Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2021/1535 E. 2022/1172 K. 08.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/1535
KARAR NO : 2022/1172

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 21/04/2021
NUMARASI : 2021/12 Esas 2021/66 Karar
DAVANIN KONUSU :Markanın Hükümsüzlüğü, Manevi Tazminat
KARAR TARİHİ : 08.09.2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 08.09.2022

İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 21.04.2021 tarih 2021/12 Esas 2021/66 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA : Davacı vekili, müvekkilinin “…” marka ve logosu ile muhtelif çeşitleri olan peynir dolgulu biber çeşitleri, marine edilmiş yağda kuru domates, zeytin salatası, kahvaltılık soslar ve meze çeşitleri ürettiğini, müvekkilinin uzunca bir süredir Salihli’de … Gıda … adı altında üretimine devam ettiğini, davalı ile müvekkili arasında 19.06.2015 tarihinde yapılan ürün satış sözleşmesi ile müvekkilinin davalı şirketin sipariş verdiği “…” marka ve logosu ile ürettiği ürünleri, sipariş tarihinden itibaren onbeş gün içerisinde davalıya teslim etmeyi, davalı şirketin ise ödeme yapmayı taahhüt ettiğini, davalının ticari etik ve teammüllere aykırı olarak müvekkillerinin kullanmakta olduğu marka ve logo ile ürettiği ürünleri kast ederek alıcı firmalara bu ürünlerin satışını kendilerinden başkasının yapamayacağını beyan ettiğini duyması üzerine müvekkilinin marka tescil başvurusu hazırlığına başladığını, bu dönemde davalının 04.05.2016 tarihinde kötü niyetli olarak markayı kendi adına tescil ettirdiğini, müvekkilinin gönderdiği ihtarname ile sözleşmeyi feshettiğini, markanın terkin edilmesini istediğini, cevabi ihtarnamede davalının öteden beri markayı kullanmakta olduğunu, markayı kendi adına tescil ettirdiğini belirttiğini, oysa ki müvekkilinin markayı 10.05.2013 tarihinden itibaren kullanageldiğini, müvekkilinin … ve …. isimli ikiz çoçuklarının ismini birleştirilerek markayı oluşturulduğunu, müvekkilinin 23.04.2015 tarihinde ülke çapında ürünlerini tanıtmak için www…..com ve www….com web sitelerinin domain adlarını satın aldığını ve iletişim aracı olarak da info@….com mail adresini kullanmaya başladığını, müvekkilinin 03.04.2015 tarihinde facebook sosyal paylaşım sitesinde, 25.04.2015 tarihinde ise instagram da … gida adı altında logosunu paylaştığını, davalının haksız ve kötüniyetli tescili nedeniyle müvekkilinin ticari itibar kaybına uğradığını, müşterilerin müvekkillerine güveninin sarsıldığını ileri sürerek, davalı adına tescilli 2016/40568 markanın hükümsüzlüğüne, 50.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek olan ticari faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili, müvekkili ile davacı arasında ürün satış sözleşmesi yapıldığını, ürünlerin fason olarak hazırlanması ve hazırlanacak ürünlerin ambalajına ve kutusuna “….” ve “…” markalarının basılmasının istendiğini, müvekkilinin 01.09.2011 tarihli dava dışı …. Şti ile yaptığı “fason üretim sözleşmesi”nde de sözleşmeye konu malların “…” markasıyla üretileceğinin belirtildiğini, davacının yasal süresi içinde TPE’ye itirazda bulunmadığı için dava açamayacağını, manevi tazminat şartlarının bulunmadığını, fahiş manevi tazminat talep edildiğini, davacının dava dilekçesine ekli olarak sunduğu tüm belgelerin 2016 yılı Temmuz ayı ve sonrasına ait olduğunu, davacının haksız ve kötü niyetli olarak dava açtığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
DAİREMİZİN KALDIRMA KARARINDAN ÖNCEKİ İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davacının dava tarihinde yürürlükte olan 556 sayılı KHK’nın 8/3 ve 8/5 maddelerine dayandığı, dava konusu marka başvurusunun 04.05.2016, tescil tarihinin 08.11.2016 olduğu, tescilin 29, 30, 31 ve 35. sınıflara ilişkin bulunduğu, davacının dayandığı 02.07.2013 tarihli Ahmetli Esnaf Oda kaydına dair belge üzerinde marka yer almadığı, bu belgede davacının ticari isminin “…. vs” şeklinde belirtildiği, belgenin marka hakkıyla ilişkili olmadığı, davacının diğer kayıtları da “… Gıda” ibaresini taşımakla birlikte, 19.07.2016 ve 07.10.2016 gibi davalının marka başvuru tarihinden sonraki tarihleri taşıdığı, bu belgelerdeki işletme adı veya unvan kayıtları markasal kullanım delili olarak kabul edilemeyeceği, bununla birlikte davacı markayı yarattığı iddiasını ileri sürmüş ise de sunulan bir takım grafik belgeler marka hakkı doğurucu mahiyet taşımadığı, marka hakkının elde edilebilmesi için işaretin meşhur ve maruf hale getirilmesi gerektiği, markayla mal üretilmesi, satılması, ithali, ihracı veya hizmet sunumu kast edildiği, söz konusu kullanımının da, marka hakkını kuracak kadar yoğun ekonomik büyüklükte ve yeterli sürede gerçekleşmiş olması arandığı, diğer deyimle, marka tescilinin elde edildiği tarihten veya marka başvuru tarihinden önce bu marka üzerinde hakkın kurulmuş olması, markanın ihdas edilmiş olmasının kanıtlanması icap ettiği, yaptırılan muhasip bilirkişi incelemesi ile davacının dosyadaki kanıtları ile ticari veriler üzerinde söz konusu önceliğe dair bir bulguya ulaşılamadığı, davacının dayandığı faturalarda marka başvuru tarihinden sonraki tarih yer aldığı, davacının 19.06.2015 tarihli fason üretim sözleşmesi ile “…” etiketli ürünleri davalıya üretim ve teslimini üstlendiği, bu sözleşmeden önce davacının zaten anılan tür ürünler için markaya sahip olduğunu ortaya koyan bir kullanım geçmişi, bunu gösteren ticari verilere rastlanmadığı, tescil başvuru tarihinden daha önce üstün hak oluşturduğu kanıtlanamadığı, manevi tazminat davasının da dayanaksız kaldığı, markanın tescillenmesi ve kullanılması hukuka aykırı olmadığından tazminat şartları oluşmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
DAİREMİZİN KALDIRMA KARARI : Dairemizce, haksız rekabetin tespiti yönünde talep olmamasına rağmen hüküm fıkrasında haksız rekabetin meni talebinin reddine ve aleyhe vekalet ücretine hükmedilmesi doğru olmadığı, davacının kötü niyetli tescil nedeniyle markanın hükümsüzlüğü istemi hakkında bir karar verilmediği gerekçesiyle HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararı kaldırılmıştır.
KALDIRMA KARARINDAN SONRAKİ İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davacı vekilinin 13.07.2017 tarihinde sunduğu beyan dilekçesi ekindeki mail çıktıları incelendiğinde 25.03.2014 tarihli logo ve marka tasarımının “…” olup davalı markası ile aynı olduğu, mail tarihinin davalı başvuru tarihinden öncesine ait bulunduğu, 06.03.2014, 10.03.2014, 11.03.2014, 19.02.2016 tarihli mail içeriklerinde de “…” logosunun yer aldığı, davacının davalının başvuru tarihinden çok önce logo çalışmaları yaptığı, basım görüşmeleri gerçekleştirdiği, belli bir çalışma ve yatırım yerine getirdiği, davacı, davalı 19.06.2015 tarihinde ürettiği” …” markalı ürünleri davalıya teslim edeceği şeklinde sözleşme imzaladığı, yine davacı tarafından davalı tarafa” …” ibaresinin yer aldığı 28.03.2016 tarihli fatura düzenlediği, faturada yer alan “…” ibaresi ile davalı markası ile aynı olduğu, her iki ibarede de alt ve üst çizgilerinin yer aldığı, yine 20.04.2016 ve 28.04.2016 tarihlerinde de aynı faturalar düzenlendiği, davacının sosyal medya ve internet sitesi kayıtlarında da “…” markasını 2015 yılında kullandığının anlaşıldığı, her ne kadar davalı 2011 tarihli dava dışı üçüncü kişi ile “….” markasına ilişkin fason üretim sözleşmesi sunmuş ise de bu belgenin adi yazılı olduğu, sonradan düzenlenebileceği, bu sözleşmeyi tasdikler, fatura, fiş ve internet kaydı gibi somut yeterli delil sunmadığından bu belgeye itibar edilmediği, dosyadaki deliller dikkate alındığında davacının “…” ibaresine 2014 yılından bu yana yatırım yapmakta olduğu, logo, sosyal medya ve internet çalışmaları yaptığı, belirli ürünleri bu ibare üzerinden üretim yaptığı, davalının “…” ibaresinin davacının kullanımında olduğunu bildiği, aralarında sözleşme imzalandığı, bunu bilmesine rağmen ve davacının belirli bir düzeyde bir yatırım yapmasına rağmen bu yatırımına ilerde engel olunabilecek şekilde, “…” ibaresini kötüniyetli şekilde tescil ettirdiği, davacı markaya belirli bir yatırım yapmış ise de bu yatırım ve üretimin “…” markasını yerelden çok geniş coğrafyada ayırt edici hale getirmediği, 556 sayılı KHK’nın 8/3 ve 42/1-b maddesindeki şartların oluşmadığı, kötü niyetli tescilin tek başına dahi terkin nedeni olabileceği, ancak maddi ve manevi tazminat için ise kötü niyetli edindiği markayı kullanma sınırını aşarak gerçek marka sahibinin ticaretini engellemeye yönelik hareket etmesi gerektiği, davacının davalının tescilinden 6 gün sonra hükümsüzlük davası açtığı, bu kısa süre içerisinde dosyada davalının davacıya karşı marka hakkını kullanımını gösteren delile rastlanmadığı, davacının kişilik haklarına saldırının tespit edilemediği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile davalı adına tescilli 2016/40568 nolu “…” ibareli markanın hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine, manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
Karara karşı taraf vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ : Davacı vekili, bilirkişi … tarafından düzenlenen rapora göre müvekkilinin “…” markasını iç piyasada özellikle de İzmir ilinde ciddi ve gerçek bir biçimde kullanmak suretiyle “…” marka ve ibaresine bilinirlik kazandırdığı müvekkilimize ait defter, fatura ve diğer tüm kayıtlarla sabitken yerel mahkemece bu hususların hiçbiri nazara alınmadığını, davalının, müvekkilinin 2013 yılından beri kullanmakta olduğunu bile bile kendi adına kötü niyetli ve haksız olarak dava konusu markayı tescil ettirdiğini, bu suretle müvekkilinin ticari itibarını zedelediğini, manevi tazminata hükmedilmesi gerektiğini istinaf nedenleri olarak ileri sürmekle kararın sadece manevi tazminat yönünden kaldırılarak manevi tazminat isteminin kabulüne dair hüküm kurulmasını istemiştir.
Davalı vekili, istinaf kaldırma kararından sonra yeni bir delil girmediği ve mahkemece herhangi bir yargılama faaliyeti yapmaksızın kısman kabul kararı kurulduğunu, dava dilekçesinde davacının markayı daha önce tescil ettirmediği ve başvurmadığı açıkça beyan edildiğini, müvekkilinin markayı tescil ettirmesinde herhangi bir sakınca bulunmadığını, yasal süresi içinde marka tescil başvurusuna itirazda bulunmayan davacının hükümüsüzlük talebinde bulunamayacağını, talep ve davanın zamanaşımına uğradığını, davacının iddialarına delil olarak sunduğu esnaf ve sanatkarlar sicil kaydı, Salihli Esnaf ve Sanatkarlar Odası tarafından verilen mesleki faaliyet belgesi, Salihli Kaymakamlığı İlçe Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü tarafından verilen işletme kayıt belgesi, Salihli Belediyesi tarafından verilen işyeri açma ve çalışma ruhsatının maksatlı olarak oluşturulduğunu, tüm bu kayıt ve belgelere bıkıldığında tamamının 2016 yılı Temmuz ayı ve sonrasına ait olduğunun anlaşılacağını, davacının bu kayıtları, gerçek dışı iddiasına zemin hazırlamak maksadıyla ve kötü niyetle oluşturduğunu, haksız rekabetin meni davasının reddine ilişkin bir karar ve vekalet ücretine hükmedilmemiş olması da yanlış olduğunu istinaf nedenleri olarak ileri sürmekle kararın kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE :Dava, öncelik hakkına ve kötü niyetli tescil nedenine dayalı olarak markanın hükümsüzlüğü ve manevi tazminat istemine ilişkin olup ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzenine ilişkin sebeplerle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
Davacı vekili, müvekkilinin “…” marka ve logosunu kullanarak kahvaltılık sos ve benzeri ürünler ürettiğini, sattığını, davalı şirketle aralarında 19.06.2015 tarihli ürün satış sözleşmesi yapıldığını, bu sözleşmede müvekkilinin “…” markalı ürünleri üretip davalıya teslim edeceğinin belirtildiğini, davalının kötü niyetli olarak müvekkilinin markasını kendi adına tescil ettirdiğini ileri sürerek, öncelik hakkına ve kötü niyet iddiasına dayalı olarak davalı adına tescilli 2016/40568 sayılı “…” markasının hükümüsüzlüğüne ve 50.000,00 TL manevi tazminata karar verilmesini istemiştir.
Dava konusu marka başvurusunun 04.05.2016 tarihinde yapıldığı, 08.11.2016 tarihinde 29, 30, 31 ve 35. sınıflarda davalı şirket adına tescil edildiği anlaşılmaktadır. Dosyadaki delillere ve bilirkişi raporuna göre davacının, marka tescil başvuru tarihinden önce ticaret unvanında ve işyeri adında “…” ibaresini kullanmadığı, tescil başvurusundan sonra işyeri unvanında bu ibareye yer verdiği, marka tescil başvurusundan önce markayı markasal anlamda ciddi şekilde kullanmadığından 556 sayılı KHK’nın 8/3 ve 42/1-b maddesindeki şartlar bulunmuyor ise de davacının 2014 yılında “…” logo çalışması yaptığı, 03.04.2015 tarihinden itibaren sosyal medyada yer aldığı, taraflar arasındaki 19.06.2015 tarihli sözleşmede “…” markasının kimin tarafından oluşturulduğu ya da kime ait olduğu yönünde bir açıklık bulunmamakla birlikte davacı tarafından davalı tarafa” …” ibaresinin yer aldığı 28.03.2016, 20.04.2016, 28.04.2016 ve 02.05.2016 tarihli fatura düzenlendiği hususları birlikte değerlendirildiğinde davalının, marka tescil başvurusu olan 04.05.2016 tarihinden önce davacının markasından haberdar olduğu, kötü niyetli olarak markayı kendi adına tescil ettirdiği anlaşılmakla markanın kötü niyetli tescil nedeniyle hükümsüzlüğüne karar verilmesi yerindedir. Marka tescilinden 6 gün sonra dava açılmış olup kötü niyetli marka tescilleri için KHK’da hak düşürücü süre veya zamanaşımı öngörülmediğinden bu yöndeki istinaf itirazı haklı bulunmamıştır. Davalı vekili, dava dışı … Şti. ile aralarında düzenlenen 01.09.2011 tarihli sözleşmeyi sunarak, bu sözleşmede “…” markalı ürünlerin … şirketi tarafından müvekkili için üretileceğinin kararlaştırıldığını, markanın ilk müvekkili tarafından kullanıldığını savunmuş ise de söz konusu sözleşme adi yazılı bir sözleşme olup her zaman düzenlenmesi mümkün bulunduğundan yine muhasebeci bilirkişi tarafından davalının faturalarında “…” değil “…” ibaresini kullandığı, ürünleri üzerinde yapılan incelemelerde de “…” ibaresine rastlanmadığı belirtilmekle mahkemece bu delilin dikkate alınmaması doğrudur. Davalı taraf kötü niyetli olarak marka tescilinde bulunmuş ise de davalı tarafça markanın tescil işlemi dışında davacı aleyhine markasal kullanıldığına dair delil sunulmadığı, kişilik haklarına saldırının ispatlanmadığı, manevi tazminat şartlarının oluşmadığı kanaatine varılmakla mahkemece manevi tazminat isteminin reddedilmesi de doğru görülmüştür. Dava dilekçesinde sadece markanın hükümsüzlüğü ve manevi tazminat isteminde bulunulmuş olup haksız rekabetin tespiti yönünde açık bir talep bulunmadığı için bu yönde red hükmü kurulmaması ve davalı aleyhine bu nedenle ayrıca vekalet ücretine hükmedilmemesi de yerindedir.
Bu durumda, istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre, duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Taraf vekillerinin istinaf başvurularının Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı yönünden istinaf karar harcı olan 80,70 TL’den peşin alınan 59,30 TL’nin mahsubu ile eksik kalan 21,40 TL’nin davacıdan tahsiline,
3-Davalı yönünden istinaf karar harcı olan 80,70 TL’den peşin alınan 59,30 TL’nin mahsubu ile eksik kalan 21,40 TL’nin davalıdan tahsiline,
4-İstinaf başvurusu nedeni ile tarafların yaptıkları giderlerin kendi üzerlerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay ilgili Hukuk Dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.08.09.2022