin azınlık pay sahipleri ve sermaye piyasası yatırımcılarının zararlarının giderilmesi için dava açmıştır. Örtülü kazanç aktarımında dava dilekçesinin netice-i talep kısmından da açıkça anlaşılacağı üzere dava sonucunda elde edilecek sonuç …na ait olmayacak olup bilakis kazancı örtülü olarak aktarılan şirket ile onun hissedarlarına ait olacaktır. Sermaye Piyasası Kanunu dava açma görevini …na vermiştir. …, Kanunun 21. Maddesinden dolayı açmış olduğu davayı şirket ve onun azınlık hisse sahipleri yararına açmakta olup bu davanın davacıları dolaylı olarak zarara uğratılan şirket ve onun azınlık hisse sahipleridir. SPK 21.maddesi örtülü kazanç aktarımını açıkça yasaklamıştır. Kanunun açıkça yasakladığı eylem TBK md. 49 gereğince haksız fiil olup haksız fiilin işlendiği, zararın meydana geldiği veya gelme ihtimalinin bulunduğu yer ve zarar gördüğü iddia edilen dava dışı şirketin yerleşim yeri şirket merkezinin bulunduğu İZMİR’dir. Bu haksız fiillden doğan zarar, zarara uğratılan şirketin merkezinin bulunduğu yerde meydana gelmiştir. Bu nedenlerle HMK md. 16 gereğince haksız fiilin gerçekleştiği, zararın meydana geldiği, gelme ihtimalinin bulunduğu ve haksız fiilden zarar gören şirketin merkezinin bulunduğu yer olan İzmir Mahkemelerinin yetkili olduğu sonucuna varılmıştır.
Bu durumda, mahkemece yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve açıklamalar çerçevesinde HMK’nın 16. Maddesi gereğince İzmir Mahkemelerinin yetkili olduğu ve davacı tarafından seçimlik hakkı kullanılarak İzmir Mahkemesinde dava açıldığı gözetilerek yabancı uyruklu davalının yetki itirazının reddi ile işin esasına girilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken mahkemenin milletlerarası yetkisi bulunmadığı gerekçesiyle yetki itirazının kabulü ile dava dilekçesinin yetki yönünden reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2014/2059 Esas 2015/712 Karar sayılı içtihadı da bu doğrultudadır.
Bu durumda, ilk derece mahkemesince yetkili olmasına rağmen yetkisizlik kararı verilmiş olması nedeniyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a-3 maddesi uyarınca istinaf başvurusunun kabulüne ve ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE,
2-İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 01.07.2020 tarih 2017/834 Esas 2020/371 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın mahal mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf yoluna başvuran tarafından yatırılan istinaf harcının istek halinde istinaf yoluna başvurana iadesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a-3 maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.18.10.2021