Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2021/439 E. 2023/1355 K. 04.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/439
KARAR NO : 2023/1355

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 09.02.2021
NUMARASI : 2020/19 E. 2021/105 K.

DAVANIN KONUSU : Tazminat
KARAR TARİHİ : 04.10.2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 04.10.2023

İzmir 2.Asliye Ticaret Mahkemesinin 09.02.2021 tarih 2020/19 E. 2021/105 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalı … vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :Davacı vekili, davacı firmaya ait şirket yetkilisi … idaresindeki … plakalı … model … marka aracın 15/06/2017 tarihinde 4709 sokaktan Şahintepe istikametine seyir halindeyken davalı … yönetimindeki … plakalı … marka araç ile çarpıştığını, bu kaza neticesinde davacının aracında hasar meydana geldiğini, … plakalı arcın trafik kaydına üçüncü kişilere devrinin önlenmesi için ihtiyati tedbir şerhi konulmasına davanın kabulü ile fazlaya ilişin hakları saklı kalmak kaydıyla davacının aracında meydana gelen 2.000 TL değer kaybının davalılardan kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile yargılama ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili 02.12.2020 tarihli değer arttırım dilekçesi ile, 2.000,00 TL’lik değer kaybı bedelini 10.000,00 TL daha arttırarak 12.000,00 TL’ye çıkarmıştır.
CEVAP : Davalı … vekili, davacı şirket tarafından her ne kadar davalı aleyhine iş bu davanın yönetilmiş ise de davalıya ait kazaya karışan … plaka sayılı araç diğer davalı … A.Ş tarafından Karayolları Trafik Kanunu zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesi kapsamında sigortalandığını, dolayısıyla maddi zarar kapsamında olan değer kaybının tahsili için de davanın diğer davalı … A.Ş ye yöneltilmesi gerektiğini, davalının iş bu poliçe sebebiyle teminat kapsamında olan maddi zarar sebebiyle davacı şirkete karşı herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını yapılan açıklamalar ve toplanacak deliller ışığında dava tarafın davasının reddi ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin dava taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … A.Ş vekili, davaya cevap verilebilmesi için öncelikle HMK 121 md gereği delillerin tebliği gerektiğini, değer kaybı meydana gelmemiş olup başvurunun reddi gerektiğini, kabul anlamına gelmemek kaydıyla değer kaybının ZMS sigortası genel şartları A.5.A maddesi ve ekinde yer alan esaslara göre belirlenmesi gerektiğini, davalı şirketin sorumluluğunun sigortalısının kusuru oranında olduğunu, davacının faiz başlangıç tarihine ve faiz oranına ilişkin taleplerinin kabul edilemez olduğunu, açıkladıkları nedenlerle değer kaybı oluşmadığından davanın reddine, değer kaybının ZMMS Sigorta Genel Şartları A.5.a maddesi ve ekinde yer alan esaslara göre belirlenmesini yapılacak yargılamada sınırlı sorumluluk ilkesi gerçek zararın giderilmesi ilkesi zenginleşme yasağı ilkesi kusur oranında sorumluluk ilkesinin her durumda gözetilmesini yargılama masrafları ile ücreti vekaletin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, Anayasa Mahkemesi’nin 09/10/2020 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 Esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiğini, iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu, Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağını, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağını, Genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceğini, bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiğinin görüldüğünü, bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümlerinin, KTK hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleriyle bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekeceği, somut olayda da, bilirkişinin davacı aracında meydana gelen değer kaybını piyasa rayiç değerine göre de belirlediğini, sigorta genel şartlarına atıf yapan Karayolları Trafik Kanunu’ndaki hükmün Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş olması sebebi ile ve davacının gerçek zararının aracının ikinci el satıştaki değer kaybı olacağı muhakkak olduğundan açılan davanın kabulü ile 12.000,00-TL değer kaybı tazminatının … açısından kaza tarihi olan 15/06/2017 ‘den, davalı … A.Ş açısından temerrüt tarihi olan 17/01/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Karara karşı davalı … vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ : Davalı … vekili, dava konusu araçta değer kaybı oluşmadığı bilgisinin hükme esas alınması gerektiğini, yapılan inceleme sonucunda, dava konusu aracın kilometresinin 189.373 olması sebebiyle değer kaybına konu olamayacağı sonucuna varıldığını, bilirkişi raporunda da dava konusu araçta değer kaybı oluşmadığının tespit edildiğini, bilirkişi raporunda alternatif olarak hesaplanan değer kaybı bedelinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, bilirkişi raporunda da geçen aksi yöndeki açıklamaların ve uygulamaların Trafik Yasasına Ve Trafik Sigortası Genel Şartlarına açıkça aykırı olduğunu, hukuki dayanaktan yoksun ve kanuna aykırı bir şekilde hesaplanan değer kaybı miktarının hükme esas alınamayacağını, bilirkişi raporunda hangi tarihli ilanlar üzerinden piyasa rayiç bedelinin tespit edildiğinin anlaşılamadığını, internette yer alan ilanların büyük oranda pazarlık payı dahil değerler olduğunu, söz konusu ilanlarda araçlara ederlerinden fazla fiyat biçildiğini, dolayısıyla yalnızca internet ilanlarına bakılarak araç rayiç bedeli belirlemenin doğru olmadığını, yasal mevzuata göre değer kaybı oluşmadığı bilgisinin hükme esas alınmasını aksi halde itirazları doğrultusunda yeni bilirkişi raporu aldırılmasını istediklerini, her halükarda davacının ıslaha konu maddi tazminat taleplerinin zamanaşımına uğradığını, dava dilekçesinde davacı daha önce ekspertiz raporu ile belirlenen değer kaybının fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 2.000,00 TL’lik kısmını talep ettiğini, davanın kısmi dava olarak açıldığını, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin kararında kısmi davada yalnızca davaya konu edilen kısım bakımından zamanaşımın kesildiği, dava dışı kalan kısım bakımından zamanaşımının işlemeye devam ettiğini, davanın maddi tazminat davası olup, ceza zamanaşımının uygulanması söz konusu olmadığından davaya konu zararlar bakımından zamanaşımı süresi KTK 109/1.maddesi uyarınca iki yıl olduğunu, kazanın 15.06.2017 tarihinde meydana geldiğini ve zamanaşımının 15.06.2019 tarihinde dolduğunu, ıslaha konu rakam için ancak ıslah tarihinden itibaren yasal faiz isteyebileceğini istinaf nedenleri olarak ileri sürmekle kararın kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE : Dava, 15.06.2017 tarihinde meydana gelen trafik kazası nedeniyle davacıya ait araçta oluştuğu iddia olunan değer kaybı nedeniyle maddi tazminatın karşı aracın sürücüsü ve zorunlu mali sorumluluk sigortacısından tahsili istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın kabulü ile, 12.000,00-TL değer kaybı tazminatının … açısından kaza tarihi olan 15/06/2017 ‘den, davalı … A.Ş açısından temerrüt tarihi olan 17/01/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzenine ilişkin sebeplerle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
İlk derece mahkemesince hükme esas alınan 22.11.2020 tarihli bilirkişi raporunda, meydana gelen kazanın oluşumunda davalı tarafa ait … plaka sayılı araç sürücüsünün kusurlu, davacıya ait … plaka sayılı araç sürücüsünün kusursuz olduğu,
davalı … ‘ün sürücüsü olduğu … plakalı aracın davalı … A.Ş. tarafından 08.09.2016 – 08.09.2017 tarihlerini kapsayan Karayolları Mali Sorumluluk Sigortası ile sigortalandığı, Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası Genel Şartları – Ek-1 değer kaybı hesaplama formülüne göre … plaka sayılı aracın 189.373 km de olduğu, buna göre Genel Şartlar Ek -1.2 maddesi gereğince söz konusu aracın 165.000 km sınırını aşmasından dolayı değer kaybı oluşmayacağı belirtildiği, alınan bilirkişi raporunun denetime ve hükme esas almaya elverişli mahiyette bulunduğu görülmüştür.
Anayasa Mahkemesinin 17.07.2020 tarihli 2019/40 E-202/40 K. sayılı kararı ile Karayolları Trafik Kanunu’nun 90. maddesinin birinci cümlesinde yer alan “…ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…” ibaresi ile ikinci cümlesindeki “…ve genel şartlarda…” ibaresinin ve 92. maddesinin (i) bendinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiş olması nedeniyle davacının zararının ve zararın kapsamının 2918 sayılı KTK.nın ve 6098 sayılı TBK.nın haksız fiile ilişkin hükümlerine ve Yargıtay uygulamalarına göre belirlenmesi gerekir. (Yargıtay 17. HD’nin 03.12.2020 tarih 2019/6271 E. -2020/8104 K.). Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir. Dava tarihinden sonra 19.06.2021 tarihinde yürürlüğe giren 7327 sayılı Kanunun 18. maddesiyle KTK’nın 90. maddesinde yapılan değişiklikle bu maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesinden sonra gelmek üzere “Bu tazminatlardan; a) Değer kaybı tazminatı, aracın; piyasa değeri, kullanılmışlık düzeyi, hasara uğrayan parçaları ile hasar tutarı olarak dikkate alınarak…. hesaplanır” ibareleri eklenmek suretiyle Anayasa Mahkemesinin iptal kararına uygun şekilde bir düzenleme yapılmıştır. Böylelikle poliçe tarihi itibariyle ister eski genel şartlar ister yeni genel şartlar yürürlükte olsun Anayasa Mahkemesinin anılan iptal kararından sonra değer kaybı tazminatının yeni genel şartlara göre hesaplanması mümkün değildir. Değer kaybı, aracın trafik kazası sonucu hasarlanıp, onarılmasından sonraki değeri ile hiç hasarlanmamış haldeki değeri arasındaki farka ilişkin olup araçtaki değer kaybı belirlenirken, aracın markası, yaşı, modeli ve hasar gördüğü kısımları dikkate alınarak aracın kaza tarihinden önceki 2. el satış değerinin tespiti ile aracın tamir edildikten sonra ikinci el satış değerinin tespiti ve arasındaki fark göz önüne alınarak belirlenmelidir. (Yargıtay 17. HD 07.03.2016 tarih ve 2015/15003 E.- 2016/2856 K. sayılı ilamı)
Öte yandan 6100 sayılı Kanun’un 107. maddesine göre, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafca belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır. Belirsiz alacak davası kriterleri; davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin davacının kendisinden beklenememesi, bunun olanaksız olması ve açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olmasıdır.
Belirsiz alacak davasının getirdiği en önemli etkin koruma, usûl ekonomisi ve hak arama özgürlüğüne hizmet etmesi yanında, davacının yüksek yargılama giderlerine katlanma ve dava konusu hakkın zamanaşımına uğrama riskini azaltmasıdır. Dava konusu edilen alacağın belirli olup olmadığı ile ilgili olarak davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin davacıdan beklenememesi kriteri ile açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktar ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması kriterini birlikte değerlendirip sonuca gidilmesi gerekir. Sırf taraflar arasında alacak miktarı bakımından uyuşmazlık bulunması, talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olması anlamına gelmeyecek ise de, önemli olan objektif olarak talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olması ve davacının talebini belirli kılacak imkâna sahip olup olmadığıdır.
Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz. Alacağın hangi hâllerde belirsiz, hangi hâllerde belirli veya belirlenebilir olduğu hususunda kesin bir sınıflandırma yapılması mümkün olmayıp, her bir davaya konu alacak bakımından, belirsiz alacak davasına ilişkin ölçütlerin somut olaya uygulanarak, belirleme yapılması gereklidir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı vekili dava dilekçesinde, trafik kazası nedeniyle aracında oluşan değer kaybı bedelinin tahsilini talep etmiş ve HMK’ nın 107.maddesi uyarınca talep sonucunu arttırma ve fazlaya ilişkin dava ve talep hakları saklı kalmak kaydıyla 2.000,00 TL belirsiz tazminat alacağının kaza tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davacının belirsiz tazminat alacağı davasına konu ettiği aracındaki hasar ve değer kaybı bedelinin, öncelikle hasarın teminat kapsamında kalıp kalmadığının bilirkişi incelemesi ile belirlenecek olması, pert total gerekip gerekmediği, aracın davacı uhdesinde kalıp kalmayacağına göre istenebilecek miktarların değişeceği karşısında, istenebilecek gerçek hasar ve değer kaybının deliller toplanarak bilirkişi değerlendirilmesinden sonra yani HMK 107/2 maddesinde belirtildiği gibi tahkikattan sonra mümkün olabilecektir. Bir başka anlatımla hasarın teminat kapsamında kalıp kalmadığı ve miktarının tespiti bilirkişi incelemesini gerektirmektedir. Ayrıca, yargılama sırasında alınacak bilirkişi raporu ile toplanacak delillerle hasarın sigorta teminatı kapsamında kalmadığının tespiti halinde davanın reddi söz konusu iken, davacının iddia ettiği zararın dava tarihi itibariyle miktar ve değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin davacıdan beklenemeyeceği kabul edilmelidir.
Bununla birlikte, konuya ilişkin yasal mevzuata bakıldığında; 2918 S. KTK’nın zamanaşımını düzenleyen 109.maddesine göre, “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar. Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zaman aşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir. Zamanaşımı, tazminat yükümlüsüne karşı kesilirse, sigortacıya karşı da kesilmiş olur. Sigortacı bakımından kesilen zamanaşımı, tazminat yükümlüsü bakımından da kesilmiş sayılır…”. Yine 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 155. maddesinde ise; “Zamanaşımı müteselsil borçlulardan veya bölünemeyen borcun borçlularından birine karşı kesilince, diğerlerine karşı da kesilmiş olur.” kuralını içermektedir. Bu düzenlemelere göre, müteselsil borçlulardan birine karşı zamanaşımının kesilmesi diğer müteselsil borçlulara karşı da zamanaşımını keser. Öte yandan 6100 sayılı HMK’nın 107. madde hükmüne nazaran, belirsiz alacak davasında gerek dava dilekçesinde istenen kısım için, gerekse yargılama sırasında artırılan kısım için temerrüt tarihinden itibaren faiz işletilmesine hükmedilmesi yerinde olup davalı sigorta vekilinin faizin başlangıç tarihine ilişkin istinaf sebebinin de reddi gerekmiştir.
Bu durumda, istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre, duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalının istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Davalı yönünden istinaf karar harcı olan 819,72-TL’den peşin alınan 204,93-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 614,79-TL’nin davalıdan tahsiline,
3-İstinaf başvurusu nedeni ile davalının yaptığı giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca miktar itibariyle kesin olmak üzere 04.10.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.