Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2021/1819 E. 2022/1659 K. 10.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/1819
KARAR NO : 2022/1659

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 24.02.2021
NUMARASI : 2014/357 E. 2021/148 K.
DAVANIN KONUSU : Menfi Tespit
KARAR TARİHİ : 10.11.2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 10.11.2022
Taraflar arasındaki davadan dolayı İzmir 5.Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 24.02.2021 gün ve 2014/357 E. 2021/148 K. sayılı hükmün istinaf yoluyla Dairemizce incelenmesi davacılar ve davalılar tarafından tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için üye hakim … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :Davacılar vekili, davacılar … ve …’ın sahibi olduğu eski adı …. Şti yeni adı …. Şti’nin ortakları olduğunu, bu davacıların borçlu olmamalarına rağmen tehdit yoluyla iradeleri fesada uğratılmak sureti ile şirketteki hisselerinin davalılar … ve …’e devrettiklerini, hisse devri karşılığında 5.000.000-TL ödenmiş gibi gösterildiğini ancak ödeme yapılmadığını, yine davacı şirketler tarafından 15.10.2010 keşide tarihli 1.000.000-TL, 16.10.2010 keşide tarihli 1.000.000-TL, 17.10.2010 keşide tarihli 1.000.000-TL bedelli üç adet hatır çekinin tehdit ile davalılara verildiğini, şirket hissesi devri nedeniyle davacılar … ve …’ın kazanç kaybına uğradığını, belirterek; şirket hisse devrinin iptaline, mümkün olmaması halinde sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca davalıların geçersiz hukuki işleme konu hisse bedellerinin toplamı olan 5.000.000-TL’nin hisse devir tarihi olan 23.07.2008 tarihinden itibaren en yüksek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydı ile şimdilik 200.000-TL kazanç kaybının davalılardan tahsiline, anılan çeklerden dolayı davacıların borçlu olmadığının tespitine ve % 40 kötüniyet tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : …. Şti. vekili; hisse devri talebinin zamanaşımına uğradığını, …’in yapmış olduğu işlemde ikrahın bulunmadığını, ikrah iddiasının yerinde olmadığını, davacıların zorla çek imzalamadığını, hisse devrine karşılık 5.000.000-TL bedelin davacılara ödendiğini, 18.07.2008 tarihli hisse devri sözleşmesi ile … Şti’ne ait hisselerin bedeli karşılığında İzmir 8. Noterliğinin 7248-7249-7250 nolu yevmiye numaraları ile yapılan işlemlerle hisse bedelinin ödendiğinin yazıldığını, 10 adet 500.000-TL’lik senedin davacılara verilerek ödendiğini, çeklerin verilmesinin sebebinin … Petrol ile davacılar arasındaki cari hesap ilişkisi olduğunu, davacıların bu çeki hatır çeki olarak vermediğini, belirterek; davanın reddini talep etmiştir.
Davalı … vekili, davacıların hisse devri sözleşmesi ile İzmir 10. noterliğinde 18.07.2008 tarihinde hisselerini devrettiklerini birlikte dava açma şartların gerçekleşmediğini, çeklerin hatır çeki olduğu iddiasının …. Şti.’ne karşı açılacak bir dava ileri sürülmesi gerektiğini, hisse devri ile ilgili talebinin zamanaşımına uğradığını, davacının iddialarını ispatlaması gerektiğini, belirterek; davanın reddini talep etmiştir.
Davalı … vekili, davacıların şirketteki hisselerini devrettiklerini, başkaca bir ilişkilerinin bulunmadığını, hisse devrinin ikrahla yapılmadığını, talebin zamanaşımına uğradığını, davanın zamanaşımına uğradığını, belirterek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, İzmir 6. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılama ile …’in tehdit ve senet yağması suçlarıyla birlikte tefecilik suçundan cezalandırıldığı tespit edilmekle … ve …’un, …’e borçlandığı zaman zaman çek kırdırırarak nakit temin ettikleri, borçlarını ödeyemeyince …. Şti. de ki hisselerinin tamamını … ve …’e devrettikleri, her ne kadar davalı …’in üzerine atılı suçtan beraat etmiş ise de … ile birlikte hareket ettiği ve söz konusu şirket hisselerini devralırken tehdit edildiğini ve iradelerinin fesata uğradıklarını bildiği, davacılar vekilinin irade fesadı nedeniyle 23.07.2018 tarihinden itibaren … ve … yönünden yoksun kaldıkları kazanç nedeniyle 200.000-TL yoksun kaldıkları karı talep etmişlerse ise de bu taleplerini ispatlayacak bir delil ibraz edilmediği, davalı …. Şti.’nin somut olayda dava konusu olması ve davada davalı olarak yer alması mümkün olmadığı, davalı …’in üç adet çeki senet yağması ile …, … ve … Şti. yetkilisi …’u da tehdit ederek aldığı, aynı zamanda bu çeklere davacı … ve …’un ortak oldukları … Şti. cirosunu da attırtarak borçlu hale getirdikleri, çekler hakkındaki tedbir kararı uygulanamadığı, belirtilerek; davalı şirket yönünden davanın reddine, diğer davalılar yönünden kabulü ile hisse devrinin iptaline ve şirket hisselerinin davacılara iadesine, çekler nedeni ile borçlu olmadığının tespitine, ıspatlanmayan yoksun kalınan kazanç talebi ile tedbir kararının uygulanmaması nedeni ile kötünüyet tazminatı talebinin reddine, karar verilmiştir.
Karara karşı davacılar ve davalılar tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ : Davacı vekilleri, dava dilekçesinde belirttlen bu hususlarda yeterli araştırma yapmaksızın, eksik inceleme ve değerlendirme ile karar verildiğini, doğrudan ve dolaylı zarar ile yoksun kalınan kazanç taleplerinin kabulü gerektiğini, yoksun kalınan kazancın doğrudan ve dolaylı olarak tespitinin bilirkişi incelemesinde mümkün olduğunu, aşamalarda verilen dilekçelerde istenen tazminatın doğrudan veya dolaylı olma halinin her ikisinin de değerlendirilmesi dolaylı zarar çıkması halinde şirkete ödenmesi talep edildiğini, delil yokluğu nedeniyle sözkonusu tazminatın rededilmesinin hukuka aykırı olduğunu, davalılar tarafından şirketin içinin boşaltıldığını, malvarlıklarının elden çıkartıldığını, borçların bilinçli olarak büyütüldüğünü, yoksun kalınan kazanç/doğrudan zarar ve davaya konu şirketin doğrudan zararına bağlı olarak davacıların uğradığı dolaylı zarar yönünden talep edilen delillerin toplanmadığını, celse arasında davalı şirketin haksız fiilin meydana geldiği 2008 yılından itibaren bilirkişi incelemesine esas olmak üzere ilgili vergi dairelerinden tüm belgeleri, beyanları defter kayıtlarıın istenmesi talep edilmiş ise de red edilmesinin yerinde olmadığını, bu hususlar araştırılarak rapor alınması gerektiğini, çekler nedeniyle ihtiyati haciz aşamasın da iken sözkonusu icra dosyası incelendiğinde hacizler konulduğunu, bu nedenle kötüniyet tazminatın şartları oluşmasına rağmen mahkemenin kötüniyet tazminatını reddetmesinin hukuka aykırı olduğunu, davalıların istinaf talebinin süresinde olmadığı, istinaf taleplerinin reddi gerektiğini; belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
Davalılar vekili, davalı …’in davacıları yada herhangi birini hiçbir zaman korkutmadığını veyahut da tehdit etmediğini, davacıların asılsız iddiaları dışında dava dosyasına delil sunulamadığını, dava konusu hisse devirlerinin 18/07/2008 tarihinde noter sözleşmesi ile devredildiğini, bir yıllık zamanaşımı sürelerinin geçtiğini, devir bedelinin eksiksiz olarak ödendiğini, davalı …’in ceza yargılamasında beraat ettiğini, … yönünden ise hukuki hiçbir değerlendirme yapmaksızın salt ceza mahkemesinin mahkumiyet kararına dayanarak karar verilemeyeceğini, hukuk yargılamasında hakimin ceza mahkemesinde verilen karar ile bağlı olmadığını, karar karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından karar düzeltme talebinde bulunulduğunu, bu başvurunun sonucun beklenmesi gerektiğini, hisse devrinin gerçek bir satış olduğunu ve 5.000.000-TL devir bedelinin davacılara ödendiğini, davaya dayanak gösterilen mahkumiyet kararının davaya konu hisse devirleri ile alakası olmadığını, çeklerin de ceza mahkemesinde bahsi geçen çekler olmadığını, dava konusu çeklerin faaliyet izni iptal edilmeden önce alınan çeklerin tahsilatı için düzenlenmiş çekler olduğunu, dava konusu hisse devirleri bedelleri ödenmek suretiyle resmi şekilde yapıldığını, aksini ispata elverişli delil sunamadığını, kötüniyet iddiasını ispata elverişli bir delil bulunmadığını, ihtiyati tedbir kararının uygulanmadığını, istinafın süresinde olduğunu, davacıların istinaf taleplerinin reddi gerektiğini; belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
GEREKÇE : Dava, irade fesadı nedeniyle hisse devrinin iptali ile borçlu olmadığının tespiti, kötüniiyet tazminatı ve yoksun kalınan kazanç istemine ilişkin olup ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne, hisse devrinin iptaline ve şirket hisselerinin davacılara iadesine, çekler nedeni ile borçlu olmadığının tespitine, ıspatlanmayan yoksun kalınan kazanç talebi ile tedbir kararının uygulanmaması nedeni ile kötünüyet tazminatı talebinin reddine, karar verilmiştir.
Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzenine ilişkin sebeplerle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun(TBK) 37. (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun(BK) 29.) maddesine göre, bir kimse karşı tarafın veya üçüncü bir kişinin kendisi veya yakınlarının maddi veya manevi varlığına yönelik hukuka aykırı ve esaslı korkutması sonucu yaptığı sözleşme ile bağlı sayılamaz. TBK’nin 38. (BK’nin 30.) maddesinde belirtildiği gibi, korkutmadan(ikrah-tehdit) söz edilebilmesi için, korkutmanın sözleşmeyi yapan kimsenin veya yakınlarının kişilik haklarına veya mal varlıklarına yönelik olması, korkutmaya maruz kalanın sübjektif durumuna göre ağır ve derhal meydana gelebilecek nitelik taşıması, haksız(hukuka aykırı) sayılması, illiyet bağının bulunması yani sözleşmenin korkunun yarattığı etki sonucu yapılması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde iradesi sakatlanan taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili(makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir. Hemen belirtmek gerekir ki, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Korkunun kalktığı tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme karşı tarafa yöneltilecek tek taraflı sarih ve zımni bir irade açıklaması ile feshedilebileceği gibi def’i veya dava yoluyla da kullanılabilir(TBK’nın 39. md). Sözleşme iptal edilmekle yapıldığı andan itibaren ortadan kalkacağı için yerine getirilen edim, istihkak davası, bunun mümkün olmadığı hallerde sebepsiz zenginleşme davası ile geri istenebilir.
Davacılar, ceza dava dosyasına konu tehdit iddiası çerçevesinde irade fesadı hukuki nedenine dayalı olarak İzmir 8. Noterliği’nin 18.07.2008 tarih ve 7248, 7249 ve 7250 sayılı yevmiye numaraları hisse devir işlemlerinin ipltali ile davacıların keşideci ve cirantası olduğu T. … Bankasının 15.10.2010 keşide tarihli 1.000.000-TL bedelii 3012941 numaralı, 16.10.2010 keşide tarihli 1.000.000-TL bedelli 3012942 numaralı, 17.10.2010 keşide tarihli 1.000.000-TL bedelli 3012940 numaralı üç adet çekler nedeniyle borçlu olamadığının tespitini ve davalıların % 40 oranında kötüniyet tazminatına mahkum edilmesini talep etmiştir.
Dava dosyası kapsamında yer alan 15. Sulh Hukuk Mahkemesinin 13.10.2017 tarih ve 2017/377 E. – 2017/323 K. ve İzmir 11. Sulh Hukuk Mahkemesinin 12.02.2016 tarih ve 2016/150 E. – 2016/141 K. Sayılı ilamı ile davacılar … ve … kısıtlanarak vasi atandığı, İDM tarafından karar tarihinden önce vasayetin devam edip etmediğine dair bir araştırma yapılmadığı ve gerekçeli karar başlığında da vasilere yer verildiği anlaşılmaktadır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 462/8. maddesi hükmü gereğince, acele hallerde vasinin geçici önlemler alma yetkisi saklı kalmak üzere, vasinin dava açabilmesi vesayet makamının iznine tabidir. Bu husus, dava şartıdır. Somut olayda davacı tarafından eldeki dava dosyasına ilişkin vesayet makamının iznine dair karar ibraz edilmemiş, mahkemece de bu husus üzerinde durulmamıştır. Bu durumda, İDM tarafından karar tarihinden önce davacıların kısıtlılık durumunun devam edip etmediği vesayet makamından sorularak, devam ediyor ise davacı vasiye / vekiline vesayet makamından dava açmaya izin kararı alması için mehil verilerek ve bu karar alındıktan sonra davaya devam edilmesi suretiyle oluşacak sonuç çerçevesinde karar vermek gerekirken aksi şekilde yargılamaya devam edilerek karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. ( Yargıtay 11. HDB’nın 07.06.2012 tarih ve 2012/6837 E.- 2012/9880 K., 27.11.2012 tarih ve 2011/13488 E.- 2012/19189 K. sayılı ilamları).
Ticaret sicil kayıtlarına göre davacılardan … Şti.’nin 27.02.2015 tarihinde resen ticaret sicilinden terkin edildiği anlaşılmaktadır. Dava ehliyeti, kişinin bizzat veya vekili aracılığıyla bir davayı davacı veya davalı olarak takip etme ve usuli işlemleri yapabilme ehliyetidir. Dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekildir; dolayısıyla, medeni hakları kullanma ehliyetine ( fiil ehliyetine ) sahip gerçek ve tüzel kişiler dava ehliyetine de sahiptirler. Taraf sıfatına gelince; bir hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bir hakkın sahibinin kim olduğu, dolayısıyla o hakkı dava etme yetkisinin kime ait olduğu, (o davada davacı sıfatının kime ait olacağı) tamamen maddi hukuk kurallarına göre belirlenir. Ancak, bir davanın davacısının o dava yönünden davacı sıfatına sahip bulunmadığının belirlenmesi halinde, mahkeme dava konusu hakkın mevcut olup olmadığını inceleyemeyeceği ve sıfat yokluğundan davanın reddine karar vermek zorunda olduğu için, taraf sıfatı usul hukukunun da düzenleme alanındadır. Eş söyleyişle, sıfat, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir. Bu nedenle, davanın tarafları, taraf ehliyetine sahip olmalıdır. Yani, bir davada taraf olabilmek için, ya hakiki şahıs; ya da, hükmi şahıs olmak gerekir. Zira, taraf ehliyeti, medeni hukukun haklardan istifade ehliyetine tekabül eder. Ticari şirketin tüzel kişiliği ticaret sicilinden silinmesi (terkini) ile sona erer.(Yargıtay HGK’nun 06.06.2007 tarih ve 2007/10-358 E. – 2007/337 K. sayılı ilamı ) Tüzel kişiliğin sona ermesi için tasfiye işlemlerinin eksiksiz yapılmış olması gerekir. Şayet tasfiye işlemleri gerektiği gibi tamamlanmamış ve tasfiyesi gereken hususlar eksik bırakılmış ise, tüzel kişilik ticaret sicilinden silinse bile şirketin tüzel kişiliğinin sona erdiğinin kabulü olanaksızdır. Bu durumda, tüzel kişiliğin yeniden ihyasına gidilerek taraf teşkili sağlanmak suretiyle yargılamanın devamının sağlanması gerekir. Bu husus dava şartıdır. Bu itibarla, İDM tarafından davacı şirketin kayıtlı bulunuğu ticaret sicilinden bu hususta araştırma yapılarak davacı şirketin sicilden terkin edildiğinin anlaşılması halinde, şirket adına açılan davaya devam edilebilmesi için davacı tarafa şirketi ihya etmek üzere süre verilmesi ve ihya kararının kesinleşmesinden sonra şirket temsilcisi davaya dahil edilmek sureti yargılamaya devam edilmesi gerekmektedir. İDM tarafından taraf ehliyetine ilişkin bu eksiklik giderilmeden yargılamaya devam edilerek karar verilmesinde isabet bulunmamıştır.
İzmir 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2014/110 Esas sayılı dava dosyası kapsamında yapılan yargılamada …”in … ve …’a karşı üzerine atılı senet yağması ve tefecilik suçlarından cezalandırılmasına karar verilmiş, Yargıtay temyiz incelemesini müteakip 03.07.2019 tarihinde dava dosyasının kesinleştiği anlaşılmıştır. İDM tarafından kesinleşen ceza dava dosyası gerekçeye esas alınmıştır. Ancak, davalıların savunmalarında ileri sürdüğü ve dilekçe ekine eklediği fotokopi çıktısında söz konusu karara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 17.03.2020 tarih ve KD-2020/34680 sayılı talep ile karar düzeltme talebi ile dosyanın ceza genel kuruluna gönderilmesi için Yargıtay 6. Ceza Dairesi Başkanlığı’na başvurulduğu belirtilmiş ise de İDM tarafından başvurunun sonucu araştırılmamıştır. Keza, ceza genel kurulu tarafından kararın bozulması halinde mahkemenin dayandığı gerekçede etkileneceğinden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın karar düzeltme başvurusunun sonucuna ilişkin bu eksiklik giderilmeden yargılamaya devam edilerek karar verilmesi yerinde değildir.
Kabule göre de: davacılar …, … dava dilekçesinde ileri sürdüğü 200.000,00-TL’lik tazminat talebini 25.01.2020 tarihli dilekçesi ile doğrudan zarar talebi olarak somutlaştırmış olup İDM tarafından davacıların somutlaştırılan bu talebine göre; öncelikle davacıların bu şekilde zarar talebinde bulunup bulunamayacağı gözetilerek, bulunabilecekler ise içeriğine ilişkin bir inceleme ve değerlendirme yapılması gerekirken somutlaştırılan talebe uygun düşmeyecek şekilde gerekçede davacının talebi yoksun kalınan kar olarak nitelendirilerek bu surette somutlaştırılan talep hakkında bir karar verilmemesi isabetli değildir.
Yine, İİK’nın 72/5. maddesindeki % 40’dan ibaresi, 02.07.2012 tarihinde ve 6352 sayılı Kanun’Kabule göre de; İİK’nın 72/5. maddesindeki % 40’dan ibaresi, 02.07.2012 tarihinde ve 6352 sayılı Kanun’un 11. maddesi ile % 20’sinden şeklinde değiştirilmiştir. İİK’nın 67. maddesinde değişiklik yapan 6352 sayılı Kanun’un 11. maddesi 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 6352 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile İİK’ya eklenen geçici 10. maddeye göre, bu kanunun ilgili hükümlerinin yürürlüğe girdiği tarihten önce başlatılan takip işlemleri hakkında değişiklikten önceki hükümlerin uygulanmasına devam edilir. Geçici 10. maddesindeki “takip işlemleri” ibaresini takip talebi olarak anlamak gerekir. Bu durumda 6352 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 05.07.2012 tarihinden önce yapılmış olan icra takipleri üzerine açılan ve açılacak olan itirazın iptali davalarında icra inkar tazminatı asgari %40 olarak uygulanacaktır. 6352 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 05.07.2012 tarihinden sonra yapılan icra takipleri üzerine açılacak itirazın iptali davalarında icra inkar tazminatı asgari %20 olarak uygulanacaktır.
İcra İflas Kanunu’nun 72/5. maddesi hükmüne göre, menfi tespit davasının davacı (borçlu) lehine sonuçlanması üzerine, alacak likit olsun veya olmasın, böyle bir alacağa dayalı takibin, haksız ve kötüniyetli olması halinde, istem varsa, davacı (borçlu) lehine kötüniyet tazminatına hükmedilmesi gereklidir. Takibin haksız olması tek başına yetmemekte, ayrıca kötüniyetli olması da gerekmekte olup, ispat yükü; takibin kötüniyetli olduğunu iddia eden davacı (borçlu)’nun üzerindedir. Ayrıca, davanın davacı borçlu lehine sona ermesi halinde, alacaklı lehine sona ermesinden farklı olarak tedbire bağlanan sonucun bir etkisi ise bulunmamaktadır. Bu nedenle İDM tarafından davacının kötüniyet tazminatı hakkında uygulama yeri bulunmayan İİK’un 72/4. maddesine göre değerlendirme yapılması suretiyle uygulanacak kanun maddesinin yanlış belirlenmesi ve İİK’nun 72/5. maddesinde öngörülen kötüniyet tazminatı şartların oluşup oluşmadığının incelenip değerlendirilmemesi de yerinde değildir.
Bu durumda, ilk derece mahkemesi kararında dava şartlarına aykırılık bulunması, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış ve değerlendirilmemiş olması nedeniyle istinaf istemine konu karara yönelik denetim yapılması mümkün değildir. O halde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a-4-6 maddesi uyarınca istinaf başvurularının esasa ilişkin hususlar incelenmeksizin kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve kaldırma kararının sebep ve şekline göre tarafların tedbire ilişkin ek karara ve esasa yönelik istinaf taleplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenenlerle;
1-Davacılar vekili ve davalılar vekillerinin istinaf başvurularının HMK’nın 353/1-a-4-6 maddesi uyarınca ESASA İLİŞKİN SEBEPLER İNCELENMEKSİZİN KABULÜNE,
2- İzmir 5.Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 24.02.2021 gün ve 2014/357 E. 2021/148 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Dairemizin kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın mahal mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-Kaldırma kararının sebep ve sonuçlarına göre tarafların tedbire ilişkin ek karara ve esasa yönelik istinaf taleplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,
5-İstinaf yoluna başvuranlar tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde istinaf yoluna başvuranlara iadesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a-4-6 maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 10.11.2022