Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2021/64 E. 2023/1264 K. 22.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/64
KARAR NO : 2023/1264

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 07/10/2020
NUMARASI : 2020/281 Esas 2020/570 Karar
DAVANIN KONUSU : Anonim Şirketten Çıkma, Ayrılma Akçesi ve Kar Payı Alacağı İstemi
KARAR TARİHİ : 22.09.2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 22.09.2023

Taraflar arasındaki davadan dolayı İzmir 2.Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 07.10.2020 gün ve 2020/281 Esas 2020/570 Karar sayılı hükmün istinaf yoluyla Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :Davacı vekili, müvekkilinin davalı … A.Ş.’nin % 5,02 pay sahibi ortağı olduğunu, davalı şirketin 2013 yılı Olağan Genel Kurul toplantısını yaptığını, bu tarihten sonra genel kurul toplantılarını yapmadığını, yaklaşık üç yıldır zorunlu organı olan genel kurul olmadığından TTK.530 madde hükmü uyarınca şirketin feshi gerektiğini, organ eksikliğinin şirketin haklı sebeple feshi nedenlerinden olduğunu, ceza ve hukuk mahkemelerinde görülen davalarda, şirket ortaklarının karşılıklı suçlamalarının, müvekkilinin diğer ortaklar ile birlikte davalı şirkette çalışma imkanını ortadan kaldırdığını, ortaklar arasında sürekli sürtüşme yaşandığından ve müvekkilinin ortaklığının sağlıklı bir şekilde sürdürme imkanı kalmadığını, bilgi alma hakkının engellendiğini, davalı şirketteki ortaklık payını devretmek istemesine rağmen sonuç alamadığını, kar payı alacağının ödenmediğini ileri sürerek, davalı şirketin kanunen gerekli organları mevcut olmadığından feshine, fesih mümkün olmazsa, müvekkilinin ortaklarla birlikte çalışma imkanı kalmadığınadan davalı şirketin öz varlık tespiti yapılarak müvekkilinin sahip olduğu %5,02 payına tekabül eden karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değeri için belirsiz alacak olarak dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte 5.000,00 TL ayrılma akçesinin müvekkiline ödenip şirketten çıkarılmasına, belirsiz alacak olarak 5.000,00 TL ödenmeyen kar payı alacağının tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili, müvekkili şirketin işleyişinde hiçbir eksikliğin bulunmadığını, fesih ve tasfiye taleplerinin yerinde olmadığını, şirketin tüm işlemlerinin yasal olup davacının şirket hissedarı olduğu kabul edildiği takdirde İzmir 3. ATM dosyasındaki davaya konu borcu mahsup edildikten sonra kar payını talep edebileceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; her ne kadar davacı tarafça, davalı şirketin haklı nedenle feshi ve tasfiyesine ilişkin talepte bulunmuş ise de, davacı vekilinin 23/10/2019 tarihli talep arttırım dilekçesi ile iş bu isteminden vazgeçtiği gerekçesiyle, HMK’nun 307 ve müteakip maddeleri uyarınca, davacının haklı nedenle şirketin feshi ve tasfiyesine ilişkin isteminin feragat nedeniyle reddine, anonim şirketlerde, diğer şirket türlerinden farklı olarak, ortağın şirketten çıkması veya çıkarılmasının düzenlenmediği, TTK’nın 531.madde hükmü ile %10 pay sahiplerine önemli sebeplerin bulunması halinde bir imkan sağlanmış ise de; davacının %5,02 hisseye sahip olması nedeniyle, haklı sebebin varlığı yanında, davacının %10 pay sahibi olma şartının gerçekleşmediği, yine organ eksikliği sebebiyle, şirketin fesih ve tasfiyesi ile ödenmeyen kâr payına ilişkin alacak isteminde bulunulmuş ise de, davalı şirketin 01/04/2013, 17/06/2016, 29/05/2017 ve 28/06/2017 tarihli olağan genel kurul toplantılarında, şirket kârının ortaklara dağıtılmayarak şirket bünyesinde bekletilmesine oy birliğiyle karar verildiği, 08/09/2015 tarihli genel kurul toplantısında şirketin 2014 yılında kar etmediğinden dolayı kar dağıtımının yapılmadığının belirlendiği, şirket olağan genel kurullarının süresi içerisinde yapıldığı, yönetim ve denetim organlarının belirlendiği, şirketin iş bu nedenle organsız kalmadığı, yine anonim şirketlerde TTK’nun 408/2-d maddesine göre, kâr payı dağıtma yetkisi genel kurula ait olup, şirket genel kurul toplantılarında kâr payı dağıtımına ilişkin karar verilmediği, davacının iş bu genel kurulun kâr payı dağıtılmamasına ilişkin kararlarına yönelik süresi içerisinde iptal isteminde bulunmadığı, iş bu nedenle davacının, şirket genel kurulunca dağıtılmasına karar verilen ve davacıya ödenmeyen kâr payı alacağı bulunmadığı anlaşılmakla davacının şirketin organsız kalması nedeniyle fesih istemi ile kâr payı alacağına ilişkin isteminin haklı olmadığı gerekçesiyle istemlerin esastan reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ: Davacı vekili, 23.10.2019 tarihli ıslah dilekçesiyle TTK’nun 531 maddesinde belirtilen haklı sebeple fesih isteminden vazgeçilerek, aynı yasanın 530. Maddesi uyarınca organ eksikliği nedeniyle fesih talebinde bulunduklarını, davadan feragatin söz konusu olmadığını, Mahkemece “Davanın haklı sebeple feshi istemine ilişkin kısmının feragat nedeniyle reddine” karar verilmesinin isabetsiz olduğunu, zira feragat ve vazgeçme kurumlarının farklı olduğundan, feragat nedeniyle red kararının hatalı olduğunu, Mahkemece “haklı nedenle ortaklıktan çıkma ve çıkma halinde çıkma payı verilmesi istemi dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine” karar verilmiş ise de, organ eksikliği nedeniyle fesih isteminden yüzde 10 azınlık hisse oranının aranmadığını, müvekkilinin davalı şirketteki hissesinin %5,02’ye tekabül ettiğini, TTK’da haklı sebeple fesih davasının azınlık hakkı olarak düzenlendiğini, davacının azınlık hakkı sahibi olmaması nedeniyle müvekkilin haklı nedenle fesih davası açma hakkının olmadığını, eldeki bu davanın sadece organ eksikliği nedeniyle açılan fesih ve tasfiye, fesih ve tasfiye olmazsa, ortaklık çekilmez halde olduğundan ortaklıktan çıkmaya izin verme davası olduğunu, bu nedenle ıslah dilekçesiyle TTK m.531’de düzenlenen haklı sebeple fesih isteminden vazgeçtiklerini, haklı sebeple fesih taleplerinin olmadığını, haklı nedenle fesih talebinden vazgeçilmiş olmasına rağmen Mahkemece “haklı nedenle ortaklıktan çıkma ve çıkma halinde çıkma payı verilmesi istemi yönünden dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesinin usul ve yasaya uygun olmadığını, davalı şirketin 01/04/2013, 17/06/2016, 29/05/2017 ve 28/06/2017 tarihli olağan genel kurul toplantılarında, şirket kârının ortaklara dağıtılmayarak şirket bünyesinde bekletilmesine oy birliğiyle karar verildiği, 08/09/2015 tarihli genel kurul toplantısında şirketin 2014 yılında kar etmediğinden dolayı kar dağıtımının yapılmadığının belirlendiği, davacının iddiasının aksine şirket olağan genel kurullarının süresi içerisinde yapıldığı, yönetim ve denetim organlarının belirlendiği, şirketin iş bu nedenle organsız kalmadığı belirtilmiş ise de, davalı şirketin 01/04/2013, 17/06/2016, 29/05/2017 ve 28/06/2017 tarihli genel kurul toplantılarının yapılmadığını, Ticaret Sicil Gazetesinde yapılan herhangi bir ilanın veya davacıya tebliğ edilen çağrının bulunmadığını, TTK m.530 uyarınca kanunen gerekli organların mevcut olmaması halinde her pay sahibi fesih ve tasfiye davasını açma hakkına sahip olup, TTK m.531’e göre haklı sebeple fesih davasının ise sermayenin en az onda birini temsil eden pay sahiplerinin açabildiğini, iş bu davada, davacının %5,02 hissesi olduğundan kanunen gerekli organların mevcut olmaması nedeniyle fesih ve tasfiye davasını açtığını, davalı şirketin 05.07.2007 tarihli genel kurulundan sonraki genel kurullarının usul ve yasaya aykırı olmakla birlikte, davalı şirket en son 20.05.2014 tarihli 2013 yılı olağan genel kurul toplantısını yaptığını, o tarihten sonra 2014 ve 2015 yılına dair genel kurul toplantılarının da yapılmadığını, davalı şirketin yaklaşık 3 yıldır zorunlu organı olan genel kurulu olmadığından TTK m.530 uyarınca şirketin feshinin gerektiğini, Genel kurul yapılmadığından, davalı şirketin yönetim kurulu seçilemediğini, finansal tablolara, yönetim kurulunun yıllık raporuna, kârın kullanım şekline, dağıtılacak kâr ve kazanç paylarının oranlarının belirlenmesine, yönetim kurulu üyelerinin ibraları ile faaliyet dönemi ile ilgili konularda müzakere yapılamadığını, karar alınamadığını, bu hususta başkaca organlar tarafından da karar alındığını belirtmiştir.
Davalı şirketin kapalı anonim ortaklık olduğunu, ortaklarının aynı aileye mensup yakın akraba olması nedeniyle hissesini devretmesinin mümkün olmadığını, 2009 yılından beri hissesini devredemediğini, davacı ile ile diğer ortaklar ve davalı şirket arasında birden fazla ceza ve hukuk davası olduğunu, bu nedenle davacı pay sabinin paylarının davalı anonim ortaklık tarafından karşılığı ödenmek suretiyle iktisap edilmesi gerektiğini, davacıya kar payı ödemesi yapılmadığından TTK m.507 uyarınca kar payı alacağının hesaplanmadan karar verilmesi hatalı olduğunu, Mahkemece hesap edilen 20.114,42-TL vekalet ücretinin hatalı olduğunu, davalı şirketin genel kurullarının yapıldığından bahisle organ eksikliği nedeniyle davanın reddinin maktu ücrete tabi olduğunu davacının ortaklıktan ayrılma şartları oluşmadığından bahisle red kararı verilecekse, usulden red hallerinde ya da maktu harca tabi davalarda nispi vekalet ücretine hükmedilmesinin hatalı olduğunu ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE: Dava, organ eksikliği nedeniyle davalı anonim şirketin feshi, fesih talebi uygun görülmediği takdirde davacının ortaklıktan çıkarılması ve ayrılma payı akçesinin ödenmesi, kar payı dağıtılmaması nedeniyle kar payı alacağının tahsili istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir.
Mahkemenin 04/12/2019 tarih 2016/1111 Esas -2019/1370 Karar sayılı ilamı ile davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verildiği, anılan kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Dairemizin 05/06/2020 tarih 2020/821 Esas-2020/588 Karar sayılı ilamı ile “Davacının şirketin organsız kalması nedenine dayalı fesih istemi ile kar payı dağıtımına ilişkin istemine dair karar vermediği” gerekçesiyle kararın kaldırılmasına karar verildiği, mahkemece yeniden yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve kamu düzeniyle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
Somut olayda davacı vekili istinaf dilekçesinde 23.10.2019 tarihli değer arttırım dilekçesiyle TTK’nun 531 maddesinde belirtilen haklı sebeple fesih isteminden vazgeçtiklerini belirterek aynı yasanın 530. Maddesi uyarınca organ eksikliği nedeniyle fesih talebinde bulunmalarına karşın, Mahkemece “Davanın haklı sebeple feshi istemine ilişkin kısmının feragat nedeniyle reddine” karar verilmesinin hatalı olduğunu, davadan feragatin söz konusu olmadığını, zira feragat ve vazgeçme kurumlarının farklı olduğunu, bu nedenle feragat nedeniyle red kararının hatalı olduğunu belirtmiştir.
Davacı vekilince sunulan 23.10.2019 tarihli bedel arttırım dilekçesinin incelenmesinde; davanın, sadece organ eksikliği nedeniyle açılan fesih ve tasfiye, fesih ve tasfiye olmazsa ortaklık çekilemez halde olduğundan ortaklıktan çıkmaya izin verme davası olduğu, TTK’nın 531. maddesinde düzenlenen haklı sebeple fesih isteminden vazgeçilerek, TTK.’nın 530.maddesine dayanılarak açılan organ eksikliği nedeniyle şirketin feshi istemine göre fesih kararı verilmesinin istendiği anlaşılmaktadır.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 307/1. maddesi “feragat, davacının, talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesidir” denilmek suretiyle, davadan feragat tanımlanmıştır. Anılan Kanun’un 123/1. maddesinde ise “davacı, hüküm kesinleşinceye kadar, ancak davalının açık rızası ile davasını geri alabilir” denilerek davanın geri alınması müessesesi düzenlenmiştir.
Davaya son veren taraf işlemlerinden olan davadan feragat ile davanın geri alınması, mahiyeti ve sonuçları itibariyle birbirinden farklı kavramlardır. Davanın geri alınması, ileride tekrar dava açabilme hakkını saklı tutarak davanın takibinden vazgeçilmesi olup burada, davacı talep ettiği haktan (talep sonucundan) feragat etmemektedir. Davadan feragat ise, talep edilen haktan, talep sonucundan vazgeçmektir. Davadan feragat davalının rızasına (muvafakatına) bağlı olmadığı halde, davacının davasını geri alabilmesi için davalının rızası şarttır. Davadan feragat halinde, feragat edilen hak ileride tekrar dava konusu yapılamaz ve yapılır ise mahkemece feragat nedeniyle davanın reddine karar verilir. Davanın geri alınması durumunda ise, geri alınan dava ileride tekrar açılabilir.
6100 sayılı HMK’nun 123.maddesi uyarınca davanın geri alınması ancak karşı tarafın açık kabulü ile mümkündür. Davacının davayı geri alma isteğine, davalının karşı çıkmaması ve açıkça rıza göstermesi gereklidir. Zımni muvafakat davayı geri almak için yeterli değildir.
Somut olayda davacı vekili 23.10.2019 tarihli değer arttırım dilekçesinde TTK m.531’de düzenlenen haklı sebeple fesih isteminden vazgeçtiklerini belirtmiş, mahkemece davanın haklı sebeple feshi istemine ilişkin kısmının feragat nedeniyle reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde, söz konusu talep yönünden davadan vazgeçmelerine karşın, mahkemece bu beyanın feragat sayılarak, talebin feragat nedeniyle reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu belirtmiştir. Mahkemece davacı vekilinin vazgeçme beyanının davanın geri alınmasına mı, yoksa davadan feragate mi yönelik olduğu sorulup açıklattırılmadan, söz konusu beyanın feragat beyanı sayılarak, bu talep yönünden davanın feragat nedeniyle reddine karar verilmesinde isabet bulunmadığı, yine 23.10.2019 tarihli bedel arttırım dilekçesinde; davanın, sadece organ eksikliği nedeniyle açılan fesih ve tasfiye, fesih ve tasfiye olmazsa ortaklık çekilemez halde olduğundan ortaklıktan çıkmaya izin verme davası olduğu, TTK’nın 531. maddesinde düzenlenen haklı sebeple fesih isteminden, azınlık hisse sahibi olmayan müvekkilinin dava açma hakkı bulunmadığından bu talepten vazgeçtiklerini belirtmesine rağmen, yerel mahkemece haklı nedenle ortaklıktan çıkma ve çıkma halinde çıkma payı verilmesi istemi yönünden dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesinde isabet bulunmadığı, bu yönlerden davacı vekilinin istinafının haklı ve yerinde olduğu değerlendirilerek HMK’nun 353/1-a-6 maddesi gereğince kararın kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca ESASA İLİŞKİN SEBEPLER İNCELENMEKSİZİN KABULÜNE,
2-İzmir 2.Asliye Ticaret Mahkemesinin 07.10.2020 tarih 2020/281 Esas 2020/570 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Dairemizin kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın mahal mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf yoluna başvuran tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde istinaf yoluna başvurana iadesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a-6 maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 22.09.2023