Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2021/202 E. 2023/1490 K. 26.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/202
KARAR NO : 2023/1490

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 01.12.2020
NUMARASI : 2019/160 E. – 2020/743 K.

DAVANIN KONUSU : Menfi Tespit
KARAR TARİHİ : 26.10.2023
KARAR YAZIM TARİHİ: 26.10.2023

İzmir 2.Asliye Ticaret Mahkemesinin 01.12.2020 tarih 2019/160 E. – 2020/743 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA : Davacı vekili, davacının davalı lehine 11/07/2018 düzenleme 30/08/2018 ödeme tarihli 20.000,00-TL bedelli bono keşide ettiğini, söz konusu bono nedeni ile banka havalesi yolu ile davalıya 13.000,00-TL ödeme yaptığını, ödemeye rağmen davalının bono bedeli üzerinden takip başlattığını, ödenen miktar yönünden davalıya borçlu olmadığını, belirterek; borçlu bulunmadığının tespitine, % 20 kötüniyet tazminatının davalıdan tahsiline, karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili, davacı borçlu ile birden fazla taşınmaz alım – satımına bağlı ilişkileri olduğunu, davalı adına yapılan ödemelerde açıklama bulunmadığını, davacının taraflar arasındaki borç silsilesini ve ödemesi gereken borç durumunu bildiğini, göndermiş olduğu bu paraları takibe konu senetten mahsup etmeye çalıştığını, ödemenin söz konusu borç için yapılmadığını, taraflar arasındaki birden fazla borç ilişkisi olduğunu, hangi borca ilişkin ödeme yapıldığının belli olmadığını, belirterek; davanın reddine, % 20 kötüniyet tazminatının davacıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece iddia, savunma, ve tüm dosya kapsamına göre; davacı tarafından davalıya toplam 13.000,00TL ödemede bulunulduğu, davalı tarafın bu ödemelerin başka borçlar nedeniyle gerçekleştirildiği yönünde savunmasını ispat edilemediği, belirterek; davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karara karşı davalı tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ Davalı vekili, davacının müteahhitlik yaptığını, taraflar arasında 10 yıldır ticari ilişki bulunduğunu, davalı adına gönderilen ödemelerde açıklama bulunmadığından söz konusu ödemelerin takibe konu senet için yapılmadığını, davacının taraflar arasındaki borç silsilesini ve ödemesi gereken belgeli veya belgesiz borç durumunu çok iyi bildiğini, buna rağmen göndermiş olduğu bu paraları takibe konu senetten mahsup etmeye çalıştığını, davacı tarafın davalıya birden fazla borcu bulunduğunu, ödemelerin elden ve bankadan karmaşık bir şekilde yapıldığını, yapılan ödemenin hangi borca karşılık yapıldığının belli olmadığını, davacının iyi niyetli olmadığını, belirterek; kararın kaldırlmasını talep etmiştir.
Davacı vekili istinafa cevap dilekçesi ile davacının istinaf başvurusunun reddini talep etmiştir.
GEREKÇE : Dava, menfi tespit istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
1. Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzenine ilişkin sebeplerle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
2. Menfi tespit davalarında ispat yükü kural olarak alacaklıdadır. Ancak kambiyo senetleri soyut borç ikrarını içeren senetlerdir. Kambiyo senetlerinde soyutluk prensibinin en önemli işlevi ispat açısından kendisini gösterir. Buna göre, bir kambiyo senediyle borç altına giren kimse, borçlu olmadığını iddia ediyor ise bu hususu ispat etmekle yükümlüdür. Bu nedenle kambiyo senedi uyarınca açılan menfi tespit davasında ispat külfeti davacı borçluya düşer. Borçlu senet bedelini ödediğini yazılı delille veya diğer kesin delillerle ispatlaması gerekmektedir.
3. İkrar görülmekte olan bir davada, taraflardan birinin, diğer tarafça ileri sürülen ve kendisi aleyhine hukuki sonuç doğurabilecek nitelik taşıyan maddi vakıanın doğruluğunu kabul etmesidir. İkrardan söz edilebilmesi için, bir tarafın bir vakıa ileri sürmüş olması, diğer tarafın da bu vakıanın doğru olduğunu bildirmesi gerekir. İkrarın konusu, ancak karşı tarafın ileri sürdüğü vakıalar olabilir. Bir tarafın, kendisinin ileri sürdüğü bir vakıanın doğruluğunu bildirmesi ikrar niteliği taşımayacağı gibi, karşı tarafın ileri sürdüğü hukuki sebepler de ikrara konu olamazlar. İçeriği itibariyle ikrar basit (adi), vasıflı (mevsuf) ve bileşik (mürekkep) nitelikte olabilir. Vasıflı ikrara, gerekçeli inkar da denilmektedir. Basit (adi) ikrar, karşı tarafça ileri sürülen bir vakıanın doğru olduğunun, herhangi bir kayıt veya şart bildirilmeksizin kabul edilmesidir. Basit ikrarda, onun konusunu oluşturan vakıalar artık tartışmalı olmaktan çıkarlar; dolayısıyla bunların ayrıca kanıtlanmasına gerek kalmaz. Vasıflı ikrarda, (ki buna gerekçeli inkar da denilmektedir) karşı tarafın ileri sürdüğü maddi vakıanın varlığı kabul edilmekle birlikte, onun hukuki niteliğinin (vasfının) ileri sürülenden başka olduğu bildirilir. Örneğin; davalı, davacıdan para aldığını ikrar eder, fakat bu parayı ödünç olarak değil, hibe olarak aldığını bildirmesi halinde olduğu gibi, vasıflı ikrar bölünemeyeceğinden, davacı iddiasını, yani parayı ödünç verdiğini kanıtlamalıdır. Bileşik (mürekkep) ikrarda ise, bir tarafın ileri sürdüğü vakıa karşı tarafça bütünüyle kabul edilmekle; eş söyleyişle, vakıanın doğru olduğu ve bildirilen vasıfta bulunduğu kabul edilmekle birlikte, ikrara öyle bir vakıa eklenir ki, eklenen bu vakıa, ya ikrar edilen vakıanın hukuksal sonuçlarının doğmasını engeller ya da onu hükümsüz kılar. Bileşik ikrar, ikrara konu olan vakıa ile, ona eklenen vakıa arasında bir bağlantı bulunup bulunmamasına göre, bağlantılı bileşik ikrar ve bağlantısız bileşik ikrar olarak ikiye ayrılır. Öğreti ve uygulamada, ağırlıklı olarak, bağlantısız bileşik ikrar dışındaki ikrar türlerinin bölünemeyeceği, dolayısıyla, böyle durumlarda, ikrar edenin ispat yükü altında olmadığı kabul edilmekte, iddiasını ispatlama yükümlülüğünün, karşı tarafa ait olduğu benimsenmektedir. ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 28.4.2010 tarih ve 2010/14-222 E. – 2010/234 K., 10.10.2012 ve 2012/13-264 E. – 2012/700 K., 05.06.2015 tarih ve 2013/13-2338 E. – 2015/1499 K. )
4. Somut olayda davacı takibe konu bonoya ilişkin toplam banaka havalesi aracılığı ile 13.000,00-TL ödeme yaptığını ileri sürmüş davalı ise ödemeyi kabul ederek ödemenin takibe konu senede ilişkin olmayıp başkaca borçlara ilişkin olduğunu savunmaktadır. Davalının bu beyanı bağlantısız bileşik ikrar niteliğinde olup ayrı bir maddi vakayı ileri süren tarafın ikrarının bölünebilir olması nedeni ile ispat külfeti davalı üzerindedir. Bu nedenle, davalı ileri sürdüğü savunması doğrultusunda söz konusu ödemelerin başkaca bir borca ilişkin olduğunu ispat ile yükümlüdür. ( Yargıtay 19.HD’nin 01.03.2012 tarih ve 2011/12210 E. – 2012/3229 K., 13.06.2016 tarih ve 2016/2437 E. – 2016/10513 K. )
5. Açıklanan tüm bu hukuki ve maddi vakıalar karşısında; davalının ödemeye karşı ileri sürüdüğü savunmasının kanıtlanamamış olmasına, tarafların iddia ve savunmaları ile dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin doğru nitelendirilmesine, hükmün dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddî delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, ilk derece mahkemesince verilen kararda bir hukuka aykırılık bulunmamakla, davacının istinaf itirazları yerinde değildir.
Bu durumda, istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre, duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalının istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Davalı yönünden istinaf karar harcı olan 888,03-TL’den peşin alınan 222,01-TL’nin mahsubu ile bakiye 666,02-TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf başvurusu nedeniyle davalı tarafından yapılan giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca miktar itibariyle kesin olmak üzere 26.10.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.